ZAMANIN ZAMANSIZ TÜREYEN İMAMLARI

 



Bu içi boşaltılmış, çarpıtılmış, ruhsuzlaştırılmış zamanın imamı heyulası, Müslümanların birlik ve beraberliğinin, (unutulmayıp yaşatılması gereken) bir halife etrafında birleşip tek güç olmaları hedefinin katili olma potansiyeline sahip.

Çünkü, üstad, hoca, şeyh veya liderini zamanın imamı kabul eden her grup için, Müslümanların birlik ve beraberliğinin sağlanmasının tek yolu, diğer bütün Müslümanların gelip kendi “zamanın imamı” olan liderlerine tabi olmayı kabul etmelerinden ibaret.

Bunun başka bir yolu yok.

Onlardan başka bir halife/imam etrafında diğer Müslümanlarla birleşmelerini istemek; zaten başlarında bulunan “zamanın imamı”nı “tanımamalarını ve bilmemelerini” istemek, yani onları cahiliye ölümüne davet etmek anlamına gelir.

Onların bakış açısı çerçevesinde durum budur.

Böyle olunca, her grup, kendilerine ait naylon “zamanın imamı” ile mutlu olmaya devam edip gider.

Daha çok mutlu olanlar ise, bu çarpıtılmış zamanın imamı hurafesi ve efsanesinde Müslümanların birlik ve beraberliğinin sonsuza kadar sürecek olan bitkisel hayatını gören Şeriat düşmanı rejimler ve düzenlerdir.

Bu nokta, tabiri caizse, “zamanın imamı” enflasyonunun “sosyo-politik” ve dahî “psiko-sosyal” boyutunu oluşturuyor.

*

Bu “sosyo-politik” işlev ve “psiko-sosyal” boyut yüzündendir ki, Şeriat düşmanı veya karşıtı rejimler/düzenler, ajanları ve elemanları vasıtasıyla (fark ettirmeden ve hissettirmeden, içeriden) İslamî gruplara kendi lider, üstad, hoca ve şeyhlerini “zamanın imamı” olarak görmeleri telkininde bulunuyor.

Ortadaki manzaradan anlaşılan, bu.

Bu amaçla keramet de, rüya da, ilham da, keşf de uydurup üretmek zor değil.

Üç beş uyanık görevli bu gayeye yönelik keramet ve rüya uydurduğunda, grup üyesi üç beş bin saf vatandaşın buna derhal inanacağından şüphe edilemez.

Nitekim, şimdilerde FETÖ diye adlandırılan cemaat bu yola çok başvurdu, son örneği, 2013 yılında Türkçe Olimpiyatları’nı güya Peygamber Efendimiz s. a. s.’in teşrif etmiş olmalarına dair Gülen’in aktardığı rüyalardı.

Tahmin edilebileceği gibi bu tür uyanıklıkların patenti Fethullah’a ait değil, patent, onu keşfetmiş olan istihbarat teşkilatlarına ait.. Bu işin mucidi, ustası, virtüözü onlar..

Böyle olduğu içindir ki, Türkiye’de Genelkurmay Özel Harp Dairesi, MİT ve CIA’in ortak prodüksiyonunda baş rol oyuncusu olarak sanatını sıra dışı bir ustalıkla icra ederek yeteneğinin fevkalâdeliğini ispatlamış bulunan Fethullah Gülen’in, şakirtleri tarafından “kâinat imamı” unvanına layık görülmüş olmasına şaşırmamak gerekiyor.

Kâinat imamı olunca, onda mündemiç olan zamanın imamlığını da uhdesine almış oluyor tabiatiyle.

*

Evet, Genelkurmay İstihbarat eski Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Fethullah Gülen ile Mehmet Şevket Eygi’nin Özel Harb’in adamları olduklarını açıklamış bulunuyordu.

Gülen’in MİT bağlantısının da onun eski yakın adamı (Küçük Dünyam kitabını hazırlayan) Latif Erdoğan ile Kadir Mısıroğlu gibi isimler tarafından gündeme getirilmiş olduğu hatırlarda.

Mehmet Şevket Eygi’ye gelince.. Onun “derin” bağlantılarıyla ilgili olarak zamanın İçişleri Bakanı Faruk Sükan tarafından yapılan ifşaat ya da itiraf da medyada yer almıştı.

Türkiye’de “zamanın imamı” meselesini en çok “kaşıyan” kişi, bu Mehmet Şevket Eygi idi.

*

Evet, tabloya bakıldığında, en yeni “dinde reform” rafinerisinde arıtılmak suretiyle “laikleştirilmiş toplumsal düzenek”te kullanılabilir hale getirilen “zamanın imamı” anlayışının, bu laik (siyasal dinsiz) devletin elinde şamar oğlanına döndürülen cemaatlere istihbarat teşkilatları tarafından zerk edildiğini kabul etmek gerekiyor.

Dolayısıyla, cemaatlerdeki bu yersiz, lüzumsuz, faydasız, boş ve anlamsız zamanın imamlığı heves ve tutkusu, şamar oğlanlığının yol açtığı eziklikle büyüyüp serpilen “yaralı cemaatsel bilincin (gizli servislerin katalizörlüğüyle hızlanan) patolojik alevlenmesi” olarak değerlendirilebilir.

Bu “adı var, kendi yok” zamanın imamlığı; özgüven, haysiyet ve şerefleri laik (siyasal dinsiz) devletin ezici ve aşağılayıcı silindiriyle preslenip yamyassı hale getirilmiş cemaatlerin kendilerini iyi hissetmelerini ve acılarını unutmalarını sağlayan bir tür uyuşturucu işlevi görüyor.

Acıları dikkate alındığında, böylesi bir “ağrı kesici”nin bağımlısı haline gelmeleri bir ölçüde anlayışla karşılanabilir.

Ancak, bu hissizleşme, duyarsızlaşma ve uyuşmadan yararlanan da yine laik (siyasal dinsiz) devlet oluyor, çünkü bunlar üzerinde (tepki almadan) acısız yeni ameliyatlar yapma imkânına kavuşuyor.

*

İstihbarat teşkilatları (gizli servisler) ile Şeytan arasındaki tek benzerlik, ikisinin de “gizli” ve “görünmez” olmaları değildir.

Yöntemleri de genelde birbirine benzer.

Bir başka deyişle, istihbarat teşkilatları şeytanî yöntemler kullanırlar: Olduğundan farklı görünme, yalan söyleme, duygu sömürüsü yapma, muhatabın zaaflarından yararlanma, karşı cinse olan alâkadan faydalanma, şantaj yapma, tuzak kurma, suça bulaştırıp defterini dürme vs. vs.

Şeytan, insanı iyiliklerden uzak tutmaya çalışır. Mesela farzları (namaz, oruç, zekât, hac, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i anil münker vs.) terk etmesini ister..

Farzları terk ettiremezse, bu defa suret-i haktan gelerek nafile ibadetleri gözünde büyütmeye, böylece farzları ertelemesini ve unutmasını, yavaş yavaş terke doğru gitmesini sağlamaya çalışır.

Diyelim ki bunların hiçbirinde başarılı olamadı, bu defa insana “Sen var ya sen, senin gibisini analar doğuramaz. Sen çok büyük adamsın, fazilette yegânesin, kaç kişi senin gibi olabilir, sen çok mübarek, çok değerli bir adamsın” diye vesvese vermeye başlar.

Kişi buna aldanıp kendisinde bir fazilet görmeye başlayınca, bu tür amelleri yapmamakla birlikte durumundan utanan, pişmanlık duyan, yüreği yanan (itikadı düzgün, imanı sağlam, küfür sözlerden ve münafıkça laflardan kaçınan) bir günahkâr müslümandan daha kötü duruma düşmüş olur. Sevapları da uçup gider, geriye yorgunluğu kalır.

Gizli servisler de işte böyle yapar, mesela senin hayırlı işlere olan ilgini engelleyemiyorlarsa, örneğin sana Afrika’da kuyu açmanın faziletini anlatır, seni oraya yöneltirler, bu arada da Afganistan’daki müslümanın cihadını önemsiz görmeni sağlayacak vesveselerle beynini doldururlar.

Senin o açtığın kuyunun cihadın yanında bir hiç olduğunu anlayamayacak kadar aklını yitirmen yetmiyormuş gibi bir de o mücahidi terörist görmeye başlar, onun aleyhinde atıp tutarsın.. “Bu devirde ne o el kesme, kol kesme!” diye şeytanî saçmalıklar üretir, imanını bile kaybedersin, küfre düşersin, fakat haberin olmaz.

Bu da yetmiyormuş gibi Şeytan sana amelini süslü gösterir, “Ben var ya ben, benim gibi hayırsever dünyada kaç tane?! Kaç kişi Allah’ın Afrikası’na gelip sıcakta soğukta bu fedakârlığı yapıyor!” der ve kendini dev aynasında görürsün.

Seni bu havaya sokan gizli servis de yüzünde şeytanî bir tebessüm ve gözünde şeytanî bir parıltıyla kenardan seni izler.

*

Cemaatlerin durumu da böyledir..

Diyelim ki bir cemaat güzel çalışmalar yapıyor, İslamî hakikatleri gizleyip saklamadan, bazılarını unutturma hokkabazlığı yapmadan olduğu gibi anlatıyor, bu durumda onlara önce mesela şöyle denilir:

“Ne bu Şeriat da Şeriat yav, insanları ürkütüyorsunuz, güzel ahlâkı anlatın, insanımızın buna çok ihtiyacı var.. Kolaylaştırın zorlaştırmayın, nefret ettirmeyin sevdirin!.. Şeriat’ten bahsederek insanları korkutmaya, nefret etmelerine neden olmaya hakkımız yok....”

[Evet, geçmişte “yerli-milli” FETÖ (Bir zamanlar o herkesten yerli-milli idi) bu üslupla konuşur, başka gruplara böyle akıl verirdi.]

Diyelim ki böyle güzel ahlâk maskesiyle gelen ahlâksızlara “Şeriat’i sevilmeyecek, nefret edilecek bir şey olarak görmekten daha büyük ahlâksızlık olabilir mi?! Böylesi saçmalıklara karnımız tok, lütfen başka kapıya! Güzel ahlâkınızı da alıp defolup gidin!” denildi..

Bu durumda içlerinden (güya içlerinden) birileri çıkıp, cemaatin liderini “zamanın imamı”, cemaatlerini de neredeyse “fırka-i naciye”nin tek temsilcisi yapmakta gecikmezler.

Sonra da bunlardan etkilenen “saf Anadolu çocukları” İslamî hakikatleri anlatmayı unutup kendi gruplarının ve liderlerinin basit propagandacı ve davetçileri haline gelirler.

Ya da bu masal, derin oltalarla ve ağlarla avlanmış olan bir cemaatteki hak ve hakikat duyarlılığına sahip kişilerin kopmasına engel olmak için anlatılır.

*

Konuya devam edeceğiz inşaallah.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...