İSLAMCILIK VE "ŞAHSİYETSİZ" TÜRK SİYASETİ

 




Merhum Kadir Mısıroğlu “Bugün ülkemizde … bozuk düzenher muhalifini ürkütmüşyok etmiş veya icabî bir tavize zorlamış ve bunda da akıllara durgunluk verecek derecede bir başarı elde etmiş bulunmaktadır” diye yazmıştı (Kadir Mısıroğlu, Gurbet İçinde Gurbet, İstanbul: Sebil Y., 2004, s. 24).

Ona göre, bu bozuk düzenin herhangi bir “din dışı” prensibine tariz yollu temas etmek mecburiyetinde kalanlar, onun öz muhtevası yerine daha ağır ve şiddetli yorumlarına hücum etmekte, bunu yapmakla bir dava adamlığının icabını ifa etmiş oldukları zannına kapılmaktadırlar.

 “İhtimal bir taktik icabı olan bu tavır yüzünden” diyor Mısıroğlu, “ülkemizde bütün sivrilikler yuvarlaklaşmış, ve muhalefet, rejim taraftarlarından -adeta- bir ton farkıyla bile ayırt edilemez hale gelmiş bulunmaktadır”.

İşte bu yüzden Türkiye’de “gizli gündem” ya da “takiyye” kabilinden bile bir İslamcı muhalefet kalmamış durumdadır. (Böylesi bir takiyyenin caiz olmaması ve hedeflenenin tam tersine yol açıyor olması ayrı konu.)

Nitekim “Milli Görüş”çü Karamollaoğlu ikide bir “İslamcı değilim, müslümanım” diyerek insanların kendisi hakkındaki hüsnüzannını dinamitlemekle meşgul.

Saadet Partililerin İslamcı olmadıkları, Millî Gazete’de baş köşede yazdırdıkları Mehmet Şevket Eygi’nin ikide bir “İslamcılık sapıklıktır” diyerek sergilediği som ve saf sapıklığı büyük bir huşu ve vecd içinde sessizce dinlemelerinden de anlaşılıyordu.

Akparti’nin ise “İslamcılık”la (Şeriat’in bireysel yaşamı aşıp devlete hâkim olması hedefiyle) hiç alâkası yok.. O, “muhafazakâr demokrat”.

Ha, ara sıra “İslamcı” olduklarını düşündürecek laflar etmiyor da değiller elbette.. Fakat “Asıl Atatürkçü biziz, Aziz Atatürk, Mısır ve Tunus da Şeriat’i bırakıp laik olsun, laikliğin teminatıyız” filan diyen de onlar.

*

Buna karşılık, Akparti muhaliflerinden sahtekârlıkta ve ahlâksızlıkta rekor kırmak için yarışanların bu parti üzerinden İslam’a (İslamcılığa) sövmek için onu İslamcı ilan ettikleri sıkça görülüyor.

Ancak, biraz dürüst olanlar, Akparti’ye İslamcı denilemeyeceğini söylemekten geri kalmıyorlar.

Mesela Cengiz Çandar, "İçimde Kalmasın / Tanıklıklarım" adlı kitapta yer alan söyleşisinde şöyle diyordu:

“Başta Tayyip Erdoğan, iktidarı “mutlak iktidar” haline dönüştürmek için büyük gayret gösterdiler ve mutlak surette bozuldular. İktidar onları öyle bozdu, muktedir olarak onlar Türkiye’yi ve İslamcılığı öyle bozdular ki, onları tahlil etmek ve yargılamak için ‘İslamcı’ sıfatı kullanmak caiz mi, emin değilim.

(https://t24.com.tr/haber/cengiz-candar-buyuk-bir-yanilgiya-kapildim-zalim-olma-kapasitelerini-akil-almaz-derecede-yalanci-olabileceklerini-fark-etmedim,631425)

Benzer şekilde Mümtaz’er Türköne de, Temmuz 2015’te bazı tutarsızlık, çelişki ve hatalar da içeren  “ ‘Türkiye terörist, AK Parti İslâmcı’ mı?” başlıklı yazısında şu tespitleri yapmış bulunuyordu:

İkisi de kimsenin aklından geçmiyor. “Türkiye terörist” demek, bu ülkeye düşmanlık etmek dışında bir anlama gelmez. “AK Parti İslâmcı” lafı ise, -ortada askerî vesayet endişesi olmadığına göre-, üstüne alınacak olanlar için büyük bir iltifat. Ali Bulaç da ben de AK Parti’nin İslâmcı olmadığı konusunda hemfikiriz. Tam da bir takiyye konusu. İşinize yaradığı zaman İslâmcılara göz kırpacaksınız, güç arayışında yüke dönüştüğü zaman da anayasal-yasal düzene sığınıp bu ideolojik yükü sırtınızdan atacaksınız. Yıllardır tecrübe ettiğimiz ikiyüzlülüğün üzerini örten “İslâmcılık” yaftası iktidar sahiplerinin bütün meşruiyet problemlerini çözebilir, ancak İslâmcılığı çok ağır bir töhmet altına sokar. …

Kimse İslâmcılığın arkasına saklanmasın, İslâmcılık fikirler ve hakikatler dünyasında yenildiği için değil diktatörlük arayışının çerezi haline geldiği için tükendi.

…  İslâmcılığın vazgeçilmez vaitlerinden hiçbiri kuvveden fiile yükselemedi. Laik anayasal düzenin, AK Parti iktidarında bir İslâmcılık problemi hiç olmadı. Parti rekabetinin yeni bir iktidar oluşturması, “kazanım” denilen her şeyin birkaç günde yok olması demek. Türkiye değişmedi ve dönüşmedi; sadece İslâmcılığın aşırı tüketilmesi devletin eksik kalan meşruiyetini tamamladı.

…  Devletin din üzerindeki tekeli üzerine İslâmcılık inşa edenler, sonunda sadece her tarafı oynayan bir otokrasiye vücut verdiler. İslâmcılığı biriktirdiği bütün tezleri ile çürütüp, devlete teslim edenler, kendileri adına değil yakından bildiğimiz o derinlikli devlet adına sivil topluma savaş açtılar. …, sivil İslâm’a karşı yürüttükleri savaşı İslâmcılık adına değil “kahhar ve kerim devlet”in hizmetinde yürüttüklerini …

Kısaca Türkiye terörist değil, bizim sevgili ülkemiz; AK Parti de İslâmcı değil, …

(http://www.zaman.com.tr/yazarlar/mumtazer-turkone/turkiye-terorist-ak-parti-islamci-mi_2304055.html

*

Evet Akpartililer, bir yandan “Kaz gelecek yerden”, pardon “Oy gelecek yerden İslamcılık esirgenmez” fehvasınca kendileri için İslamcı denilmesini memnuniyetle izliyorlar, diğer yandan da İslamcı olmadıklarını üstüne basa basa söylüyorlardı.

Böylece, eski İslamcıların İslamcılıktan tövbe etmesi furyası 10 yıl önce yükselen trend haline gelmiş, 15 Temmuz darbesinden sonra ise zirve noktasına ulaşmıştı.

Ne ilginçtir ki, “Nuh’un kelekleri” denilince ilk akla gelen isimlerin yuvalandığı Odatv’de yazmakta olan Nihat Genç, bu darbeden bir gün önce yayınlanan “Öldüler bittiler geberdiler” başlıklı yazısında İslamcılığın ölümünü anlatıyordu:

… Bakın, eskiden kendine İslamcı diyen bir arkadaşla on yıl sonra oturduk, neler konuştuk!

‘Ben artık İslamcı değilim’ dedi.

‘İslamcılık girilip-çıkılan bir yer mi, mesela sinema salonu gibi mi?’ dedim..

Mesela ben de yazarlığımdan çıkabilir miyim, geçmişte yazıp söyleyip yapıp ettiklerimi kapıyı kapatıp gidebilir miyim?

Gidemem, çünkü, kişi yapıp ettikleri yazıp çizdikleri söyledikleri davranışlarıyla toplum önünde insanlık ve vicdan önünde sorumludur.

Ama sanki sen bir kafeye girmiş çıkmış gibi, İslamcılık’tan çıktım, diyorsun.

İslamcı değilim diyerek yapıp ettiklerinin sorumluluklarını üstlenmiyor. …

Ve ne hazin bu İslamcı gencin iftiharla ezberinden şiirlerini okuduğu şairleri de artık İslamcıyım demiyor, siyasetçisi, köşe yazarı da demiyor..

Evet, arkadaş, sinema salonundan çıkar gibi, İslamcılık’tan çıkması konumuz için çok güzel bir örnek.

Sinema salonuna kalabalıklar girer-çıkar.

Ve o sinemada oynatılan filmden o filmin konusundan da yapımından da hiç sorumlu değildir.

Yani, ‘sorumlu’ olmadıkları bir yere girip çıkarlar, yani, cemaatler ve aşiretler ve topluluklar ‘sorumluluk’ taşımadığınız yerlerdir.

Sorumluluk taşımanız için önce bir kişiliğiniz olmalı sonra o kişinin vicdanı ahlakı söz konusudur.

İslamcı arkadaş muhtemeldir ki statü makam para maaş iş bulabilirim endişesiyle sinemaya girmiş ve bulamayınca çıkmış olmalı. …

Kardeşlerim, kimsenin iplemediği kimsenin görmediği kimsenin iş vermediği kimsenin yüzüne bakmadığı bir ‘insan’ olabilmek pek zahmetlidir.

Modern uygarlığımızda insanlık değerleri ve vicdanda, kişisel bir görüş beyan etmenin maliyeti çok büyüktür.

Modern uygarlığımızda kişisel bir söz söyleyip önyargıları yıkmanın maliyeti çok amansızdır.. Topluluklara cemaatlere sığınanlar yalnız ve tek başına kalmış insan hikayelerinin asıl ve gerçek ve hakiki ve sahici ‘aşağılanma ve mağduriyetleri’ bilmezler, yaşamamış tecrübe etmemişlerdir, çünkü onlar kişiliklerini bir tayinle bir emirle bir ricayla bir yağcılıkla edinmişlerdir. …

Evet, İslamcı kardeşim üzgünüm böyledir, bir gün film bitecek the end yazdığında, kalabalıklar salonu boşaltacak.

(https://www.odatv4.com/yazarlar/nihat-genc/olduler-bittiler-geberdiler-1407161200-97266)

*

Nihat Genç, “İslamcı arkadaş muhtemeldir ki statü makam para maaş iş bulabilirim endişesiyle sinemaya girmiş ve bulamayınca çıkmış olmalı” diyerek İslamcılık “sinema”sını terk edenlerin tutumlarına bir anlam vermeye çalışıyordu.

Sözlerinde haklılık payı olabilir.

Ancak, böylesi saiklerle İslamcı olanların, “Ben bunun için İslamcı oldum” demeyecekleri gibi, “İslamcılığı bu yüzden bıraktım” demeleri de beklenmemelidir.

Onların, dönekliklerine makul görünen bir gerekçe icat etmeleri gerekiyordu.

O gerekçeyi “derin” çevreler onlara sundular. Ki o “derin” çevrelere de gerekçeyi acentalığını yaptıkları dış “üst akıl” vermiş bulunuyordu.

Buna göre, İslamcılık (Islamism) aslında bir ideolojiydi, İslam’ın kendisi değildi, İslam’ın yorumlarından bir yorum olmanın ötesine gitmediği gibi, ideoloji olması nedeniyle lanetlenmeyi hak ediyordu.

Batılı istihbarat servislerinin akademideki uzantıları olan oryantalist ve İslamologlar bu minvalde makaleler karaladı, kitaplar üfürdüler. "Islam versus Islamism" (İslam, İslamcılığa Karşı) adlı masallar ürettiler.

Böylesi ajan akademisyenlerin en meşhuru, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı’nın da misafir edip akıl öğrendiği Prof. Bassam Tibi..


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...