OSMANLI MİSYONUNDAN SÖZ ETMEK, OSMANLI MİSYONUNA AYKIRIDIR

 







Birçokları, Osmanlı’nın Selçuklu’nun devamı olduğunu söyler. Aslında, Harzemşahlar’ın ne kadar devamıysa onun da o kadar devamıdır Osmanlı.

Çünkü hem kurulup yayıldığı topraklar, hem devlet teşkilatı ve kurumlar farklılık gösterir.

Şayet gelişip büyüyen Osmanlı değil de Karamanoğulları olsaydı, bir devamlılıktan söz edilebilirdi.

Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın devamıdır.

 Devleti kuran kadrolar Osmanlı bürokrasisi, subay ve aydınlarıdır.

Toprak, aynı topraktır, halk da aynı halk.

TBMM bile, Meclis-i Mebusan’dan esinlenilerek, onun devamı olduğu söylenerek oluşturulmuştur.

Silahlı Kuvvetler, Ziraat Bankası, demiryolları, üniversite, polis teşkilatı, posta teşkilatı vs. gibi devlet kurumları da Osmanlı’dan kalmadır.

Cumhuriyet’in ilanı bile Tanzimat ve Meşrutiyet geleneğinin (icat çıkarma geleneğinin) yeni bir halkasıdır.

Beden aynıdır; farklılaşan esvaptır.

*

Selçuklu’nun devamı olmaması aslında Osmanlı’nın bir avantajıydı.

Eski bir devlet daima, yaşlanmış, hantallaşmış, hayatiyetinden çok şey yitirmiş bir yapıdır. Bir devletin devamı olmak, onun zayıflıklarını da tevarüs etmek demektir.

Bu da, daha başlangıçta hastalıklı bir bünyeye sahip olmak anlamına gelir. Gelişmek mümkün olmaz.

Osmanlı’nın her şeyiyle yeni bir oluşum olması, kuruluştaki dinamizmini yaklaşık 250 yıl sürdürmesini sağladı. Viyana bozgununun akabinde Karlofça Antlaşması ile çöküşe geçtiğinde 400 yaşındaydı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en şanssız tarafı, büyük ölçüde (kurumları yozlaşmış) Osmanlı’nın devamı oluşudur.

Bu anlamda Cumhuriyet aslında daha doğarken yaşlanmıştı.

Osmanlı, kuruluşundan 550 yıl sonra borçlanmaya başlamışken, Cumhuriyet Türkiyesi 25’inci yılında borç almaya başladı.

Osmanlı’da ayrılıkçı hareketler kuruluştan yaklaşık 500 yıl sonra başlamışken, PKK hareketi Cumhuriyet’in 60’ıncı yılında ortaya çıktı.

*

En önemli nokta ise şu:

Osmanlı’da manda tartışmaları 600 yıl sonra başlamışken, Türkiye Cumhuriyeti’nde “egemenliğin” Avrupa Birliği’ne devri konusu, kuruluşundan 60-70 yıl sonra gündeme geldi.

Avrupa Birliği’ne üyelik, Türkiye üzerinde Avrupa mandasını kabul etmek demektir.

Türkiye’de iktidarı da muhalefeti de, AK Parti gibi muhafazakâr demokratı da, CHP gibi sosyal demokratı da, MHP gibi ırkçı/milliyetçisi de AB yanlısı..

Bağımsızlıktan yana olan yok..

Daha doğrusu dillerinde bağımsızlık, yüreklerinde ise bağımlılık ve kölelik var.

*

Bu ülkenin en büyük düşmanları, insan hak ve hürriyetlerini, hukuku çiğneyen, halkın gözünü dışarıya dikmesine yol açan derinler ve onların etkisi altındaki yöneticilerdir.

Türkiye bu hukuksuz taifenin elinden (birilerinin zannettiği gibi) AB üyeliği ile de kurtulamaz.

Coğrafyasından dolayı Türkiye’ye gelecek açısından önemli roller biçenler de yanılıyorlar.

Bir zamanlar bu topraklara Bizans hakimdi. Bizans’ı coğrafyası ve tarihi kurtaramadı.

İşimize geldiği zaman Osmanlı’dan bahsetmek de birşey ifade etmez. 

Osmanlı, Büyük Selçuklu Devleti’nden, “Selçuklu misyonu”ndan, Türklük’ten, Selçukluluk’tan söz etmiyordu.

Osmanlı, Osmanlıcılık yapmıyordu, Osman Gazi yola, “Şeriat ve adalet, cihat ve îlâ-yı kelimetillah” diyerek çıkmıştı.

Osmanlıcılıktan söz eden taife, Osmanlı’nın son 40-50 yılı içinde ortaya çıktı.

“Osmanlı misyonu”ndan bahsetmek, (kuruluş aşamasındaki) Osmanlı misyonu ile çelişen bir şey.

*

Osmanlı misyonu, Osmanlı misyonundan söz etmemeyi gerektiriyor, ama anlayan nerde!

Kâfirle çatışmayı göze alan müslümana Türk denir” palavrasının durumu da bu.

Kâfirle çatışmayı göze alan müslümanlar (Afganistan’da olduğu gibi) kendilerine (Türkiye’nin sahip çıktığı, Ankara’da krallar gibi ağırladığı Raşit Dostum şerefsizi gibiler yüzünden) Türk denilmesini hakaret kabul ediyorlar, sadece mücahid denilmesine razılar.

Bu palavraya göre, NATO’nun bir parçası olan, Erdoğan ve Bahçeli’nin açıkladığı şekilde AB üyeliği hedefine odaklanmış Türkiye’de, bir tane bile Türk yok.. 

Çünkü bu ülkenin siyasetçisi ve bürokratında, elitlerinde, bırak kâfirle çatışmayı, ona sırtını dönme cesareti bile bulunmuyor.. 

Sırtını dönme edebiyatı yaptı diyelim, bu defa kıblesi ya Şanghay Beşlisi gâvuru, ya BRICKS gâvuru.

Türkiye, 50 sene önce sadece bir defa Kıbrıs’ta kâfirle çatışmayı göze aldı. Ve o tarihten 23 sene sonra, bunu göze aldırmayı sağlayan Erbakan’ın da, “hareket”inin de defteri dürüldü.

*

Türkiye Türk’ü artık sadece şunları göze alabiliyor: 

ABD ile bir olup Suriye’ye çullanmayı, “Lan illa benim gibi sloganın ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ olacak” diyerek Kürt’e efelenmeyi, bir de “Amerikan ağamızla beni aşarak değil, benim peşime takılarak irtibat kuracaksın” diyerek FETÖ’yü dövmeyi..

İslam’ı güncellemeye çalışıyorsan, laik demokrasiyi (siyasal dinsiz halkçılığı/milletçiliği/Türkçülüğü) benimsiyorsan, Şeriat’e devletçe uymayı bırak adını bile duymak istemiyorsan, cuma hutbelerinde bile Şeriat kavramının geçmesine izin vermiyorsan, beşiğin yurdun yuvan NATO, kızılelman ise AB üyeliğiyse, senin FETÖ’den farkın nedir?

FETÖ’den zihniyet olarak ne farkınız var?

FETÖ’nün günahı, ona yöneltilen suçlamalardan anlaşıldığı kadarıyla, esas itibariyle şunlar: 

Devletin şerik kabul etmediğini anlamaması, kendisine düşenin paralellik değil kuyrukluk olduğunu idrak edememesi, küresel güçlerle doğrudan değil “derin devlet” güdümünde irtibat kurması gerektiğini unutması..

*

Ha bir de hocaefendilik apoleti sökülüp haşhaşi başılık kadrosuna yerleştirilen Fethullah’ın uçurulup kaçırılması meselesi var..

Tamam da, Fethullah zavallısını sadece menfaatperest ya da saftirik FETÖ’cüler (Fethullahçı Takiyye Örgütü mensupları) gözlerinde büyütüyorlar.. Başka kimsenin onu adam yerine koyduğu yok.

Türkiye’de asıl büyütülen, Ali Rıza ile Zübeyde adlı iki Osmanlı vatandaşının oğlu olan Selanikli Mustafa..

Her yerde onun heykelleri, resimleri..

Paralarda pullarda o..

Devlet dairelerinin duvarlarında o..

Resmî törenlerde, bayramlarda o..

Dünyanın en büyük türbesinde o..

Ders kitaplarının başında o..

İlkokulda besmeleyi bilmeyen çocuklara ilk öğretilen, onun adı.. İlk ezberletilen, onun yüceliği efsanesi..

Adam resmen put haline getirilmiş..

Fethullah zavallısını gözünde büyüten sadece üç beş FETÖ’cü..

Bu Selanikli Atatürk parlatmacılığı ise resmen devlet politikası..

*

Ve sizin buna karşı bir cümleyle, tek bir cümleyle bile itirazınız yok.

Özal gibi “Atatürk ilah değil” bile diyemiyorsunuz.

Tam aksine, devr-i dilaranızda "Atatürk ilah değildir" diyen öğrenciler gözaltına alınabiliyor.

O zaman neyi konuşuyorsunuz?


DÜZELTME VE ÖZÜR

  "Sen Utanmazlığın ve Karaktersizliğin Resmini Yapabilir misin Abidin?" başlıklı yazımız şu satırlarla başlıyordu:  MİT’i (Milli ...