Birtakim
itikadî ve fıkhî meseleleri konuşup tartışırken niyetimiz üstün gelmek,
tartıştığımız kişiyi bir şekilde ilzam etmek, veya sosyal çevrenin etkisiyle
benimsemiş veya yakınlık duymuş olduğumuz bir görüşü (mezhebi) "Uçsa da keçi, uçmasa da keçi" hesabı her halükârda haklı gösterme
çareleri aramak olmamalıdır.
Mevzuyu
bizden daha iyi bilenler olabileceğini düşünerek onlardan birşeyler öğrenmek,
hakkı/doğruyu bulmak olmalıdır.
Yani yüreğimizin en derinlerindeki gizli niyet, ön
kabullerimizi destekleyecek deliller aramak, muhatabımızın öne sürdüğü ve ön
kabullerimizi tartışmalı hale getiren delilleri bir şekilde itibarsızlaştırmaya
uğraşmak olmamalıdır.
*
Bir
misalle açıklayalım:
Diyelim
ki kabir ziyareti ve mezarların büyüklüğü, türbeler (anıt kabirler) vs. mevzuunu tartışıyoruz.
Gayemiz
hakkı bulmak ise, yapmamız gereken şey, konuyla ilgili hadîslere, ashabın
uygulamasına bakmak olacaktır.
Eğer
derdimiz sonradan ortaya çıkmış türbeler için meşruiyet ve mazeret üretmek
olursa şunu yaparız: Konuyla ilgili (türbelerin cevazına halel getiren)
hadîslerin her birine bir kulp takar, “Şu zayıftır, bunun ravî silsilesindeki
filan adamın güvenilir olup olmadığı belirsizdir, bunun delaleti kat’î
değildir, bunlar haber-i vahiddir vs. vs.” deriz.
Sonra
da, ashabın uygulamasıyla ilgili rivayetlerin de haber-i vahidlik, delalet,
sahihlik-zayıflık gibi hususlar çerçevesinde tartışılabileceğini hiç hesaba
katmadan, “Ashabdan filanca kabir ziyareti yapmış, o sırada Güneş’ten korunmak
için üstüne bir gölgelik diktirmiştir” filan gibisinden bir rivayeti alıp
türbelere giden bir yol inşa ederiz.
Sonunda
lafı öyle bir noktaya getiririz ki, muhatabımızın zihninde, sanki Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ölenler için bizzat kendi elleriyle türbe
yaptırmış, mutantan kabirler inşa ettirmiş gibi bir kanaat oluşmaya başlar.
Böylece,
sözde Ehl-i Sünnet adına türbe bid’atinin yılmaz savunucuları haline
gelirsiniz.
Muhataplarınızı
usulden, fıkıhtan anlamamakla suçlarsınız.
Oysa
durduğunuz nokta Sünnet’in, hadîslerin işaret ettiği uygulamanın tam tersi
istikamettedir.
(Bu meselede sedd-i zerai' ilkesinin ve "Def-i mefasid celb-i menafi'den evladır" hükmünün dikkate alınması gerekir.)
*
Buna
karşılık, derdiniz Vehhabîlerden bazılarının tekfirciliğine selefîlik adına
gerekçe üretmek olursa, o zaman da meseleyi temel bir iman esası haline
getirir, muhatabınızı Sünnet’ten yüz çevirip ölülerin mezarlarına tapmakla
suçlarsınız.
Halbuki
muhatabı bunu ne kasten Sünnet’e muhalefet olsun diye yapmaktadır ne de ölünün
mezarına kutsiyet atfetmektedir.
Evet,
bid’at olan bir ameli işlemektedir, fakat kastı Kitab’ı ve Sünnet’i inkâr
değildir. (Nakşbendî şeyhi Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî rh. a., Ehl-i Sünnet İ'tikadı adlı kitabında, ölüler için
yapılan türbeleri” en büyük 10 bid’at”ten biri olarak sayıyor.)
*
Tağutun,
tağutların ilkelerinin ve inkılaplarının hakim olduğu bir ülkede resmî görevler
üstlenen, memuriyet yapan kişilerin durumuna gelelim.
Me’mur,
kelime anlamı itibariyle “emir alan, kendisine emir verilen” demektir. “Âmir”
de, emir veren.. (Araplar, me’mur yerine “muvazzaf”, yani “vazifelendirilmiş,
görevlendirilmiş” kelimesini kullanıyorlar.)
Böyle
bir devlette memur/görevli olmak, tek başına küfür nedeni olmaz.
Görevinin
niteliğine göre bazen caiz, bazen mekruh, bazen haram, bazen de (belirli
şartlar çerçevesinde) küfür olur. (Salt amelî ya da salt itikadî bir mesele
değildir.)
Yani
memurların durumunu bireyler düzeyinde tek tek ele almak gerekir. (Halis
Bayancuk da, kastının ne olduğu tam anlaşılmasa da, Ömer Faruk Korkmaz’la
yaptığı tartışmada “oy verme” meselesinde buna benzer birşey söylüyor.)
Bunun
için Hz. Yusuf aleyhisselam örneğine gitmeye gerek yok.. Hz. Musa
aleyhisselam’ın annesi de Firavun’un sarayında “bebek emzirme memuru” olmuştu.
*
Buradaki temel sorun, bazı ülkelerde bazı memuriyetler (mesela milletvekilliği) için “tağutun
ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini etme” şartı getirilmiş olmasıdır.
Meselenin
can alıcı noktası burası: Tağut tarafından dayatılan küfür ilke ve
inkılaplarına bağlı kalma sözü vermek, insanı küfre düşürür mü, düşürmez mi?
*
Konuya
devam edeceğiz inşaallah.