DİN, TARİH, VE TARİHSELCİLİK

 



Fikriyat.com yazarı Mustafa Özcan “Niçin Batı’nın gerisinde kaldık?” başlıklı bir yazı kaleme almış.

“Bir hadis bunun sırrını öğretiyor” diyor.

Sözleri şöyle:

“Amr ibnu’l As tarikiyle rivayet edilmiştir: Batılıların (Rumlar) dört önemli hasleti vardır. Fitne sırasında çok halim ve yumuşak huylu olurlar. Felaket ve musibetler karşısında pek durur ve pes etmezler. Ardından çok tez toparlanırlar. Hezimetten sonra yeni bir hamle gücü kazanırlar. Yetim, biçare ve zayıf karşısında iyilikseverdirler. Beşinci güzel bir hasletleri daha vardır ve şudur: Kral ve yöneticilerinin zulmüne engel olurlar.

Son kısmı Mustafa Özcan’ın kendisi bold (koyu) yapmış durumda.

Evet, yazar, bu “hadîs”ten hareketle büyük bir “sırr”ı keşfetmiş, bir gizemi açıklığa kavuşturmuş, Batı’nın “ilerleme”sinin dinamiklerini anlamış olduğunu öne sürüyor.

Sadece bu da değil, “hadîs”ten hareketle âleme nizamat veriyor, Müslümanlar’ın geriliğinin (Batı’nın gerisinde kalmasının) suçunu onların dini anlamadaki “donukluğuna”, “tutuk davranmalarına” ve nassların yorumlanmasında sofistike olamamalarına (Ne demekse?) bağlıyor.

Kocaman hata ve yanlış kabaklarıyla bir tutam küçücük doğruluk mercimek kırıntısını aynı sepete dolduruyor.

Sorun şurada ki, sözünü ettiği şekilde bir hadîs yok.

Yani ilk düğmeyi yanlış iliklemiş durumda.

Öyle böyle değil, büyük bir yanlış.

Arkadan gelen bütün düğmeler de yanlış ilikte tabiî.

*

Evet, öyle bir hadîs yok.

Şöyle var:

Müstevrid el-Kureyşî (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, diyordu ki:

"Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada Kıyamet kopar."

(Bunu işiten) Amr İbnu'l-Âs (radıyallahu anh) atılarak:

"Söylediğine dikkat et!" dedi. Müstevrid:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğimi söylüyorum! diye te'yid etti. Amr:

"Sen bunu söylersen (bil ki) onlarda dört haslet vardı: Fitne sırasında, insanların en halîmidirler. Musibete uğrayınca da onu en çabuk atlatanıdırlar. Kaçtıktan sonra geri dönmede insanların en çabuğudurlar. Miskin, yetim ve zayıflara en hayırlı olanlarıdır. Beşinci olarak hoş ve güzel bir hasletleri de kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler olmalarıdır."

[Müslim, Fiten 35, (2898).]

Hadîs, Prof. İbrahim Canan’ın Kütüb-i Sitte Tercüme Şerhi’nde bu şekilde Sahih-i Müslim kaynak gösterilerek veriliyor.

Prof. Canan şu açıklamayı yapıyor:

Bu hadiste Rum kelimesini, dilimizdeki ‘Yunanlı’ manasında anlamamız isabetli bir te'vil olmaz. O zaman için Rum, Roma devletini, bir başka ifade ile hıristiyan âlemini ifade ediyordu. Bu mânadan hareketle hadisteki ‘Rum'dan Batı âlemini, hıritiyan dünyayı anlayabiliriz.”

Burada Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e ait olan söz, "Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada Kıyamet kopar"dan ibaret.

Bundan, Hristiyan Batılılar’ın her devirde insanların çoğunluğunu teşkil edecekleri sonucu çıkmaz, fakat Kıyamet koptuğu sırada çoğunlukta olacaklardır.

*

Müstevrid r. a.’in sözünü duyan Amr r. a.’in bunu şaşırtıcı bulduğu için “Ne söylediğine dikkat et!” (Ebsır mâ tekûlü!) dediği görülüyor.

Onun "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğimi söylüyorum!” demesi üzerine de, bunun, onlardaki bazı hasletlerden kaynaklanıyor olabileceğini düşünerek kendi kanaati olarak onların bazı özelliklerini sayıyor.

Tespitlerinin ne derece isabetli olduğu tartışılabilir.. Sonuçta ortada ayet ya da hadîs yok.

Doğru olduğunu kabul edelim.. İşte “tarihsel”lik tam da bu noktada devreye girer.. Amr r. a.’in saydığı özellikler o günün Rumlar’ı için geçerli olabilir, fakat Kıyamet sırasındaki Rumlar’ın da aynı özellikleri taşıyor olup olmayacakları konusunda birşey söylenemez..

Çünkü gaybı bilmek Allahu Teala’ya mahsus..

*

Buna karşılık, Rasulullah s.a.s.’in sözü için “tarihsel” nitelemesi yapılamaz.. Çünkü onun verdiği bu tür haberler “vahiy” kaynaklıdır.

“O sözü ‘tarihsel’dir, o sırada belki Rumlar’ın hatırı için şartlar gereği öyle söylemiştir, veya mecazî bir anlamda konuşmuştur, Kıyamet’e kadar kim öle kim kala, belki de Kıyamet sırasında hiç Rum bulunmayacak” denilemez.

Ayet ve hadîslerde verilen haberler veya emirler için “tarihsel” diye lagaluga yapılamaz.. Fakat, kendi kanaatini dile getiren Amr r. a.’in sözleri “tarihsel”dir.

*

Görüldüğü gibi, Mustafa Özcan, önce bir zühul eseri olarak Amr r. a.’e ait sözleri sanki Rasulullah s.a.s.’e aitmiş gibi gösteriyor, sonra da, modernist tarihselci ve güncellemeci ilahiyatçılara “Başlarım lan sizin tarihsellik lagalugalarınıza, Rasulullah s.a.s. birşey söylemişse mesele bitmiştir” dercesine Amr r.a.’in tespitlerine “mutlaklık” atfediyor.

Rumlar’ın tarihinin dinamik bir süreç olduğunu, Rumlar’ın hasletlerinin “donmuşluk” arzetmediğini, değişebilir nitelik taşıdığını, insanların da, onlardaki özelliklerin de “tarihsellik”le malul bulunduğunu, ölüp tarihe gömülebileceğini gözardı ediyor.

Hadîs, onun naklettiği gibi olsa, ve Rasulullah s.a.s. ayrıca bir de “Rumlar Kıyamet’e kadar bu hasletler üzere kalacaklardır” demiş bulunsaydı, Mustafa Özcan’daki “tarihselcilik karşıtı donukluk (daha ılımlı bir ifadeyle sabitlik, sebat, istikrar, kalıcılık, süreklilik, devamlılık, “her daim dirilik, canlılık”)” düşüncesini, ve de benimsediği “dinamik süreç” karşıtı “stabil (dayanıklı, sağlam, oturmuş, yerleşik, müstakar) hal” yaklaşımını alkışlamak gerekirdi.

O takdirde “Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası?!” diyen Yunus gibi İslam’ın evrenselliğini, tarih üstülüğünü, "eskimez pörsümez yeni" oluşunu kavramış bulunduğunu, tarihselcilerin buz tutup donmuş (beyin bakımından çok fakir) kafalarının “basmadığı” hakikatleri anlamış olduğunu kabul edebilirdik.

Fakat heyhat!

*

Özcan’ın yazısı üzerinde durmaya devam edeceğiz inşaallah.


"DERİN" SİYASETİN DİAMOND PİYONU

  Diamand adlı sümsük ve sünepe süprüntü, "Şeriatın haricindeki hiçbir sistemde altı yaşındaki bir kızla evlenemezsin" diyormuş. Ö...