BUNLARI SÖYLEYENE ARTIK SELEFÎ YA DA VEHHABÎ DİYORLAR

 

 










Çalgı Dinlemek ve Çalgı Meclisinde Oturmaktan Hoşlanmak

Bunların her biri ayrı ayrı günahtır. 

Bazı ulema bunları kebairden [büyük günahlardan] saymışlardır. Çalgı dinlemek günahtır. Çalgı meclisinde oturmak fısktır. Fasıklık alâmetidir. [Fısk, aşikâre ve alenî günah işlemektir. Kendi başına çalgı dinlemek salt günahken, böyle bir mecliste oturmak ayrıca fısktır.] 

‘Bunlarla telezzüz [lezzet ve keyif almayı] eğer helal itikad edilirse, küfürdür.’ Bu, hadis-i şerif mealidir.” 

(Mehmed Zahid Kotku, Mü’minlere Vaazlar 2: Günahlar, 3. b., İstanbul: Seha Neşriyat, t.y., s. 129.)

 *

Enbiya, Evliya ve Kâbe Hakkı İçin Diye Cenab-ı Hakk'a Dua Etmek: 

Mekruhtur. 

Zira hiçbir mahluk, ister enbiya ister evliya olsun, Allahu Teala üzerinde hiçbir hakkı yoktur ki, onu yâd ederek dua etsin. Amma '[Ya Rabbi] zatın hakkı için' veya 'enbiya, evliya veya Kâbe hürmetine' demek suretiyle dua etmek caizdir....

 *

Taklid

Huccetsiz, delilsiz, tahkiksiz mücerred hüsn-ü zan sebebiyle, amelde, kavilde, itikadda başkalarına iktida ve taklid etmek caiz değildir ve günah-ı kebairdendir.

Bazıları da segâirdendir [küçük günahlardandır] demişlerse de, huccet ve burhana müstenit olan amel ve itikada taklidî denmez. [Mezhebinin delillerini bilmesi durumunda salt taklit ehli olmaktan kurtulur.] 

Eğer bu gayr-ı taklid itikadda olursa, icmalen [özet olarak] olsun, nazar [inceleme/araştırma] ve istidlale [delil getirme] müracaatla taklidden kurtulmak lazımdır. 

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezhebine göre mukallidin imanı her ne kadar sahih ise de, itikadda mukallid olanların, üzerine vacip olan nazar ve istidlali terk etmelerinden dolayı, günahkâr olduklarından şüphe edilemez....

(Mü’minlere Vaazlar 2: Günahlar, s. 159.)

 *

Mezarların Üzerini Bina Gibi Yaptırmak; Kabri Kireç ve Harçla Yapmak

Caiz değildir, israftır, yazıktır. 

Belki bu paralar hayır ve hasenata, fakir ve fukaraya, ilim cemiyetlerine teberru edilse daha güzel olur. Çünkü o yapılan mezar ve binanın ölüye hiçbir faydası yoktur. Ölmeden kabir yeri almak ve onu hazırlamak da caiz değildir.

(Mü’minlere Vaazlar 2: Günahlar, s. 255.)

 *

Mezar Taşlarına Yazı Yazmak, Mezarların ve Mezar Taşlarının Üzerine Basmak

Caiz değildir. Mezartaşına ancak mevtanın adını yazmak kâfidir.

 Allahu Teala’nın isimlerinden veya Kur’an’dan birşey yazmak veya ‘La ilahe illallah’ veya ‘Hüve’l-bakî’ gibi yazıları yazmak doğru değildir. 

Sonra bir gün bunların ayaklar altında çiğneneceğini unutmamak lazımdır.

(Mü’minlere Vaazlar 2: Günahlar, s. 255-256.)


MEHMED ZAHİD KOTKU RH. A. SELEFÎ MİYDİ? SÖZLERİNİ OKUYALIM, KARAR VERELİM




Kadınlar derler ki:

“—Biz de camiye gideceğiz, Peygamber’in hadisi var!” derler.

“—Yok!” diyemezsin.

Hac hususunda da var. Onun için kadınlar diyor ki:

“—Bak hac cihadmış, kadınların da cihadıymış, biz de gideriz. Peygamber öyle buyurdu.” diyorlar.

Ama erkeksiz gidemez hadisi var burada. Onu bilmiyor, işine geldiği gibi anlıyor.

Burada da, (İ’zenû li’n-nisâi bi’l-leyli ile’l-mesâcid) “Gece namazlarında müsade edin de, izin verin de kadınlar da camilere gelsinler!” buyruluyor.

Bu vakt-i evveldeydi, ilk gündeydi. Sonra “Namazlarınızı evlerinizde kılın!” dedi. “Benim arkamda kılmaktansa...” Bak Peygamberin devri efendi! Bugün değil, Peygamberin devrinde... Peygamber SAS diyor ki:

Benim arkamda namaz kılmanızdan, sizin mahalle caminizde kılmanız; hatta mahalle caminizde kılmanızdan, evlerinizin en derin odalarında kılmanız daha efdal! Benim camime gelinceye kadar çok mesafe kat edeceksin, o geliş-gidişte birçok günahlara girersin. Onun için bu caiz değil. Mahalle camiinde kıl!

Mahalle camiinde kılmaktansa evinde kılmak daha efdal. Hatta evinin meselâ çeşitli odaları olur ya; iç oda, dış oda... İç odaları daha âlâ. Dış odadan, pencerelerden belki görünür. Bu namazı sen görünmeyecek bir yerde kıl!

Kadınlarımız şimdi bugün erkeklerle beraber vaaz dinliyorlar; kat’iyyen caiz değil. Bunların efendileri varsa, vebal efendilerine de ait.

Camilerde Mevlid okunuyor, erkeklerle beraber gelip dinliyorlar. Camide Mevlid okutmak da caiz değil, dinlemek de caiz değil!.. Cami Allah’a ibadet yeridir, Mevlid yeri değil. Mevlid’i herkes evinde okutur, başka yerde okutur. Nasıl hanımlar salon tutuyorlar da, dünyanın parasını veriyor da, düğün masrafı yapıyor. Sen de tut bir salon, davet et edeceklerini, orada okusun hafız...

“—Camide olsa?..”

Camide yalnız ibadet olur.

“—E Mevlid fena mı?..”

Mevlid de iyi ama, Mevlid insan kelâmı... Süleyman Çelebi yazmış onu, insan kelâmıdır, şiirdir, manzumedir. Camide okunmasına ulemâ izin vermemiş. Ama bugün adet olmuş başka...

Camilerde konuşmak da caiz değil. Sen ile ben;

“—Nasılsın, iyi misin?” desek; o da caiz değil.

Sen beni sokakta sor, caminin içinde ne soruyorsun?.. Burası ibadethâne... Yâni Allah evi diyoruz ya, Allah evi olunca... Reis-i cumhurun evine gitsek, orada böyle laklak yapar mıyız ya? Orada yapamadığımız laklakıyyatı Allah’ın evinde nasıl yapıyoruz?.. Gayri alışmışız da, bize piknik gibi geliyor.

(Mehmed Zâhid KOTKU, RÂMÛZÜ’L-EHÀDÎS DERSLERİ 1, haz. Dr. Metin Erkaya, https://archive.org/details/ramuzulehadis/ramuzulehadis1/ s. 91-2)

*

Biz de bugün bütün servetimizi, adetâ taş devrinin devri gibi binalara sarf etmekten hiç de çekinmiyoruz. Tayyaremiz yok, topumuz yok, tankımız yok, motorumuz yok... Hep bunlar dışarıdan para ile alınacak; bizim paralarımız da demirlerle, çivilerle, göklere kadar çıkan binalara harcanacak.

Zâtın birisi bizim minarelere de kızmış da:

“—Siz göklerdeki meleklere mi ezan okuyacaksınız? Nedir, bu minarelerinizi bu kadar yükseltmişsiniz?” diyerekten büyük bir kitap yazmış. Birçok şeylerimize de çatmış.

Bugün orada hiç olmazsa, “Allahu ekber!” deniyor. Ya bu binalarda neler oluyor?.. Allah kusurlarımızı affetsin... Tevfîkàt-ı samedâniyesine mazhar etsin...

(s. 57-8)

*

Dün bir efendi geldi, Suud’da okumuş. İmtihan kâğıdını söyledi. İmtihan kâğıdındaki sorulardan birisi:

“—Bir adam mezarlıkta mezara karşı namaz kılsa, ne olur?..”

Bu demiş ki:

“—Mezara ibadet etmemek şartıyla, mezara karşı namaz kılınırsa caizdir.” demiş.

Numarasını kırmışlar. Ne demek lâzımmış?..

“—Mezara karşı namaz kılınmaz! İbadet ancak Allah’a olur, ölüye karşı ibadet olunmaz!” demesi gerekiyormuş.

Bu mezara karşı namaz kılmayı, ölüye karşı ibadet tasavvur ediyor. Halbuki ibadet yalnız Allah’adır. O şekilde namaz kılmak mekruh olur.

(s. 74)

*

Şirk günahların en büyüğüdür. Riyâkârâne hareketler de şirkten ibarettir. Gösteriş ile yapılan amellerin hepsi riyâya dahil.

Ameller sırf Allah için yapılır. Allah’tan gayrı, meselâ şimdi Mevlid’de o hafızların okuyuşlarını, seslerini beğendirmek için yaptıklarını bir düşünün... Zaten cami ufacık, bir de sesini salıverince, cami gümbür gümbür öter. Ona cevaz da yok... Haddini tecavüz etme! Öbürü kendimi beğendireceğim diye söylerken, bir sürü günaha girer.

(s. 94-5)

*

Bugün bütün bilgilerin altından mide çıkıyor. Bütün bilgilerin altında evvelâ mide yatıyor. Mide olmasa, hiçbir bilgiye kimse gitmeyecek. Mide nerede daha çok istifade edecek, oraya daha çok rağbet oluyor. Niçin?.. Mide orada daha rahat...

Cenâb-ı Peygamber’in ashabının bundan çok uzak olduğunu biliyoruz. Binâen aleyh, bu uzaklık bizde olmadıkça, kemâle ulaşmak imkânı yok!.. Mideyi atmak lâzım!

Ne gelirse kâfî, iki günde bir, üç günde bir yemek kâfî insana... Günde bir kere gene kâfî... Ekmek kâfî... O bir hurma ile idare oluyormuş da, biz niçin olmayalım canım?.. Bizde de olur ama, biz çok güzel yemekler istiyoruz... Güzel, müreffeh evler istiyoruz... Rahatlıkların en üstününü istiyoruz.

“—Gâvur yaşasın da, biz niçin yaşamayalım?” diyoruz.

Bu bizim içimizde iken, kemâle ulaşmak çok zor!

Onun için, iki şey bu ümmetin belâsıdır: Birisi sarı altın, birisi de kadın... Kadınla sarı altına medyun olan insanlarda kemâl olmaz. Bu iki felâket onlar için kâfîdir.

(s. 58-9)

*

Allah cümlemizi affetsin… Bu iki felâketten bizleri de muhafaza buyursun...

Onun için, iyi ahlâk sahibi olmak mecburiyetindeyiz. Müslüman mısın?.. Mutlaka iyi ahlâk sahibi olacaksın!.. Kötü ahlâkların hepsini terk edeceksin!..

Kötü ahlâklar günahlardan ibaret. Sayısı bugün yedi yüzü bulan çeşitli günahlar var. Bu günahlardan kurtulmadıkça, insanın insan olması mümkün değildir. Bugün hatipler çok güzel konuştular: En güzel insan Allah’ın istediği insandır. O insan ki, kötülükleri bırakmış, iyilikleri elde etmiştir.

O kötülük bırakılmadıkça, zevkin peşinde, şehvetin peşinde, şeytanın peşinde...

“—E müslümanım!”

Ezan okunur, camiye gelmez. Vaaz olunur, gelmez. Radyosunun başından ayrılmaz, televizyonunun başından ayrılmaz. Sahillerdeki deniz alemlerinden ayrılmaz. Bütün sefâ yollarına gider... Müslümanlığı da kimseye vermez.

Halbuki bu isyan yerlerine gitmek, o kadar tehlikelidir ki... Gözün beş tane günahı var. Bu beş günahtan birisi, kötülükleri görmek... Kötülükleri görmek kâfî geliyor insan için... Çünkü insanın insanlığı, ancak gönlünün kemâle erişmesiyledir. Gönül ne kadar Allah’ıyla meşgul ise, Allah’ına ne kadar bağlıysa; o gönülde o kadar nur vardır.

Binâen aleyh, ma’sıyet yerlerine gidildiği vakitte, o gözler vasıtasıyla gönle zehirler akar. Sen diyeceksin ki:

“—Televizyonda ne zarar var?.. Bugün işte ilmin kemâlini gösteren bir şey bu. Onunla bütün dünyanın her şeyini görüyoruz.”

İyiliklerini gördüğün vakitte çok iyi ama, kötülüklerini gördüğün vakitte, gönle akan zehirler senin gönlünü öldürür. Gönül öldükten sonra vücudunun hiç kıymeti yok! Vücud yaşamış, yaşamamış; hiç kıymeti yok!.. İş gönüldedir.

Onun için, o gönlü muhafaza edecek olan gözün kötülere bakmaması lâzım, günahlara bakmaması lâzım!.. O dilin de kötü sözleri söylememesi lâzım!.. Bu kulakların da kötü şeyleri dinlememesi lâzım!.. Ancak ondan sonra mekârim-i ahlâk olan güzel ahlâklar insanda tebârüz eder.

(s. 37-8)

*

Fâcir de, hem haktan meyil var, hem de isyan yollarına gidiş var. Günah yolları yâni... Günah yollarının en çoğu bugün, işte çıplaklık alemini seyretmek... (s. 47-8)

*

Bir şey olmak için kılınmaz namaz... Bir fayda temin etmek için kılınmaz namaz... Bir feyze erişeyim, bir velî olayım diye kılınmaz namaz... Allah’ın emridir diye kılacağız.

O verirse, velî olursun; vermezse, ne yapalım?.. Ama emrini tutmak borcumuz. Onun için namazı kılacağız.

(s. 67-8)

*

Nikâh diyoruz, evleniyoruz. Evlenirken iki kimsenin de dindar olması lâzım! İkisinin de bir dinin sahibi olması lâzım! Dinsiz olduktan sonra nikâh sahih olmaz. Kim kıyarsa kıysın... Nikâh kıyılmakla sahih olmaz, ancak din ile sahih olur.

(s. 78)

*

(Ve lâ takrabü’z-zinâ) “Zinaya yakın da olmayın!” (İsrâ, 17/32) diyor.

Nasıl? Karşı karşıya geldin miydi, zinaya yakın olmaktır. Ateşle barut yaklaşınca yanar mı, yanmaz mı?.. Benzinle ateş yan yana gelince yanmadan durur mu?.. Durmaz. Binâen aleyh, kadınla erkeğin yanyana gelmesi tehlikedir. Cenâb-ı Hak diyor bunu: (Ve lâ takrabu’z-zinâ) “Zinaya da yakın olmayın!”

Sonra Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’e:

قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ )النور: ٣٠ )

(Kul li’l-mü’minîne yeğuddù min ebsârihim ve yahfezû furûcehüm) “Ey Rasûlüm mü’minlere söyle gözlerini kapatsınlar, namuslarını muhafaza etsinler, nâ-mahreme bakmasınlar.” (Nur, 24/30) buyuruyor.

Bakınca; Allah-u Teàlâ hilkat itibariyle, yaradılış itibariyle erkekle kadını birbirine alâkalı yaratmış. Erkeğin kadına karşı bir ihtiyacı var, kadının da erkeğe karşı bir ihtiyacı var. İkisi karşı karşıya gelince sinirler oynar, damarlar oynar, huylar oynar, bozulur da bozulur her şey... İşte o zaman, o gönül perdelenir.

“—Ne olacak?” diyeceksin ama, gönül aynası siyahlana, siyahlana ayna göstermez olur. Ayna göstermez olunca bu gözler vasıtasıyla, bakmalar dolayısıyla, zehirler gönle iniyor.

“—Bir şey yok, ne olacak? Bir şey yapmayız birbirimize. Biz iyiyiyiz, biz kardeş gibiyiz. Kurtla koyunun geçindiği bir devir...”

Fakat gözler vasıtasıyla zehirler gönüle iner. O gönül perdesi kapanır. En büyük felâket odur. Ruhumuz olur hapis…

(s. 101)

*

... Nasıl ölüm?.. Ruhen ölüm... Ruhen ölüm ceseden ölümden beterdir. Çünkü insanın insanlığı cisminde değil, ruhu iledir. Ruhu olmadıktan sonra hayvan mertebesinde. Ancak o insanlık ruhuyla insan olur. O ruh gitti miydi, hayvandan farkı olmaz. Yemek, içmek, o da her hayvanın vazifesi...

(s. 102)

*

Hikmetin başı Allah korkusudur. Bu Allah korkusu gönle yerleşmeden, sen dünyaya da hakim olsan ne olacak? (...) Dünyaya hakim olmak hüner değil. Hüner Allah’tan korkmaktadır.

... Allah korkusu kimde olur?.. Allah korkusu, okumanın neticesinde elde edilir. Okumak Allah korkusunu celbeder. Ama dînî bilgileri okumak... Dînî okumalar Allah korkusunu celbeder. Kur’an’ı oku, Peygamber SAS’in sözlerini oku... Bak, Allah korkusu nasıl yerleşir içine. Bu, Allah korkusu yerleşmemişse içinde, çok fena bir şey...

(s. 106)


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...