Takvimler 16 Temmuz 2020’yi gösterirken internet
medyasına şöyle bir haber düşmüştü:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde,
Sarayburnu’nda bulunan 3 Ekim 1926’da
Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel
tarafından yapılan ilk Atatürk anıt heykelinin ‘arkeolojik-tarihi sanat değeri
olan anıt eser’ olarak tescillenmesine oybirliğiyle karar verildi.”
(https://t24.com.tr/haber/ibb-meclisi-karar-aldi-turkiye-nin-ilk-ataturk-heykeli-korunacak,890985)
Spotta söylenen ise şuydu:
“İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sarayburnu'ndaki ilk Atatürk heykelinin temizliği için özel bir ekip kurulduğunu açıkladı.”
(https://www.haberalp.com/sarayburnundaki-ataturk-heykeli-hep-temiz-kalacak)
Cem Yılmaz’ın
Telsim reklamındaki heykeli gibi tepesine kuşlar konuyordu demek ki.. Telgrafın tellerine konar gibi..
*
İstanbul’da Büyükşehir Belediye Meclisi’nin heykel sevdalısı
kelebeklerinin kanat çırpmaya başlaması, dört ay sonra, Kasım 2020’de Kars’ta fırtınaya değilse de heyecana
yol açmış bulunuyordu.
Onlar da “tarihsel değer” ve “milli-manevi değer”
coşkusuna kendilerini kaptırmış durumdaydılar:
Krippel’ın
yaptığı Atatürk heykeli tescillenmeyi bekliyor
1925 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtları
yaptırılmak amacı ile Türkiye’ye gelen Krippel, 13 yıl
boyunca Türkiye’de kalarak Atatürk heykelleri gerçekleştirdi. Çok
sayıda Atatürk heykellerini yapan Krippel, 4 adet yaptığı torso tarzı
heykellerden bir tanesini de Kars’a gönderdi ve bu eser Kars Belediye
Başkanlığının sağ alt köşesinde uzun yıllar kaldıktan sonra taşındı.
Sadece İzmir, Kocaeli, Ordu ve Kars’ta bulunan yarım
gövdeli torso tarzı Atatürk heykelinin şu an bulunduğu Namık Kemal İlkokulu’nun
bahçesinden alınarak ilk günkü yerine konulması isteniliyor.
Konu hakkında gazetecilere açıklama yapan Kültür Turizm Bilim Uzmanı Mehmet
Duman, “… Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı dönemlerde Avusturya’lı Heykel
Tıraş Heinrich Krippel tarafından yaklaşık 96 yıl önce yarım gövdeli torso
tarzı Atatürk heykeli yaptırılmıştı. Bu
tarz heykel ülkemizde 4 adet yaptırılmış İzmir, Kocaeli, Ordu ve Kars’a
gönderilmişti” dedi.
(https://www.gazetekars.com/krippelin-yaptigi-ataturk-heykeli-tescillenmeyi-bekliyor-32557h.htm)
Meraklısı için not: Torso, gövde
demek.
Görüldüğü gibi, heykelin milli-manevi ve de tarihî değerinden söz ediliyor.
Eğer öyleyse, bu “kıymetli”
heykellerin ortalıkta bırakılmaması, Topkapı Sarayı’ndaki mukaddes emanetler gibi kilit altında tutulması yerinde olur. Daha
iyisi, bir depoya kapatılması.. Daha güvenli olur.
Ancak, bu heykellere milletin “manevi” ihtiyacı var; birileri böyle düşünüyor.
Çünkü milletin, medeniyet tarikatı Atatürkiyye’nin piri/şeyhi Atatürk’e “rabıta”
yapmasını sağlamak gibi “mukaddes” bir işlevleri var.
Heykelleri, büstleri ve resimleri göz
önünde olmazsa milli rabıta ayini
kesintiye uğrar ve milletin feyzi kesilir.
*
Türkiye’de 13 koca yıl
boyunca kalarak pekçok “milli rabıta aleti” Atatürk heykeli yapan demirbaş
heykeltraş Heinrich Krippel,
babasının hayrına beleş çalışmış değil.
Vikipedi’nin “Heinrich Krippel” maddesinde bu şahıs hakkında yeterli bilgi var. Orada şu
söyleniyor:
“1925 yılında Atatürk anıtları yaptırılmak amacı ile Türk hükûmetinin davetlisi olarak
Türkiye'ye geldi. 1938'e kadar on üç yıl Türkiye'de kalarak Atatürk heykelleri
gerçekleştirdi,”
Cumhuriyet henüz iki yaşındadır, ve Selanikli Mustafa Atatürk, millete heykelleri, büstleri ve resimleri vasıtasıyla feyz saçmak, milletin feyzyab olmasını sağlamak için hemen
kolları sıvamıştır.
Heykel yaptırmak ciddi bir iştir, dolayısıyla “Heykelimi Türk heykeltraşlarına emanet edin” dememek gerekmektedir.
Emanet, ehline verilmelidir.
Söz konusu madde, şu bilgileri veriyor:
“Atatürk, sanatçıyı köşkte misafir ederek hazırlayacağı tüm heykeller için kendisine poz vermiştir. Krippel, bu heykel ve
anıtların ön çalışmaları ve taslaklarını Türkiye'de hazırladı. Bu taslaklardan
tasarlanarak hazırlanan heykel
kalıpları, sanatçının Viyana'daki atölyesinde üretildi ve Viyana Birleşik Maden işletmelerinde bronza
döküldü. Bu heykeller daha sonra parçalar
halinde Türkiye'ye getirildi ve yerlerinde monte edildi.”
Atatürk’ün en başta gelen meziyetlerinden biri budur, kendi fotoğraflarına
ve heykellerine saygı.
Öyle ki, sadece heykelleri için değil, fotoğrafları için de özene bezene poz vermiş, yakışıklı çıkmak için
hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır.
Heykellerine ve fotoğraflarına olan bu saygısının, heykellerini yapıp
fotoğraflarını çeken adamları da kapsama alanına almış bulunması doğaldır.
O yüzden heykeltraş Krippel’i 1938’e kadar tam 13 yıl Türkiye’de misafir
ediyor.
Adamın işi, Atatürk heykeli imal etmek.
Adı, yaptığı heykellerin hatırına Samsun’da bir caddeye de verilmiş durumda.
*
Bir çiçekle yaz gelmez, ve de tek
kanatla uçulmaz.
O yüzden Selanikli Mustafa Atatürk,
heykellerinin uçuşa geçmesi için sadece Avusturyalı Krippel’in yeterli olmayacağını düşünmüş, işe İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’yı dahil etmiş.
Vikipedi, Canonica hakkında şu bilgileri veriyor:
“Canonica, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne
yaptırılacak anıtlar için 1920'lerde bu ülkeden siparişler aldı. Kendisine ilk
olarak Ankara'da Etnografya
Müzesi önüne dikilecek Atlı Atatürk Anıtı için sipariş verilmişti. Ankara'da Mareşal Atatürk Anıtı'nı da yaptıktan sonra, Taksim Meydanı'na yapılacak olan Cumhuriyet
Anıtı için İstanbul Belediyesi'nden sipariş
aldı. Eser, 1928'de kaidesinin üzerine yerleşti. 1928'de düzenlenen Gazi Büstü Kupası için Atatürk büstü yaptı. Türkiye'deki son eseri,
Roma'da üretilip 1932'de yerine yerleştirilen İzmir'deki
atlı Atatürk anıtı'dır.”
Atatürk heykelleri için
“konu” bol: “Atlı” Atatürk, “Mareşal” Atatürk, “Oturan” Atatürk..
Sonradan konulara “danseden
Atatürk, zeybek oynayan Atatürk” de eklenecektir.
*
Evet, Taksim’in alamet-i farikalarından olan şu malum “çoklu heykel”
kompleksi, “bol toprak”lı Canonica’nın eseri.
Açılış tarihi 8 Ağustos 1928.. Cumhuriyet beş
yaşındadır.
Ağırlığı 84 tonu bulan anıt Roma'da iki buçuk senede üretilmiş ve İstanbul'a gemi ile getirilmiş.. Kaide ve çevre düzeni ise mimar Giulio Mongeri tarafından yapılmış.
Selanikli Atatürk, askerlerinin önünde olarak anıtın kuzey
yüzünde görülmektedir. Diğer yüzünde ise yanında askerlerinin yanısıra halk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Sovyet general Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov bulunmaktadır.
Vikipedi’de bu bilgilere ek olarak şu da belirtiliyor:
“Pietro Canonica, Taksim Meydanı'nın adının İstanbul'a suların bu meydandan taksim yapılması nedeniyle
verildiğini öğrenerek anıtı bir havuz şeklinde tasarlamıştır. Anıtın maketine
göre; anıtın iki yanındaki yalaklara akan sular, anıt çevresindeki havuzda
toplanacaktır. Ancak anıt havuz özelliğine sahip olamaz, çünkü Canonica ile yapılan
anlaşmaya göre heykeltıraşa 6 taksit
şeklinde yapılacak ödemenin son taksiti parasızlık yüzünden verilemez. Bu
nedenle Cumhuriyet anıtı tamamlanmamış şekilde havuzsuz olarak kalır.”
Atalarımız "Ayranı yok içmeye, atla gider çeşmeye" diye boşuna dememişler.
"Oturduğu ahır sekisi, söylediği İstanbul türküsü" şeklindeki Erzurum deyişini de şu şekilde "reforme" edebiliriz: "Yaşadığı Taksim cefası, aklında Roma sefası."
*
Taksim anıtı, Atatürk açısından pek fazla bir anlam ifade etmiyor.
Çünkü kendisi heykel kalabalığı içinde kaybolmuş durumda.
Ankara'daki (yine Canonica tarafından yapılan) Mareşal Atatürk Anıtı için
aynı şey söylenemez. Çünkü Sıhhiye’de
cadde ortasında gelen geçen arabaları selamlayan bu meşhur heykel, Selanikli Mustafa Atatürk’ü, asa gibi
tuttuğu kılıcı elinde olarak ayakta tek başına gösteriyor.
Bu heykel ile Etnografya Müzesi önünde yer alan Atlı Atatürk Anıtı’nın açılışı 4 Kasım 1927'de Başbakan İsmet İnönü tarafından yapılmış.
Cumhuriyet
dört yaşındadır.
Milletin acil heykel ihtiyacını karşılamak için yapılan bu büyük “hizmet”te Başbakan İnönü’nün de bir katkısının bulunmaması hoş olmazdı.
*
Söz konusu Atlı Atatürk Anıtı, tam bir “uluslararası” heykel..
Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) milletin
dizginlenemez Atatürk heykeli açlığına bir çare bulmak ve de medeniyet tarikatı
Atatürkiyye’nin şeyhi Atatürk’e daha rahat rabıta yapılmasını sağlamak için bir
yarışma düzenliyor ve İtalyan
Canonica'nın projesi birinci geliyor.
Heykelin dökümü İtalya'da yapılıyor, kaideyi süsleyen kabartmalar bile Venedik'te hazırlanıyor.
Açılışa Başbakan İsmet Paşa’nın yanısıra TBMM Başkanı Kâzım Özalp ile Ankara Belediyesi Başkanı Süleyman Asaf İlbay da katılmış durumda.
*
Milletin Atatürk heykeli açlığının giderilmesi için
Ankara ve İstanbul’da canla başla çalışılırken İzmir’in yan gelip yapması kabul edilebilecek bir şey olmazdı.
Sorumluluğunun bilincinde olan İzmir valiliği ile belediyesi, 1929'da ortak bir karar ile ellerini taşın altına koyuyor.
Cumhuriyet
altı yaşındadır.
Başlangıçta bir yarışma açılması düşünülüyorsa da,
böylesi acil bir hizmetin gecikmesine yol açacağı gözönüne alınarak bundan vazgeçiliyor.
İzmir'e yerleşmiş İtalyan uyruklu bir tüccar olan Isperco vasıtası ile Canonica’yla temas kuruluyor.
Hayatî nitelikteki bu büyük ve ciddi iş için önce bir komisyon oluşturuluyor. Sonra da
komisyon üyelerinden Tahsin Sermet, Aralık 1929'da Canonica ile anlaşmak
üzere Roma'ya gidip siparişi veriyor. Üç ay sonra, 1930
yılının Mart ayında Canonica heykelin maketi ile İzmir'e geliyor.
Fakat heykel hazretleri Türkiye'de değil Roma'da imal ediliyor. Açılış töreni iki yıl sonra, 27 Temmuz 1932'de nasip oluyor.
Cumhuriyet dokuz
yaşındadır.
*
Biraz da Krippel’in hizmetlerinden bahsedelim.
Cumhuriyet henüz iki yaşındadır ve İstanbul Belediye
Meclisi Sarayburnu Atatürk Anıtı için
harekete geçer.
Bu büyük hizmet için bir komisyon kurularak çalışmalara başlanr. Heykelin yapımı işi Avusturyalı Heinrich Krippel'e verilmiştir. Sanatçının Viyana'daki atölyesinde yapılan
heykelin dökümü de yine aynı şehirde Birleşik Maden İşletmeleri'nde
gerçekleştirilir. Sonra da parçalar halinde Türkiye'ye getirilir, yerine oturtular.
Yapımına 25 Ağustos 1925 tarihinde başlanan heykelin
açılışı 3 Ekim 1926'da yapılır.. Selanikli Atatürk, bir telgraf göndererek
belediye yetkililerine teşekkür eder.
*
Krippel’in bir başka “hizmet”i, Bornova Sarı Köşk Atatürk Büstü’dür.
İzmir'in Bornova ilçesinde Tren İstasyonu karşısındaki "Sarı Köşk" adıyla bilinen yapının bahçesinde
yer almaktadır.
Sarı Köşk, 1933 yılına kadar Ziraat Mektebi olarak kullanılmış
ve Mustafa Kemal tarafından 15 Ekim 1925 günü ziyaret edilmiştir. Söz konusu
büst bu ziyaretin anısına yaptırılmış ve 18 Haziran 1926 tarihinde açılışı
yapılmıştır.
Ve altı gün sonra, 24 Haziran 1926'da Selanikli
İzmir’i bir kere daha ziyaret etmiştir.
Cumhuriyet üç yaşındadır.
*
Krippel’in “hizmet”leri bunlarla sınırlı değil.
Sarayburnu Heykeli'ni, 29 Ekim 1926'da Cumhuriyet Bayramı'nda büyük bir törenle açılışı yapılan Konya Atatürk Anıtı izlemiştir.
Vikipedi’de belirtildiğine göre, “Açılışta heykelin iki yanında; biri ‘Hürriyet"i, diğeri ‘Cumhuriyet’i temsil eden iki genç kız beyaz tüller içerisinde yer almıştır”.
Krippel’in himmet ve hizmeti Afyonkarahisar’a da uzanmış bulunuyor. 1934-1936 yılları arasında yapılan ve açılışı 24 Mart 1936 günü Başbakan İsmet İnönü tarafından yapılan heykel Büyük Utku Anıtı adını taşıyor. (Kumarbaz lügatçesindeki “utmak” fiilinden uydurulmuş olan “utku”, zafer anlamında kullanılıyor.)
*
Vikipedi’de şu ifade yer alıyor:
“Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk 6 Kasım 1937 günü yaptığı Afyonkarahisar ziyareti sırasında Büyük Utku
Anıtı'nı incelerken. Atatürk bu anıt hakkında ‘Büyük utkuyu en iyi anlatan anıt’ demiştir.”
“Büyük utku”yu en iyi anlatan anıt olmasının müstehcenliğiyle ilgisi var mı
bilmiyorum, fakat Selanikli’nin Erzurum Kongresi sırasında bir gece hempası Mazhar Müfit Kansu’ya yazdırdığı
“zaferden sonra yapılacaklar” listesi arasında “tesettürün kaldırılması”nı da sayması dikkate alındığında, bu
ihtimali yabana atmak kolay olmayacaktır.
Fakat Vikipedi’deki yorum biraz farklı:
“Anıtın kaidesi büyükçe ve kübik
bir kayaçtan oluşmaktadır. Kaidenin üstünde,
tunçtan yapılmış çıplak iki erkek heykeli vardır. Bu heykellerden ayakta olan, düşmanı ayakları altına almış
Türk'ü; ayaklar altında yatan ise Türkiye'yi işgal eden
düşmanları simgelemektedir. …. Ayaktaki heykel gerek yüzünün benzerliği,
gerekse simgelediği rol ile Mustafa Kemal Atatürk'e benzetilmiştir.”
*
Ankara’da Ulus’ta yer alan şu en meşhur heykel de
Krippel’in marifeti.. Bunun adı “Zafer Anıtı”.. Nedense “utku” dememişler.
Selanikli’nin has adamlarından Yunus Nadi’nin sahibi
bulunduğu Yeni Gün gazetesi öncülüğünde 1925 yılında
açılan uluslararası bir yarışma sonucu yaptırılıyor. (Fikrin, sonradan Cumhuriyet gazetesini çıkaracak olan Yunus Nadi’nin
kulağına Selanikli tarafından fısıldanmış olduğunu söylerseniz itiraz etmem.)
Önce, ortaya çıkacak eserin hangi özellikleri taşıması
gerektiğiyle ilgili bir şartname hazırlanarak Yeni Gün gazetesinde yayınlanıyor.
1924 yılında, Cumhuriyet henüz bir yaşındayken açılan
yarışmayı Krippel kazanıyor. 1925 yılında özel bir davet
üzerine Türkiye'ye gelen Krippel, Çankaya Köşkü'nde bir hafta kadar misafir edilerek yapacağı çalışmada kullanmak
üzere Atatürk'ün portre çizimlerini tamamlıyor.
*
Yapımına 1925 yılında başlanan anıtın bronz heykelleri, Viyana merkezli VDM Metals (Vereinigte
Deutsche Metallwerke) tesislerinde üretiliyor. Açılışı ise 24 Kasım 1927
tarihinde düzenlenen muhteşem bir törenle yapılıyor.
Cumhuriyet dört yaşındadır.
Vikipedi’de söylendiğine göre, Anıtkabir öncesi
dönemde “Atatürk için cemaatsel rabıta
ayini ve de Atatürksel zikirler ve
tesbihat” mekanı olarak hizmet veriyor:
“Açılışı yapıldığı tarihten Anıtkabir'in inşasına kadar geçen süreçte bütün önemli sayılan anma ve kutlama etkinliklerine ev sahipliği yapacak olan Zafer Anıtı, Atatürk'ün ölümünün ardından resmî tören düzenlenen noktalardan biri oldu.”
*
Vikipedi’deki şu ifadelerden anlaşıldığı
kadarıyla, anıt, medeniyet tarikatı
Atatürkiyye’nin şeyhi Atatürk’e yapılacak “rabıta ayini” için özel olarak
tasarlanmış bulunmaktadır:
“Her gün binlerce insanın çeşitli
sebeplerle uğradığı bu meydanda insanların anıt ve çevresinde zaman geçirmesini
sağlayacak peyzaj düzenlemeleri yapılarak vatandaşların Cumhuriyet ideolojisini içselleştirmesi ve milli mücadele ruhunun belleklerde taze tutulması
amaçlanmıştır. …
“Kullanılan figürler halka aktarılmak istenen fikirlerin
görsellik aracılığıyla somutlaştırılmasına hizmet ederken kaidenin
etrafında bulunan yazılar ise aktarılmak istenen mesajların metinleştirilerek
ve bir nevi afiş görevi üstlenerek pekiştirilmesine olanak sağlamıştır. Zafer
Anıtı'nda yazılı anlatıma da yer verilmesi, önceki dönem heykelleriyle kıyas
yapıldığında bir ilk niteliği taşır.”
Evet, rabıtaya
Atatürkiyye tarikatına özgü “zikir ve
tesbihat” da eklenmiş.
*
Selanikli’nin Anadolu’yu “feth”inde Samsun’un önemli bir yeri var.
Dolayısıyla onun anıtsız kalması düşünülemezdi. Burayı heykellendirmek de
yine Krippel’e nasip olmuş.
Heykel, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı noktaya dikilmiş bulunuyor. Vikipedi’de “Anıt, Mustafa Kemal'in
Samsun'a çıktığı iskelenin hemen yukarısına dikilmesine rağmen zamanla denizin
doldurulması nedeniyle günümüzde sahil şeridinin uzağında kalmıştır” deniliyor.
Siparişi Krippel’e, Samsun Valisi Kâzım Paşa 1927 yılında vermiş, Selanikli’ye yalakalık
yarışındaki yerini almış.
Heykelle ilgili törenler, daha yapımı tamamlanmadan
başlamış. 1927 yılının 19 Mayıs günü heykelin kaidesinin (Heykelin kendisinden henüz
haber yok) resmî temel atma töreni yapılmış.
Heykelin yapımı bir yıl sonra, 1928’de Viyana'da (Türkiye’de değil) başlamış. Bu büyük inşa süreci tam
dört yıl sürmüş, 1931 yılında sonlanmış.. Mübarek sanki uçak fabrikası..
Heykelin kaidesine yerleştirilmesi işlemi de bir törene
denk getirilmiş, 29 Ekim 1931 tarihinde yapılmış.
*
Bununla birlikte, resmî açılışı görkemli ve tantanalı bir
törenle ancak 15 Ocak 1932 tarihinde yapılmış.
Adını da “Onur Anıtı” koymuşlar.. Bu kadar çok töreni
ancak böyle bir ad kurtarırdı.
Heykelin maliyetine gelince, 37 bin dolara anlaşılmış
(Vikipedi,
2025 yılının 587 bin 661 dolarına karşılık geldiğini belirtiyor), buna ek
olarak Krippel'e ayrıca 5 bin 500 dolar (2025’in 87 bin 355 doları) ödeme
yapılmış.
Vikipedi’de şu
bilgiler veriliyor:
“Krippel, heykeldeki vücut ölçüleri ve
surat kompozisyonunda daha önceki çalışmaları için Mustafa Kemal'in Ankara'daki ikâmetine giderek aldığı ölçüleri esas almış, heykelin
çalışmalarını da Türkiye'de gerçekleştirmiştir. Heykelin tunç döküm işlemleri
ise 1928 yılında Viyana'daki Vereinigte
Metallwerke dökümhanesinde başlamış ve 1931
yılında 32 parça hâlinde sonlanmıştır. Döküm aşamasından sonra
temizlik ve rötuş işlemleri için dökümhanede birleştirilen anıt bu işlemlerin
de tamamlanmasının ardından tekrar sökülerek her bir parça ayrı ayrı
sandıklanmıştır.
“Hamburg'dan Deutsche Levante-Linie kumpanyasının Nicea vapuru
ile taşınan anıtın parçaları 15 Ekim 1931 tarihinde Samsun'a
ulaşmıştır. Ancak gümrük geçişi sırasında ₺40.000 gümrük vergisi istenen heykel gümrüğe takılmıştır. Verginin il
kurumlarınca ödenmesi mümkün olmadığından dolayı Türkiye hükûmeti devreye girmiş ve heykelin gümrükten çıkarılamamasının kamuoyunda olumsuz etki yaratacağı
öngörüsüyle merkezî bütçe oluşturularak
vergi bu bütçeden karşılanmıştır.
“Heykelin gümrükten çıkarılmasını
takiben ise kaideye monte edilme işlemleri başlatılarak Avusturyalı bir mühendisin de yardımıyla 29 Ekim 1931
tarihinde heykel kaideye monte edilmiştir.”
“Mevzubahis olan Atatürk heykeliyse gümrük vergisi
teferruattır” kaidesi işletilmiş.
*
Vikipedi’de şu satırlar da yer alıyor:
“… Aylin Tekiner olaya farklı bir bakış
açısıyla yaklaşarak Atatürk
Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset isimli kitabında anıt dikilmesi
fikrinin arka planında 1930 yerel seçimlerinin etkili olduğu iddia etmektedir. Seçimde Samsunlu seçmenler
Mustafa Kemal'in liderliğindeki Cumhuriyet Halk Fırkasına 416, muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkasına 3.312 oy
vererek açıkça Cumhuriyet Halk Fırkasının ve de Mustafa Kemal'in iktidarı bırakması gerektiğini düşündüklerini
ortaya koymuşlardır. Seçimler sonrası Serbest Cumhuriyet Fırkasının
kapatılmasının ardından Türkiye gezisine başlayan Mustafa Kemal'in gezisinin
ilk duraklarından biri de Samsun olmuş, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç yeri olarak
simgeleştirdiği şehirde beklenen
ilgi ve özenle karşılanmamıştır. Bu nedenlerle seçimlerin ve Mustafa
Kemal'in ziyaretinin hemen ardından Serbest Cumhuriyet Fırkasının geniş ölçüde
destek gördüğü İzmir'de ve Samsun'da devasa anıtlar dikilmesi halka uslu
durmaları için verilmiş bir tembih veya gözdağı olarak
yorumlanmaktadır. …”
*
Atatürk yaşarken “Türk
olmayan heykeltraşlara emanet” edilen “anıt”lar bunlarla sınırlı değil.
Ankara’da Kızılay’ın Güvenpark’ında yer alan tuhaf Güvenlik Anıtı da ecnebi eseri..
Vikipedi’de belirtildiğine göre, Cumhuriyet
yönetiminin kamu yapılarını (resmî binalarını), konutlarını ve çevresini planlayan Avusturyalı mimar C. Holzmeister, Kızılay Meydanı'na bir park ve anıt yapılması
teklifinde bulunmuş ve bu kabul edilmiş.
Anton Hanak tarafından yapımına başlanan anıt onun
6 Ocak 1934'te ölmesi üzerine Joseph Thorak tarafından 1935 yılında
tamamlanmış.
*
Bronzdan mamul heykeller Türkiye’de değil Avusturya'da Viyana Erdberg
dökümhanesinde imal edilmiş.
Anıtın taş kısımlarında Franz Wirt, Triberer ve Türk ustalar çalışmış.
Vikipedi, anıttaki heykellerin, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda ve inkılap hareketlerinde beraber bulunduğu arkadaşlarını temsil ettiğini belirtmeyi de
unutmamış.
Ve anıtın 37 metre uzunluğundaki kaidesine Selanikli
Mustafa Atatürk'ün (Yüce Yaratan’ın “Şüphesiz
ki Allah, kendini beğenip
övünen hiç kimseyi sevmez"
[Lokman, 31/18; Hadîd, 57/23] hükmü ile çelişen) “Türk, Öğün, Çalış, Güven” şeklindeki anlamsız
lafı yazılmış.
Elin gâvuru bile işi anlamış “In God we trust” diyor, bu şaşkının ise kime güvenilmesi
gerektiğinden haberi bile yok.
Kime ne için güveniyor, belli değil.
*
Milletin Atatürk heykeli açlığının bu kadar büyük olduğunun düşünülmesi, Krippel, Canonica, Hanak ve Thorak gibi ecnebi heykeltraşların
yanısıra Türk heykeltraşların da kampanyaya dahil edilmesini sağlamış gibi
görünüyor.
Anlaşılabilir bir şey, çünkü adamlar bir heykeli iki üç senede imal edip yerleştirebiliyorlar.
Kanlı canlı, gözlü kulaklı, dalaklı ciğerli, kalpli
beyinli, elli ayaklı, damarlı sinirli, dolaşımlı sindirimli bir insan yavrusu
bile 9 ay 10 günde meydana gelirken
bunlar altı üstü cansız bir heykel için üç
yıl uğraşıyor. Bir hayli masraflı da..
Dolayısıyla emeği daha ucuz olan, üç beş kuruşa şükredecek yerli ve milli
heykeltıraşlara da marifetlerini sergileme imkanı verilmiş durumda.
Bunlardan biri, Bursa Atatürk Heykeli.. Bursa valiliği tarafından heykeltıraş Nijat Sirel'e yaptırılmış ve Bursa Hükûmet Meydanı'na 1931 yılında dikilmiş. (Bu Nijat/Nijad da İranlıymış ama muhtemelen Azeri ya da Türkmen'dir, yerli-milli sayalım.)
Cumhuriyet
sekiz yaşındadır.
Fikir ilk kez, kentin yerel yayın organı olan "Yeni Fikir" gazetesi
tarafından 29 Eylül 1925 tarihli sayısında önerilmiş.
Cumhuriyet iki yaşındayken..
*
Beş yıl sonra Valilik işe el atmış, 1930 yılı Şubat
ayında Nijad Sirel'e sipariş verilmiş.
Ama heykelin taslağı önce Güzel Sanatlar Akademisi tarafından görülüp Millî Eğitim
Bakanlığı’na arzedilmiş. Onay alındıktan sonra İstanbul Şişli'de bir özel atölyede yapılmış.
Heykelin kaidesinin kuzey cephesinde yer alan yazı,
hem “şeyh Atatürk rabıtası”, hem de Atatürkiyye tarikatı zikir ve tesbihatı
bakımından aydınlatıca ifadeler içeriyor:
"Bu Aziz Heykelin Önünde Duran Türk, Hürmetle Eğil. O; Milletini Kurtaran,
Cumhuriyeti Kuran, Aleme Yeni Bir Tarih Yaratan
Gazi MUSTAFA KEMAL".
“Aziz”lik var, “hürmetle rüku” var, “kurtarıcılık”
var, “yaratıcılık” var.. Var oğlu var..
*
“Atatürk yaşarken” yerli bir
heykeltraş tarafından imal edilen heykellere bir başka örnek de Mersin’in Silifke
ilçesindeki Gazi Mustafa Kemal Anıtı.
Burada da valilik devreye girmiş. Dönemin İçel Valisi Tevfik Sırrı Gür öncülüğünde valilik tarafından kurulan Gazi Heykeli Yaptırma Derneği tarafından yaptırılmış.
Memlekette
henüz cami yaptırma derneklerinin
ortaya çıkmadığı, cami yıkma ve de camileri ahır, depo vs. yapma furyasının
devam ettiği mutlu ve ilerici zamanlar.. Ortada henüz irtica namına bir şey
görünmüyor.
Anıtın yapımı için bir yarışma düzenlenmiş ve yarışma sonucunda yapımını Kenan Ali Yontunç üstlenmiş.
Vikipedi, “Sanatçının kendi atölyesinde
dökülen heykelin maliyeti hakkında ise bir bilgi yoktur” diyor.
19 Mayıs 1934 tarihinde siyasetçiler ve halkın
katıldığı bir törenle açılan heykel, “cumhuriyet tarihinin 17. anıtı olmuş”. Vikipedi
öyle söylüyor.
*
Yine Kenan Ali Yontuç'un eseri olan Edirne Atatürk Heykeli ise, Edirne'de Talat Paşa Caddesi üzerindeki (o zamanlar "Darülfünun Bahçesi" adıyla anılan) parka 1931 yılında dikilen bronz döküm heykeldir.
Cumhuriyet sekiz yaşındadır.
Yaptırılmasına valilik ve belediye 1929 yılında karar vermiş ve 1930 yılı il bütçesine bu iş için 12 bin lira ödenek konulmuş.
Adamın adı Kenan Ali olunca böyle oluyor. Krippel ve Canonica gibi dolarları cebe indiremiyor. Bütçe de daha mütevazi.
Bu heykel için de bir yarışma düzenlenmiş. Ratip Aşir, Kenan Ali ve Sabiha Ziya'nın katıldığı yarışmanın galibi, daha önce Amasya, Tekirdağ ve Kırklareli'ndeki Atatürk heykellerini yapmış olan Kenan Ali olmuş.
Vikipedi’de, “Devrin gazetelerinde çıkan haberlere göre heykelin dökümü Budapeşte'de gerçekleşti. Cumhuriyet tarihinin onuncu Atatürk anıtı olan heykel, 23 Nisan 1931'de Çocuk Bayramı sırasında açıldı” deniliyor.
Demek
ki paranın çoğu yine Budapeşte’ye kadar yolculuk yapmış.
Görüldüğü gibi, Atatürk’e tazim ve ihtiram yarışında
Edirne, komşu şehir Tekirdağ ile Amasya’nın bile
gerisinde kalmış durumda. Tekirdağ’daki heykelin açılışı 26 Aralık 1929'da yapılmış
bulunuyor.
Heykelin kuzeydoğu cephesinde yer alan levhada şu
sözler yazılıdır:
“Göysünde bu heykeli taşıyan Edirne, çember boyunda
kurulmuş Türk bucağıdır. Gazinin sevgisini
göynünde yaşatır, Mustafa Kemal adı iman
kaynağıdır.”
“Rabıta”sı bol bir heykelmiş.
*
Medeniyet tarikatının
Atatürkiyye tekkesinin “rabıta
mihrabı” ve “Atatürk zikri ve
tesbihatı aleti” durumundaki heykeller, bu tarikatı görünürlük bakımından
geleneksel tüm tarikatlardan daha avantajlı hale getiriyorsa da, medeniyet tarikatı onlara asıl
golünü Atatürk yatırı/türbesi ile
atmış durumda.
Medenî Atatürkiyye tarikatı laik (siyasal dinsiz) devletin resmî tarikatı olduğu için şeyh Atatürk'ün yatırı/türbesi de resmî bir mezar haline getirilmiş bulunuyor.
Dolayısıyla bir rekabet durumunda medeniyet tarikatı maça 90-0 önde başlıyor.. Diğer tarikatlar
Atatürkiyye’ye dakika başı bir gol atsalar bile ancak beraberliği yakalayabilir.
Atatürk yatırının türbedarlık görevi
ise Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verilmiş bulunuyor.. Tabiî adı türbedarlık
olarak geçmiyor, burada geçerli olan, tasavvuf terminolojisi değil.. Askerî
tabir ve ıstılahlar kullanılıyor.
Anıtkabir, adı üstünde “anıt mezar” durumunda.. Esas itibariyle
bir mezar/kabir.. Fakat abidevî/anıtsal bir mezar olarak tasarlanmış.. Bizim
kültürümüzde böylesi mezarlara türbe ya da yatır deniliyor. (Türbe, toprak anlamına gelen Arapça "turab"dan geliyor.)
(Mezar
da, kabir de Arapça kelimeler.. Ziyaret kelimesiyle aynı kökten türemiş olan mezar,
sözlük anlamı itibariyle “ziyaret edilen
yer” demektir. Kabir ise “gömülme
yeri” ya da “gömülü bulunulan yer”
demek oluyor. Yatır ise yatmak kelimesinden türetilmiş öz Türkçe
bir kelime.. Dolayısıyla, Anıtkabir’e Anıtyatır
denilmesi Kemalizm’in ruhuna daha uygun düşmektedir.)
*
Bir
türbe kaç metrekare yer kaplar?
Genellikle
20-25, bilemedin 50-60 metrekaredir. Bir daire büyüklüğünde olduğunu
varsayarsak 100 metrekaredir.
Anıtkabir ise, parkıyla beraber 750 bin metrekare üzerine kurulu. Yani
Anıtkabir’in kapladığı alan, 100 metrekarelik 7 bin 500 türbeye eşdeğer durumda.
Türkiye’deki
bütün türbeleri toplasan sayı olarak 7 bin 500 etmez.
Yani
Cumhuriyet’in Atatürkiyye tarikatı,
türbe/yatır işini çok fazla abartmış durumda.
Tabiî
Anıtkabir, heykel bakımından da oldukça zengin.. Heykelden hayvanlar (Hitit
aslanları) bile nasibini almış.
Atatürk
heykelleri yapmasıyla bilinen Kenan Ali Yontuç ismiyle Anıtkabir’de de
karşılaşıyoruz. Bayrak direğinin altındaki kabartmalar onun eseriymiş.
*
"Heykelin mazisi çok eskidir. Ama
tarihte sadece iki liderin hayattayken heykelleri dikilmiştir.”
Prof. Ekrem Buğra Ekinci “Heykel ve İdeolojinin Sesi” başlıklı makalesinde
böyle diyor. (https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=1474&heykel-ve-ideolojinin-sesi)
Tarihte hayattayken heykelini
diktiren lider sayısının daha fazla olduğu tahmininde bulunabiliriz. En
azından, Ayasofya’yı inşa ettiren Jüstinyen’in bronz bir heykelini yaptırmış
olduğu biliniyor.
Ancak, 20. Yüzyıl için bu söz doğru..
Sadece iki sivri zekâlı lider hayattayken heykelini diktirmeyi akıl
edebilmiştir.
Prof. Ekinci’nin söylediğine göre,
bunlardan biri Stalin.
Diğeri ise, tanıdık bir isim:
Selanikli Mustafa Atatürk.
*
Stalin, Sovyetler Birliği’ne
(Rusya’ya) Lenin’in ardından 1922-52 yılları arasında 30 yıl hükmetti.
Selanikli ise, Anadolu’da fiilen 1919
yılında etkili konuma geldiyse de devlet başkanı unvanını 1923 yılında
cumhuriyetin ilanıyla alabildi.
Fakat heykel işine Stalin’den daha erken ve daha hızlı
başladı, Ekinci’nin söylediğine göre, ona bu konuda üç yıl fark attı. (Stalin'in Atatürk'ü örnek almış olduğunu düşünmek mümkün.)
Ayrıca, Stalin’den daha fazla heykel
diktirerek de farkını gösterdi.
Prof. Ekinci, Lenin, Mussolini, Hitler ve Franco gibi “ideolojist diktatörler”in
heykellerini yaptırmamış olduklarını da belirtiyor.
Kibar adam, “narsist” demiyor, “ideolojist” diyerek işe ideolojik bir
derinlik ya da masumiyet kazandırıyor, kişisel olmaktan çıkarıp ideoloji
denilen sihirli değneğin harikuladelikler çetelesine dahil ediyor.
*
Ekinci şunu da yazmış durumda:
“Mustafakemalpaşa
(Bursa), Kemalpaşa (İzmir), Kemaliye (Erzincan), Gazipaşa (Antalya) gibi
şehirlere sağlığında iken ismi verilmiştir. Ankara ve İstanbul şehirlerinden
birine “Atatürk” adı verilmesi için kanun teklifi hazırlanmış, ama
milletlerarası sebeplerden dolayı kanunlaşamamıştır.”
Düşünün, İstanbul ya da Ankara’nın
adı Atatürk oluyor.. “Nereye gidiyon hemşerim?” “Atatürk’e giderem lo. Peki sen nerden
geliyon gardaş?” “Atatürk’ten gelerem.”
Selanikli uyanık adam.. Ekinci’nin yazdığına göre, Türkiye’nin ilerleme yolunda mesafe katetmesini kendisinin heykel ve resimlerinin yapılmasına bağlamayı da unutmamış.. 1923 yılında Bursa’da “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” demiş.
Demiş ama, demekle bırakmamış. Tam 45
heykelini diktirmiş. (
Bir değil, dört değil, beş değil, 15
değil, 25 değil.. Tam 45 heykel.. Atatürk’ün sağlığında ilerleme yolunda emin
adımlarla epeyce mesafe katedilmiş.
*
Ancak, Selanikli Mustafa Atatürk
“ilerleme perisi”nin hatırı için daha başka büyük hizmetler de
gerçekleştirmiş.. Bütün okullara ve resmî dairelere, devlet kurumlarına büstünün konulması talimatını vermiş.
Ekinci şöyle diyor:
“Böylece
Türkiye, hayattayken liderinin heykelini diken ilk ülke olmuştur. Ayrıca bütün
mektep ve resmi dairelere büst konulması talimatı verilmiştir. Bu da yeni bir
kazanç sektörü meydana getirmiştir.”
Şundaki dar kafalılığa ve bencilliğe, küçük hesapçılığa bak!
Atası memleket ilerlesin diye ne zahmetlere katlanıyor,
ne fedakârlıklar yapıyor, bu tutmuş kazanç sektöründen bahsederek bozgunculuk
yapıyor, zihinleri bulandırıyor.
Bazıları iyilikten anlamıyor.