SELANİKLİ'NİN HAYATINDAN DERS ÇIKARMAK











 Dr. Nurullah Çakmaktaş’ın “Dini Radikalizmin Ana Akım İslamcılara Yönelttiği Tenkitler” başlıklı makalesinde şu satırlar yer alıyor:

Diğer taraftan Ömer Abdurrahman, İslami hareketin şeriat talepleri karşısında özellikle yönetici konumundaki kimselerin şeriatı uygulamama gerekçelerine de itiraz etmektedir. Bazı kimseler Ömer Abdurrahman’a, şeriatın tatbiki hususunda hali hazırda şartların uygunsuzluğundan, karışıklığa ve huzursuzluğa yol açacağından, halkın rıza göstermeyeceğinden ve dış tehditlerden bahsetmektedirler. Ömer Abdurrahman’a göre bu şekilde mazeret ileri sürenler, Allah’ın tüm zamanları kapsayan ilminden şüphe duymaktalar veya Allah’ın ortaya koyduğu şeriatın yeni olgular karşısında aciz kaldığını varsaymaktadırlar (Abdurrahman, ts., 71-72).

Böylesi bir karışıklık ve huzursuzluk hassasiyeti, fesatçıların kendilerini ıslahçılar olarak göstermelerine benzemektedir:

Onlara (münafıklara): “Yeryüzünde fesad çıkarmayın!” denildiği zaman ise “Biz ancak ıslâh edici kimseleriz” derler.

Dikkat edin! Şübhesiz ki onlar, müfsidlerin (bozguncuların) ta kendileridir, fakat idrâk etmezler. (Bakara, 2/11-12)

Yine böylelerinin durumu, sözde “fitneye düşmek istemeyen” kişilerin riyakârlığını da akla getirmektedir:

Onlardan (münafıklardan) öylesi de vardır ki: “Bana (cihada katılmamak için) izin ver de beni fitneye düşürme!” der. Dikkat edin, (onlar zâten, bu tavırlarıyla) fitneye düşmüşlerdir! Muhakkak ki Cehennem, kâfirleri elbette çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe, 9/49)

Evet, münafıklara göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem cihattan bahsetmekle fitne çıkarmış oluyordu. 

*

Allahu Teala, elinde imkân olana, şunun bunun hatırı kırılmasın diye Şeriat-ı Garra'sından yüz çevirme izni vermemiştir:

“Onların arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların hevâsına uyma, ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Buna rağmen yüz çevirirlerse, artık bil ki, Allah onlara bazı günahları yüzünden musîbet vermek istiyor. Ve şüphesiz ki insanlardan çokları, gerçekten fâsıktır.” (Maide, 5/49)

Elde imkân varken Şeriat’ın tatbiki hususunda mecut şartların uygunsuzluğundan, bunun karışıklığa ve huzursuzluğa yol açacağından, halkın rıza göstermeyeceğinden ve dış tehditlerden bahsetmek, Allahu Teala’yı bırakıp kulllardan korkmaktır.

İşte, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin “kâfirlerin ta kendileri olduğunu” bildiren ayet tam da bu hususta Müslümanları uyarmaktadır:

“… O hâlde insanlardan korkmayın; ancak benden korkun ve âyetlerimi az bir fiyata (geçici dünya menfaatleri mukabilinde) satmayın! Artık kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 5/44)

*

Bu şartların uygunsuzluğu, karışıklık ve huzursuzluk mazeretleri, Türkiye’de (muasır medeniyetin yani çağdaş uygarlığın temsilcisi İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı, Rus’u, velhasıl bilcümle düşman milleti memnun edecek türden) devrimler yapmayı kafaya koyan Ali Rıza oğlu Selanikli Mustafa (Ki sonradan Atatürk soyadını almıştır) için de varitti.

Yüzlerce yıllık vakıfları ortadan kaldırmasının, medreselerin ve tekkelerin kapısına kilit vurmasının karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Millete zorla şapka giydirmesinin karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Milletin bin yıllık harflerini zorla yasaklayıp bir gecede herkesi okuma yazma bilmez duruma düşürmesinin karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Şeriat’in aile hayatıyla ilgili hükümlerini kaldırıp hristiyan Batı’nın medenî kanununu halka dayatmasının karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

“Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli” denilen (topu topu yedi cümlelik) ezanı yasaklayıp yerine Türkçe icat çıkarmasının karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Tevhid-i tedrisat (öğretim birliği) adına dinî eğitim ve öğretimi yasaklayıp sıfırlamasının karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Erzurum ve Sivas kongrelerinde gaye olarak hilafeti, ümmeti ve İslam dinini savunma beyan edilirken, zaferden sonra (Moiz Kohen gibi İslam düşmanı yahudilerin alkışladığı türden boz kurtlu bir) Türk milliyetçiliğinden söz edilmesinin, milliyetçiliğin Kur'an'daki "millet" kavramından soyutlanarak kurtlandırılmasının, diğer müslüman etnisitelerin yok sayılmasının karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

Allahu Teala’nın kitaplarına “gökten indiği sanılan” denilirken, boz kurt efsanesinin öne çıkarılmasının, böylece Türk kavminin kökenine değer kazandırılıyormuş gibi gösterilerek ona hakaret edilmesinin (Ki öz be öz Türkler'in nefretle karşılayacağı, ancak sonradan Türklük taslayıp "Türküm diyen"lerin benimseyebileceği bu masala göre Türkler’in ya anası ya da babası kurt.. Yani Türkler’in iki atası var, biri insan diğeri hayvan, ve onlardan insan olan, bir hayvanla –Erdoğan gibi konuşalım- affedersiniz çiftleşmiş) karışıklık ve huzursuzluk nedeni olacağı belliydi.

*

Nitekim bütün bu “devrim”lere tepki olarak Şeyh Said isyanı başgösterdi.

Fakat Selanikli Mustafa Atatürk, memlekete huzur ve sükun gelsin, "milletin hakimiyeti" (ulusun egemenliği) tecelli etsin diye geri adım atmadı.

Niçin geri adım atmadı, Allahu Teala böyle emrettiği için mi?

Hayır!

İnandığı, iman ettiği çağdaşlık bunu gerektirdiği için..

*

Müslüman (müslim) olduklarını (yani Allahu Teala’ya "teslim" olup boyun eğdiklerini, itaat ettiklerini) söyleyenlerin, bu noktada Selanikli’nin hayatından ders çıkarmaya, karışıklık ve huzursuzluk masalına itibar etmemeye, çağa ayak uydurmaya ihtiyaçları var gibi görünüyor.

Tamam bunu fiilen yapamayabilirler, fakat zihniyet düzeyinde benimsemelerine kim engel olabilir?

Herkes sahip olduğu güç ve imkâna göre sorumlu tutulacağına göre, fiilen (eylem düzeyinde) böyle olmaya güçleri yetmeyenler mazurdurlar, fakat zihniyet ve söylem düzeyinde de statükoya (laik yani siyasal dinsiz devletçiliğe) "teslim" olmuşlarsa, onlar için hangi mazeretten söz edilebilir?!

Bu durumda onları bekleyen son, cahiliye ölümü değilse, nedir?.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...