HELAK NE YANA DÜŞER USTA, HÜSRAN NE YANA?

 




Millî Gazete yazarı Mahmut Toptaş'ın bugünkü (24 Kasım 2022) yazısının bir bölümü şöyle:

“Bu memleket battı ağabey, kurtuluşu yok” diyenler dikkat etsinler, kendi kimliklerini söylemiş oluyorlar.

Rabbimiz, Yahudi ve Hıristiyanlar üzerinden bizi uyarıyor:

“De ki: Ey ehl-i kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önce sapıtan birçoğunu sapıttıran ve doğru yoldan sapan toplumun hevasına (kanunlarına) uymayın.” (Maide süresi ayet 5/77)

Sevgili peygamberimiz:

“Bir adam, ‘İnsanlar helak oldu’ derse, onların en kötüsü o olur veya insanları helak edenlerin başında o gelir” buyuruyor. (Müslim, Sahih, K. El-birr, bab 41, Malik, Muvatta, Ebvab’ül-kelam bab 1, Ebu Davud, Edeb, bab 85 Hadis 4983)

Hadisi şerh eden Hattabi, “Bu, ‘İnsanlar helak oldu’ sözünü ayıplamak için dahi söylememek gerekir.

Ayıplamak için veya kendisinin faziletini anlatmak için söylüyorsa yine helak olanlardan olur” diyor.

Söz konusu hadîsi heva ve hevesine göre yorumlayanlara da rastlanıyor.

Özellikle de nerede menfaat görürse oraya "dönen", helal haram demeden kesesini doldurmak için fırsat avcılığı yapan, güç sahiplerinin gölgesinde ense göbek geliştirmek için onların zulümlerinin avukatlığına soyunan tipler, birtakım olumsuzluklara işaret edildiğinde bu hadisi hatırlatmaktan keyif alırlar.

*

"İnsanlar helak oldu" şeklindeki söz, istisna içermediği için yanlıştır. Yoksa, her gün bir dolu insan imansız ölerek helak olup gidiyor. 

Ama herkes değil.

Fakat yanlışlık sadece bundan kaynaklanmıyor. Aramızdan hiç kimse, başka insanların helak olduğuna karar verecek konumda değil.

Nuh a.s.'ın kavminin (gemiye binenler dışında) helak olduğunu biliyoruz, fakat şu anda hayatta olan insanlardan kimlerin helak olacağı bizim bilgimizin dışında.

Bununla birlikte, genel kural olarak, "iman etmeyen, salih amel işlemeyen (namaz kılmayan, zekatı vermeyen, oruç tutmayan, günahları bırakıp tevbe etmeyen), hakkı (İslamî doğruları) tebliğ ve tavsiye etmeyen, (Allahu Teala'ya itaat yolunda) sabretmeyen ve sabrı tavsiye etmeyen" kimselerin hüsranda olduğunu Asr Suresi'nden biliyoruz. 

Bu hüsran, helak olma anlamına gelir.

*

Hüsran ne yana düşer usta, yalnız Avrupalıya mı düşer, Türkiye'nin laik Kemalist ataist düzenbazlarına ve onların "İslamcı olmayan yerli milli dindar işbirlikçilerine" hiç uğramaz mı?

Alparslan Kuytul'lar, Halis Bayancuk'lar niçin içerde usta, onlar (beğenmediğimiz yönleri olsa da) bizim "müslüman" kardeşlerimiz değil mi?

Hüsranda olmamak için hakkı kime tavsiye etmeliyiz usta, sabrı kime?

*

Şunu da belirtmek gerekiyor ki, Mahmut Toptaş'ın hadisi aktarış tarzı özensiz.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "onların en kötüsü o olur veya insanları helak edenlerin başında o gelir" şeklinde "veya"lı bir ifade kullanmış değil.

Hadisin tercümesi, bir kelimedeki harekelerin durumuna göre ya "onların en fazla helak olanı olur" ("en kötüsü" değil) diye yapılabiliyor, ya da, "insanları helak etmiştir" diye ("helak edenlerin başında o gelir" değil).

Hadisteki ilgili kelime "ehlekü" şeklinde okunursa ism-i tafdil oluyor (Emsile'deki "ensaru" kalıbı) ve ilk anlama geliyor, "ehleke" diye harekelenirse geçmiş zaman kipinde bir geçişli fiil oluyor (if'al babı) ve ikinci anlam ortaya çıkıyor.

Konu, sorularlaislamiyet.com'da şu şekilde anlatılmış:

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kimsenin 'İnsanlar helak oldu!' dediğini duyarsanız, bilin ki o, kendisi, herkesten çok helak olandır." [Müslim, Birr 139, (2623); Muvatta, Kelam 2, (2, 989); Ebu Davud; Edeb 85, (4983)]

Metinde geçen "ehlek" kelimesini ism-i tafdil olarak  “ehlekü” şeklinde okumak mümkün olduğu gibi fiil-i mazi olarak "ehleke" şeklinde okumak da caizdir. "Ehlekü" şeklinde okunduğu zaman -ki biz tercümemizi buna göre yaptık- bu kelime "en çok helak olan" anlamına gelir.

Bu birinci okunuş şekline göre "İnsanlar artık helak oldular." diyen kimse, insanların en çok helak olanıdır, demek olur. Çünkü böyle diyen kimsenin insanların helak oldukları hükmüne varması, onların kusurlarını ve ayıplarını teker teker araştırması neticesinde olmuştur. Gerçekte, insanlar, kusurlarından ve ayıplarından dolayı kendilerini cehennemlik olmaya ve dolayısıyla manen helak olmaya arz etmiş olsalar bile, onların bu durumu insanların ayıplarını teker teker araştırıp da onların kesinlikle cehennemlik olduklarını söylemek kadar tehlikeli değildir. Çünkü bu sözü söyleyen kimse, önce kulların kusurlarını araştırmakla, sonra da Allah'ın onlara nasıl muamele yapacağını bilmediği halde Allah adına kesin bir hüküm vermekle ve bu hükmü verirken de onları küçük görüp kendini beğenmekle, kendini daha büyük bir tehlikeye atmıştır.

Söz konusu kelime fiil-i mazi olarak "ehleke" şeklinde okunduğu zaman ise "helak etti" anlamına gelir ve bu okunuş şekline göre; "İnsanlar helak oldu, diyen kimse, insanları helak etmiştir." demek olur. Bir başka ifadeyle aslında Allah onları hiç de helak etmiş değildir. Fakat bu sözü söyleyen kimse kendi karanlık ve ümitsiz dünyasında, kendi düşünce ve arzularına göre insanları helake mahkûm etmiştir. Oysa Allah, onları mahkûm ettiğini açıklamadığı için gerçek onun verdiği hükmün tam tersine olabilir.

Fakat Allah'ın, vasıflarını açıkladığı ve helak olacaklarını bildirdiği insanları şahıs belirtmeden, mücerred vasıflarıyla açıklayarak insanları uyarmak böyle değildir. Aksine bu iş, Allah'ın kullarına yüklediği bir görevdir.

Söz konusu kelime böyle fiil-i mazi olarak okunduğu zaman bu kelimenin yer aldığı cümleden şöyle bir mana anlaşılır:

" 'İnsanlar artık helak olmuşlardır.' diyen kimse, insanların Allah'ın rahmetine karşı olan ümitlerini kırdığı ve onları ümitsizliğe düşürüp ibâdete karşı olan ilgilerini kestiği için, onları cehenneme sürüklemiş ve helak etmiştir."

Nitekim Ebû Davud'un da açıkladığı gibi bu hadisin râvilerinden [İmam] Malik de bu görüştedir.

(Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi, 16/226)

*

Bu "helakçı" üslup daha çok partiler tarafından seslendiriliyor diyebiliriz.

Kendileri iktidardaysalar herkes "kurtulmuştur", muhalefet ise milleti helak etmek için uğraşmaktadır.

Eğer iktidarı kaybederlerse millet kesin olarak helak olacaktır. Bu yüzden mutlaka onlara oy verilmesi gerekmektedir. Aksi mutlak helaktir.

Misal verelim de daha iyi anlaşılsın.. 

Erdoğan, 2017 yılındaki referandum öncesinde 5 Nisan günü Bursa'da şöyle konuşmuştu:

Bu halk oylamasında ‘evet' çıkınca sadece ülkemizin yönetim sistemi değişecek, emin olun bu durumda da her şey eskisinden daha iyi olacak. Türkiye koalisyon tartışmaları olmadan, istikrar ve güven ortamı tehdit edilmeden yönetileceği bir döneme girecek. Buna karşı çıkacağım derken dünyanızı da, ahiretinizi de tehlikeye atmayın

Türkiye Cumhuriyeti laik devlet olduğu için Allahu Teala bu milletin dünyasına ve siyasal tercihlerine karışamıyor, fakat aynı laik devletin Mısır ve Tunus'ta "Şeriat'e karşı laiklik" tavsiye eden "laiklik havarisi" (cumhur)başkanı, milletin ahiretine de hükmediyor.

Kimin ahiretinin tehlikede olduğu ondan soruluyor. 

Aynı Erdoğan, referandumun ardından 3 Mayıs günü şöyle konuşmuştu:

İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor" deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki.

Böylece "ahiret" faslı buharlaşıp gitmiş.

Mesele müritlik olsaydı "Senin yerin tekke, parti pırtı değil, biz de postnişin değiliz" denilmesi uygun olurdu da, burada önemsenmeyen sadece müritlik değil; İslamcı (İslam taraftarı) olmak önemsiz görülüyor.

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele.

Burada bir "referandumdan/oylamadan önce, referandumdan/oylamadan sonra" ya da "28 gün önce, 28 gün sonra" klasiği söz konusu..

İktidar cephesinin durumu bu da, muhalefet daha mı iyi?.. Daha berbat, hatta iktidar cenahını mumla aratır. 

*

Tabiî olayın bir de "her şey eskisinden daha iyi olacak" boyutu var.

Bir inşallah maşallah bile esirgenmiş. Kesin konuşuluyor. Ahiret "laik tekel"lerinde olunca, bu dünyanın kısa vadeli geleceği haydi haydi ellerinde olur.

Mahmut Toptaş'ın yazısına dönersek.. Kimlerin helak olacağı kadar kimlerin kurtulacağı da bizim bilgi ve yetki alanımızın dışında.

Toptaş gibi yazarların yukarıdaki türden yazılarının özellikle iktidar cephesinin ve gerisindeki "laik" düzen bekçilerinin hoşuna gidiyor olduğunu tahmin etmek güç değil. 

Hayır, bu türden yazılar yazmasınlar demiyorum, fakat madalyonun arka tarafını da göstermek zorundadırlar. 

Aksi, vebaldir. 

Ya bu topa hiç girmeyeceksin, ya da meseleyi tam anlatacaksın. 

Neyi söylediğin kadar neyi söylemediğin de, yerine göre, önemlidir.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...