SİYASAL İSLAM VE SİYASAL DİNSİZLİK (LAİKLİK)

 




Vikipedi’nin “İslamcılık” maddesinde şöyle deniliyor:

İslamcılık (genellikle Siyasal İslam veya İslami köktendincilik olarak da adlandırılır) İslam'ın kişisel hayat dışında sosyal ve politik alanlarda da yol gösterici kılınmasını hedefleyen "politik-ideolojik hareketler" olarak tanımlanmaktadır. 

Siyasal İslam tabiri, kısaca, İslam’ın siyasal boyutunu ifade ediyor.

Başında böyle siyasal sıfatı taşıyan pekçok tabir mevcut: Siyasal sistem, siyasal yapı, siyasal hayat, siyasal parti, siyasal iletişim, siyasal katılım, siyasal pazarlama, siyasal düşünce, siyasal davranış, siyasal kültür, siyasal rejim...

Siyasal hayat kavramını alalım.. İmdi, hayat aslında bir bütündür, insan tek bir hayat yaşar, fakat onun içinde siyaset de, ekonomi de, ibadet de, spor da, eğlence de, dinlenme de, kültürel faaliyet de, sosyal ilişki de yer alır. Bunların birbirinden kesin hatlarla ayrılması diye birşey gerçekte mümkün değildir. 

Mesela, satış ve reklam geliriyle ayakta duran bir gazete ya da derginin okuyucusunu düşünelim. O kişi, söz konusu gazete ya da dergiye abone olduğunda bu hem bir kültürel etkinlikte bulunması, hem ekonomik nitelikte bir alışveriş ilişkisi içine girmesi, hem de kimi zaman siyasal bir dayanışma sergilemesi anlamına gelir. Yani siyasal hayat, ekonomik hayat, kültürel hayat, sosyal hayat vs. tabirlerini kullandığımızda, birbirinden ayrı yaşanan hayatları değil, aynı hayatın farklı boyutlarını anlarız. Gerçek hayatta bunlar birbirinden ayrılmaz. Ayrım bizim zihnimizdedir. 

Siyasal İslam tabiri için de aynı durum söz konusudur. İslam, tektir. Fakat onun siyasal, ekonomik, hukukî boyutları mevcuttur. O boyutları birbirinden kesin sınırlarla ayırmak da mümkün değildir. İslam'ın şartlarından zekât, dindar birisi için belki salt ibadet hayatı içinde düşünülecek birşeyken, bir başkası için sosyal hayattaki toplumsal dayanışmanın tezahürlerinden biri olarak değer taşıyor olabilir. Seküler bir ekonomist içinse ekonomik hayatın gelir dağılımı bahsinde incelenecek bir konu olarak kalabilir. Bir siyaset sosyoloğu ise konuyu siyasal hayatı etkileyen bir faktör olarak incelemeyi yararlı bulabilir. 

Aslında olgu tektir, burada saydığımız şekilde, ibadetten siyasete uzanan dört farklı (paralel) "hayat"ı mevcut değildir.

*

Dinsizlik, ateistlik ve putperestlik için de durum aynıdır. Onların da siyasal bir boyutu mevcuttur.

Mesela, aslen Türkçe olmayan laiklik kelimesini alalım. Bunu Türkçeleştirmek istediğimizde en uygun karşılığın siyasal dinsizlik olduğunu görürüz. Evet, siyasal.

Laiklik, tam anlamıyla siyasal bir ilkedir. Siyasete, devlet yönetimine ilişkindir.

Ve, kelimenin tam anlamıyla, kâmil manada dinsizliktir. Devletin bir dininin bulunmamasını öngörür. Hiçbir dine mensup olmama, hiçbirini tutmama, hepsi arasında tarafsız kalma demektir. Bunun Türkçe’deki en yalın, anlaşılır ve uygun karşılığı ise, dinin bulunmaması anlamında dinsizliktir.

Dolayısıyla, Türkiye’de Latince’den alınma laiklik kelimesi yerine Türkçe siyasal dinsizlik tabirini kullanmak, dilimizin yabancı dillerin tasallutundan kurtarılması bakımından faydalı olur.

*

Türkiye’de Siyasal İslam karşıtlığı ve laiklik (siyasal dinsizlik) taraftarlığı şu anlama gelmektedir:

Müslümana siyaset yasak olsun, dinsize serbest.. Serbest olmanın da ötesinde, siyaset, dinsizliğe özgü bir ayrıcalık/imtiyaz olsun.

İslam’a, siyaset alanında hiçbir hak tanınmasın.. Siyaset, dinsizliğin (İslamî bir kavram kullanmak gerekirse: Küfrün) egemenliğine terk edilsin..

Türkiye’de bugün yaşanan budur.

Rejim, laiktir. Yani Türkiye’nin rejimi siyasal dinsizlik rejimidir.

Bu yüzden, Siyasal İslam’a hiçbir tezahür imkânı ve hakkı tanınmaz.

*

Dolayısıyla, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve Zahidü’l-Kevserî rh. a. gibi bu siyasal dinsizlik rejiminin keyfi için hakikatleri eğip bükmeyen ulemanın ifade etmiş bulunduğu üzere, laiklik taraftarlığı yapan kişi, dinsizliği kabul etmiş, İslam'ı terk etmiş olur.

Siyasal dinsizliği Siyasal İslam'dan üstün görüp tercih eden kişiye müslüman denilebilir mi?!

Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hoca da, “Kıyamazsan baş ve cana, uzak dur girme meydana / Bu meydan içre nice başlar kesilir, hiç soran olmaz” gazelinin sadist cellatlar tarafından millete ezberletildiği bir kanlı ve sehpalı zaman diliminde kaleme aldığı tefsirinde, laikliğin “dinsizliğe ve bencilliğe doğru olumsuz bir gidiş” olduğunu yazmaktan çekinmemiştir (M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, C. 1, İstanbul: Şura Y., s. 179).

Onun bu ifadesi, hayatî risk göze alınarak söylendiği için, “laikliği benimsemenin küfür olduğunu” gözlerini kan bürümüş vampirlerin kanlı dişlerinin uzanamadığı bir yerde (Mısır'da) söyleyen Mustafa Sabri ve Zahidü’l-Kevserî Efendilerin beyanından daha değerlidir.

*

İnsanları laikliğe çağıranlar, Allahu Teala’ya değil, küfre ve dinsizliğe, İblis’e çağırıyorlar. Bu kişilerin bir taraftan da “İslamcı değiliz, müslümanız” demeleri ve ayet okumaya kalkışmaları da, münafıklıklarını ya da (en iyi ihtimalle) cehaletlerini tescil anlamına geliyor:

Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet, 441/33)

Bir taraftan müslüman olduğunu söyleyip diğer taraftan laiklik (siyasal dinsizlik) havariliği yapanlar, ya münafıklıkta ustalaşmış medenî/medineli/şehirli münafıktırlar, ya da iman kalplerine henüz tam yerleşmediği halde müslümanlıklarını başa kakmaya kalkışan kaba saba, özsüz, içi boş, görgüsüz 'çağdaş' bedevîdirler:

Bedevîler "İman ettik" dediler. De ki: İman etmediniz, fakat "Müslüman olduk" deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Gerçek müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte doğrular ancak onlardır.

De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Allah, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

Onlar müslüman oldukları için seni minnet altında bırakıyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis Allah, sizi, imana hidayet etmekle minnet altında bırakmaktadır. Eğer doğrulardan iseniz. 

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.

(Hucurat, 49/14-18)


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...