İNGİLİZ İLKE VE İNKILAPLARI: "BİR ŞAPKA, TÜM TÜRK DÜNYASINA BEDELDİR"

 



KÂZIM KARABEKİR'İN DAMADI PROF. ÖZERGİN ANLATIYOR - 5



Teklif dergisinin Ağustos 1988 tarihli altıncı sayısında yayınlanan röportajda (Kâzım Karabekir'in damadı) Prof. Dr. Faruk Özergin sözlerini şöyle sürdürüyor:

Terakkiperver Fırka'nın durumu budur. Yaşatmaya zaten imkân vermemişlerdir. Ondan sonra astığı astık, kestiği kestik devri başlamıştır.

(Abdurrahman Dilipak, İnönü Dönemi, İstanbul: Beyan Y., 1989, s. 157.)

Evet, "astığı astık kestiği kestik" devri. 

Zaten, Nutuk'unda itiraf ettiği gibi, Atatürk için "ilmin icabı"nın, müzakerenin, görüş alışverişinin vs. bir önemi yoktu. 

"Emrivaki"ler (emr-i vaki, vuku bulmuş iş, oldubitti) devredeydi. 

Ve bu emrivakilere "İhtimal bazı kafalar kesilecektir" vecizesi eşlik ediyordu.

Böylece, gelecekte yaşanacak olan "astık astık, kestiği kestik" devrin müjdesi veriliyordu.

Reklamlarda "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" filmi oynatılmakta, teslimatta ise iş yağlı iple sonuca bağlanmaktaydı.

*

Prof. Özergin'e yöneltilen diğer soru: 

"Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kuranlar Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa.. Daha sonra Rauf Orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar da katıldı. İnkılap Tarihi kitaplarında bu partinin etkinliğinin birbirini tutmuyor olduğu yazılı. Bu ne derece doğrudur?"

Cevap:

"Zaten bu partinin yaşamasına müsade edilmedi ki etkinliği anlaşılsın. Ama son bir misal söyleyeyim: Refik Koraltan'ın hanımı ile TV'de mülakat yaptılar bir iki sene evvel. Dikkatli izleyiciler farkına varmışlardır. Orada diyor: 'Kocam Ankara'da çok meşguldü. Bazı geceler hiç göremezdim. Çünkü o sırada seçimler yaklaşıyordu. Ve "Terakkiperver Fırka'nın kazanma ihtimali çok kuvvetli" diyorlardı. Kocam da uğraşıp duruyordu sabahlara kadar' diye söz etti kadın. Bundan da anlaşılıyor ki, millet Terakkiperver Fırka'ya güvenmeye başlamıştı ve Halk Partisi bundan ürktü. İktidarı ele geçirmiş olanlar, seçimler yoluyla kaybedeceklerini anlayınca, işi zorbalığa döktüler. O sırada, (muhalefet saflarında) az miktarda olan mebus (milletvekili) adedinden faydalanarak Takrîr-i Sükun Kanunu'nu (Sessizliğin Yerleştirilmesi Yasası) çıkardılar. Meclis'i tatil ettirdiler. Ve Terakkiperver Fırka'yı kapatıp ileri gelenleri güçleri yettiğince idam ettiler. Bunun için de millete hiçbir şey sormadılar(s. 157)

Bu satırlar, İnkılap Tarihi denilen şeyin özetidir. Yani Atatürk ilke ve devrimleri/inkılapları tarihinin..

Prof. Özergin'in anlattıklarının hepsinin altında Atatürk'ün imzası var. Yaptıran o.

Bir sonraki soru:

"Hocam, Kâzım Karabekir ve arkadaşları tutuklanmıştı. Takrir-i Sükun Kanunu çıktı. İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu tutuklamalar ile ilgili birkaç olay veya hatıradan bahsedebilir misiniz?"

Cevap:

Bazı şeyler vardır, neşir de edildi (yayınlandı). Mesela idam etmişler, kararı yazılmamış, "Sonra yazarız" falan diyorlar. Adam idam edildikten sonra bir karar bulup yazıyorlar. Bu, olmuş vakadır. Bir seferinde adama idam kararı vermişler, vakit geç olmuş, "Kalsın" demişler, "yarın yapalım bu işi. Son anda bir vesileyle adamın suçsuzluğu meydana çıkmış. (...) O meşhur üç Aliler (mahkemenin yargıçları). Üç Ali'den biri Kılıç Ali'dir, biri Kel Ali, biri de Necip Ali. Necip Ali'ye Bakkal Ali de derlerdi. ... İstiklal Mahkemesi, hukuktan hiçbir şey anlamayan, hukuk nedir bilmeyen (hukukçu olmayan), saniyede karar veren iki üç tane ihtilalcinin elinde idi. 

Diğer soru: 

Bu Terakkiperver Fırka kurucularının hepsi mahkeme edildi, değil mi?

Cevap:

Hepsi tabiî.

Sonraki soru:

İnkılaplar hakkında ne dersiniz?

Yani devrimler.. Atatürk inkılapları ya da devrimleri denilen "emrivaki"ler.

Cevap şöyle:

İnkılaplar, kitlelerin hepsinin değil, genellikle çok azının istemesiyle alevlenen, fakat belirli bir güçlü grubun vaziyete hakim olmasıyla oturtulmaya çalışılan... Ve tabiî inkılaplardan sonra uzun bir mücadele ve hazım devresi oluyor. İtalya'da Faşizm'in gelmesi, Mussolini hareketi, Almanya'daki Hitler hareketi.. Geldiler, çöktüler, gittiler. Türkiye'de Kemalizm'in gelmesi.. Karabekir Paşa bu tabirin çok aleyhindedir, şahsa bağlanmayın diye çok ısrar etmiştir. Şahısçılık doğru değildir diyor. Bizde de eski ismi Kemalizm, şimdiki isim Atatürkçülük namı altında bir sistem oturtulmaya çalışılıyor. 

Yalnız, Atatürkçülüğün diğerlerinden farklı bir özelliği var. Diğerlerinin bir doktrini var, kitabı var. Lenin'in kitabı var, sosyalizmin kitabı var. Hitler'in kitabı var. Mussolini'nin kitabı var. Fakat M. Kemal Paşa'nın bir doktrini, bir kitabı yok. 

M. Kemal Paşa, günü ne gerektiriyorsa onu konuşmuş, onu söylemiştir.

Bazı demeçlerini alın, en koyu muhafazakârdır, bazı demeçlerini alın son derece ilericidir. Hoca kıyafeti içinde, hocaların içinde fotoğrafı var, altında "Mefkûre hatırası" yazıyor. Bu da, İstiklal Harbi kazanılmadan.. Mefkure demek, ideal demek. Yani orada diyor ki: "Ben hoca kıyafetliyim, hocaların arasındayim. Benim idealim budur. (s. 159)

Adam su gibi, içine konulduğu kabın şeklini ve rengini alıyor.

İlkesi, ilkesizlik.. İlkesiz olacaksın ki, duruma ve yere göre ilke benimseyebilesin.

Nitekim, Lozan'la birlikte İngiliz ilke ve inkılaplarını benimsemiş ve Türkiye'ye "ithal" etmiştir.

İlke ve inkılaplarının hiçbiri kendi icadı değil, hepsi İngiliz-Yahudi medeniyetinin malı..

Mesela, hatırı için adam astırdığı şapkayı kendisi icat etmiş değil. 

Kendi icadı varsa, belki lisan-ı hal ile ilan ettiği şu vecize olabilir: "Bir şapka, tüm Türk dünyasına bedeldir."

Bununla birlikte, adamın ilke ve inkılapları bir işe yaramadı dersek haksızlık olur, bu devrimler İngiliz tarafından adam yerine konulmasını sağlamış, Kral Edward tarafından ziyaret edilme onuruna erişmesine vesile olmuş.

Az şey mi!

*

Devam edeceğiz inşaallah.

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...