Bir
önceki yazıda, Dr. Nurullah Çakmaktaş’ın “Dini Radikalizmin Ana Akım İslamcılara
Yönelttiği Tenkitler” (Akademik
İncelemeler Dergisi, C. 16, S. 1, Nisan 2021) başlıklı
makalesinden, Mısır’da İhvan-ı Müslimîn (Müslüman Kardeşler) teşkilatının, İslamlaşma
yolunda “demokrasiye alternatif olacak başka bir sistemin olmadığını” iddia edecek
kadar demokrat hale gelmiş olduğunu öğrenmiştik.
Bu anlayışın, cihad (ve dolayısıyla devrim) seçeneklerini yok sayma
anlamına geldiği için Kur’an ve Sünnet’e aykırı olduğu
açık..
Ayrıca, demokrasiyi (halk
yönetimini) mutlak bir biçimde benimsemek, halkın
çoğunluğu neyi benimsiyorsa ona razı olmak anlamına gelir..
Mesela Lut a.s.’ın peygamber olarak
gönderildiği kavmi düşünelim.. Orada
demokratik sistem, sapıklığın anayasal güvence altına alınması, sapıklık
karşıtlığının ise cezalandırılması gereken bir suç kabul edilmesi sonucunu
verirdi..
Fetih öncesi Mekke’de
demokratik sistem, putperestliğin
iktidarını pekiştirirdi.
Buradan da
anlaşılabileceği gibi, müslüman demokrat
olamaz.. Halk egemenliği (millet
hakimiyeti) ideolojisini benimseyemez.
*
Kaldı ki, (meşhur
hukukçu Leon Duguit’nin dile
getirdiği gibi) “millet iradesi”
diye birşey de gerçekte mevcut değildir. Bu, adı var kendi yok metafizik bir
kavramdır, bir hurafedir. Safsatadır.
İrade bireylerde olur..
Diyelim ki millet iradesi diye birşey var.. Çoğunluğun
iradesinin (“Altta kalanın canı çıksın” hesabı) millet iradesi kabul edilmesi,
azınlıkta kalanların “millet dışı” ilan
edilmesi anlamına gelir. (Ki bazen bunlara “hain”
damgası da vurulur.)
Eğer o “altta kalan”ları
da milletten kabul ediyorsak, iradenin milletin iradesi olmadığını itiraf etmiş
oluruz.
İşin aslına gelince..
Millet diye adlandırılsın veya adlandırılmasın, topluluklar genelde manipüle edilip yönlendirilirler.. Sürü psikolojisiyle iradesiz biçimde güdülürler.
Bir şekilde gücü
ellerine geçirmeyi başarmış olanlar kendi iradelerini millete dikte eder ve
sonra da halka “Bu, sizin iradenizin eseri” diyerek yalan söylerler.
Türkiye’den örnek
verelim.. Milletvekillerini seçenler aslında parti liderleri ya da
oligarşileridir. Millet, seçilmişleri seçerler.. Milletin, istediğini seçmeye
ve seçtirmeye gerçekte gücü yetmez.
Milletvekili olmak isteyip de aday gösterilmeyenler bunun farkındadır.
*
Evet, Çakmaktaş’ın
makalesinden anlıyoruz ki, Mısır’da Müslüman Kardeşler zaten yozlaşmış,
demokrat hale gelmiş.
İşi, demokrasi adına
cihad karşıtlığı noktasına bile getirebilmişler. ("İlla cihad etsinler" demiyoruz, meseleyi "amel" değil "itikad" düzeyinde ele alıyoruz. Her farzı yapamayabilirsin, fakat farzı farz kabul etmek zorundasın; farz-ı ayn ise farz-ı ayn, kifaye ise kifaye.. Her günahtan kaçınamayabilirsin, fakat günahı günah bilmek zorundasın.)
Eğer İslam’da cihad diye bir şey yoksa, şehitlik de yok demektir..
Fakat, İstiklal Marşı’nda “Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı”
diye seslenilen milletimiz İslam’da şehitlik diye birşey olduğunu biliyor. O
kadar ki, “Şühedâ fışkıracak, toprağı
sıksan şühedâ” diye inanıyor.
Demek ki, cihad var.
Devrimciliğe gelince..
Devrimciliğin kötü bir şey olduğunu kabul edersek,
Ali Rıza oğlu Selanikli Mustafa’nın (Ki sonradan Türkler’in atası anlamında Atatürk soyadını almıştır) benimsediği
ve CHP’nin “altı ok”undan biri
haline getirdiği devrimciliğin kötülük
anlamına geldiğini, Selanikli’nin kötücül
bir adam olduğunu söylemiş oluruz.
Söylemeyelim.
Devrimcilik iyi ise,
İslam için de iyidir.
Devrim Ali Rıza oğlu Selanikli Mustafa için yapılırsa iyi, yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allahu Teala için yapılırsa kötü.. "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!"
*
Çakmaktaş, makalesinde
şunları da söylüyor:
Demokrasinin
genelde laiklik ile mündemiç olma
zorunluluğu, cihâdî selefi ideologların demokrasiyi sert bir dille
eleştirmesinin diğer bir nedeni olmuştur. Mesela İhvan-ı Müslimin’in laik
Vefd Partisi ile seçimler için ittifak görüşmeleri sürerken İhvan’ın o
dönemdeki mürşidi Ömer et-Tilmisâni’nin
laiklik hakkında kendisine sorulan soruya verdiği cevap Eymen ez-Zevâhirî tarafından tenkide tabi tutulmuştur. Öyle ki
et-Tilmisâni bu mülakat esnasında laikliğin din karşıtlığı anlamına
gelmediğini, aksine dindarlara kendilerini ifade etme özgürlüğü sunduğunu ifade
etmiş, ayrıca laik Vefd Partisi’nin diğer partiler gibi İhvan’a zulmetmediğini
belirtmiştir. Ez-Zevâhiri ise İhvan’ın İslami
hükümler yerine insanların kendilerine nasıl davrandığına bakarak tercihte
bulunduğunu belirterek genel mürşide eleştiride bulunmuştur (Ez-Zevâhirî, 2005,
51). Keza dinin parlamento seçimlerine
yaklaşımı hakkında kendisine yöneltilen soruya et-Tilmisânî’nin “dinin bu tür konulara dâhil edilmesini
doğru bulmuyorum” şeklinde açıklama yapması da ez-Zevahiri tarafından
tenkit edilmiştir. Ona göre et-Tilmisânî’nin bu açıklaması ile Enver Sedat’ın meşhur “siyasetin
içinde dine yer yoktur”1 sözü
arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Ayrıca diğer İhvan mensubu
entelektüellerin, parlamento seçimlerine iştirak etmenin dinen bir sakıncası
olmadığına dair görüşlerini önemli İhvan
liderlerinin sözleriyle delillendirmeye çalışmaları da ez-Zevahiri’nin
tepkisine neden olmuştur. Ona göre; bu kimseler İhvan mürşitlerinin sözlerini kitap ve sünnetin önüne koymuşlardır
(Ez-Zevâhirî, 2005, 55-56).
Burada önce şu mündemiç kelimesi üzerinde duralım..
Uydurulmuş Türkçe’de karşılığı “içkin”..
Dolayısıyla “demokrasinin laiklikle mündemiç olması” ifadesi meseleyi tam yansıtmıyor.. Demokrasi laiklikte mündemiç değildir, yani bir rejim laik olmakla birlikte demokratik olmayabilir..
Ancak, laikliğin demokraside mündemiç olduğu -teorik olarak- söylenebilir..
Yani devletin belli bir dini ya da dine karşılık gelen resmî ideolojisi bulunmayabilir, halkın tercihlerine göre devletin dini ya da ideolojisi –teorik olarak- seçimden seçime değişebilir..
Teorik olarak böyle..
Pratikte ise böyle bir durum yok.. Devletlerin değişmez birer dini ya da ideolojisi mevcut..
Türkiye'de devletin resmî ideolojisi Kemalist laiklik.. Laiklik, burada “siyasal dinsizlik” anlamına geliyor.
Yani laiklik, din ile siyasal dinsizlik arasında tarafsız değil, siyasal dinsizlikten yana..
Fakat gerçekte durum tam bu da değil, çünkü burada “dinsizlik” dediğimiz şey gerçek anlamda bir dinsizlik değil.. İslam açısından “batıl din” ya da (insan uydurması) “beşerî din” konumunda olan siyasal ideolojiler laiklik kamuflajı altında meydana sürülüyor.
Evet, Türkiye’nin resmî ideolojisi olan “Kemalist laiklik ve Atatürk milliyetçiliği” de İslam nazarında bir dindir.
Meseleyi tam
anlamak isteyenlerin öncelikle TDV İslâm Ansiklopedisi’nin "Din" maddesini okumaları faydalı
olur.
(Mündemiç kelimesinden
bahsetmişken dil meselesine değinmekte de yarar var.. Dilde önemli olan
milletin alıştığı şekilde yazıp çizip konuşmaktır. Çünkü dil, edebiyat
paralamak için değil, konuşup anlaşmak içindir. Bazıları işgüzarlık yaparak yeni icat çıkarmayı birşey zannediyor. Yıllar önce adamın biri çıktı “mütevazi”
kelimesindeki “z” harfinin Arapça’da kalın “dat” olmasından hareketle “i”yi “ı”
yaptı.. O zaman “mevzi"yi "mevzı", fazilet”i de “fazılet” yapmanız lazım. Benzer şekilde “ifşa
etmek” denilmez, “faş etmek” denilir dediler. Bu durumda “icat etmek, inşa
etmek, ıslah etmek, ikna etmek, israf etmek” vs. gibi tabirleri de kullanmamak gerekir. Çünkü bunların
hepsi if’âl babından masdar.)
*
Çakmaktaş’tan yaptığımız son alıntıdaki
ifadelerin değerlendirmesi inşallah bir sonraki yazıda..