ALLAH AFFETSİN, ERBAKAN İYİ ADAMDI AMA, İSLAMÎ BİLGİSİ YETERSİZDİ

 




Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda devletin "laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti" olduğu söyleniyor.

Ancak, pekçok kişi, Türkiye'de demokrasinin gerçekte bulunmadığını savunuyor. 

En azından "tüm kurum ve kurallarıyla" işletilmediği söyleniyor.

Aynı şekilde Türkiye'nin bir hukuk devleti olmayı başaramadığını söyleyenler de var.

Hatta, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, emekli olmasına günler kala şöyle konuşmuştu:

"Hiçbir ülkede, Anayasa Mahkemesi Başkanı, `Ben bu devletin hukuk devleti olduğunu, yargının tam bağımsız olduğunu söylemekten utanıyorum ya da bunları söylerken yalancı duruma düşerim' der mi? Ama ben söylüyorum, ülkemiz tam bir hukuk devleti değildir ve bizim ülkemizde yargı tam bağımsız değildir."

Bunu söylediği sırada takvimler Aralık 1997'yi gösteriyordu.

İktidarda Bahçeli-Yılmaz-Ecevit üçlüsü vardı.

Bu kafadaki kişiler Erdoğan'lı "hukuk devleti"ni hiç kabul etmiyorlar.

*

Ancak, konu laikliğe gelince, "Türkiye'de aslında laiklik diye birşey yoktur" diyene rastlamıyoruz.

Evet, Türkiye'de aslında laiklik yoktur.

Devletin dine tahakkümü vardır.

Güya laikliğe göre devlet dine, din de devlete karışamazmış.

Türkiye'de dinin devlete karışamadığı doğru, fakat devlet dine karışıyor.

Mesela cuma hutbeleri devletin propaganda faaliyetinin önemli bir ayağını oluşturuyor. 

Dinî gerçekler rejimin müsamaha ettiği kadarıyla anlatılıyor, İslam'ın "kamu düzeni" adına fayda sağlayacağı umulan gereklerine vurgu yapılıyor, ancak rejimin hoşlanmayacağı türden ayetler sansüre uğruyor.

Mesela Casiye Suresi'nin şeriat konulu 18'inci ayetini hutbelerde asla duyamazsınız.

Değil ayetin mealini duymak, dostlar alışverişte görsün kabilinden sade suya tirit şeriat kelimesini bile işitemezsiniz.

Ama, sanki bir peygambermiş ya da Allah dostu bir velî imiş gibi hutbelerde Atatürk'ün adının geçtiği olmuştur.

Kimse de, "Atatürk'ün hutbede işi ne? Casiye Suresi'nin 18'inci ayeti Atatürk'ten mi bahsediyor? Bari Ebu Cehil'e de rahmet okusaydınız, o da vatansever bir adamdı, vatanını çok seviyordu. Firavun da vatanseverdi" demiyor.

*

İmdi, Türkiye'nin olmayan laikliğine göre, devlet dine uymak zorunda değil.

Peki din, devlete uymak zorunda mı?

Dinî gerçekler, devletin resmî ideolojisine uydurulduğu zaman ortada din diye birşey kalır mı?!

Diyelim ki bir hocaya namaz kılmamanın hükmü soruldu, ne cevap verecektir?

Adam, "devlete göre namaz kılmamanın hükümü"nü sorarsa bunun cevabı bellidir.

Devlete göre namaz kılmamak (kılmak değil), bazen farz, bazen müstehap, bazen de caizdir.

Kamu hizmeti görülürken mesai saatleri içinde namaz kılmak genellikle haramdır. Bazen, çay ya da sigara molası gibi müsamaha ile karşılanabilir.

Bazen müstehaptır, askerde ölenlerin cenaze namazları gibi (ama farz değildir).

Bazen de caizdir (savaşa gönderilen askerlerin namaz kılması gibi).

Ancak, hocaya namaz kılmamanın "dine göre hükmünü" (devlete göre değil) sorulursa cevap değıişir.

Namaz kılmamak, kesinlikle haramdır.

Hatta bazı mezheplere (içtihatlara) göre küfürdür (T. C. ile ilgisi yok, Yargıtay içtihadından bahsetmiyoruz). Namaz kılmayan kâfir olur.

Bazı mezheplere göre, namaz kılmayan kâfir olmasa da, büyük günahkârdır. 

Buna göre de bir cezası vardır. 

Tabiî laik devlette değil, İslam devletinde.

*

Hürriyet gazetesinin baş boşboğazı Ahmet Hakan cehaletini sergileyen ve mezheben Erbakanî (Hanefî, Şafiî vs. değil) olduğunu gösteren bir yazı kaleme almış.

Erbakaniyye mezhebinin kalesi Millî Gazete de hemen iktibas etmiş. 

Okuyalım:

Ahmet Hakan, Erbakan Hocayı örnek gösterdi: Sonsuz güvendiğim...


Ahmet Hakan, Hürriyet gazetesindeki bugünkü yazısında Merhum Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı örnek gösterdi.

Efsane Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın, "Müslümanlıkta Müslümanlığa ait kurallara aykırı hareket etmeye yönelik hiçbir cezai müeyyide yoktur. İslam’da iki tane nizam vardır. Genel insanlık nizamı. Burada yasaklar var. Mesela adam öldürmek. Mesela yalan yere şahitlik yapmak. Mesela ırza tasallut etmek. Bunların cezası, her dinde vardır. Bunlara ceza konmuştur. Ama namaz kılmamışsın, buna bir ceza yoktur. ‘Namazını kılarsan şu sevabı alırsın’ denilir. Tatlı dille tavsiye edilir. Dünya cezası yoktur. Namaz, oruç... Dünya cezası yoktur. Tavsiyeyle, tatlı dille anlatılır.” sözlerine yazısında yer veren Ahmet Hakan, ""DİNDARLIĞINA ve dini yorumlama biçimine sonsuz güvendiğim Erbakan Hoca, “Namaz kılmayan öldürülür” diyen kaba softa / ham yobaz tiplere gerekeni söylemiş." yazdı.

İşte, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın o yazısı:

BAK NE DEMİŞ ERBAKAN HOCA

"DİNDARLIĞINA ve dini yorumlama biçimine sonsuz güvendiğim Erbakan Hoca, “Namaz kılmayan öldürülür” diyen kaba softa / ham yobaz tiplere gerekeni söylemiş.

*

Kulaklarımla dinledim.

Ömrünün son döneminde katıldığı bir televizyon programında aynen şunları anlatmış Erbakan Hoca:

*

“Müslümanlıkta Müslümanlığa ait kurallara aykırı hareket etmeye yönelik hiçbir cezai müeyyide yoktur. İslam’da iki tane nizam vardır. Genel insanlık nizamı. Burada yasaklar var. Mesela adam öldürmek. Mesela yalan yere şahitlik yapmak. Mesela ırza tasallut etmek. Bunların cezası, her dinde vardır. Bunlara ceza konmuştur. Ama namaz kılmamışsın, buna bir ceza yoktur. ‘Namazını kılarsan şu sevabı alırsın’ denilir. Tatlı dille tavsiye edilir. Dünya cezası yoktur. Namaz, oruç... Dünya cezası yoktur. Tavsiyeyle, tatlı dille anlatılır.”

*

İşte benim inandığım İslam, tam da Erbakan Hoca’nın anlattığı İslam’dır."

*

Bizim inandığımız İslam da, Kur'an'ın ve Sünnet'in anlattığı İslam'dır.

Erbakan gibilere "sonsuz güven" duymaya gelince..

Dinde bunun yeri yoktur.

Böylesi lafların ucu şirke kadar uzanabilir.

Tevbe Suresi'nin 31'inci ayetinde Yahudi ve Hristiyanlar'ın haham ve rahiplerini rabler edindikleri belirtiliyor.

Bunun nedeni, onlara "sonsuz güven" duymalarıydı.

Ne ulemaya, ne meşayihe, ne de siyasî liderlere sonsuz güven duyulabilir.

İmam Malik rh. a., Rasulullah s.a.s.'in kabrini göstererek şöyle demiştir: "Şurada yatan zat dışında herkesin sözü alınır da atılır da.."

Rasulullah'ın sözü asla atılmaz, çünkü, Allahu Teala bildirdiği için biliyoruz ki, o "kendi heva ve hevesinden konuşmaz"

Başka hiç kimsenin böyle bir garantisi yok.

*

Mehmed Zahid Kotku rh. a. hazretlerinin, 29 Aralık 1978 tarihinde İskenderpaşa Camii'nde yaptığı konuşmasında geçen şu ifadeleri daha önce aktarmıştık:

... Cenâb-ı Peygamber’in bir buyruğu var:

(Lâ yuhillü demi’mriin müslimin, yeşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve ennî rasûlü’llàh) “Bir müslümanın kanı caiz değildir ki, o müslüman kelime-i şehadet getirir ve benim de rasûlüllah olduğumu ikrar eder. Bunun öldürülmesi câiz değildir. (İllâ bi-ihdâ selâs) Ancak, üç sebeple öldürülebilir. Bir insanın öldürülmesinde üç sebep vardır.

...

İmam-ı Şafiî, “Namazı terk edenler de katlolunanlar arasına girer. Çünkü namazın terki, İslâm’ın terki demektir, bunun da katli caizdir.” demiş ise de, İmam-ı Azam Efendimiz, “Hapsolunur.” demiş.

(Mehmed Zâhid Kotku, Özel Sohbetler, haz.: M. Erkaya, H. A. Erkaya, https://archive.org/details/ozelsohbetler, s. 113-6)

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...