İslam’a göre bütün devletler “din devleti”dir ve her
devletin mutlaka bir dini vardır.
“Her devletin bir dini vardır” derken, bunun
sadece İslam açısından böyle olduğunu ayrıca belirtmek
gerekiyor. Tanımı gereği, laik bir devlet kendisini tüm dinler
karşısında eşit mesafede görür ve “devletin dininin olmaması
gerektiğini” kabul eder.
Ancak, İslam açısından, böylesi bir
laik siyasal düzen de din teriminin kapsamına dâhildir, yani laiklik de
bir dindir.
Beşer icadı sapık bir din.
Doğaıl olarak, laik bir devlet, benimsediği
kavramların İslam dinine göre yapılan tanımlarını kabul etmek zorunda olmadığı
için, kendisiyle ilgili olarak İslam çerçevesinde yapılmış tanımlara itibar
etmeyecek ve kendi siyasal düzeninin aynı zamanda din anlamına geldiği
tespitine katılmayacaktır.
*
Batı’da İslam’ı olduğu gibi anlamaya ve anlatmaya çalışan bilim adamları
yok değil.
Mesela Ernest Gellner ve Erwin Rosenthal bunlardan.
Böylesi isimler, yorumlarında bir bilim adamı ciddiyeti, tarafsızlığı ve
nesnelliği sergilemeye özen gösteriyorlar.
Buna karşılık Bassam Tibi gibiler, karşımıza bir psikolojik savaş ajanı ve usta bir siyasal propagandist kimliği ile çıkıyorlar.
*
Bassam Tibi’nin, Arapça’yı çok iyi bildiğine göre, İslam’ın ‘din’ tanımı ile seküler bilimlerinkinin örtüşmediğini,
örtüşmeyeceğini bilmiyor olması imkânsız.
İslam
açısından ‘seküler/din dışı’ bir alan yoktur; bir başka deyişle, seküler
bilimlerin ‘seküler/din dışı’ olarak nitelendirdikleri alanlar da İslam
açısından dinin kapsamına dahildir.
Mesela, Yusuf Suresi’nin 76’ncı ayetinde “(Mısır) Meliki’n(in) dini” ifadesiyle o günkü Mısır yasaları (ya da siyasal düzeni) kast edilmektedir.
Kim hangi yasalara (ya da rejime) göre ‘yönetilmek istiyor’ ya da hangi
yasaları ‘benimseyip’ uyguluyorsa, İslam’a göre, bunlar onun dinini oluşturur.
Nitekim ‘din’in Cevherî, Ragıp
el-İsfahanî, Şehristanî ve Bakıllanî gibi otorite kabul edilen alimler
tarafından yapılan tanımı ‘itaat ve ceza’ ekseninde birleşmektedir ve bu da ilk
anda devleti ve siyasal otoriteyi akla getirmektedir.
*
Benzer şekilde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin “Dîn” maddesinde “din”in özetle şu
dört anlama geldiği belirtiliyor: 1. Ceza, mükafat, hüküm, hesap. 2. Üstün
gelme, hakimiyet, zelil kılma, zorlama. 3. İtaat, teslimiyet, hizmet, ibadet.
4. Adet, yol, kanun, şeriat, millet [Bir dine mensup kitle], mezhep.
Demek oluyor ki, İslam’ın din tanımına göre adet/gelenek
ve kanun da dindir.
Yine, hakimiyet/egemenlik de dindir.
“İnsanlar
meliklerinin dini üzeredirler” şeklindeki Arap atasözü belki de bunu ifade
etmektedir.
O nedenle, İslam açısından, bir yandan bütün devletler aslında ‘din devleti’yken, diğer yandan İslam’ın
kendisi aynı zamanda siyasal bir
nitelik taşır.
Yani, İslam’ın din kelimesine yüklediği terim anlamı çerçevesinde, her
devletin mutlaka yasal düzen anlamında bir dini vardır. Ayrıca üstün gelme,
hakimiyet kurma anlamında da devlet, dinden başka birşey değildir. “Ceza,
mükafat, hüküm ve hesap” anlamında da bütün devletler/siyasal sistemler birer
din demektir; çünkü her devlet kimilerini cezalandırmakta, kimilerini
mükâfatlandırmaktadır.
Dolayısıyla dinle devlet işlerinin
ayrılması, İslamî terminoloji açısından bakıldığında, imkânsızdır.
Kısacası İslam’a göre bütün
devletler din devletidir; bütün
siyasetler dinîdir. Ancak, İslam dışındaki dinler, İslam açısından
batıldır, Allahu Teala c.c. indinde hükümsüzdür.
Laiklik
de, kendisini din olarak adlandırmayan bir dindir. İslam’da,
kurban keserken müslüman olmak, siyasette seküler olmak gibi bir çelişki
yoktur.
Siyaseti seküler ya da din dışı bir alan olarak
tanımlamak, siyaseti İslam nokta-i nazarından dinden bağımsız hale
getirmez; sadece, bu tasnifi yapanların, sekülerlik/laiklik adını verdikleri
anlayışı ya da dini, siyaset alanında bilerek veya bilmeyerek İslam’a
tercih ettiklerini gösterir.
*
Bütün bunlardan dolayı, İslam açısından din demek,
siyaset demektir.
Yani İslam’ın din tanımına (İslamî terminolojiye)
göre din, zaten “siyasal” bir olgudur.
Bu yüzden, “siyasal” ya da “siyasallaştırılmış” dinden
söz etmek abestir. Tok olanın açlığını giderip doyurmaktan, canlıyı canlı hale
getirip canlandırmaktan söz etmek gibi bir saçmalıktır.
Bir başka deyişle, gerçek (otantik) İslam’ın “siyasetsiz”
ya da “siyaset dışı” olduğunu ileri sürmek, insan denen varlıkta esas
olanın cansızlık (ölülük) olduğunu, “canlı insan”ın ise “gerçek insan”lıkla
ilgisiz bir icat olduğunu savunmak gibidir.
Siyasetsiz (siyasal olmayan) bir İslam’dan söz etmek,
canı olmayan bir insandan bahsetmek gibidir.
Gerçek şu ki, Siyasal İslam düşmanlığı yapanlar, “ölü
bir İslam” istiyorlar.
Tek gayeleri var: İslam’ı öldürmek.