BAŞTA ÜLKEMİZİN KAYITLI DERİN ÇİÇEĞİ CEMİL OLMAK ÜZERE BÜTÜN SELEFÎLİK BİLGİÇLERİNE TEKFİR KONULU EV ÖDEVİ

 





Erdoğan Arap Baharı sırasında Mısır ve Tunus’a gidip Şeriat yerine laiklik tavsiye etmişti.

Bu, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'na/Partisi'ne, "Kâğıt üstünde de kalsa, devrik devlet başkanı Hüsnü Mübarek döneminde bile anayasasında Şeriat kaydı yer alan devletinizi laikleştirin, dinler arasında tarafsız (yani dinsiz) hale getirin" demek oluyordu.

Hangi akılla bunu yapabildi, ona kimler bu aklı verdi, anlamak zor.

*

Tarih 29 Eylül 2018.

Yer Almanya.. Köln şehri.

Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği'ne (DİTİB) bağlı Merkez Camii'nin açılışı yapılıyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoglu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan da katılımcılar arasında.

Erdoğan orada şöyle konuşuyor:

Camimiz aynı zamanda, Almanya genelinde yaşayan milyonlarca Müslümanın da gurur abidesidir…. İşte burada ve buradan özellikle feyzini, nasibini alan teröre karışmaz. Buradan nasibini alan İslam’ın mefhum olarak kökü silm, yani barıştan geliyor. İslam barış dinidir. Terörün yeri yoktur. DEAŞ, MEAŞ falan bunların İslam’la yakından uzaktan alakası yoktur.

Evet, İslam barış dinidir, fakat aynı zamanda savaş dinidir.

Kötülükle, şeytanlıkla, cani ruhlulukla, ahlâksızlıkla, haksızlıkla, zulümle savaş dini..

İslam’ın kendine ait bir terminolojisi ve kavramları vardır. Onda, Batı’nın bir ideolojik-kültürel-siyasal savaş aleti olarak ürettiği ideoloji yüklü terör kavramının yeri yoktur.

Fesat (bozgunculuk) ve bağy kavramları vardır.

Beyefendi, İslam’ı, Batı’nın terör kavramı çerçevesinde güncelliyor.

Batı’nın siyasal projesine uyduruyor.

*

DEAŞ’ın durumuna gelince..

Ortada iki ihtimal vardır:

DEAŞ’ın yaptıkları ya doğrudur, ya da yanlıştır.

Doğruysa, sen onları İslam’la uzaktan yakından ilgisiz görmekle, helale (belki de farz ve vacibeharam demiş ve müslümanı tekfir etmiş olduğun için kâfir olursun.

Yaptıkları yanlışsa, o takdirde de, onların “günahkâr, suçlu, cezayı hak etmiş müslümanlar” olduklarını söyleyebilirsin ancak.

İslam’la uzaktan yakından bir ilgilerinin bulunmadığını söylemek ise, Haricî kafalılıktır.

Ehl-i Sünnet yolunu terk etmektir.

*

Haricîlerin itikadına göre, büyük günah işleyen küfre düşer, İslam’la uzaktan yakından bir ilgisi kalmaz.

Ancak, “sahih İslam”a (Ehl-i Sünnet'e) göre, günah insanı küfre düşürmez. İnkâr küfre düşürür.

Ve, (hadîslerden çıkan hüküm gereğince) müslümanı salt günahından dolayı tekfir eden, kâfir sayan kişi, kâfir olur.

Çünkü bu, şarî’ (şeriat vaz' edici, kanun koyucu) rolü oynamak, tanrılık taslamak, kendi kafasından din icat etmek, iman ve küfür tanımı yapmaktır.

*

Her halükârda “Bunların İslam’la alâkası yoktur” diyemezsin.

Mesela, açık bir haramı alenen işleyen müslümanı ele alalım. 

Başını açan bir kadını.. 

Kadehini yudumlayan bir akşamcıyı..

Yolsuzluk yapan ve rüşvet alan bir bürokratı..

Hırsızlık yapan bir gaspçıyı..

Böyle bir kişiye, “Senin bu yaptığının İslam’la alâkası yoktur” diyebilirsin, fakat “Senin İslâm’la alâkan yoktur” diyerek aforoz edemez, papaz rolü oynayamazsın. 

*

Mezhebî ihtilaflara gelelim..

Yani içtihat farklılıklarına..

İçtihadî, yani kesinlik taşımayıp zan içeren meselelerde, karşındaki müslümanın değil şahsı, kanaati ve eylemi için bile “Bu yaptığının İslam’la alâkası yoktur” diye konuşma hakkın bulunmaz.

Mesela İmam Zeyd'in (rh. a.) isyanını, ayaklanmasını ele alalım.

O, zalim olmaları gerekçesiyle devlete, devlet yöneticilerine baş kaldırmıştı.

İmam-ı Azam rh. a. bu isyana iştirak etmedi.

Fakat İmam Zeyd için “Bu yaptığının İslam’la alâkası yoktur” diye de konuşmadı.

Onu fıskla, günahla bile suçlamadı.

*

Erdoğan'a tavsiyem şudur:

Diyanet‘e, saf köylü rolü oynayan bir adamını gönder, şu soruyu sordur (Sen sorarsan oradaki kapıkulların yüzüne gerçeği söylemekten çekinirler):

Şeriat’in ve laikliğin ne olduğunu bilerek “Bu devirde Şeriat’e gerek yoktur, devletler laik olmalıdır” diyen kişinin imanı kalır mı?

Sordur bunu!..


SELEFÎYE TALKIN VERENLER.. KENDİ SALKIM YUTANLAR

 




Medyadan öğrendiğimize göre, Suudi Arabistan’da altı yıl öncesine kadar öğrencilere ezberletilen Kur’an-ı Kerim sureleri ile şimdi ezberletilenler arasında fark varmış.

Yeni ezberlenen sûre ve sayfalarda Yahudiler’den, Hıristiyanlar’dan, ehl-i kitaptan bahsedilmiyormuş.

Türkiye’de de aynı şey yapılmış.

Öğrencilere Yüksek İslam Enstitüsü’nde ezberletilen sûre va ayetlerin hiçbirinde Yahudi, Hıristiyan ve ehl-i kitaptan söz edilmemiş. Beyyine sûresi hariç.

*

Peki Kur’an‘da münafıklardan hiç söz edilmiyor mu?!

Münafıklarla ilgili hiç ayet ve sûre yok mu?!

Ders kitaplarından önce şu cuma hutbeleri üzerinde durmakta fayda var. 

Evet, cuma hutbeleri..

Bu hutbelerde siz hiç münafıkların özellikleri ile ilgili birşeyler dinlediniz mi?

Hatırlayanınız var mı?

*

Ve gelelim Şeriat konusuna..

Siz hiç, Şeriat konulu hutbe dinlediniz mi?

“Şeriat şudur, şu demektir... ‘Şeriat’e karşı olduğunuzu’ söylüyorsanız dinden imandan çıkıyorsunuz, müslüman değilsiniz demektir....

Bilmeden söylüyorduysanız artık biliyorsunuz, tevbe edip bir daha böyle densizlikler yapmamalısınız..."

Denildiğine hiç şahit oldunuz mu?!

*

Tekfir konusuna gelelim..

Kur’an‘da, “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler”le ilgili ayet de var.

Ve bu ayetlerden biri, tamamen tekfirden ibaret: 

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfir oldukları bildiriliyor.

Evet, kâfir, ne sandın ya!..

Siz bu ayetin cuma hutbelerinde okunduğuna hiç şahit oldunuz mu?

Ayetlerin camide bile sansür edildiği bir ülkede siz hangi din ve vicdan hürriyetinden söz ediyorsunuz?!

*

Selefîlerden bazı grupların aşırılık sergileyip itikadı düzgün müslümanları da tekfir ettikleri biliniyor.

Ama bu, tekfir ettikleri herkesin gerçekten müslüman olması anlamına gelmiyor. 

Tekfir ettikleri bazı kesimler hakkındaki ifadeleri doğru.

Öte yandan, “ana akım” (Matüridî ve Eş'arî) Ehl-i Sünnet’in de kendisine özgü bir tekfir anlayışı vardır. 

Bunlar, ilgili kitaplarda mevcut. 

Ehl-i Sünnet'ten olmak, kâfire kâfir dememek, küfre iman adını vermek, küfür sözü zararsız söz kabul etmek değildir.

*

Selefîlerin tekfirciliğinden şikayetçi beyzadelerin, Kur’an ve Sünnet açısından mahzurlu ifadeler konusunda alabildiğine hoşgörülü olduklarını... 

Fakat iş “laik devlet” tarafından hedefe konulmaya sıra gelince birden bire tekfirci hale gelmekten hiç kaçınmadıklarını görüyoruz.

Mesela FETÖ..

FETÖ için, “Bunlar, devlete karşı suç işlediler. Cezalarını adalet çerçevesinde çekmeliler, fakat müslüman olduklarını söylediklerine göre, onları tekfir etmeyelim. Onlar da bizim müslüman kardeşlerimiz, din kimsenin tekelinde değil diye konuşmuyorlar.

Böyle konuşmama bir tarafa, bu tür sözleri söyleyenleri “kripto FETÖ’cü” ilan etmeleri işten bile değil.

Misal, Erdoğan..

7 Ocak 2018 günü aynen şunu demiş: 

“Zihnini Amerika’da yaşayan şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı da müslüman da olmaz.”

*

Geçelim..

"Şimdi çıkıyorlar sıkılmadan utanmadan o bize şah damarından daha yakın diyor, bre dangalak, şarlatan, Allah ayetinde buyuruyor ben size şah damarınızdan bile yakınım diye. Bu bir şirktir. Bu bir küfürdür. Pensilvanya’yı tanrılaştırıyorsun. FETÖ mensupları sadece ve sadece Pensilvanya’daki şarlatana inanıp ona göre yaşıyor. Dünyaları ile beraber ahiretlerini de yaktıklarının farkında değiller."

Bunları söyleyerek Fethullah Gülen'in peşinden gidenleri tekfir eden kim?

Selefîler mi?

Hayır!

Erdoğan..

O Erdoğan ki, "Erdoğan Allah'ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider" diye konuşan Düzce Milletvekili Fevai Arslan'ı uyarmak bir tarafa, tekrar aday gösterip milletvekili yapmıştı.

Anlaşıldığı kadarıyla FETÖ'cüler Allah'ın bir vasfını Fethullah hainine izafe etmişler.

Fevai ise bütün vasıflarını Erdoğan'a bahşediyor.

Bu kavgaya nasıl bir ad vermeliyiz?

"Tanrılaştırılanların yarışı" mı demeliyiz?..

*

Bir başka tekfircimiz Devlet Bahçeli..

2 Nisan 2013 tarihli şu vecize ona ait:

“Başbakan [Erdoğan] bilmez midir Cumhuriyet’i yıkmak, Türkiye’yi etnik coğrafi bölgelere ayırmak küfürdür ve azgınlıkla eşdeğerdir.”

Diyelim ki birisi Cumhuriyet'i yıktı..

Bu, "devlete karşı" işlenmiş bir suç olur. Dinle alâkalı değildir.

Veya Türkiye'yi etnik coğrafî bölgelere ayırdı..

Bu da, sonuçta bir tarz-ı siyasettir, iman veya küfürle alâkalı değildir.

Sadece İslam nokta-i nazarından değil, laiklik açısından da bu böyledir, çünkü din ile devlet işleri ayrılmıştır ve devlete karşı işlenen suçun din ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Aksini savunmak (yani devlet ile din işini birleştirmek), laikliği (en azından düşünce düzeyinde) yıkmak olur.

Bazılarına göre cumhuriyet ile laiklik özdeş olduğu için de, bu aynı zamanda Cumhuriyet'in yıkılması anlamına gelir.

Yani, Bahçeli'nin bu kendi içinde tutarsız ve çelişkili akıl yürütüşü zaten Cumhuriyet'in yıkılması sonucunu veriyor.

Fakat kendisinden habersiz olduğu için farkında değil.

Aşırılaşan herşey zıddına inkılab eder derler.. Fazla uyanıklık ve kurnazlık çocuksu bir saflığa dönüşüyor.

*

"Bunların kalbinde kilise, dilinde cami vardır."

Bu sözün anlamı nedir?

Şudur: Karşımızdaki adam camiden söz ediyor, müslüman olduğunu söylüyor, fakat içinden hristiyan..

Müslüman değil..

Peki delil?

O, yok..

"Adamın şu sözünden, dilinden çıkan şu ifadelerden anlaşılıyor ki, aslında müslüman değil" denilmesini gerektiren bir durum yok. 

Çünkü, dilde cami var.

Fakat, tekfircimiz, insanın kalbinden geçenleri okuyan bir röntgen cihazı geliştirmiş, bundan hareketle tekfir oklarını hedefe yağdırıyor.

Bunu yapan kim dersiniz?

"Bunların kalbinde kilise, dilinde cami vardır" diyen kim?

Selefîler mi?

Hayır, yine Devlet Bahçeli.

*

Karşındaki adama, müslüman olduğunu söylediği halde “Müslüman değilsin” diyorsan, ayet ve hadîslerden açık ve net, tevile ve yoruma kapalı delil getireceksin.

Bu babda yerlilik ve millilik mavallarının, cumhuriyetin ya da saltanatın i’rabda mahalli yoktur. 

Kur’an ve Sünnet’ten yani Şeriat’ten delil getirmen gerekiyor.

Hayır, vatandaşlar bunu yapmaya tenezzül etmiyorlar.

Başka birşey yapıyorlar, FETÖ’yü filan unuttukları zaman, ayet ve hadîslerden hareketle mecburen tekfirde bulunanları bile dövmeye kalkışıyorlar: “Müslümanları müslümanlıktan çıkarıyorsunuz!”

Yerli ve milli Türkiye sosyetesinin Selefîleri dövmeye meraklı kibar mollaları, aynı şeyi Erdoğan ve Bahçeli gibilere niye söylemiyorsunuz!

*

Müslümanların “yerlilik ve millilik” saçmalıkları ve ucu müşrikliğe uzanan kriterlerle değil, fakat ayet ve hadîsler çerçevesinde tekfir konusunda uyarılmaları lâzım.

Mesela FETÖ’cüler, 17-25 Aralık‘ta Erdoğan’ın gül hatırını incittikleri, koltuğunu ve cebini riske attıkları için değil, çok daha önce, İslamî hakikatleri sulandırdıkları için tenkit konusu yapılmalıydılar.

O yapılsaydı, bu kadar insan FETÖ’nün cazibesine kapılıp savrulmaz, bugünkü dünyevî sıkıntıları da muhtemelen yaşamazlardı.

O yapılmadı..

Arkadaş, sizin bazı laflarınız itikaden tehlikeli, belki farkında değilsiniz ama, Abant’ta filan söylediklerinizin bir kısmı küfür, bir bölümü bid’atçılık, bir nicesi de münafıklık anlamına geliyor. Arada söylediğiniz doğruların bir kıymeti kalmıyor” demeye kalkışanlar...

“Müslümanları tekfir edici ifadeler kullanmayalım, suizanda bulunmayalım, fitne çıkarmayalım” şeklindeki eleştirilerle yüzleşmek zorunda kaldılar.

Böyleydi, çünkü ölçü İslam’ın hakikatleri (Şeriat) değil, “laik devletin politikası”ydı.

Şimdi de öyle.. Değişen birşey yok..

Mevcut siyasetçilerin mahzurlu lafları sanki Fethullah’ınkinden ve FETÖ’nünkinden daha mı az?

Neden onları uyarmıyorsunuz?

*

Tamam, Selefîler tekfir konusunda genellikle aşırılık sergiliyorlar.

Peki siz, Selefîler söz konusu olduğunda aşırılık sergilemiyor musunuz?

Siz de onların hepsini bir çuvala koyup toptan adeta tekfir etmiyor musunuz?!

Mesela Erdoğan 25 Kasım 2017 tarihinde DAEŞ için şunu söylemişti: “Bunlara nasıl Müslüman deriz? Bunlar katil.”

Katildirler, fakat katil olmalarından hareketle tekfir edilemez, müslüman olmadıkları söylenemez. “Günahkâr, zalim müslüman” oldukları söylenir.

Müslüman olmadıklarını söylemek için ayrıca delil gerekir. 

Mesela...

“Biz Allah’ın Kitabı ve Resulü’nün Sünnetine dayanan Şeriat’in miadını doldurduğunu kabul ediyoruz. Din devletinin modası geçmiştir. Din milliyetçiliği de ayaklarımızın altındadır. İslam’ı güncelledik, aziz liderimiz Gazi Ebubekir Bağdadî paşanın çağdaş ilke ve inkılaplarını benimsedik. Hedefimiz muasır medeniyet seviyesini aşıp geçmek” diyorlarsa...

Bunlarla da yetinmeyip Şeriatçı olduklarını söyleyenleri hak ve hürriyetlerinden mahrum etmek için yasa adını verdikleri zorbaca dayatmalarda bulunuyorlarsa..

Şeriatçıları kumpaslar, tehditler vs. ile susturuyor veya zehirleme, trafik kazası vs. gibi yöntemlerle öldürüyorlarsa, İslam düşmanı olduklarına hükmedilir.

*

Ehl-i Sünnet’in temel ilkelerinden biri şudur: Müslüman, günahından dolayı tekfir edilmez.

“Bunlara nasıl müslüman deriz? Bunlar katil!” diyen kişinin suçladığı kesimler gerçekten müslümanlıktan çıkmış olsalar bile, bu akıl yürütüş biçimi yanlıştır, Ehl-i Sünnet'in itikat anlayışına uygun değildir.

Bu, Haricî zihniyetidir.

İmansızlık başka, günah başkadır. 

Tekfir, günahtan hareketle yapılmaz. (Günahın bazısı küfre düşürür, o başka birşey. Mesela bile isteye puta secde eden, tazimde bulunan kâfir olur.)


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...