HALİFE'Yİ KURTARMA DAVASI DA, İNGİLİZLER'LE MÜCADELE İDDİASI DA YALAN

 







UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 66

 

Bir önceki bölümde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı General İsmet İnönü’nün, anlı şanlı İsmet Paşa’nın 1973 yılında, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümü vesilesiyle verdiği demecinde sarfettiği sözlerin, “itiraf” niteliği taşıması hasebiyle, Selanikli’ye “İngiliz işbirlikçiliği” suçlaması yöneltenleri ispat yükümlülüğünden azade hale getirdiğini söylemiştik.

İnönü’nün sözleri şöyle:

"İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur."

(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)

*

Buna karşı Kemalistler/Atatürkistler, BBC Türkçe'de ilk kez 10 Kasım 2019 tarihinde yayınlanan bir haberi gündeme taşıyorlar:

Bundan 100 yıl önce hazırlanan İngiliz istihbarat raporları, İngilizlerin Mustafa Kemal Atatürk hakkında bilgi toplama faaliyetlerinin, Mayıs 1919'da Samsun'a gitmesinin ardından yoğunlaştığını gösteriyor.

İngiliz istihbaratının 1919'un sonlarına doğru yaptığı ilk değerlendirmelerde, Mustafa Kemal ve Anadolu'da başlayan hareket "devrimci ve tehlikeli bir niteliğe sahip" olarak tanımlanıyor.

Belgelerde Mustafa Kemal'in zıtlarının desteklenmesi ve rakibi olan hareketlerin bir araya gelmesinin teşvik edilmesi gerektiği belirtiliyor.

BBC Türkçe, British Library'de yer alan, İngiliz devletine ait artık gizliliği kaldırılmış istihbarat raporlarına ve resmi belgelere ulaştı.

(https://www.bbc.com/turkce/articles/cx2y8pzxev6o)

İngiliz keferesinin bu açıklamasının, İnönü’nün itirafı karşısında hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor. Eski tabirle, bu lafların i’rabta mahalli yok.

Minareyi çalan, kılıfı da hazırlayacak elbette.

İmdi, bir devletin istihbarat teşkilatı üst düzey bir anlaşma yapıp bir devletin önemli bir yetkilisini angaje ettiğinde, onun kimliğini sahada çalışan alt düzey ajanlara bildirmez. (Hatta bazen kendi devletlerinin başındaki kişilere de bildirmezler. Aşağıda Mustafa Özcan’dan aktaracağımız satırlarda geçtiği gibi..)

O alt düzey elemanların böylesi angaje edilmiş bir adam hakkında düzenleyeceği raporlar bir önem taşımaz.

Fakat o raporlar, angaje edilen kişinin takibi ve rolünü inandırıcı biçimde oynayıp oynamadığının bilinmesi bakımından işe yarar.

*

Evet, bazen devlet başkanları bile ajan olabiliyorlar.

Mustafa Özcan, fikriyat.com’da yayınlanan “Devlet başkanı kılığındaki ajanlar” başlıklı yazısında, Batılı emperyalistler tarafından Ortadoğu'daki devletlerin başına devlet başkanı kılığında yerleştirilen (ya da satın alınmış) taşeronları anlatıyor:

Koca koca devlet adamlarının yabancı istihbarat teşkilatlarına çalıştıklarını ve ajan olarak hizmet verdiklerini duyduğunuzda küçük dilinizi yutabilirsiniz. Tuhaf ama gerçek! İnsan bazen duyduklarına inanamıyor. 'Bu kadar da olur mu?' diye infial geçiriyor. ... ABD 1945 sonrası bölgeyi siyasi taşeronlarla yönetmiştir. İngilizler döneminde Irak kralları, Majestelerinin memuru statüsünde hizmet etmişlerdir. …

[Mısır devlet başkanlarından] Nasır'ın damadı Eşref Mervan da Mossad ajanı olarak çalışmıştır. 

Yeni sızıntılarda ve bazı kayıtlarda [Nasır’ın halefi] Enver Sedat'ın da CIA ajanı olduğu ve Kemal Edhem eliyle dolgun miktarlarda aylık ödenekler aldığı ortaya çıkmıştır. Washıngton Post gazetesi vaktiyle ifşaatında hem Mısır Lideri Enver Sedat'ın hem de Ürdün Kralı Hüseyin'in CIA ajanı olduğunu ve CIA'dan dolgun miktarlarda para aldıklarını kayda geçirmiştir. Cumhurbaşkanı eski vekillerinden Hüseyin Şafii de gazetenin ifşaatını doğrulamış ve Sedat'ın Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğini teyit etmiştir. Ürdün Kralı Hüseyin de yaklaşık iki dönem ya da 20 yıl boyunca CIA'den aylık para almıştır. Bu paraları Hüseyin'e bizzat CIA'in Ürdün İstasyon Şefi ulaştırmaktadır. [ABD eski başkanlarından] Carter ödemeleri kontrol ederken yüklü miktarlarda bir bağışla karşılaşır ve bunun esbab-ı mucibesini merak eder. 'No Beef' müstearıyla kayıtlı birine gönderildiğini tespit etmiş ve bu kod adın gerçek kimliğini sormuş ona Ürdün Kralı Hüseyin olduğu söylenmiştir. …

Maalesef kitleler hala bu tür liderlerden tam olarak vazgeçemiyorlar. Efsane şeklinde karaltıları kitleler arasında dolaşmaya devam ediyorlar. Hala Mısır'da Sedatizm olmasa bile az çok güçlü bir biçimde Nasirizm dalgası vardır. İslami kesimlerle sürtüşmenin ve zıtlaşmanın da kaynağıdır.

(https://www.fikriyat.com/yazarlar/mustafa-ozcan/2025/04/29/devlet-baskani-kiligindaki-ajanlar)

*

Bir önceki bölümde, hızlı Atatürkçülerden Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun Selanikli ile İsmet İnönü’ye “siyasal dolandırıcılık” ve “millî irade gaspçılığı” suçlaması yönelttiğini de görmüştük.

Tabiî, merd-i Kıptî’nin şecaatini överken sirkatini (hırsızlığını) anlatma türünden bir suçlama bu..

Velidedeoğlu, 17 yaşında genç bir devlet memuru olarak TBMM’de vazife almış, Meclis’in açılışına ve faaliyetlerine tanıklık etmiş.

TBMM’nin açıldığı tarih, 23 Nisan 1920.. Ertesi gün, yani 24 Nisan Cumartesi günü Selanikli, Meclis’e bir önerge sunuyor.

Şunları söylüyor (Köşeli parantez içi ilaveler bize aittir):

O gün hemen yasama çalışmalarına ve hükümet kurulması işinin görüşülmesine başlandı. Mustafa Kemal Paşa Meclis genel kuruluna anayasal nitelikli ve ayrıntılı bir önerge sundu. Bu önergenin en önemli bölümmleri günümüzün diliyle şöyledir:

… olağanüstü durumlarda bütün uluslar … ya yasama görevine ara verip yürütme kurullarına [hükümetlere] üstün yetkiler tanırlar ya da bütün ulusun genel oyuna başvurarak kararlar alırlar. Biz halkın oybirliğine [bir organ olarak] her organdan [diğer organlardan] çok yetki tanıyan İslamlık ilkelerini göz önünde tutup yüksek Meclisinizi ulusun bütün işlerine doğrudan doğruya elkoymuş olarak tanımak yanlısıyız. Bu temel ilke kabul edildikten sonra, yüksek Meclisinizin genel kurulu bütün işerin ayrıntılarına değin [dair] doğrudan doğruya inceleme ve görüşme yapma olanağını bulamayacağından, saygıdeğer kurulunuzdan ayrılacak ve kendilerine vekillik [bakanlık] verilecek üyelerin, bugünkü hükümet kuruluşlarına uygun olarak, ... genel kurul karşısında sorumlu olması, amacın sağlanması için yeterlidir.

Bu durumda yüksek Meclisinize bkanlık edecek zat yüksek Meclisinizi temsil edeceğinden, işlerle görevlendirilen üylelerden oluşacak kurula da [hükümete de] onun başkanlık etmesi ve yüksek Meclisiniz adına imza koymaya ve kararları onaylamaya yetkili olması … zorunludur. …

Anadolu'da, geçici nitelikte bile olsa bir devlet başkanı tanımak veya bir padişah vekilliği ortaya çıkarmak hiçbir zaman caiz değildir. Şu halde başkansız [devlet başkanı bulunmayan] bir hükümet meydana getirmek zorunluluğu içindeyiz. … uzun uzadıya iceleme yaparak en sonunda İslamlığın [İslamiyet'in]temel ilkelerine başvurup, yüksek Meclisinizde yoğunlaşmış olan ve bütün Müslüman halkın birleşmiş oylarıyla uygun görülen ulusal iradeyi, vatanın alınyazısıyla ilgili işlere eylemli olarak [fiilen] el koymuş [olarak] tanımak ilkesini kabul ediyoruz. Böylece yüksek Meclisiniz … ulusun genel yönetimini eylemli olarak yüklenmek, ülkenin ve Hilafet'in kurtuluşunu doğrudan doğruya sağlamak ve savunmak görev ve yetkisi ile kurulmuştur. Ve artık yüksek Meclisinizin ustünde bir güç yoktur. …

İşte ülkemizin … kimi zaman Avrupa'yı taklit etmek … gibi pek acıklı sonuçlarını gördüğü uzak düşünceden [görüşlülükten] yoksun tutumlardan doğan genel uyanışa tercüman olduğumuz kanısiyle bu yoldan yürümek taraflısıyız. …

Yüce Tanrı başarıya ulaştırsın, amin!

(Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi armağanı, 1999, s. 23-26.) 

*

Görüldüğü gibi dilinden İslamiyet, İslam’ın ilkeleri, hilafet, Yüce Tanrı ve amin düşmüyor.

Bir Siyasal İslamcı (dinci) gibi konuşuyor.

Tabiî hepsi numara..

Takiyye ve yalan dolan.. 

O tarihten dokuz ay önce, Samsun’a çıkışından ise yaklaşık üç ay sonra Erzurum Kongresi sırasında bir gece hempaları Mazhar Müfit Kansu ile Süreyya Yiğit’e “gizli gündem”ini açıklamış durumda: 

Osmanlı Devleti’nin ocağına incir dikecek, cumhuriyet ilan edecek, geleneksel alfabeyi ve tesettürü (İslamî örtünmeyi) kaldıracak, Latin alfabesini ve şapkayı millete dayatacaktır.

Onlara söylediği bu.. Tabiî kimseye söylememeleri, aralarında kalması kaydıyla.

Vatanı kurtarmak için değil, böylesi bir projeyi (İngiliz projeisini) hayata geçirmek, İngiliz ilke ve inkılaplarını gerçekleştirmek için işe koyulmuş durumda.

*

Söz konusu proje, İngiliz keferesinin ve o sırada İngiltere’nin Dışişleri Bakanlığı makamında oturan Lord Curzon’un ulaşmak istediği hedeflerden oluşuyor.

Önceki bölümlerde ayrıntılı biçimde aktardığımız gibi, Curzon’un kafasındaki plan, altı asırlık bir cihan imparatorluğunun tarihe gömülmesi, Osmanlı topraklarında başkenti Anadolu’daki bir şehir olan halifesiz, (Afrika'daki muz cumhuriyetlerini andıran) tarihsiz ve kültürsüz, kendi kendisiyle, geçmişiyle, İslam'la, milletiyle ve sosyal gerçeklikle kavgalı, kısacası alzheimer hastası olarak doğmuş otistik ve spastik bir yeni Türk devleti kurulmasıydı.

Yine önceki bölümlerde açıkladığımız gibi, Selanikli, İngiltere’nin İstanbul büyükelçiliğinde rahip görünümü altında sanatını icra eden (İngiliz gizli servisi’nin İstanbul şefi) Robert Frew (Fro) ile başbaşa yaptığı gizli saklı görüşmelerde belirlenmiş olan yol haritası çerçevesinde hareket etmekteydi.

*

Söz konusu önergesinde Selanikli’nin Padişah’a (Halife’ye), yani Osmanlı Devleti’ne bağlıymış izlenimi vermeye çalıştığı görülüyor.

Güya ülkeyi ve Halife'yi kurtaracak.

Zaten TBMM’yi Halife-Padişah’a bağlılık yemini ederek açmış durumdalar.

Sözde “devlet başkanlığı” makamından yoksun bir hükümet kuruyorlar, fakat TBMM başkanı “fiilen” devlet başkanı konumunda.

Velakin, doğan çocuğun adını koymuyorlar, isimsiz bırakıyorlar.

Çünkü adını koysalar TBMM daha ilk günden çöp olacak, dağılacak.

Çünkü Selanikli’nin o güne kadar devleti ve ülkeyi savunma adına yaptığı hiçbir şey yok.. Samsun’a çıkışından beri geçen 11 ay (neredeyse bir yıl) boyunca sadece bol takiyyeli ve yalan dolan soslu nutuklar atarak kendisinin bu “fiilî devlet başkanlığı” binasının temellerini atmaya çalışmış.

Çünkü Anadolu'ya, Van'dan Ankara'ya kadar geçerli olmak üzere Anadolu genel valiliği anlamına gelen (istediği vali, kaymakam ve subayları görevden alabilecek ve yerlerine yenilerini atayabilecek şekilde) olağanüstü yetkilerle gönderilmiş, ve millete, onun Padişah tarafından vatanı kurtarmak üzere gönderildiği söyleniyor.

Selanikli de o izlenimi veriyor, sözde sadakat sergiliyor.. Yukarıda aktardığımız ifadelerinde görüldüğü gibi.

*

Doğal olarak Selanikli’nin “hükümet”li, “bakan”lı lafları bazı TBMM üyelerinin kafalarında soru işaretlerinin uyanmasına neden oluyor.

Mevcut durumda, Erzurum Kongresi sırasında oluşturulmuş bir Heyet-i Temsiliye (Temsilci Kurul) vardır. Ayrıca bir hükümetin teşkil edilmesi kimsenin aklına gelen birşey değildir.

Velidedeoğlu şunları söylüyor:

Bu önerge üzerine duraksamalar ve çeşitli konuşmalar oldu. …

Duraksamaları gören Mustafa Kemal Paşa yeniden söz alarak şöyle konuştu:

“… Bu görev o denli önemli, içinde bulunduğumuz zaman o denli tarihseldir ki, koca sorumluluğu içinizden üç beş kişiye yüklemekle yetinemeyiz. Bütün bu Meclis’in, bütün anlamıyla sorumlu olması gerekir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi. Bizi buraya, ulusu beş kişinin eline bırakalım diye göndermedi.” (s. 26-27.)

Böylece Selanikli, demagoji ve mugalata sanatının tarihî bir örneğini vermiş durumda.

Milletin beş kişinin eline bırakılmasına razı değil, çünkü tek başına kendisinin eline bırakılmasını istiyor.

Çevirdiği dümenin yöneldiği hedef bu.. 

Ve, milletin saflığı ve çaresizliği, ve de İsmet İnönü'nün dile getirdiği İngiliz desteği sayesinde hedefine ulaşacaktır.

*

Velidedeoğlu’nu dinlemeye devam edelim:

Mustafa Kemal Paşa’nın bu enerjik ve mantıklı konuşmasına karşın kimi milletvekilleri yine direndi. Özellikle Sivas Milletvekili Hoca Mustafa Taki Efendi şöyle konuştu:

“Yüksek bilgileri içindedir ki ivmek [acele etmek] pek uygun değildir. İşin önemi oranında, ileriyi düşünerek ivediliğe düşmemek de gereklidir. İvediliğe düşmeyelim, bu çok önemli bir sorundur. Önergenin örneği bildirilsin, herkes kendisi enine boyuna ve derinliğine düşünsün, incelesin, ayrı ayrı konuşulsun, görüşülsün, bu acele edilecek bir şey değildir. Paşa Hazretleri ve saygıdeğer Heyeti Temsiliye arkadaşları şimdiye dek aylarca şu ulusun ağır yüküne katlanmışlar; sanırım ki birkaç gün daha katlanırlar.” (s. 27.)

*

Mustafa Taki Efendi, Nakşbendî Tarikatı şeyhlerinden.. Selanikli’nin asıl niyetini sezmiş olduğu anlaşılıyor.

Vikipedi onu şöyle tanıtıyor:

Mustafa Taki Efendi (1873, Sivas - 1 Ağustos 1925, Gürün), Osmanlı-Türk din âlimi, hukukçu, öğretmen, şair, yazar ve siyasetçi. 1920-1923 yılları arasında birinci dönem Sivas milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer aldı.

Yaşamı

Mustafa Taki Efendi 1873 yılında Sivas'ta doğdu. Babası Mehmet Selim Efendi, annesi ise Saniye hanımdır. Babasına nispetle Mustafa Takî Efendi'ye Selim Efendizâde de denilmiştir. Taki efendi, ilk ve orta öğrenimini Sivas İbtidai Mektebi ve Sivas Rüştiyesinde tamamladı. 19 Ekim 1887 tarihinde sorgu hakim yardımcılığı görevi ile kariyerine başladı. 1891'de Hafik ilçesinde sorgu hakim yardımcısı olarak atandı. 1894-1913 yılları arasında Sivas Adliyesinde zabıt katipliği, başkatip ve mahkeme üyesi görevlerinde bulundu. 13 Kasım 1914'te Sivas Mekteb-i Sultânîsi'nde müderris sıfatıyla muallimlik, medresede ise fıkıh ve tefsir hocalığı yaptı. Muallimlik görevini 1920'de milletvekili olarak seçilene kadar sürdürdü.

1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinde Sivas milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer aldı ve 23 Nisan 1920'de açılan ilk mecliste hazır bulundu. Mecliste Şer'iye, Evkaf, Adalet, İrşat, Anayasa, Dilekçe, Millî Eğitim komisyonlarında ve Memurîn Muhakemât Tetkik Kurulunda çalıştı. TBMM'nin III. toplantı yılında bir süre Dilekçe Komisyonu Başkanlığını görevini yürüttü. Mecliste görev yaptığı süre boyunca yedisi gizli oturumlarda olmak üzere TBMM kürsüsünden 43 konuşma yaptı ve 5 kanun teklifi sundu. Ümmetçi görüşe mensup bir mutasavvıf olarak Meclis çalışmalarında aktif bir siyasetçi olarak tanındı. I. Dönem milletvekilliğinden sonra 1924 yılında açılan Sivas İmam-Hatip Okuluna Hadis ve Arapça öğretmeni olarak atandı.

Mustafa Takî Efendi aynı zamanda mutasavvıf ve şairdir. Hocası ve şeyhi Tokatlı Mustafa Hâkî Efendiye yazdığı bir mersiye ve bir de ilahisi vardır. İlmi otoritesi, hukuk bilgisi, dini ilimlerdeki üstün bilgisi ve mantık ve felsefe alanlarına olan ilgisi nedeniyle dönemin alimleri tarafından takdir edildi. Hasan Basri Çantay, Mustafa Taki Doğruyol'dan "büyük sufi", "yüksek âlim" ve "arif bir zât" olarak bahsetmektedir.

Özel hayatı ve ölümü

Türkçe, Arapça ve Farsça dillerini bilen Mustafa Taki Doğruyol, Sebîlürreşâd dergisinde kaleme aldığı bir yazısında "Azad-ı lmaret" isimli Ermenice yayınlanan gazeteye cevap vermiş olması Ermeniceyi de bildiğini göstermektedir. Taki Efendi, muallimlik görevi devam ederken 1 Ağustos 1925'te Gürün'de 52 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi Sivas Merkez'deki Yukarı Tekke Mezarlığına defnedildi.

*

Mustafa Taki Efendi hakkında yazılmış kitap ve makaleler mevcut..

Biri Doç. Cemal Ağırman’ın hazırladığı Sivas Mebusu Mustafa Taki Efendi adlı eser.. Ayrıca Dr. Fatih Çınar’ın da Mustafa Taki Efendi başlığını taşıyan bir çalışması yayınlanmış durumda.

Mustafa Taki Sempozyumu bildirileri de yayınlanmış bulunuyor.

Rahmetullahi aleyh.. Mekanı cennet olsun!


İNGİLİZ PİYONU ZAMPARA ATATÜRK'ÜN, İŞVERENİ İNGİLİZ İSTİHBARATI (GİZLİ SERVİSİ) ŞEFİ ROBERT FREW İLE MACERALARI

  Mehmet Hasan Bulut’un “ İngiliz Derviş: Yeni Türkiye’nin Doğuşu ve Aubrey Herbert ” adlı kitabı (4. b., İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncıl...