AKADEMİK İŞPORTACILIĞA "CERH" NEŞTERİ

 




ANKARA SÜNNETSİZLER EKOLÜNÜN YEDİĞİ NANELERE YAKINDAN BAKIŞ - 14


Bu Defolu Ankara Ekolü'nün akademik işportacılarında, sansar Goldziher çıfıtı ile tilki Schacht kaltabanından "feyz" almış olmaktan kaynaklanan her tür düzenbazlık, dümen, kurnazlık, hile, sahtekârlık, eğrilik, yamukluk, kötü niyet ve kalbi bozukluk eksiksiz bir biçimde tam tekmil mevcut. 

Hayırsız Hayri Kırbaşoğlu'nun İlyas Canikli adlı yamağının doktora tezi diye yazmış olduğu paçavranın durumu da böyle.

Ancak, burada başka birinin değil de Canikli'nin paçavrasını tartışma konusu yapmamızın özel bir nedeni yok. 

Yolumuz tesadüfen (veya tevafukan) Ankara Ölü Goldziher Dölü Ekolü'nün bakımsız ve harap memleketine düşünce mecburen çiğnemek zorunda kaldığımız ebucehil karpuzu tarlasının uyanık sahibinin bu vatandaş olduğunu gördük. Tamamen tesadüf.

Ancak, diğer bostanların durumu Canikli'ninkinden daha iyi değil.. Hepsi zararlı bitkilerle dolu.. İşe yarar bir tane bağ bahçe yok.. Zakkum, zehirli mantar, baldıran otu, orman sarmaşığı ve at kestanesi gibi zehirli bitkileri ararsanız, onlar bol.

*

Bunların dümenlerinden birini, hadîs imamlarının hadîsleri rivayet eden şahısların (ravîlerin/rivayetçilerin) durumları hakkında söyledikleri sözleri istismar etmeleri oluşturuyor.

Ulema sadece hadîsleri yazmakla kalmamış, aynı zamanda o hadîsleri rivayet edenlerin güvenilirlik derecesi hakkında bilgi de vermiş.

Eğer niyetleri bozuk olsa, uydurulmuş sözleri hadîs diye yutturmaya çalışsalar bunu yapmaz, "Ravîlerin hepsi de güvenilir kişiler" der geçerlerdi. 

Dememişler.

Kötü niyetli olsalardı, günümüz sahtekârları gibi istismar, duygu sömürüsü ve aldatma moduna geçerek şöyle konuşabilirlerdi: 

"Beraet-i zimmet asıldır, masumiyet karînesi vazgeçilmez bir ilkedir. Bize insanların ayıplarını araştırmak, suizanda bulunmak, kusurlarını deşelemek, gıybetlerini yapmak yakışmaz. Bilakis ayıplarını örtmek gerekir. Biz insanlara hüsnüzanda bulunmakla, müslümanları tekfir etmemekle, fısk u fücurla suçlamamakla, güvenilmez ilan etmemekle görevliyiz. Müslüman kardeşlerimize güvenmek, onların elimizden ve dilimizden emin olacağı şekilde konuşmak durumundayız."

Evet, hadîs imamlarının hadîs uydurmuş olmaları veya Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e ait olduğuna kesin kanaat getirmedikleri bir söze "Sahihtir" demeleri  mümkün değildir.

Onlar birilerine yağ çekip onları korumaya değil, "din"i korumaya çalıştılar.

Gel gör ki, Ankara Ekolü akademik işportacıları, Canikli örneğinde de görüldüğü gibi, söz konusu ulemanın "Sahihtir" dedikleri hadîslere bile (sırf Goldziher çıfıtı ile Schacht kaltabanının ruhunu şad etmek, onların mezhebine mensup ekol sirkinin ahlâksız palyaçolarından aferin almak, ve de laik derin devletçilere saygılarını sunmak için), utanmadan uydurma damgasını vuruyorlar.

*

Bunu yaparken de öncelikle hadîs imamlarının ravîler hakkında verdikleri bilgileri istismar ediyorlar.

Bilindiği gibi, o imamların bir ravîyi kusurlu bulmalarına cerh (yaralama), güvenilir ilan etmelerine ta'dîl (adil/güvenilir ilan etme) deniliyor.

Cerh'e (cerahatlı göstermeye) neden olan özellikler şu türden şeylerdir: Ravînin unutkanlığı, sözleri ve olayları birbirine karıştıracak şekilde hataya düşmesi, dinlediklerini iyi anlayamaması, duyduklarını iyi ezberleyememesi, yalan söylediğine rastlanmış olması, nasıl biri olduğuna dair bilgi bulunmaması vs..

Ulema, yalan söylediği bilinen kişilerin rivayet ettikleri hadîsleri asla kabul etmemişlerdir.

Diğer kusurlara gelince, bunları da yazmışlar, fakat bunlardan hareketle bir hadîsi hemen reddetme veya uydurma ilan etme yoluna gitmemişlerdir.

*

Ankara Ekolü'nün çağırtkan akademik işportacılarına gelince..

Hadîs alimlerinin cerh ve ta'dîl ilkelerini bunlara uyguladığımızda, güvenilmez insanlar durumunda olduklarını görüyoruz.

İki nedenle: 

Birincisi, okuduklarını anlamaktan aciz ahmak adamlar.. 

İkincisi, "metodda mezhep imamları" yahudi çıfıt Goldziher ile onun yedeği Schacht gibi kaltabanlara olan taassup derecesindeki bağlılıkları nedeniyle (yani mezhep taasssubuyla) rahatça yalan söylüyorlar.

Sahtekârlıklarının ne boyutlarda olduğunu şuradan anlayabilirsiniz: 

Diyelim ki aynı hadîsin iki ayrı varyantından (iki ayrı rivayet silsilesinden) birinin ravîlerinden cerh edilen hiç kimse yok, diğerinde ise ravîlerinden biri mesela "Hadîsleri iyi ezberleyemez, mana ile rivayet eder" şeklinde bir tenkide uğramış ve cerh edilmiş.. Bu Ankara Ekolü işportacıları hemen şunu diyorlar: "Hadîsin sahihliği hakkında ihtilaf ve şüphe var, o yüzden metin tenkidine tabi tutmamız gerekiyor."

Ardından da Goldziher ve Schacht iblislerinden aldıkları feyzi hadîsin üzerine boca edip uydurma ilan ediyorlar.

Mesela Canikli'nin yazdıkları aynen böyle.

*

Bu akademik işportacı esnafı idrak bakımından biraz fakir oldukları için meseleyi hep yedi yaşındaki çocuk zekâsına hitap edecek şekilde müşahhas örneklerle izah etmek gerekiyor:

Diyelim ki siz bir üniversitede hocasınız, öğrencilere ders anlatıyorsunuz.

Sonra da onları anlattığınız konulardan imtihana tabi tutuyorsunuz.

Öğrencilerden bazısı anlattıklarınızı birbirine karıştırıyor.

Bazısı eksik naklediyor.

Bazısı kendi kafasından alâkasız yorum ekliyor.

Bazısı sizin anlattıklarınızı aktarmaya çalışsa da kavram ve terimleri yerli yerince kullanamıyor, meseleyi anlaşılmaz bir şekle sokuyor.

Bazısı da "Belki hoca yutar" diyerek kâğıda aklına ne gelirse doğru yanlış demeden yazıyor.

Eksiği fazlası olmadan tam doğru cevap veren ise sadece bir kişi.

Hadîs usulü açısından bakıldığında, bu bir kişi dışındaki bütün öğrenciler cerh edilmiş olurlar. 

Yani bunlar hadîs ilmi açısından sözüne güvenilmez kişilerdir. 

Hadîs imamları bu öğrencilerden faraza hadîs rivayet etmiş olsalardı, o hadîs zayıf hadîs olurdu.

*

İmdi, diyelim ki o öğrencilerin hazır bulunduğu bir ortamda bir kavga yaşandı ve kavgaya ilişkin bir soruşturma açılması gerekti. 

Bütün öğrenciler aynı şahitliği yaptılar.

Buna, imtihanda doğru cevap veren öğrenciniz de dahil.

Şimdi, birisi çıkıp, "Bu öğrenciler cerh edilmiş öğrenciler, bunların şahitliğine güvenilmez, her ne kadar 'doğrucu' öğrenci de aynı şahitliği yapıyorsa da, rivayetlerin güvenilirliği hakkında şüphe ortaya çıktı" diyebilir mi?!

Böylesi bir durumda söz konusu öğrencilerin "cerh" edilmiş olması önem taşımaz.

Onların şahitlik bakımından güvenilmez olması (yüzde yüz güvenilirlik taşımaması), duyduklarını ve gördüklerini doğru nakleden öğrencinin tanıklığının da güvenilmez ilan edilmesine sebep teşkil etmeyeceği gibi, söz konusu güvenilmez ya da "az güvenilir" (güvenilirlik bakımından sorunlu) öğrencilerin bu doğru sözlü öğrenci ile aynı şahitliği yapmaları, onlar için yapılan genel "cerh"in bu özel olayda hükümsüz hale gelmesine yol açar.

*

İşte, Canikli'nin doktora tezi diye yazdığı paçavra bu türden sahtekârlıklarla örülü.

Cerhe uğramamış güvenilir ravîler tarafından rivayet edilmiş sahih bir hadîsin cerh edilmiş bir ravîye de sahip bir başka rivayetini ortaya sürüyor, "Bu hadîsin güvenilirliği hakkında şüphe ortaya çıkmış bulunuyor, dolayısıyla iş yine başa düşüyor, benim gibi bir zekâ küpü bir dahînin işe el koyması, metin tenkidi yapması gerekiyor, ben olmasaydım bu hadîs ilmi batmıştı" diyerek hadîsleri inkâr ve ret, hadîs imamlarını da ahmaklık, cehalet ve yalancılıkla suçlama moduna geçiyor.

Hayır, bu rezalet sadece İlyas efendinin kişisel başarısı değil.. 

Ortada kasım kasım kasılan, kurum kurum kurumlanan bir kurumsal başarı var: Ankara Ölü Goldziher Dölü Ekolü akademik eşkıyasının istila ve işgali altındaki Ankara İlahiyat'ta katl edilip öldürülen aklın ve ilmin cesetlerinin üzerinde şımarıklık, gurur, kibir ve nobranlıkla kutlanan bir başarı.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...