İhsan Eliaçık bir meal-tefsir yazmış.
Ve mahkeme
kararıyla toplatılmış.
BirGün gazetesinin 23 Şubat 2023 tarihli haberi şöyle:
Dini
de tekele almak istiyorlar
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık’ın
“Yaşayan Kur’an Türkçe Meal-Tefsir” adlı kitabı için basım yasağı ve toplatma
kararı verildi. Toplatma kararında gerekçe olarak sunulan nedenle Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın 2019 yılında yayınladığı genelgede aynı cümlelerin
kullanılması dikkat çekti.
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararda gerekçe olarak “İslam
dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı unsurlar içermesi” gösterildi.
2019 yılındaki genelgede ise, “İnceleme sonunda İslam Dininin temel nitelikleri
açısından sakıncalı olduğu Kurul tarafından tespit edilen meallerin; basım ve
yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha
edilmesine karar verilebilmesi için yetkili ve görevli mercie müracaat yapılmak
üzere hukuki süreç başlatılacaktır” denilmişti.
BirGün’e konuşan İhsan Eliaçık karara tepki gösterdi.
Eliaçık, “Diyanet tarafından 2019 yılında yayımlanan genelgede, ‘İslam dinine
aykırı meallerin toplatılması ve imha edilmesi sağlanacaktır’ deniyor. Bir kere
bu Anayasa’ya aykırı bir genelge. Bir idarenin kararıyla Anayasa kararı ortadan
kaldırılıyor. Din İşleri Yüksek Kurulu kitabımda İslam dinine aykırı unsurlar
tespit ediyor ve İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi’ne ihbar ediyor. Mahkemede bu
başvurunun ardından Basın Kanunu’nun 25’inci maddesine göre kitabın
toplatılmasına karar veriyor” dedi. Suç icat edildiğini dile getiren Eliaçık,
şunları söyledi: “Bana İslam dininin temel esaslarına aykırı yorumlar yaptın
diyorlar. Bana göre de Diyanet’in meali hatta kendisi İslam dininin temel
niteliklerine aykırı. Bu karar tek adamlığın giderek bir dinî diktatörlüğe
dönüştüğünü gösteriyor. Bu çok yanlış bir yola gidildiğini gösteriyor. Bir üst
mahkemeye itiraz edeceğiz. Oradan kararın döneceğini düşünüyoruz.”
*
Bence,
yasaklanması yanlış olmuş.
Tam aksine, şöhret
budalası bir sivri akıllının dini nasıl yanlış anlayıp anlatabileceği konusunda
örnek metin olarak ilahiyatlarda ders konusu yapılabilirdi.
İsmail Güleç, fikriyat.com’da yayınlanan 25 Şubat
2023 tarihli yazısında, İhsan’ın yazdığı mealin ne menem bir şey olduğunun anlaşılması
için bir örnek vermiş: Maide Suresi’nin 6’ncı ayeti.
Ayetin meali,
merhum Ömer Nasuhi Bilmen hoca tarafından şöyle veriliyor:
“Ey mü'minler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayınız ve başlarınıza meshediniz ve
ayaklarınızı iki topuğa kadar yıkayınız ve eğer cünüb iseniz gusül ediniz
(tamamen yıkanınız). Ve eğer hastalar iseniz veya sefer halinde iseniz veya sizden
biri helâdan gelmiş ise veya kadınlarınıza dokunmuşsanız da su bulamazsanız o
halde temiz bir toprak ile teyemmüm ediniz, ondan yüzlerinize ve ellerinize
meshediniz. Allah Teâlâ sizin üzerinize bir sıkıntı vermek istemez. Fakat o
sizi tertemiz kılmak ve üzerinize nîmetini itmam etmek ister ki şükredesiniz.”
İhsan’ın verdiği
anlam ise şöyle:
“Ey iman edenler! Destekleşme/dayanışma
toplantısına geleceğiniz zaman yüzlerinizi,
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın;
başlarınızı meshedin, topuklara kadar ayaklarınızı
da. Eğer cünüpseniz, tastamam yıkanın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuşsanız
ve de su bulamıyorsanız, bu durumda temiz bir toprağa ellerinizi sürün
ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun….”
Meğer 54 Farz gibi kitaplara yazılması
gereken farzlardan biri toplantı farzıymış, haberimiz yokmuş.. Fakat
sıradan bir toplantı değil, destekleşme toplantısı.. Destek değil, destekleşme,
al gülüm ver gülüm destekleşiyorsun..
Günde beş vakit
destekleşme.. Sabahın köründe, gecenin yarısında..
*
Bu sivrinin “destekleşme/dayanışma
toplantısı” diye tercüme ettiği kelimenin aslı salât..
Salât’ın sözlük
anlamı “dua etmek, ibadet etmek,
bağışlanma dilemek, yalvarmak”.
İslamî
literatürdeki terim/ıstılah anlamı ise namaz. Namazda bu sözlük
anlamlarının hepsi toplanmıştır.
(Kimi
kelimelerin bir sözlük/lügat anlamı, bir de belirli disiplin ve alanlara
özgü terim/ıstılah anlamı bulunur. Mesela vatandaş kelimesi,
sözlük anlamı itibariyle vatan/yurt ortaklığını gösterirken, hukuk terimi
olarak bir devletin mensubu birey olmayı ifade eder. Sözlük anlamı
itibariiyle vatansız (haymatlos/heimatlos) insan bulunmadığı halde, hukuken
vatansız olanlar mevcuttur.)
İhsan’ın yeni
icat “kişisel sözlük”ünde salât namaz olmaktan çıkıp destekleşme/dayanışma
toplantısı olunca, Kur’an’daki
ilgili ayetlerin tamamının anlamı değişiyor.
Mesela Hz.
İbrahim’in Hz. Hacer ile Hz. İsmail’i Mekke’ye bırakınca yaptığı dua:
“Rabbimiz, ben çocuklarımdan
bazısını senin saygın evinin yanında, çorak bir vadiye yerleştirdim. Ey
Rabbimiz, orada destekleşmeyi/dayanışmayı diriltsinler, insanlar onları
sevsin, oranın ekmeğini yesin, suyunu içsinler. Umarım ki şükredenlerden olurlar.”
(İbrahim, 14/37)
Namazı “ikâme” de destekleşmeyi/dayanışmayı ayağa dikmek
haline geliyor:
“Kitaba sımsıkı sarılıp destekleşmeyi/dayanışmayı
ayağa dikenlere gelince; iyilik, güzellik, doğruluk için çalışanların
yaptıkları boşa gidecek değildir.” (A’raf, 7/170)
Bu arada namazdaki “huşû” da, suyun buz ya da buhar
olup halden hale geçmesi gibi halden hale geçiyor, “derin bir maneviyat”a
dönüşüyor:
“Onlar,
destekleşme/dayanışma çabalarında derin bir maneviyat üzeredirler.” (Mü’minûn, 23/2)
Öyle kuru kuruya dayanışma makbul değilmiş, derin ve
özel bir maneviyatla yapılmalıymış.
*
Bu arada İhsan, mealiyle, destekleşme/dayanışmanın
başka kerametlerini keşfetmemizi de sağlıyor.
Meğer destekleşme/dayanışma kötülük alanında asla
gerçekleşmeyen birşeymiş. Tam aksine destekleşme/dayanışma olan yerde kötülük
olmazmış. Mesela FETÖ’nün kötü bir örgüt olması mümkün değil, çünkü
destekleşme/dayanışmayı kendi aralarında ayağa kaldırmışlardı:
“Sana vahyedilen bu kitabı
başkalarına da ilet ve destekleşmeyi/dayanışmayı ayağa kaldır. Hiç
şüphesiz destekleşmek/dayanışmak toplumda çirkin ve kötü işlere engel olur. …”
(Ankebut, 29/45)
Gelelim cuma namazına.. O da cuma
destekleşmesi/dayanışması oluyor:
“Ey iman edenler! Cuma günü
destekleşme/dayanışma için çağırıldığınızda alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya
koşun. Eğer bilirseniz, sizi kurtaracak olan budur.” (Cuma, 62/9)
*
Ancak bu destekleşme/dayanışma toplantılarına
katılmanın bir adabı var.
Mesela ne söylediğini bilmeyecek kadar sarhoş
olmayacaksın.
Mesela cünüpsen önce temizlenmen gerekiyor. (Bu arada
İhsan cünüplük/cenabet kavramına da açıklık getiriyor: Cinsel şehvet nedeniyle
anormal hal.)
Dahası, bu destekleşme/dayanışma toplantısı ibadeti, hastaları
da kapsıyor.
Hatta yolcuları.. Mü’minler yolculukta
destekleşme/dayanışma toplantısı yapmak zorundalar.
Bunu öyle sallapati de yapamıyorlar.. Abdest ya da
teyemmüm gerekiyor.
Hasta da olsan toplantıya giderken abdestli
olacaksın, abdest alamadın diyelim, teyemmüm yapacaksın.
Yoksa destekleşme/dayanışma olmuyor, sakatlanıyor:
“Ey iman edenler! Sarhoşken
ne söylediğinizi bilinceye kadar, yolcu olmanız hariç cünüp iken (cinsel şehvet
nedeniyle anormal haldeyken) temizleninceye (normalleşinceye kadar)
destekleşme/dayanışma toplantısına yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta
iseniz ya da biriniz tuvalete gitmişse veya kadınlarla cinsel ilişkiden sonra
su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa ellerinizi koyun, sonra yüzünüze ve
ellerinize sürün. …” (Nisa, 4/43)
İhsan’ın meal-tefsirinde destekleşme/dayanışma
toplantısı özellikle tehlike anında daha önemli hale geliyor, fakat tehlike
geçince de bu toplantıyı ihmal etmemek, “eda etmek”, “ayakta tutmak” gerekiyor:
“Destekleşme/dayanışma toplantısını
bu şekilde eda ettikten sonra artık gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yaslanmışken
hep Allah'ı anın. Tehlike geçtiğinde de, destekleşmeyi/dayanışmayı daima ayakta
tutmaya devam edin. Çünkü destekleşme/dayanışma faaliyeti mü'minler için asla
ihmal edilmemesi gereken bir görevdir.” (Nisa, 4/103)
*
İhsan efendinin bu kepazeliği salt derin ve sınırsız
ahmaklıktan mı kaynaklanıyor, yoksa dizginleyemediği fettanlığından dolayı
kendisini rezil etme pahasına bile bile mi bunu yapıyor, karar vermek zor.
Ancak, bunu hep yapıyordu.
Geçmişten bir missal: Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’le ilgili karikatürler tartışılırken Hürriyet‘ten Ahmet
Hakan’ın sorularını cevaplandırmış, “Hazreti Peygamber’in karikatürünün
çizilmesi karşısında Müslümanlar rencide oluyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz?”
şeklindeki soruya şöyle cevap vermişti:
“Peygamber’in
karikatürünün çizilmesi Müslümanları rencide eder. Allah’la, Peygamber’le,
Kuran’la, ayetlerle alay edenlere karşı ne yapılması gerektiği Kuran’da var.
Söylenen şu: “Alay edenlerle karşılaştığınız zaman sözü değiştirene kadar
onlardan uzaklaşın ve onlarla beraber oturmayın.” Mekke’de müşrikler alay
etmiş, En’am suresinin 68. ayeti gelmiş. Medine’de Yahudiler ve Hıristiyanlar
alay etmiş, Nisa suresinin 140. ayeti gelmiş. Ayetlerde söylenen hep aynı: Alay
edenlerle birlikte oturmayın, oradan uzaklaşın… Pasifist bir
tutumdur Allah’ın bizden istediği… Pasifist bir protestodur.”
Cezalandırma yok. Silah kullanma yok. Hele öldürme, hiç yok. Ayetler apaçık.
“Sözü değiştirene kadar orada oturma, oradan uzaklaş” diyor. Alay biter de söz
normale dönerse oturabilirsin. Yani “İlişkiyi kopar” bile demiyor, sadece
uzaklaş diyor. Uzaklaşarak şunu söylemiş oluyorsun: “Bu yaptığın hoşuma
gitmiyor. Sen de ısrarla yapmaya devam ediyorsun. O zaman bana eyvallah.”
Çok ince bir tutum… ”
http://haberler.rotahaber.com/ihsan-eliaciktan-cok-ilginc-cubbeli-iddiasi_511390.html
İhsan böyle konuşuyor.
Fakat merhum Elmalılı Muhammed Hamdi
Yazır hoca, Nisa Suresi’nin 140. ayetini tefsir ederken şunları söylemektedir:
… Halbuki daha önce size kitapta Allah şöyle
indirmiş, şöyle indirilmiş idi: Ki Allah’ın âyetlerine küfredilirken ve alaya
alınırken işittiğiniz zaman o kâfirler ve alaycılarla beraber oturmayınız, ta
ki başka söze dalsınlar. O halde onlarla beraber oturmaktan bile sakınmak ve
imanın şerefini korumak gerekirken onlarla dost olmak ve onlardan şeref
beklemek nasıl olur?
Mekke’de müşriklerin durumlarına karşı Peygamber’e
hitap edilerek, “Âyetlerimiz üzerine lüzumsuz münakaşaya dalan kimseleri gördüğün
zaman onlardan uzaklaş ki, ondan başka bir söze dalsınlar” (En’am, 6/68) âyeti
inmişti. Medine’de de yahudi hahamları bulundukları meclislerde Kur’an’dan
küfür ve alay ile bahsederler ve münafıklar da onlarla beraber bulunur,
dinlerlerdi. Bundan dolayı o âyet meâl olarak anılmış ve bu şekilde Peygamber’e
hitabın, bütün ümmetine hitap etmek demek olduğu anlatılmış ve buyurulmuştur
ki: Bu takdirde, yani Allah’ın âyetleriyle küfür ve alay edilirken
yanlarında oturduğunuz takdirde siz onların, o kâfir alaycıların aynısınız.
O zaman siz de onlar gibi kâfir olursunuz. Bu âyetin zahirine
bakarak Allah’ın âyetleri ile alay etmek küfür olduğu gibi, o esnada
yalnız onların yanında oturmak da küfür olacağı anlaşılıyor. Bununla
beraber Akaid âlimleri bunu rıza (hoşgörme) ile kayıtlandırmışlar ki, buna
karîne de nüzul sebebinin münafıklar hakkında olmasıdır. Fakat rıza itirazı
terketmek demek olduğuna göre açık veya gizli itiraz edilmedikçe kişi
küfürden kurtulmuş olamaz. Kalkıp gitmek de bir itiraz demektir. Meğer
ki “Kalbi iman ile dopdolu olduğu halde küfre zorlanan kimse hariç” (Nahl,
16/106) olsun. Oturur onlar gibi olursa ne mi olur? Şüphesiz ki Allah
münafıklarla kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır. Dünyada Allah’ın
âyetleriyle alay etmek için toplandıkları gibi, ahirette de cehennem azabında
öylece toplanırlar.”
(http://www.kuranikerim.com/telmalili/nisa.htm)
*
İslam’ı pasifizm, tepkisizlik, cansızlık ve uyuşukluk haline
getirmeye çalışan ve bunu “incelik” olarak
yutturmaya çalışan abrakadabracı uyanık İhsan’a, atıfta
bulunduğu âyetlerin “son söz” olmadığını
hatırlatmak gerekiyor.
Tevbe Sûresi’ni de (1-5. ayetler) tekrar
okusun:
1 – Bu, Allah’tan ve Resulü’nden, kendileriyle
antlaşma yaptığınız müşriklere bir ültimatomdur:
2 – Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha
istediğiniz gibi gezip dolaşın. Şunu da bilin ki, Allah’ı aciz bırakacak
değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir.
3 – Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından
insanlara bir ilandır ki, Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara
artık bağlı değildir. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok
yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah’ı aciz
bırakacak değilsiniz. Kâfirleri acı bir azap ile müjdele.
4 – Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz
müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize
hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla
olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak
ki, Allah müttakileri sever.
5 – Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri
nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun.
Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın.
Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Ünal Tanık’ın destekleşmeci/dayanışmacı
bir üslupla yayın yapan sitesi, Ahmet Hakan’ın bu söyleşisini haber yapmış,
İhsan’ın laf arasında “ilginç sorular” yöneltmiş olduğuna
dikkat çekmişti.
Sorulardan biri şöyle:
“Dört halifeden üçü suikastla öldürüldü.
Bunu Batılılar mı yaptı?”
Evet, Eliaçık uyanığı,
böyle bir soru yöneltiyor.
Cevap verelim..
Suikastle öldürülen üç halifeden
ilkini, Hz. Ömer’i, İranlı bir mecusi öldürdü.
Nedeni, şimdi binlerce kişi
tarafından korunan sözde demokrat yöneticilerin aksine, onun yanında hiç
korumasının bulunmamasıydı.
O da saraylarda zevk ü sefa sürüp,
yüzlerce, binlerce koruma ile gezseydi, öldürülmezdi.
*
Gelelim Hz. Osman’a..,
Kendisine karşı protestolarda
bulunanlara karşı “polis” gücü kullansa, aralarına casus yerleştirip nifak
çıkarsa, muhaliflerden bazılarını satın alsa, bazılarını da tehdit etse, ayrıca
binlerce koruma ile yaşasaydı, evine girip de onu Kur’an okurken öldüremezlerdi.
Bu Eliaçık adlı sınırlı sorumlu
uyanığın hiç eleştirmediği Atatürk nasıl
yaşıyordu ve nasıl bir evde öldü, bir hatırlasın bakalım.
İzmir
Suikasti bahanesiyle, İstiklal Harbi’nin en önemli isimlerine
ecel terleri döktürüldü mü, döktürülmedi mi? 14 kişiyi, suikast değil, suikast
girişimi bahanesiyle astırdı mı, astırmadı mı?
Ali Şükrü
Bey’i de Batılılar öldürmedi, değil mi?
İskilipli merhumu da
Batılılar asmadı..
*
Hz. Ali’ye gelince… O da yine, korumasız yaşadığı için bir suikastçi
tarafından öldürüldü.
Bugünün yöneticileri sadece bir
hafta boyunca korumasız gezsinler de görelim.
Vay uyanık İhsan vay.. Bu
kafayla aklınca laf sokuşturuyorsun öyle mi!
Ahmet Hakan denen “Ertuğrul Özkök’ün
hergelesi” de bu lafları allayıp pullayıp aktarıyor.
*
Gelelim İhsan’ın ikinci
sorusuna:
“On İki
İmam… Yedisi zehirlendi… Üçü katledildi… Bunları modernistler mi yaptı?”
Güzel soru… Ancak, İhsan bunu
sorarken, “Said-i Nursî’yi 19 defa
kim zehirledi, modernistler mi?” sorusunu da yöneltmedikçe, matbuat âleminin
ipi başkalarının elinde piyonu olarak anılmaktan kurtulamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder