KARAMAN: "HERKES HADDİNİ BİLMELİDİR"

 





Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman’ın bugünkü (11 Haziran 2023 tarihli) yazısı “sosyal medyatör”ler hakkında..

Başlığı şöyle: “Curcunaya bakar mısın!

Yazısı gayet güzel, yanlış bir şey yok..

Fakat eksik çok şey var..

Eksiklik, “sosyal medyatör”ler hakkında söylediklerinin devlet idarecileri hakkında da bir ölçüde geçerli olduğunu söylememesinde..

İkinci bir eksiklik de, sosyal medyadaki malum “trol çeteleri” konusuna değinmemiş olması..

Üçüncü bir husus da şu: Sosyal medyadaki üç beş arkadaşı tarafından takip edilen kişilerle onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca takipçisi olan kişilerin durumu bir olamaz.

Dördüncüsü: Sadece “sosyal” medya değil, güç ve para sahiplerinin kontrolündeki (anti-sosyal olanı da dahil) “asosyal” medya (televizyonlar, radyolar, gazeteler, internetteki haber siteleri ve dergiler) için de bazı uyarıların yapılması iyi olurdu.

*

Karaman’ın yaptığı uyarılara gelelim..

Şöyle diyor:

Bu sosyal medya icatlarından sonra herkes yazar, âlim, uzman, her şeyden anlar, mütefekkir… kesildi.

Asıyor, kesiyor, sövüyor sayıyor, Cumhurbaşkanından çiftçiye, mimardan doktora … kadar her bilim ve tecrübe dalı uzmanına akıl veriyor, tenkit ediyor, yol gösteriyor!

Bir de kendine dönüp ben kimim, yetkim ve yetkinliğim nedir, sözün sorumluluğu yok mudur… diye düşünmüyor.

Mide bulandıracak kadar bilgi kirliliği bulunan sosyal medya bu cesur cahillerin başlıca bilgi kaynağını teşkil ediyor. (…)

Ateş düştüğü yeri yakar, vatandaşların ihtiyaçları varsa ki, eksik olmaz, bunu âdâbı ve usulüyle hem organize hem de fert olarak ortaya koyar, çözüm ve çaresini sorumlulardan isterler, buna bir diyecek olmaz, aksine desteklenmeleri gerekir.

Bu sınırı aşıp ülke yönetimini ve hizmetini üstlenmiş sorumlulara pek çok çeşitli ve çetrefil konularda, problemlerde, icraatta, yapılan ve yapılmayan/yapılamayanlarda akıl vermeye, yol göstermeye, eleştirmeye ve değerlendirmeye sıra gelince herkes haddini bilmelidir.

Evet, bu sözlerde bir yanlışlık yok.

Sosyal medya ortamının mide bulandırıcı olduğu doğru mu? Doğru..

Cesur cahillerin curcunasından geçilemediği doğru mu? Bu da doğru..

Haddini bilip susması gereken bir sürü boşboğaz gevezenin aptalca laflarla bilgi kirliliği yaptığı doğru mu? Bu da tamamen doğru..

Fakat şu da doğru ki, bu tür “hadsiz cesur cahilleri” dinlemek, takip etmek zorunda değilsiniz.

Ancak, toplumsal açıdan etkili ve yetkili makam ve mevkileri, köşe başlarını ellerinde tutan insanların durumu böyle değildir.

Onlardan takip etmemekle yakanızı kurtaramazsınız, mesajlarını size bir şekilde ulaştırırlar. Kulağınıza gelir.

Hatta bazen, siz onları takip etmeseniz bile onlar sizi takip ederler.

Hatta bu takip “taciz takip” haline gelebilir.

Ne demek istediğimizi “bu işleri bilenler” anlıyorlar.

Bilmeyenlere de, Karaman’ın yazısının sonuna aldığı ayet-i kerime mealini hatırlatmaktan başka yapacak bir şey yok:

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36).

*

Sosyal medyanın boşboğaz cahil cesurları, onları takip edenler dışında kimseye seslerini kolay kolay duyuramazlar.

Devlet idarecilerinin topluma verdikleri mesajlar ise bir şekilde herkesi etkileyebilmektedir.

Dolayısıyla onlara da “bilmedikleri konularda ahkâm kesmeme, meselelerin içyüzünü iyice anlamadan karar vermeme, sözlerinin ne getirip ne götüreceğini hesap ederek konuşma” gibi konularda tavsiyelerde bulunulması gerekiyor.

*

Bir örnek vermekte fayda var..

Şu anda Türkiye’nin en etkili kişisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Onun, sözlerine özellikle dikkat etmesi gerekiyor, çünkü o konuştuğunda sözleri üç beş kişiye değil, milyonlara ulaşıyor.

Sözlerine bakıyoruz, devrilen çamların cesameti ve adedi gözümüzü yıldırdığı için “La havle…” çekip susuyoruz.

Çünkü bazen bir cümlesindeki bir hatayı düzeltmek için onlarca, yüzlerce cümle kurmak gerekiyor.

Misal de verelim... Bir konuşmasındaki şu cümlesi:

 “Bugüne kadar Allah’ın rızasını ve insanımızın gönlünü kazanmak dışında hiçbir mükâfat beklemeden çalıştık, bundan sonra da aynı şekilde çalışmayı sürdüreceğiz.”

(http://haber.star.com.tr/guncel/cumhurbaskani-erdogan-daes-saldirilara-devam-ederse-daha-cok-zaiyat-verecek/haber-1108856)

Evet, oldukça uzun bir konuşmasının bir cümlesi böyle..

*

Sadece bu bir cümledeki hataları, görebildiğimiz kadarıyla sıralayalım:

Bir: "Bugüne kadar"lı bu ifade bir “masumiyet” ilanıdır.

Peygamberler dışında hiç kimsenin hayatı boyunca hep Allah’ın rızasını öncelemiş, nefsine hiç uymamış olması mümkün değildir.

Bununla birlikte peygamberler bile böyle konuşmamıştır. Konuşmazlar.

Yusuf a.s., zina ettiği için değil, etmediği için yıllarca zindanda kaldığı halde, konuyla ilgili olarak şöyle konuşmuştur: 

Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder….” (Yusuf, 12/53) 

Ayetler açık:

“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve fuhuştan kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” (Necm, 53/32) 

Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır, yalnız Allah dilediğini temize çıkarır ve onlara kıl kadar zulmedilmez.” (Nisa, 4/49)

*

İki: Böyle konuşmak, haddini bilmemek, kendini beğenmek, kusurlarını görmemek ve “kerameti kendinden menkul” biçimde övünmek olarak değerlendirilebilir. 

… Allah kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” (Hadid, 57/23)

Üç: Bu, yaptığıyla bile değil, yapmadığıyla, yapamayacağı şeyle övünmektir.

Yaptığıyla övünmek kötüdür, fakat yapmadığıyla övünmek çok daha kötüdür. 

“Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Âl-i İmran, 3/188)

Dört: Allah’ın rızasının yanına ayrıca bir de insanların gönlünü kazanma amacını eklemek, aslında riya ve gösterişçiliğe açılan bir kapıdır. Gizli şirke (Ki riya, gizli şirktir, kulları Allahu Teala’ya ortak etmenin bir türüdür) yol açabilecek bir arızadır.

“Dinî konuda bile olsa, ne ilimle meşgul olmak ve ne de iman sebebiyle bile olsa kendi canını feda etmek, insanlar arasında şöhret ve itibar sahibi olmak şeklinde bir saik’e (gizli ve iç sebebe) dayanıyorsa, hiçbir işe yaramaz. Diğer herhangi bir başka sebep ve mülahaza değil de sadece ve sadece Allah’ı hoşnut etmek ve onun rızasını kazanmak bütün iş ve amellerimizin saikini teşkil etmelidir.” (Muhammad Hamidullah, İslâm Peygamberi, C. 2, Yeni Şafak Gazetesi Kültür Armağanı, 2003, s. 754.)

*

Beş: Erdoğan, halihazırda cumhurbaşkanı..

Elindeki güç ve imkânların haddi hesabı yok denilebilir.

Acaba, yaptıkları karşılığında bir de mükâfat talep etseydi, alabileceği ne vardı? 

Bunu da söylese de öğrensek.. Yani mükâfat olarak millet bu kadar imkânları emrine vermenin yanı sıra ne yapacaktı, ona secde mi edecekti?! 

26 Ocak 2014 tarihinde AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Erdoğan için, “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider” demişti.

Kendisinde birazcık akıl kırıntısı olan kişi, “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan kişinin” hâşâ “İkinci Allah” sayılması gerektiğini bilir.

Peki, bu rezil lafı söyleyen kişiye karşı Erdoğan ne yapmış, nasıl bir uyarıda bulunmuştu?..

Onu partiden ihraç mı etmişti? 

O sırada Akparti saflarında siyaset yapan Hüseyin Çelik, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Fevai Arslan’ın dil sürçmesiyle söylediği bazı sözlerin fazlasıyla istismar edildiğini” savunmuştu. Hepsi bu.

Ona gösterilen bütün tepki bundan ibaretti.

Üstelik, Fevai Arslan, bu sözlerinin ardından bir sonraki seçimde de milletvekili yapıldı.

*

Altı: Bundan sonra da aynı şekilde çalışmayı sürdürecekmiş…

Bundan sonraki hayatının nasıl geçeceğini nerden biliyorsun?

Sana vahiyle bir garanti mi verildi? 

Yoksa gerçekten “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde topladığını” ve böylece geleceğin senin takdirine bağlı hale gelmiş olduğunu mu düşünüyorsun?!

Düşünmüyorsan, nasıl böyle konuşabiliyorsun!..

*

Son olarak, her cuma hutbesinde imamın minberde okuduğu şu duayı (Niye her hutbede tekrarlandığı konusunda düşünülmesi dileğiyle) hatırlatalım:

“Ne‘ûzü bi’llâhi min şurûri enfüsinâ ve min seyyiâti a’mâlinâ.” (Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden Allah’a sığınırız.)

 

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...