ZEKÂ YETERSİZLİĞİNİN VE AHLÂKÎ YOZLAŞMANIN İSLAMCILIK ELEŞTİRMENLİĞİ SEMPTOMU

 



AK Parti’nin gayriresmî sözcüsü ve siyaset teorisyeni, hurda milletvekili’si Mehmet Metiner, partisi adına ekran bülbüllüğü yaptığı yetmiyormuş gibi, Yeni Şafak gazetesini de zekâ yoksunluğunun “modernlikten uzak” tezahürleriyle şenlendiriyor.

Ona göre, İslamcılık “totaliter bir siyasal tasavvura ve projeye” dönüşmüşmüş.

Fakat, bu dönüşümün bir “öncü”sü var.

O da şu: Peygamberimizin Medine’deki hayatının “devlet başkanlığı” gibi takdim edilmesi.

Bu, “modernist zihin” oluyormuş.

Şöyle diyor:

Peygamberimizin Medine’deki hayatını “devlet başkanlığı” gibi takdim eden modernist zihin, kaçınılmaz bir biçimde İslamcılığın totaliter bir siyasal tasavvura ve projeye dönüşmesine de öncülük etmiştir.

*

Kurduğu neden-sonuç ilişkisine bakın…

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine’deki hayatını “devlet başkanlığı” diye takdim ettiğimiz zaman, devlet başkanlığına “peygamberî/nebevî” bir ruh, nebevî bir muhteva, nebevî bir soluk, nebevî bir tarz, peygamberî bir üslup kazandırmış olmuyormuşuz, onu totaliter hale getirmiş oluyormuşuz.

Bu sözüyle, “Peygamberimiz’in Medine’deki hayatı totalitarizmden ibarettir” demiş oluyor, farkında değil. (Belki de farkında, fakat biz saflar, onun farkındalığının farkında değiliz.)

Peygamber Efendimiz s.a.s. totaliterlik adına ne yapmış Medine’de, Selanikli Mustafa Atatürk’ün şapka giymeyenleri astırmasına benzer şekilde başını örtmeyen kadınları mı astırmış?

Yahudiler’e “Medreselerinizi/okullarınızı kapatacaksınız, Tevrat öğrenimi bundan böyle yasak” mı demiş?

“Sadece Arapça konuşacaksınız, İbranice artık yok, lakin benim gibi Fransızca da konuşabilirsiniz” mi demiş?

Bir Arap dünyaya bedeldir” diye mi konuşmuş?

Millete “İhtimal bazı kafalar kesilecektir” diye gözdağı mı vermiş?

Ne yapmış?

*

AK Parti’nin ekranlarda ve Yeni Şafak’ta sönmeden yüzen bu yıldızı, Peygamber Efendimiz s.a.s.’in hayatında totalitarizm adına ne görüyor, onu da yazsaydı ya!..

Ona göre, Peygamber Efendimiz s.a.s.’in Medine’deki hayatının devlet başkanlığı olarak gösterilmesi, daha sonra yaşayıp da kendisini “devlet başkanı” olarak görenlere “devlet başkanlığının nasıl yapılması, devletin nasıl yönetilmesi, insanların nasıl idare edilmesi gerektiği” konusunda “güzel örnek” (üsvetün hasenetün) sunma olmuyor, tam aksine, onun “devlet başkanı” olarak örnek alınması, devlet başkanlığı kurumuna “totaliterlik” kazandırıyor.

Lafının sonunun nereye gittiğinin farkında olmayan böylesi ahmak akıldanelerin, dinlerini tahrif edip bozan Yahudi ve Hristiyanlardan farkı ne?

*

Allahu Teala, Peygamber Efendimiz s.a.s.’e “İş hususunda onlarla (ümmetinle) müşavere et, onlara danış!” (Enfal, 3/159) emrini vermişti.

Rasulullah s.a.s., “Benim dediğim olacak, yoksa, ihtimal bazı kafalar kesilecektir!” diyen bir diktatör değildi.

Yine Rasulullah, danışıyormuş havasında tiyatro sahneleyen, kendi kararını birilerine empoze edip sonra da “Bu sizin kararınız, milletin iradesi” diyen bir sahtekâr “irade dolandırıcı” da değildi.

(Diktatörlüklerde olay basitçe şöyle sahnelenir: “Demokrat” diktatörümüz kafasında işi kurar, sonra adamlarından birine veya birkaçına “Toplantı sırasında şöyle bir öneri getireceksiniz” der, başka birilerine de, “Filan şöyle bir öneri getirecekmiş, onu destekleyin” talimatını verir, herşey olup bittikten sonra da, sanki bütün olan biten kendisinin dahli olmadan gerçekleşmiş, spontane gelişmiş gibi, “Arkadaşlar, ben sizin önerilerinize açığım, kararlarınıza da saygı duyuyorum” diye hava atar. 

Bazen de bu tür mizansenleri istihbarat örgütleri [gizli servisler] sızdıkları örgütler, sivil toplum kuruluşları, cemaatler, tarikatlar vesairede sergilerler. 

Mesela, diyelim ki bir tarikatta "anlaşmalı bir kişi"yi yeni şeyh yapmak istiyorlar, birkaç kişi o şeyh adayı için "rüya" görür, eski şeyhin ölümünden sonra sahneye fırlayan birkaç mürit de, eski şeyhin kendilerine, "söz konusu şeyh adayının kendisinin yerine geçeceğini müjdelemiş bulunduğunu" iddia ederler, şeyhlik tahtının inşası işi artık tamamlanmıştır. 

Üstelik, şeyh adayımız hiç şeyhlik iddiasında bulunmamış, "nefsanî" davranmamış, gayet ağırbaşlı, vakur, zahidane ve olgun bir tavır sergilemiştir. 

İstihbarat teşkilatları bir topluluk ya da örgütte kendi adamlarının lider ya da başkan olmasını, öne çıkarılan adam hiç yorulmadan ve yıpranmadan, bu türden taktiklerle kolayca sağlarlar.

Çünkü hem çok tecrübelidirler, hem de alet, edevat, teçhizat, para ve insan kaynağı bakımından çok zengindirler.)

Peygamber Efendimiz s.a.s., Allahu Teala’nın emirlerini ashabına olduğu gibi aktarır, onları uygulardı.. 

Kendi (vahiy kaynaklı olmayan) kişisel kararlarına gelince, ashab bunları sorgulayabiliyor, değişiklik talebinde bulunabiliyorlardı.

Mesela Bedir Savaşı sırasında ashabdan birinin teklifi doğrultusunda ordunun tabiyesinde değişiklik yapmıştı.

Uhud Savaşı öncesinde Medine’de savunmada kalma niyeti taşıdığı halde, birilerinin meydan savaşı diye tutturması yüzünden bunu kabul etmişti.

Savaştan sonra onlara hatalarını yüzüne vurma gibi bir tutum da sergilememişti.

Hendek Savaşı sırasında Selman-ı Farisî r. a.’in önerisi üzerine hendek kazdırmış, ona “Askerliği senden mi öğreneceğiz?!” filan dememişti.

*

Peygamberimiz s.a.s.’in Medine’deki hayatının “devlet başkanlığı” olarak görülmesi, İslamcılığı "totaliter bir siyasal tasavvura ve projeye” dönüştürmez.

Tam aksine, Rasulullah s.a.s.’in devlet başkanlığı ile sonraki dönemlerin (özellikle de günümüzün) devlet başkanlığı teamüllerinin karşılaştırılmasına yol açar.

İşte o zaman, Beş Halife’nin (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan r. a.) sınıfı geçtikleri, 10 üzerinden 10 aldıkları, sonrakilerin ise (Ömer bin Abdülaziz bir yana bırakılırsa), geçer not alıyor olsalar bile, notlarının biraz kırıldığı görülür.

Notlarının kırılmasının nedeni, Rasulullah s.a.s.’in sünnetine (devlet başkanlığı üslubuna) tabi olmadaki kusurlarıdır.

*

Bu kusurların da ötesinde, “Allah’ın indirdiği ile hükmetme” konulu ayetleri umursamayıp devreden çıkaranlara, Kur’an’ın okunmasını bir tür (“acapella” türünden çalgısız icra olunan) müzik “ziyafet”ine dönüştürenlere, onunla amel etmeyi "devlet" söz konusu olduğunda gereksiz görenlere gelince.. 

Onlar, evet onlar, geçer not alamamak bir yana, imtihanda sıfır çekiyorlar.

Hatta bazıları sıfırın altına bile inmeyi başarıyorlar.

*

Bunlara göre, İslamcılık yapmak, yani "Allah'ın indirdiği ile hükmedilmesini" istemek, totaliter bir siyaset tasavvuru üretmekten başka birşey değil..

İstedikleri şu: Siyaset tasavvuru, devlet başkanının heva ve hevesine, nefsanî arzularına, zevkine ve keyfine göre değişebilsin.

Kimse "Bu ne biçim 'müslüman' devlet başkanlığı? Ne bu saraylar, ne bu ihtişam, ne bu zevk ü sefa, ne bu israf!. Hz. Peygamber s.a.s'in evi böyle miydi, ev eşyaları böyle miydi?!" diyerek bir devlet başkanını totaliter baskı altına almamalı. 

Kimse devlet başkanlarına, "Adını bile bilmediğimiz içecekler ve meyvelerle şatafatlı resepsiyonlar düzenlemeyi, açlıktan karnına taş bağlayan Rasulullah s.a.s.'den mi öğrendiniz?" sorusunu yönelterek totaliter zulümde bulunmamalı.

Kimse bunlara, "Hz. Peygamber s.a.s.'in kaç tane koruması, kaç tane hizmetçisi, kaç tane atı, kaç tane tahtı, kaç tane faytonu, kaç tane arabası vardı?! Sizdeki bu saltanat ne?" diyerek totaliter sorular sormamalı..

Her müslüman, Metiner gibi erdemli olmalı..

*

Görüyorsunuz, adam ne kadar erdemli, ne kadar mütevazi, ne kadar alçakgönüllü, ne kadar olgun, Emine Erdoğan Hanım'ın önünde rüku etmekten çekinmiyor.

Erdemli siyasetin kitabını yazmış..

Yazmakla kalmamış, bir de pratiğe aktarmış.. Mesela "devlet başkanı" Erdoğan'dan "bin defa" özür dilemiş..

Totaliter İslamcılığa karşı Metiner tipi erdemli siyasetçilik..

E tabiî ki Metiner milletvekili olacak, ballı maaşa konacak, ekran bülbülü olarak TV kanallarında arz-ı endam edecek, Yeni Şafak'ta önüne kırmızı halı serilecek..

Totaliter İslamcı kardeş, nazar etme ne olur, çalış, erdeme yatırım yap, senin de olur..


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...