TÜRK HARİCÎLİĞİ
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıcında şunlar söyleniyor:
“… bu Anayasa, Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı
ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
… Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ….”
Anayasa’nın başlangıcına göre, “egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletine ait”..
Egemenlik kelimesi sonradan baş tacı edildi,
önceden hakimiyet diyorlardı: “Hakimiyet
bilâ kayd ü şart milletindir.”
Hakimiyet, hükmetmek, hüküm
sahibi olmak, hükümet konumunda olmak demek oluyor.
Yani “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk
milletine aittir” sözü, başka bir hüküm sahibi tanımama
bakımından, Hz. Ali dönemi Haricîlerinin “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganına karşılık geliyor.
Türk Anayasası ve de bilumum Türk milliyetçileri,
Atatürkçüler ve demokratlar, “Hüküm ancak milletindir” diyorlar.
*
Onlara göre, hüküm, Allahu Teala’nın olamazmış.
İlla da, millet ne derse o olmalıymış.
Peki ya millet, “Bizim hükmümüz, Allahu
Teala’nın hükmüyle aynı” derse?
Eğer akıl ve mantık diye
birşeye sahipseniz, “millet iradesinin mutlak (mukayyet
değil, yani kayıtlı-şartlı değil) üstünlüğü” Anayasa’da açıkça vurgulandığına
göre, varacağınız sonuç şudur: Millet, “Bizim hükmümüz, Allahu
Teala’nın hükmüyle aynı” derse, Anayasa‘ya göre,
memlekette Şeriat hükümferma olur.
Üstelik, bu mutlaklık (kayıtsız-şartsız
olma), “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk
milletine aittir” denilerek ikinci kez vurgulanmış.
Kuş kadar bir beyni olan, zekâ denilen nimetten “yapay
zekâ”nın en ilkel örneği kadar olsun nasibi bulunan kişinin varacağı netice
budur.
*
Gel gör ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, akıl ve mantık değil, ideolojik saplantı (daha
açıkçası Atatürkçü putperestlik) çerçevesinde yazılmış olduğu
için, izan ve idrakin “i”sinden bile nasipsiz.
Çünkü, Anayasa’ya “devletin din kurallarına
uydurulmaması” anlamına gelen laiklik/dinsizlik hükmünü
koymanın yanı sıra, bir de, bu laiklik/dinsizlik “kaydı” için, “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez”
kaydını/şartını koyarak, kendi kendilerini yalanlamış durumdalar.
Eğer millet iradesinin “mutlak üstünlüğü“nden,
milletin egemenliğinin “kayıtsız-şartsızlığı“ndan
söz ediyorsanız, artık, hiçbir hüküm için, “değiştirilemez, değiştirilmesi
teklif dahi edilemez” kaydını/şartını getiremezsiniz.
Tabiî, Afrika’daki maymunlardan bile geri zekâlı
değilseniz.
Şu işe bakın, bir taraftan milletin egemenliğinin
kayıtsız-şartsızlığından söz ediliyor, diğer taraftan da, egemenlik, laikliğe
(yani dinsizliğe, dinler arasında tarafsızlığa) teslim olma kaydı ve şartıyla milletin..
Sözde hakimiyet milletin; fakat millet,
laikliği/dinsizliği bırakın değiştirmeyi, değiştirilmesini teklif dahi
edemiyor.
İşte, dinsiz-imansız bir
anayasa ancak bu kadar tutarlı olabilir. Akıl ve mantık nimetinden
ancak bu kadar hissedar olabilir.
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
“Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez. O, akıllarını
kullanmayanları (iman nimetinden mahrum edip) murdar kılar.” (Yunus,
10/100)
*
Milletin “efendi”leri, “Kızı kendi haline bırakırsan
ya imama gider ya müezzine, illa da davulcu ya da zurnacı olmalı” hesabı, “Bu
milleti başıboş bırakmaya da gelmez” diye düşünmüşler.
Yani millete “Arif olan anlar” babından şunu diyorlar:
“Bak oğlum, hakimiyet sizindir dediysek o kadar da değil! Hemen gaza gelme!
Asıl hakimiyet dinsizliğin, yani bizim.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki ifadenin
Haricîler’in sloganından farkı, Allahu Teala’nın konumunu
(lafta) Türk milletine veriyor olmasından ibaret.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasası gereği “dinsiz” (dini olmayan, laik)
bir devlet olduğu için, Allahu Teala’ya bir gıdımcık bile hükmetme hakkı
tanımıyor.
Haricîler’in sözü, esas itibariyle doğruydu,
o yüzden Hz. Ali, “Hak bir sözle batılı kast
ediyorlar” demişti. (Burada, günümüz “Haricîlik edebiyatçıları“nın şeytanî yüzü de ortaya
çıkıyor. Onlar da, Hz. Ali’nin hak sözü ile batılı kast ediyor, onun hak olan
sözünü batıl bir maksatla istismar ediyorlar. Hak sözü söyleyen herkesin onunla
batılı kast etmesi gerekmez, yani “Hüküm ancak Allah’ındır”
diyen herkes Haricîler gibi düşünecek, onlar gibi bu hak sözle batılı kast
edecek diye birşey yok.)
Anayasa’daki “Hüküm ancak milletindir” anlamına gelen
ifadelere gelince, o ifadeler, Hz. Ali’nin yaklaşımı (daha doğrusu İslam dini)
açısından bakıldığında, “Batıl bir sözle batılın kast
edilmesi” demek oluyor.
Anayasa’nın millet iradesi/egemenliği vurgusu, İslam
açısından küfür ve şirkten ibarettir.
(İslam açısından diyorum
vatandaş, müslüman değilsen, çağdaşsan ve ilericiysen seni ilgilendirmiyor.
İslam’ın hükümleri, senin anayasandaki maddeler ile birebir örtüşseydi “Devlet,
din kurallarına uydurulamaz” demenize gerek kalmazdı.)
*
Haricîler, (kimisi kötü niyetinden, kimisi geri
zekâlılığından) hak sözü yanlış yorumluyorlardı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
ise, bu hükmetme yetkisini Allahu Azîmüşşan’a bile vermiyor, nerde kaldı ki
Laz’a, Çerkez’e, Kürd’e vs. versin.. (Aslında, “Şeriatçı” olması
durumunda Türk’e de vermiyor ya, neyse..)
Ve, içimizdeki “sınırlı sorumlu iman sahibi” birtakım
sefih sapıkların ve münafıkların, buna karşı seslerini yükseltip, “Nedir bu modern Haricîlik, nedir bu Haricî rejimi?”
dediklerine şahit olmuyoruz.
Onlar, Haricîler’i sadece Arabistan’daki Vehhabîler ve
Selefîler arasında aramamızı istiyorlar.
İçinde yaşadıkları “küfür ve şirk Haricîliği rejimi”yle
bir dertleri yok.. (Tabiî İslam açısından böyle, Türk milliyetçiliği açısından
bu, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak anlamına geliyor.)
Asıl dehşetli haricîler burunlarının
dibinde, fakat onları görmüyorlar.
Görmemek bir tarafa, bunlara “yağ” çekmek, Atatürk’ün İslam’a hizmetlerini sayıp
dökmek için sıraya girmiş durumdalar. Hatta, sırada öne geçmek için
birbirleriyle çekişiyorlar.
Tabiî Recep Tayyip Erdoğan da
“Aziz Atatürk”ünün izinde.. İslam’a (Atatürk’ün “sünnet”ine göre)
hizmetin sadece Türkiye ile sınırlı kalmasına gönlü razı
olmadığı için gidip Mısır ve Tunus’a “Şeriat yerine laiklik” tavsiyesinde
bulunuyor.
Ve de, aşırı sivri zekâya ve bizim bilmediğimiz türden
bir mantık bağından kurtulmuş akla sahipler ya, bu “küfür ve şirk Haricîliği rejimi” için cephede
savaşıp ölenleri, Cennet’i dünden hak etmiş hakiki şehitler ilan ediyor, bizim
de buna inanmamızı bekliyorlar.