GİRESUNLU YARBAY TOPAL OSMAN AĞA, SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’Ü NEDEN ÖLDÜRMEK İSTEDİ?

 




KÂZIM KARABEKİR'İN DAMADI PROF. ÖZERGİN ANLATIYOR – 13

 

Bu yazı dizisinin bir önceki bölümünde, savaş meydanlarından sıvışma konusunda özel bir deha türü geliştirmiş olan Selanikli Atatürk’ün, Yarbay Topal Osman Ağa’nın elinden kurtulmak için kara çarşaf giyip kadın kılığında kaçtığını görmüştük.

Yıl 1923, aylardan Nisan’dı.

Topal Osman kim?

Selanikli Mustafa Kemal’in Giresunlulardan oluşan muhafız kıtasının (korumalarının) komutanı.

Peki, o sırada 40 yaşında olan bu Karadenizli yiğit ve gözükara adamın, firarların efendisi Selanikli Mustafa ile derdi neydi? (O sıralarda henüz Türkler’in atası anlamına gelen Atatürk palavrasını soyadı olarak almış değildi.)

Nedeni, heykelini diktirme, kadınlarla dans etme, akşamları kafayı çekme ve her fırsatta fotoğrafını çektirme tutkunu Selanikli’nin kendisini arkadan hançerlemiş ve satmış olduğunu düşünmesi olabilir miydi?

Topal Osman hakkında, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinin ardındaki azmettirici olması suçlamasıyla tutuklama kararı çıkarılmış, o da bunun üzerine adamlarıyla birlikte Çankaya Köşkü’ne saldırmıştı.

Selanikli’nin korumalarının komutanıyken saldıranların komutanı haline gelmişti.

Neden?

*

Ali Şükrü Bey kimdi?

Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında milletvekili olarak bulunmuş, sonra TBMM’de Trabzon milletvekili olarak yer almış bir siyasetçi, asker ve gazeteci-yazardı.

İngiltere’de Liverpool’da öğrenim görmüştü, İngilizcesi mükemmeldi.

Ancak, Hilafetçi ve Şeriatçıydı.

Geleneksel ahlâkın kayıtlarından azade biçimde gayrimeşru birliktelik yaşadığı dul Madame Corinne’e bir mektubunda sözünü ettiği “büyük ihtirasları” için yapmayacağı şey olmayan Selanikli Mustafa’ya TBMM’de en çok muhalefet eden isimdi.

28 Nisan 1920’de içki yasağı getirilmesi için TBMM’ye kanun teklifi vermiş, yasalaşmasını sağlamış, bu durum büyük ihtirasların adamı Selanikli’nin canını sıkmıştı.

Ayrıca Tan isimli bir gazete çıkarmış, Selanikli’nin hoşlanmayacağı türden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” yazılar yazmıştı.

Selanikli’ye dalkavukluk ve yalakalık yapmaya tenezzül etmiyordu.

Fikri, irfanı ve vicdanı hür olduğu için, İsmet’in (O sırada henüz İnönü soyadını almış değildi) diplomat olmamasından dolayı Lozan’da acemice işler yaptığını, ayrıca TBMM’nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıktığını Meclis kürsüsünden söyleyerek Selanikli’nin kızarıp bozarmasına, sinirlerinin gerilmesine neden olmuştu.

Lozan’daki müzakereler hakkında TBMM’ye açıklanan resmî bilgiler ile dış basındaki haberler arasında çelişkiler olduğunu söyleyerek, “Ya Batı medyası kendi toplumlarına yalan söylüyor, ya da siz bu milleti ve buradaki vekillerini aldatıyorsunuz” mesajını vermişti.

Fikri, vicdanı ve irfanı hürdü, Selanikli’ye kul köle olmayı kabul etmiyordu.

Varlığı, Selanikli’yi rahatsız ediyordu.

Ve, mutlu bir tesadüfle, Selanikli’nin gözünü aydın edecek şekilde, 27 Mart 1923 günü birden bire ortadan kaybolmuştu.

39 yaşındaydı.

*

Dört gün sonra, Topal Osman’ın yardımcısı Mustafa Kaptan’ın itirafı sonucunda, 1 Nisan günü, Çankaya sırtlarındaki Mühye köyü civarında Ali Şükrü Bey’in cesedine ulaşıldı.

Topal Osman’ın Samanpazarı’ndaki evine yemeğe davet edilmiş, burada Topal ile sekiz adamı tarafından kement ya da çadır ipiyle boğularak öldürülmüştü.

Trabzonlu Ali Şükrü Bey ile Giresunlu Topal Osman Ağa arasında bir husumet yoktu, öyle olsaydı, ne yemek daveti yapılabilirdi ne de icabet vaki olurdu.

Peki neden böyle bir cinayet işlenmişti?..

Olay Topal Osman’ın kişisel meselesi olsaydı, hem sekiz kişinin böyle bir cinayete şahit olmasını arzu etmezdi, hem de onları alçakça bir cinayete ortak olma konusunda ikna etmesi beklenemezdi.

Sonuçta Topal Osman, Selanikli Atatürk’ün korumalarının komutanlığını yapan adamdı.

Cinayeti Selanikli’nin arzusu ve emri üzerine işlemiş olabilir miydi? Ankara’da herkesin kafasındaki soru buydu.

Selanikli Atatürk’ün, Hilafet-Şeriat yanlısı milletvekili Trabzonlu Ali Şükrü Bey’den nefret ettiğinin herkes farkındaydı.

*

Olay, Mustafa Kaptan'ın itirafıyla anlaşılınca, Topal Osman hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

Bunu duyan Topal Osman, Selanikli Atatürk de içindeyken Çankaya Köşkü’nü kuşattı.

Neden?

Neden suçluluk psikolojisi içinde Selanikli’ye gidip iltimas-torpil vs. talebinde bulunmuyordu da adamlarıyla birlikte ondan hesap sormak istiyordu?

Nedeni, asıl azmettiricinin, Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi talimatını verenin Selanikli olması olabilir miydi?

Topal Osman’ın hareket tarzı Ankara’da herkesin aklına bu sorunun gelmesine yol açmıştı.

Çünkü Topal Osman'ın kendiliğinden böyle birşeye kalkışması için hiçbir neden yoktu.

*

Bizim de aklımıza şimdi şu soru geliyor: “Büyük ihtiraslar rejimi” faili meçhul cinayetler, örtülü suikastler konusunda henüz acemi olduğu için mi bu yaşanmıştı?

Zehirleme gibi sessiz sakin, gürültüsüz patırtısız yöntemleri devreye koymaları için biraz zaman geçmesi mi gerekiyordu?

Korumaların, korudukları adamı öldürmek istemeleri türünden böyle traji-komik bir skandalın yaşanmasının ardındaki temel etken; zehirleme, trafik kazası vs. türünden yöntemlerle cinayetleri “hayatın olağan akışı”na uydurup örtbas edecek bir istihbarat teşkilatının (gizli servisin) henüz kurulmamış olması olabilir miydi?

*

Evet, Yarbay Topal Osman Ağa’daki bu büyük öfke patlamasının ardındaki saik neydi?

O saik, bunu kendiliğinden yapmamış, “büyük ihtiraslar”ın adamı Selanikli Mustafa Atatürk’ün emriyle cinayeti gerçekleştirmişken, Selanikli’nin verdiği emrin arkasında durma cesareti ve mertliğini göstermediğini, kendisini satıp sırtından hançerleyerek hilekârca davrandığını görmüş olması mıydı?

Kendisi “Gazi Paşa hazretleri böyle istiyorsa vardır bir hikmeti” diye düşünüp cinayeti işlemişken, hakkında cinayet suçlamasıyla yakalama kararı çıkarılması karşısında Gazi’nin gaz olup buharlaşmasını, kayıtsız kalmasını izzetinefsine yedirememesi miydi öfkesinin bir yanardağ gibi patlamasının ardındaki temel etken?.

Hesap sorulması gereken biri vardıysa onun, Selanikli Mustafa Atatürk olduğunu düşünmesi miydi?.

Topal Osman, bunun hesabını sormak üzere mi adamlarıyla birlikte Çankaya Köşkü’ne gitmişti?.

*

Topal Osman, yanındaki adamlarını Selanikli kahraman Atatürk’e saldırmaya nasıl ikna etmişti?.. 

Onları, “Biliyorsunuz ki ben bunu size, Selanikli böyle emrettiği için yaptırdım.. Şimdi bu dönek ve korkak adam beni de, sizi de sattı, bizi arkamızdan hançerledi” gibi birşey diyerek mi ikna etmişti?

Selanikli kahraman Atatürk, dışarıya çıkıp, “Ya hu Osman, ne bu öfke, ne oldu?.. Ali Şükrü’yü öldermeni ben mi söyledim ki buraya geliyorsun?.. Madem nefsine uyup bir halt işledin, sonucuna katlanmalısın” niye diyememişti de kurtuluşu kara çarşaf giyip kadın gibi görünerek kaçmakta bulmuştu?

Latife Hanım’ın söylediği gibi kendisini Napolyon Bonapart’la kıyaslamayı pek seven Selanikli, Elbe Adası’ndan kaçıp Paris’e doğru yürürken, kendisini tutuklamak, teslim olmazsa öldürmek için görevlendirilmiş askerlerin karşısına çıkıp onlardan kendisine itaat etmelerini isteme cesareti gösteren Napolyon gibi ortaya çıkıp Topal’a ve adamlarına niye şöyle seslenmemişti: 

Bre nankörler, bre hainler, bre tuz-ekmek hakkı bilmezler, bu ne cüret, bu ne küstahlık! Hem alçakça cinayet işleyecek hem de komutanınıza silah çekme hainliğine kalkışacaksınız, böyle bir alçaklık bir ferdi bile dünyaya bedel olan Türk’e, hele de bir Türk askerine yakışır mı?

Hayır, Selanikli Napolyon, böyle şeyler söylemek yerine, tıpkı Filistin’de İngilizler'in karşısında kirişi kırıp kaçtığı gibi tabanları yağlayıp kaçmıştı.

Hem de kadın kıyafetine bürünerek, kadın gibi görünerek.

Sonradan nutuk ve demeçlerinde Osmanlı’ya hakaretler yağdıran, Yavuz ve Kanuni gibi Türk tarihinin büyük isimlerini aşağılayan Selanikli, neden, Çaldıran’a giderken çadırını kurşunlayan Yeniçeriler’in üzerine hışımla yürüyen Yavuz gibi kahramanca davranamamıştı da kadın elbisesi giyip kaçmıştı?

*

Yarbay Topal Osman, Selanikli Napolyon çarşafa bürünüp kirişi kırdığı için amacına ulaşamadı.

Fakat, kara çarşaflı firarî Napolyon boş durmadı, Topal Osman’ın defterini dürmek için gereken görevlendirmeyi yaptı.

Topal Osman ise (belki kaçmayı onuruna yediremediği için) Ankara’yı terk etmeyi, eski günlerinde olduğu gibi dağa çıkmayı vs. düşünmemiş, Papazın Bağı’ndaki evine çekilmişti.

O gece Yüzbaşı İsmail Hakkı Tekçe komutasındaki bir birlik tarafından evi kuşatıldı.

Topal Osman çarşaf giyecek adam da değildi, silahını atıp ellerini havaya kaldırarak teslim olacak adam da.. 

Yanındaki 10 kadar adamıyla birlikte kurşunla karşılık verdi, çatışma bütün gece devam etti.

Sonunda Giresunlu silahşör yaralı olarak ele geçirildi.

Yüzbaşı İsmail Hakkı Tekçe, yakalandığı için mahkemeye çıkarılıp yargılanması, suçu sabit görülünce hak ettiği cezaya çarptırılması gereken Topal’ı, üstelik yaralı olduğu halde oracıkta boğazladı.

Hayır, sadece gırtlağını kesmekle yetinmedi.. Kafasını kesti, kopardı..

Selanikli’den böyle bir emir almış olabilir miydi?

Sonradan Ankara’da herkesin aklına gelen soru buydu.

*

Neden, yaralı ele geçirilen bir Yunan askerine bile yapılmaması gereken böyle bir vahşeti İsmail Hakkı maskarası Topal Osman’a reva görmüştü?

Savaşta bile yapılmazdı bu, uluslararası hukukta bu, “savaş suçu”ydu.

İç hukuk açısından ise, cinayetti.

İsmail Hakkı, böyle bir cinayeti işlemeye nasıl cesaret edebilmişti? Kime veya neye güveniyordu?

Yaralı Topal Osman’ı öldürmek için bu acele neydi?

Konuşup, Ali Şükrü Bey’i öldürme emrini kendisine “büyük ihtiraslar” şampiyonu kara çarşaflı Napolyon’un verdiğini söylemesinden mi korkuluyordu?

Bu yüzden, bir an önce susturulmak mı istenmişti?.

*

Bunlar, herkesin kendi “hür fikri, hür irfanı ve hür vicdanı” ile cevaplandırması gereken sorular.

Fikir, irfan ve vicdan bakımından herkes aynı seviyede olmadığı için cevaplar farklılık gösterecektir.

Olayda kesin olan şu: Ali Şükrü Bey cinayetinin ardından yeni bir cinayet işlenerek, Topal Osman ebediyen susturuldu..

Konuşmadan, konuşamadan.

Ve onu boğazlayan İsmail Hakkı’ya hesap soran olmadı..

İşlediği cinayet yanına kâr kaldı.

*

Topal Osman hakkında, cesedi toprağa verildikten sonra idam kararı çıkarıldı.

Önce öldür, sonra fırsat bulursan yargılarsın” formülü işletildi.

Hukuka, teamüllere, prosedürlere çok bağlılar ya, idam kararını yerine getirip Yarbay Topal Osman’ı asmak için cesedini mezarından çıkarıp Ulus Meydanı’na, Meclis’in kapısının önüne getirdiler.

Fakat, başı kesilmiş olduğu için nasıl asacaklarını bilemediler.

Sonra akıllarına ayağından asmak geldi.

Astılar.

Çarşaflı Napolyon, sarı saçlarını rüzgâra bırakıp başını kaldırarak mavi gözleriyle, yukarıda sallanan adama ve mavi göğe bakmış mıdır, ve bu arada yüzünde beliren bir mutluluk ifadesiyle bıyık altından gülmüş müdür?

Bu hazin ve dokunaklı manzarayı seyredenler arasında bulunmadığımız için bilmiyoruz.

*

Ali Şükrü Bey’in ve ardından Topal Osman Ağa’nın, bu iki ete kemiğe bürünmüş cesaret abidesinin katledilmesi Ankara’da herkesin ayağının suya ermesine yol açtı.

Bundan sonra, Şeyh Said’e kadar, Madame Corinne’in sevgilisi “büyük ihtiraslar” Napolyon’una kimse “Gözünün üstünde kaşın var” diyemeyecekti.

Demeye cesaret edemeyecekti.

Çünkü, Ankara’nın kanlı devrimler gecesine hazırlanan gün batımında “İhtimal bazı kafalar kesilir”di.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...