LAİKLEŞEN DİYANET, LAİKLEŞTİRİLİP İÇİ BOŞALTILAN İSLAM

 



Diyanet’in 5 Temmuz 2024 tarihli cuma hutbesinde yer alan “zarûrât-ı hamse” (beş zorunluluk) konulu ifadeleri bir “laikleşme”yi yansıtıyor.

Hutbede “zarûrât-ı hamse” (diğer bir tabirle makasıd-ı şerîa) şöyle açıklanıyordu:

“… İslam’ın gönderiliş hikmetlerinden biri de … erdemli ve güvenilir bir toplum inşa etmektir. İslam dini, böyle bir toplumu inşa etmenin yolunu bizlere öğretmiştir. Bu yol; yaratılmışların en değerlisi olan insanın canını, dinini, malını, aklını ve neslini korumaktan geçer. Zarûrât-ı hamse olarak adlandırılan bu beş temel hakka sahip çıkmak farz, hangi sebeple olursa olsun bunlara zarar vermek ise haramdır.”

Meseleyi bu şekilde ifade ettiğinizde, bir bakıma şunu demiş (ya da şunun anlaşılmasını istemiş, şunun anlaşılmasına yeşil ışık yakmış) olursunuz: İslam, mesela bir budistin dinini (budistliğini) korumasını ister, dinini koruyamayıp müslüman olması gibi bir "maksad"ı bulunmamaktadır.

Budist kelimesi yerine başka inançları da koyabilirsiniz.

Oysa Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“Bir fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Fakat vazgeçerlerse, o takdirde zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara, 2/193)

Demek ki, korunacak olan din, “Allah’ın dini” İslam’dan ibarettir.

Fakat siz, bunu belirtmeyip meseleyi (hangi din olduğuna bakılmaksızın) genel bir “dini koruma” sorunu olarak takdim ettiğinizde, Kur’an’a sırt çevirmiş, bilerek veya bilmeyerek, bilinçlice ya da bilinçsizce, kasten veya gafilce dini tahrip, tağyir ve tahrif etmeye başlamış olursunuz.

İşte bu, fitnelerden bir fitnedir.. Azîm bir fitne.

Ve bu durumda birilerinin, “dini korumak” için sizi uyarması gerekir.

*

Fitne nedir?

Fitne, “Allah’ın indirdiği ile hükmedilmesi”ne izin verilmemesidir.

Allah’ın indirdiği ile hükmedilmesini isteyen insanlara “irtica, tehdit, tehlike” vs. denilerek savaş açılmasıdır.

Allah’ın indirdiği ile hükmedilmesi”ni isteyenlerin küfür ve/veya şirk rejimleri açısından “tehdit ve tehlike” olmaktan çıkarılmaları için onların “havuç ya da sopa, zor ya da zer (altın)” ile yola getirilmeye çalışılmaları, böylece onların “din anlayışları”yla ve itikatlarıyla oynanmasıdır.

*

Evet, fitne, demokratik, laik, (Türk İslamı/Müslümanlığı lafında görüldüğü üzere) ulusal/milli, (Anadolu irfanı tabirinde olduğu gibi) coğrafî (bir coğrafyadaki insanların üslubunu referans kaynağı haline getiren) bir din anlayışının müslümanlara dayatılmasıdır.

Suret-i haktan gelinerek insanların itikatlarının bozulması, o insanların türlü hilelerle küfür ve şirk rejimlerinin “yandaş”ı ve savunucusu haline getirilmeleridir fitne. 

Bu sapmayla mücadele edecek fikrî donanıma ve kararlılığa sahip insanların zehirleme ve trafik kazaları gibi yöntemlerle ortadan kaldırılmaları, ya da birtakım tuzaklarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmaları, iftira, tahkir ve tezyife maruz kalmalarıdır fitne.

Canları istediğinde faili meçhul (yapanı bilinmeyen) mekanizmaları harekete geçirerek meçhul fiiller (bilinmeyen işler) yapan birilerinin, bazen bir adamlarını, bütün bir millete gözdağı vermek üzere, "Laiklik (siyasal dinsizlik) için gerekirse kan da dökülür (Allah'ın indirdiği ile hükmedilmemesi için kan da dökeriz, sizi kör testereyle katır kıtır keseriz)" diye konuşturmalarıdır fitne.

Öldürmeden beter olan fitne”den kasıt işte budur.

Çünkü öldürmek, zaten bitecek olan hayata son vermektir; bu fitne ile insanların gâvur gibi konuşmaya, laiklerin istediği türden uyduruk bir İslam'ı savunmaya zorlanmaları (ve onların da dünyevî kazanımlarını kaybetmemek için buna razı olmaları) ise, ebedî/sonsuz azaba uğrama sebebidir.

*

Bir devlet, Allah’ın indirdiği ile (yani Şeriat’le) hükmedilmesine izin vermiyorsa, yasak getiriyorsa, "kan"lı tehditler savuruyorsa (ve çaktırmadan alttan alta kanlı işler de yapıyorsa), işte o ("Ben ilimden irfandan, akıldan fikirden, insanlıktan anlamam, kandan anlarım" diyen) devlet, ayet-i kerimeden anlaşıldığı üzere, gerçekte, savaşılması gereken bir devlettir. (Gücünüz yetmez, o başka.. Fakat, "itikadınızı korumak, müslüman kalmak" için bunu böyle bilmeniz gerekiyor.)

Ve böylesi bir savaştan gaye, sizin iktidar olmanız, devleti ele geçirmeniz, kişisel veya grupsal (etnik, cemaatsel vs.) iktidarınızı tesis etmeniz değildir.

Gaye, fitnenin ortadan kaldırılması, yani Allah’ın indirdiği ile hükmedilmesinin önündeki engellerin izale edilmesi, insanların "kanlı tehditler" almasına son verilmesi, Allah'ın indirdiği ile hükmetme hakkı ve özgürlüğünün hayata geçirilmesidir.

İşte, fî sebîlillah (Allah yolunda) cihat bu demektir.

*

Bir devlet, insanların Şeriat’in tüm hükümlerini hayata geçirmelerinin zeminini oluşturduğunda (anayasasını ve yasalarını buna göre tanzim ettiğinde), o ülkede “din yalnız Allah’ın olmuş” olur.

Dinin yalnız Allah’a ait olması, insanların hepsinin müslüman olması ya da müslüman olmaya zorlanmaları değildir.

İslam’ın bütün hükümlerinin uygulandığı, Şeriat’in eksiksiz bir biçimde hayata geçirildiği bir yönetimin/rejimin inşasıdır dinin yalnız Allah'a ait olması.

*

Evet, Diyanet, bir taraftan “dini koruma”dan bahsederken diğer taraftan tam aksi yönde hareket edip ed-Dîn’i (bilerek veya bilmeyerek) tahrif etme şaşkınlığına son vermeli, İslam’ı adam gibi anlatmalıdır.

Müslümanlar için “fitne” olmaktan (derin fitnecilerin gönülsüz aparatı olarak işlev görmekten) çıkmalıdır.. Çıkarılmalıdır.

Birileri ateşle oynuyor, ahiretlerini yakıyorlar, fakat farkında değiller.

“Onu dillerinizle (birbirinizden) alıyor ve hakkında bir bilgi sâhibi olmadığınız birşeyi ağızlarınızla söylüyor, ve bunu (pek) kolay (basit, önemsiz) birşey sanıyordunuz. Hâlbuki o, Allah katında büyüktür.” (Nur, 24/15)


DÜZELTME VE ÖZÜR

  "Sen Utanmazlığın ve Karaktersizliğin Resmini Yapabilir misin Abidin?" başlıklı yazımız şu satırlarla başlıyordu:  MİT’i (Milli ...