“Nuh’un
kelekleri”nin mekânı odatv.com’un haberinin başlığı şöyle:
“İlk kez ortaya çıktı: MİT iki kez
engelledi… ABD ve İsrail teyakkuzda”.
MİT neyi iki kez engellemiş?
Cevap spotta:
“İsmail Heniyye’ye
İstanbul ve Doha’da iki ayrı suikast girişimi düzenlendiği,
MİT’in engel olduğu belirlendi. Türkiye’nin suikasta kurban giden Heniyye’yi
uyardığı öğrenildi.”
Ve bu ilk kez ortaya çıkmış.
İlk kez..
MİT’çiler bir basın toplantısı yapmış
yahut basın bildirisi mi yayınlamış?
Hayır!
Haberin kaynağı Türkiye gazetesinden
Yılmaz Bilgen..
Demek ki MİT’çiler Yılmaz Bilgen’e
“Yılmaz kardeş, ahval böyle böyle, hele sen bir yaz.. Odatv filan
da senden rivayetle yazsınlar” demişler.
*
Haberde şunlar söyleniyor:
“Türk güvenlik güçlerinin İran gezisi öncesi Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi suikast girişimine karşı uyardığı öğrenildi. Aile
üyelerinin şehit edilmesi sonrası Türkiye’ye gelen
Heniyye’ye yönelik şüpheli faaliyetler tespit edildi. MİT, güvenlik kodunu yükselterek Heniyye’nin etrafında
çelik kalkan ördü. Türk istihbaratının bu konudaki hassasiyeti Katar’da da
sürdü. Hamas’tan bir yetkili, İsmail Heniyye’nin İstanbul ve Doha’da iki ayrı
suikast girişimi atlattığını ve MİT’in önleyici girişimleri sayesinde bu
süreçleri sağ salim atlattığını aktardı. “
(https://www.odatv.com/dunya/ilk-kez-ortaya-cikti-mit-iki-kez-engelledi-abd-ve-israil-teyakkuzda-120056984)
MİT’çiler Türkiye gazetesinden
Yılmaz Bilgen kardeşlerine bonkör davranmış detaylı bilgi vermişler.
MİT’çilerin Heniyye’yi İran’a
gitmeden önce uyarıp uyarmadıklarını, hayatını kaybetmiş olduğu için, ona sorma
şansımız yok.
Muhtemelen uyarmışlardır.
Da, bunun ona ne faydası var?
Heniyye’nin kendisi bunu kişisel
olarak engelleyebilecek durumda değil.
Asıl uyarılması gereken, İranlılar.
Fakat haberde şu söyleniyor:
“Türkiye gazetesinden
Yılmaz Bilgen haberine göre, Hamas ve Heniyye’ye dönük uyarının Tahran
yönetimi ile de paylaşıldığına yönelik herhangi bir bilgi yok.”
Bilgi yokmuş.
Olsaydı, MİT’çiler bunu Yılmaz Bilgen kardeşlerine hemen yetiştirirlerdi..
(Senaryo yazıp öyleymiş gibi göstermeleri de mümkün değil, çünkü İran, “Atma
Recep, din kardeşiyiz, bizi ne zaman uyardınız?!” diyecektir.)
Böyle bir bilgi
paylaşımı olsaydı, Heniyye suikastinde İran’ı İsrail’in suç ortağı haline
getirmek için hırsla ve şevkle kaleme sarılan milli-yerli kalemlerimiz kalleş
Acem uşağına karşı derhal seferberlik ilan eder, vahşi savaş naraları
atarlardı.
*
MİT, Heniyye’ye
yönelik şüpheli faaliyetler tespit etmiş ve iki defa suikast girişimini
bertaraf etmiş.
İyi yapmış..
Tamam da, o şüpheli faaliyetlerin izi
sürülerek bazı İsrail ajanlarına ulaşılamaz mıydı?!
O şüpheli kişiler İstanbul’da o
şüpheli faaliyetlerini nasıl bu kadar rahat sürdürebiliyorlar?
İki suikast girişimini engellediğinden
kesin eminsen, elinde bazılarına ilişkin kesin bilgiler bulunuyor olması
gerekmiyor mu?!
Onlara karşı ne yaptın?
Haberde bunu da görmek isterdik.
*
“Bu
raporlardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye Cumhûriyeti o târihlerde
faşizm özentili tam bir polis devleti imiş.”
Bu
cümle, fikriyat.com yazarı Prof. Uğur Derman beyin
“Fuad Şemsi İnan-2” başlıklı yazısında yer alıyor
(https://www.fikriyat.com/yazarlar/ugur-derman/2024/07/12/fuad-semsi-inan-2).
“O
tarihler”, 1936 yılı..
Selanikli
Mustafa Atatürk’ün memleketi özgürlükle, hürriyetle, çağdaşlıkla, uygarlıkla
tanıştırdığı, insanları özgür vatandaşlar haline getirdiği yıllar.
Raporlardan
kasıt ise, istihbarat teşkilatı (gizli servis) personelinin
hazırladığı takip tutanakları.
(O
zamanlar adı Milli Emniyet Hizmeti idi, 1965 yılında ismi Milli İstihbarat
Teşkilatı [MİT] olarak değiştirildi.)
*
Raporlardan birinin başlığı şöyle: “Şâir
Mehmed Âkif H. [Hakkında]”
Görüldüğü
gibi istihbaratımız çok müteyakkız, çok uyanık, çok dikkatli, çok çalışkanmış.
Vatansever yöneticiler, kendileri gibi vatansever
hafiyelere, istiklalimiz için çok tehlikeli bir adamı ciddiyetle
takip ettirmişler.
İstiklalimiz
için çok tehlikeli olduğu, İstiklal Marşı’nı “beleşten” yazmış,
Selanikli Mustafa Atatürk gibi küpünü doldurmamış olmasından da belli.
Bir
diğer rapor “Öz: Prenses Emine ve vekîli Avukat Fuad Şemsi H.” başlığını
taşıyor.
Bu
Avukat Fuad Şemsi, Prof. Derman’ın yazısının başlığında ismi geçen zat: Fuad
Şemsi İnan.
Suçu
büyük, İstiklal Marşı’nın şairi Mehmed Akif’in arkadaşı olması.
Mısır’a
gittiğinde onunla görüşmüş.. Mektuplaşmış..
Dosyası
kabarık, günah hanesi şişkin.
Vatanseverlikten
nasibi olsa, Selanikli’nin resepsiyonlarından birinde çağdaş Türk kadınlarıyla
romantik bir dans yaparken, ya da onun sofrasında yiyip içip rakı yudumlarken
çekilmiş fotoğrafları olurdu.
*
Fuad
Şemsi İnan gibi Osmanlı bakiyesi zatlar, Prof. Derman’ın söylediği
şekilde, Türkiye Cumhûriyeti’nin faşizm özentili tam bir polis
devleti olduğu günlerde yaşadılar.
Sonraki
yıllarda Cumhuriyet, “devlet” olma yolunda biraz mesafe katetti.
Takip-taciz işleri daha rafine, daha
mütekâmil, daha gelişmiş, daha ileri, daha etkili hale geldi.
Başlarda
salt takiple yetiniyorlarken, sonraki dönemlerde birtakım oluşumlara eleman
yerleştirerek onları içerden ele geçirmeye başladılar.
Salt
takiple yetinmeyi bıraktılar, tuzaklar, tuzaklamalar, yemlemeler ile şantaj
malzemesi üretimi safhasına geçtiler.
Memlekette
uçan kuştan haberleri olur hale geldiler.
*
Yeni
Asya ve Akit gazetelerinin
eski yazarı Mustafa Kaplan bey, iki gün önce facebook
hesabından şöyle bir paylaşım yaptı:
“İşi helâlleşmeci zinâ
mollalarına ve NİLİ sermayesi Amazonlara getirdim ya, şebekenin elemanları da
hızlandılar. Telefonuma ve bilgisayarıma girip karıştırıyorlar.
Benim adıma iradem dışı mesaj gidiyor.
“Sizin bir casusluk
şebekesi olduğunuzu söylüyorum ya, beni tasdik ettiğiniz için teşekkür
ederim. Telefon ve bilgisayarı atarım, bilgisiz kalırsınız, akıllı olun!”
(https://www.facebook.com/profile.php?id=1071860830&locale=tr_TR)
Bunu
ben, 14-15 yıldır yaşıyorum.
Fakat
sadece bu olsaydı, öpüp başıma koyardım.
*
Konuya
dönelim..
Heniyye’yi
iki defa suikast girişiminden kurtarmışsınız.. Maşallah, barekâllah!. Gazanız
mübarek olsun!
Güzel
de, bunları yapanlara karşı, (onların Filistinliler arasındaki süprüntü ayak
takımı iki üç muhbirini yakalama dışında) etkili bir karşılık verdiniz mi?
Caydırıcı
olabildiniz mi?
“Aman
ha, Türkler’in radarına girmeyelim” dedirtebildiniz mi?
Sizinle
işbirliği yapmayan, emriniz altına girmeyen müslümana karşı eliniz ve diliniz
uzun, merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan hoca, elinizden
kurtulmak için taa dünyanın öbür ucuna, Avustralya’ya kaçıyor, yine
takibinizden kurtulamıyor.
Onun
gibilere karşı "caydırıcılığınız" yerinde.
Memlekette
yaşayanlar, sizden yakasını kurtarmak için, merhum Elmalılı Muhammed Hamdi
Yazır hoca gibi uzlete, inzivaya çekiliyor, (size biat
etmediği için) yine rahat edemiyor.
Ama
İsrailli suikastçıya sıra gelince, “Bu işleri bizim görmediğimiz yerde yapın
kardeş” dercesine engellemekle yetiniyorsunuz.