"SİYASAL ANTİ-İSLAMCILIK" HAREKETİNİN RADİKAL TEMSİLCİSİ FETÖ, AKPARTİ'NİN SİYASAL ANTİ-İSLAMCILIĞINI YETERSİZ BULUYOR





Evet, radikal "siyasal Anti-İslamcı" FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü), Akparti'nin mahcup "siyasal Anti-İslamcılığını" yetersiz buluyor, daha doğrusu onu bu konuda "takiyye" yapmakla suçluyor. 

Nitekim, yurtdışındaki FETÖ mensubu eski gazetecilerin, sosyal medya üzerinden yaptıkları yayınlarda mevcut iktidarı "Siyasal İslamcı" olmakla itham ettikleri görülüyor. İslamcı olmak (ve de İslam'ın siyasal boyutu) kötü birşeymiş gibi..

Erdoğan'ın bir "Siyasal İslamcı gizli ajandası" bulunduğunu öne sürüyorlar.

Bu, Erdoğan'ı takiyye yapmakla suçlamaları anlamına geliyor.

Akparti'nin, bir siyasal parti olması hasebiyle "siyasal" bir oluşum ya da hareket olduğu doğru. Aksi düşünülemez.

Fakat Siyasal İslamcı olduğu doğru değil.. İslamcı bir parti değiller, nerde kaldı ki Siyasal İslamcı olsunlar. 

Bunu açıkça ifade ediyorlar. 

*

Fakat FETÖ'cüler herkesi kendileri gibi "takiyyeci" kabul etmekte ısrarcılar.

Belki şu söylenebilir: Akparti, Kemalist anlamda değil fakat Batılı anlamda laik bir parti. 

Batı siyasetinde din-devlet ilişkileri nasılsa Türkiye'de de öyle olmasını istiyorlar denilebilir. 

Din (Şeriat) devlete karışamasın, fakat devlet, kendi ihtiyaç listesine göre İslam'ı güncelleyebilsin. Sözlerinden, böyle birşeyi istedikleri sonucu çıkıyor.

Erdoğan'ın taa Mısır'a ve Tunus'a gidip "Şeriat'i bırakın, laik olun!" çağrısı yapmış ve içeride de "İslam'ın güncellenmesi gerekir" fetvasını vermiş olması, tesadüf değil.

Bu konuda örnek aldıkları yer, Batı.. Malum, Batılılar Hristiyanlığı her gün güncelliyor, yeniliyorlar. 

Kısacası Akparti İslamcı değil, konformist, "düzen" yanlısı bir parti.

Pragmatik ve pragmatist.

Laik.. Batılı anlamda..

Pragmatik ve pragmatist olmasından müslüman halk da, Kemalistler de (ulusalcılar da) biraz nasipleniyor. Hepsi bu kadar. 

(Laik sistemi, yani "siyasal dinsiz" düzeni benimseyen, Şeriat'in devlete hakim olmasını gereksiz görenlere, üstüne üstlük bir de İslamcı olmadıklarını açıkça söyledikleri halde, nasıl İslamcı denilebilir ki?!)

*

Durum buyken FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) mensubu yurtdışı "sosyal medya" korosu neden Akparti'yi "Siyasal İslamcı" olmakla "suçluyorlar"?

Muhtemelen Batılılar'a, "Bakın sizin mücadele ettiğiniz Siyasal İslamcılıkla biz de mücadele ediyoruz, bizim başımızın belası olan Akparti de Siyasal İslamcı, onların defterini bir şekilde mutlaka dürmelisiniz, sakın Siyasal İslamcı olmadıkları zehabına kapılmayın, onlarla işbirliği yapılabileceğini düşünmeyin" mesajını vermek için.

Batılılardan ithal ettikleri bu etiketlere ve söylemlere, tereciye tere satma uyanıklıklarına onların prim vereceklerini zannediyor gibiler.

Unuttukları ise şu: Nasıl Erdoğan'ı birtakım isimleri kullanıp atmakla suçluyorlarsa, Batılılar da kendileri gibi "Batı işbirlikçilerini" kullanıp kenara koyar. 

Mazlum ve mağdur olduklarını düşünüyorlarsa yardımı Batı'dan değil Allahu Teala'dan beklemeliler.

Ancak, kendileri "İslancı" olmaya tenezzül etmiyorlar, fakat Allahu Teala'nın adeta FETÖ'cü olmasını, dünya imtihanında soruları onların bildiği yerlerden yönelterek kendilerine "torpil" geçmesini istiyor gibiler.

*

"Siyasal"lık meselesine gelelim..

Siyasal olan nedir, olmayan nedir, oradan başlamak gerekiyor.

Siyaset sadece partilerle yapılmaz.

Siz bir devletin kurumlarını içeriden ele geçirmeye çalışıyorsanız, siyasal bir hareketsiniz demektir. 

FETÖ (Fetullahçı Takiyye Örgütü) siyasal bir hareketti..

Öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nı ve dolayısıyla yeni nesilleri, hakim ve savcılarla yargıyı (mahkemeleri), polislerle Emniyet Teşkilatı'nı, subaylarla TSK'yı içeriden ele geçirmeye, en azından etkilemeye, bir ölçüde kontrolü altına almaya çalışıyordu.

Ona "paralel devlet yapılanması" suçlaması yapılması nedensiz değil.

Bir siyasal parti, seçimlerde kendisini halka arz eder ve oy alırsa "yürütme" ve "yasama"da (hükümette ve parlamentoda) etkili olabilir. 

Bununla birlikte "yargı"ya (en azından teoride) sözü geçmez.

Ayrıca, bürokrasiye de tam hakim olamaz. 

FETÖ'nün siyaseti ise, devlet kadrolarını içeriden ele geçirmek ve kim iktidar olursa olsun borusunu öttürmek üzerine kuruluydu. 

Bu yolun sonunda, "seçimle gelen iktidar" ile "derin devlet" olmaya çalışan "paralel devlet"in karşı karşıya geleceği, belliydi.

Türkiye'de yaşanan işte bu.. 2010'da kapışma başladı, iki "yiğit" çıktı meydana, fakat kapışma "merdane" değildi, iki taraf da birbirine dostça el ense çekiyor, birbirini yokluyor, "ilm-i siyaset" yapıyordu. Aralık 2013'e gelindiğinde ise iki tarafın da (özellikle de ABD'nin zorlamasıyla FETÖ'nün) sabrı kalmadı, "ilm-i siyaset" balonu gök gürültüsü gibi patlayıp söndü.

Başa dönersek, şunu söylemek gerekiyor: Akparti, siyasal bir harekettir, adı üstünde siyasal parti..

FETÖ de siyasal bir harekettir. Sivil toplum ayağı olan siyasal bir hareket.. (Ki partiler de sonuçta sivil topluma dayanır. Sine-i millet edebiyatı bundan kaynaklanır.)

*

Evet, Akparti siyasal bir harekettir, fakat Siyasal İslamcı değildir.

Siyasallığı bir tarafa bırakalım, sade suya tirit İslamcı bile değildir.

FETÖ'ye gelince, o da Akparti gibi siyasal bir harekettir.

Ve o da İslamcı değil..

Siyasal İslamcı hiç değil.

Fakat siyasal bir hareket durumundalar.. Öyle ki, "siyasal"lıklarını uluslararası arenaya taşımış, küresel bir siyasal hareket olarak Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapar hale gelmiş bulunuyorlar.

Siyasal İslamcı olmak, İslam'ın siyasal ilkelerinin siyaset üzerinde belirleyici olmasını istemek anlamına geliyor.

Yani samimi bir Siyasal İslamcı şöyle düşünür: İslam, siyasal düzen üzerinde belirleyici olsun da, varsın ben bu siyaset arenasında hiç olmayayım, yöneten değil yönetilen olayım.

Siyasal İslamcı olmayan Akparti ve FETÖ gibi oluşumlar ise şunun derdindeler: Biz grup/klik/cemaat/parti olarak devlet düzeneğinde köşe başlarını kapalım, etkili ve yetkili konumları ele geçirelim, menfaat musluklarından kana kana içebilelim yeter, düzenin İslamî olması, Şeriat'in yürürlükte bulunması önemli değil..

Bunlar laikliği fazla abarttıkları için "Allah dinini koruyacağını vaad etmişken bize iş de, laf da düşmez" modundalar. (Nitekim böyle zırvaları yazıp söyleyebildiler, örneklerine girmeyelim.)

Örnek aldıkları, "rol model" kabul ettikleri toplum, cihad etmelerini isteyen Hz. Musa a. s.'a "Sen git Rabbinle birlikte onlarla savaş, siz onları yenince biz arkadan geliriz" diyen İsrailoğullarıymış gibi görünüyor.

*

FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) mensuplarının, çektikleri acıların bu niyet arızasından kaynaklandığını anlayıp tövbe etmeye, Siyasal Cemaatçi değil, Siyasal İslamcı olmaya ihtiyaçları var.

Bunu yaparlarsa, dünyevî kayıplarına karşılık çok büyük bir uhrevî kazanç elde etmiş olurlar.

Dünyadaki zahmetler sonuçta geçicidir, herkesin başına gelebilir, Hz. Peygamber sallalllahu aleyhi ve sellem de, Hz. İbrahim a. s. da evini, yurdunu, yuvasını terk edip hicret etmek zorunda kalmıştı.. Hz. Yusuf a. s. da haksız yere yıllarca hapis yatmıştı.. Hz. Yunus a. s. da felakete uğramıştı..

Nerede hata yapmıştım diye düşünerek tevbe edersek, geçmişte yaşadığımız sıkıntılar bir anlam ve değer kazanır. O zaman, yaşadığımız sıkıntılar kayıp sayılmazlar.

Aynı şekilde Akpartili "Siyasal İslam" karşıtlarının da tevbe etmeye ihtiyacı var. 

Her ne kadar tuzları kuru ise de "istidrac" kavramı üzerinde "derin derin" düşünmeleri gerekiyor.

*

Bu FETÖ faciasının, SSCB ve komünizmle mücadele döneminin Soğuk Savaş şartlarında, MİT ile askerî istihbaratın (Gladio), CIA gölgesinde kotarılmış ortak prodüksiyonu olduğunu biliyoruz.

Türkiye'de Erbakan'la birlikte bir Siyasal İslamcı hareket ortaya çıkmış, böyle bir oluşuma izin verilmişti, fakat bunun "insan kaynakları"nın kurutulması, güdük kalmasının sağlanması gerekiyordu.

FETÖ gibi hareketlerin üretilmesinin ardındaki temel etken ya da mantık bu.

Erbakan hareketi, müslüman halka, iktidar olma durumunda dindar kimliğiyle devlette (dünya hayatında) etkili olma vaadinde bulunuyordu.

FETÖ, sadece ahiret sevabı vaadiyle Erbakancı hareketle rekabet edemezdi.

Dolayısıyla onlara, sözde "siyasal" olmayan (özünde siyasal olan, fakat laik düzen karşısında risksiz, güvenli) bir yolla devlet kurumlarında post kapma imkânı sunulmalıydı.

Bu risksiz ve güvenli yol, "tatlı su" dindarlarına cazip göründü, hem ahireti hem de dünyayı risksiz bir biçimde garantiliyordunuz.

Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı.

Yanlış hesabın Bağdat'tan dönmek gibi kötü bir huyu var. 

 

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...