https://www.academia.edu/93946845/Halifelikte_Ehliyet_ve_Liyakat_Erbakan_Co%C5%9Fan_%C4%B0htilaf%C4%B1_
HALİFELİKTE
EHLİYET VE LİYAKAT
(ERBAKAN-COŞAN İHTİLAFI)
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ
BÖLÜM: ERBAKAN İLE ESAD COŞAN HOCA’NIN BİAT KAVGASI: BİR
YANLIŞ DİĞER YANLIŞA KARŞI
BAŞLARKEN 5
LAİKLEŞME 9
HAKKI KİŞİLERLE BİLMEK 13
USÛLSÜZ İCTİHAD 18
HİLAFET OLSAYDI TAC İLE
HIRKA… 21
“SEN KENDİNİ BİLMEZSİN…” 25
LAİK YELDEĞİRMENLERİYLE
SAVAŞMAK 29
TEVAZU VE KİBİR 32
EMEVÎLER VE ŞİA 37
EZBER ÖNYARGILAR 42
“ESAD COŞAN’IN ÖĞRETİSİ” 47
“KİŞİ NOKSANINI BİLMEK GİBİ
İRFAN OLMAZ!” 52
BİLMİYOR OLDUĞUNU BİLMEMEK 57
YANLIŞTA İNADIN ADINI VEFA
KOYMAK 66
SÖZLERİN GÜZELDİ, FAKAT… 74
HAVF VE RECA
81
“BİR HOCAEFENDİNİN ŞAHSİYETİ” 87
“SAPITMIŞLAR” 91
“O BENİM AKRABAM DEĞİLDİR” 104
ZAMAMIN ZAMANSIZ İMAMLARI 110
DÖNEKLİĞİN ALTIN ÇAĞI 116
MANEVÎ SAVRULUŞ 122
İLİMSİZ FETVA 129
SEN-BEN
KAVGASI 137
YAZILMASA DA OLURDU
DENİLEBİLSEYDİ… 143
İKİNCİ BÖLÜM:
SORA SORGULAYA
SORULARLA HİLAFET, BİAT VE İNTİSAB 147
BİR PARTİ VE ACİZ ŞAHSIM 229
ERBAKAN-COŞAN İHTİLAFI VE SİYASAL
İSLAM 260
ESAD COŞAN 24 SENE ÖNCE UYARMIŞ! 272
ÖNSÖZ MAKAMINDA SONSÖZ 315
ÖNSÖZ MAKAMINDA SONSÖZ
Belirli
konularda birilerininkinden farklı kanaatleriniz varsa ve bunun gerekçelerini
ayrıntılı biçimde açıklamıyorsanız, gerçekte ne düşündüğünüzü bilmeyen o
insanların suskunluğunuzu kendi haklılıklarının ve sizin haksızlığınızın bir
işareti gibi algılamaları mümkündür.
Ayrıca
bu, onlara verilmiş dolaylı bir onay
anlamına da gelebilir. Çünkü çoğu zaman sükut
ikrar anlamı taşır.
Burada
yanlışlığına işaret ettiğim düşüncelerin yaygın biçimde savunulduğunu, üstelik
farklı düşünenler hakkında suçlamalar yapıldığını biliyorum. Evime kadar gelip,
hatalı, yanlış ve mesnetsiz görüşleri savunarak beni ‘irşad’ etmeye
çalışanların bile çıktığını söylersem mesele herhalde anlaşılmış olur.
Asıl
ilginç olan, bu yanlış fikirleri savunanların, çok doğru şeyleri savunduklarına
yürekten inanmaları, bu inançlarına bağlı olarak, bazen nobran ve incitici bir üslup kullanabilmeleridir.
Bu durumda, cevap vermek, birilerine savundukları
görüşlerin birçoğunun aslında savunulamaz mahiyette olduğunu göstermek bir görev
haline gelmiş demektir.
*
Parti
kurup açıkça laik bir anlayışı
savunanlarla işim olamaz. Olmasından Allahu Teala’ya sığınırım.
Kendi
gruplarından olmayı müslüman olma ile özdeşleştiren, “cemaat” kavramına bu tür bir anlam
yükleyenlerle işim olamaz.
Tarikatta intisab ya da biat (bey’at), “takvaya yönelme” konulu bir sözleşmeyken ve talebenin hocasına (müridin mürşide) itaat borcu bu ahdin/sözleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkarken,
sözleşmeyi (ya da ahdini) geçersiz sayan, “yeniden yorum” üretip, etrafındaki
insanların kendisine itaat borcunun (hiçbir sözleşme konusu olmaksızın) kerameti kendinden menkul “doğal
liderlik”ten kaynaklandığını söyleyen, böylece o insanları “doğal uydu” sayanlarla işim olamaz.
Yabancı
bir büyükelçiye karşı kibarlık sergileyip müslümanları hor ve hakir görenlerle
işim olamaz.
Ecnebiler
karşısında ahlâk edebiyatı vs. yapıp Şeriat’in
küçümsendiği izlenimi veren ifadeler kullananlarla işim olamaz.
*
Prof. Dr. M.
Es’ad Coşan hoca, 26 Mayıs 1990 tarihli konuşmasında şöyle diyordu:
“… Alay mevzuu yapılmış Milli Gazete'de: ‘Şimdi bir de
İslâm Şûrâsı meselesi çıktı. Eğitim şûrâsının arkasından, spor şûrâsının
arkasından, bir de şimdi İslâm Şûrâsı
modası çıktı’ demişler. Hayır!.. Bu moda, peygamber Efendimiz zamanının
modası!.. Kur'an-ı Kerim'in
modası!.. Böyle dini gerçeklerle alay edilmez, oyuncak olmaz!.. Bu adamlar
sapıtmış, şaşırmış, dostunu düşmanını ayırt edemeyecek hale gelmiş. Böyle saçma
şey olmaz, muhterem kardeşlerim!.. Kur'an-ı
Kerim hakikatleriyle alay edilmez!.. Benim böyle kimseyle, dostlukla,
arkadaşlıkla, ihvanlıkla ilişkim yok!.. Böyle bir yolla, böyle bir teşkilatla
benim ilişkim olamaz! Böyle bir kafayla benim ilişkim olamaz!..”
(http://esadcosan.awardspace.com/arsiv/fetih/g900526.htm)
Aynı
şekilde, partilerinin internet sitesinde “dinî değerlere önem verip vermemekten daha önemli konum
belirleyicileri” bulunduğundan
söz edip, bu daha önemli konum belirleyicileri olarak solcuların bayraklaştırdığı
“bağımsızlık” ile “sağduyu” kavramlarını gösterenlerle benim ilişkim olamaz,
olmasından Allah’a sığınırım..
Bir müslüman
için dinî (yani İslâmî) değerlere önem verip vermemekten daha önemli konum
belirleyicileri olamayacağını bile bile aksini söyleyenlerle benim işim olamaz,
olmasından Allah’a sığınırım.
Dinî
değerler Allah c.c. ve Rasulü’nün s.a.s. belirlediği değerlerken, bunlardan
daha önemli konum belirleyicileri bulunduğundan söz etme haddini bilmezliğini
ve edeb yoksunluğunu sergileyenlerle benim işim olamaz, olmasından
Allah’a sığınırım.
*
Burada
yazdıklarımın özeti veya özü anlamına gelecek kimi uyarı ve ikazları geçmişte,
kilit konumda olduğunu düşündüğüm kişilere değişik vesileler ve farklı yollarla
ulaştırdım ve hataların düzeltilmesini sabırla bekledim.
Uyarılarımız genellikle “dikkate alınmadı”, bunu bizzat ifade ettiler.
O
nedenle, bu tür yanlışların doğrusunun bir şekilde umuma duyurulması zorunlu
bir emr-i maruf ve nehy-i münker vazifesi haline geldi.
*
Bazen
insan, farkında olmadan yanlış sözler sarfedebilir veya bilmeden yanlış
kanaatlere sahip olabilir; fakat o insana sözlerinin yanlış olduğu gösterildiği
zaman yine de savunmaya devam ediyor veya savunamadığı halde yanlıştan bile
bile dönmüyorsa, artık onunkisi basit bir bilgisizlik meselesi olmaktan çıkar,
kötü niyetli taassub haline gelir.
Bu
değerlendirmelerimi yanlış bulan, aksini düşünen, savundukları fikirlerin
gerçekten doğru olduğuna inananlara şunu hatırlatmak gerekiyor: Doğru
düşünceler tenkitten zarar görmez, tam aksine onlar vesilesiyle daha güçlü ve
ayrıntılı biçimde ifade edilme imkânı bulurlar.
Görüşlerimin
yanlış olduğunu düşünenler, bunu kendi doğrularının ve doğruluklarının
açıklanması için bir fırsat olarak kullanabilirler.
“Olgun”
insanlar ve “geliştirilmiş vicdan” sahiplerine gelince, onlar, olgunluk ve vicdanlılık gereği haklı
eleştirilerden rahatsız olmadıklarını ortaya koyar, onlardan yararlanır ve
hatalarını itiraf etmekten çekinmezler.
Hatalarından
dönerler.
*
Burada
ayrıca şu hususu da belirtmekte fayda var: Her ne kadar merhum Es’ad Coşan hocaefendinin biat ve
intisab konusundaki görüşlerini ve bazı ifadelerini tenkit etmişsem de, onun bu hataları kasten yapmadığını düşünüyorum.
Ayrıca unutmamak
gerekir ki, peygamberler dışında hiç kimse masum
değildir. Yine peygamberlerin bile, her ne kadar hatalı içtihatta bile sevap
varsa da, içtihatlarında yani kanaatlerinde hataya düşebildikleri (ve Allahu
Teala tarafından bu içtihadî hataların düzeltildiği)
bilinmektedir.
Es’ad Coşan hocanın bazı görüşlerini tenkit etmemizin nedenlerinden biri, o hatalı
değerlendirmelerin daha büyük hatalı yaklaşımlar için delil gibi kullanılmaya
çalışılıyor olduğunu görmemizdir. Yoksa merhum Es’ad Coşan hoca benim de
kendisinden istifade ve istifaze ettiğim değerli bir zattı, ben de onun
talebelerinden biriyim. Elbette bir Gümüşhanevî, Ali Haydar Efendi, Şeyhülislam
Mustafa Sabri Efendi, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hoca çapında âlim
değildi, fakat cahil de değildi, ilim ehliydi.
Ayrıca onun bütün bir hayatı, eserleri ve konuşmaları dikkate alındığında, gerçekten İslamî duyarlılık sahibi bir zat olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Abiddi, mücahiddi, azimli ve gayretliydi, ufku genişti, himmeti yüceydi, bir duruşu olan şahsiyetli bir kanaat önderiydi.
Hayatının son döneminde, 28 Şubat Süreci sırasında her türlü riski göze alarak ve bedel
ödeyerek verdiği örnek ve öncü mücadele
de, onun dinî hassasiyet, hamiyyet ve salâbetinin boyutlarını göstermektedir.
O
muhataralı, sonunun nereye varacağı bilinmeyen kritik dönemde Türkiye semasının
parlayan tek yıldızıydı.
Kadri
ve kıymeti bilinmeyen, kendi göğünden sürgün edilen bir yıldız.
Tehditlerin
havada uçuştuğu, “Gerekirse silah bile kullanırız”
şeklindeki tanklı manşetlerin herkesi dehşete düşürdüğü, korkudan felç ettiği
bir sırada sinmeyen, susup pırsmayan, nemelazımcılık ve çıkar hesapları yapmadan sesini yükselten, gür bir seda ile karşı
koyup bedel ödemeye razı olan tek cemaat lideriydi.
*
Ancak bütün bunlar, onun yanılmış olduğunu anladığımız bir konuda hakkı söylemekten geri kalmamızı gerektirmez.
Burada işaret ettiğimiz hatalar (özü itibariyle) itikadî bir nitelik taşımadığı için merhum Hocaefendi’nin değerini düşürmezse de, daha büyük başka hatalar için bir dayanak noktası olarak kullanılması nedeniyle tenkid edilmeyi hak etmektedirler. (Ancak tartışmanın seyri, Esad Efendi'den yukarıda yaptığımız alıntının gösterdiği gibi, iki tarafın birbirine itikadî nitelikte suçlamalar yöneltmesinin önünü açmıştı.)
Unutulmamalıdır ki, İkinci
Akabe Biati’nde şu ifade de yer alıyordu: “Hiç kimsenin kınamasından
korkmadan Allah için nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize dair biât
ediyoruz.”
Bir
kez daha belirtelim ki, ifadelerimiz hatalıysa, “hak” değilse, delilleriyle
açıklanması durumunda düzeltmeye her zaman hazırız.
*
Ele
aldığımız konuları çok daha kısa ve öz
şekilde anlatmak yerine ayrıntılı biçimde tartışmamızın nedeni,
muhataplarımızın yapacakları “Okyanustan
bir bardak su alıp bütünü için genelleme yapmak doğru değildir” gibi basmakalıp ve mantıksız itirazların (Ki daha önce yaşadık) önüne geçmektir.
Bazılarının
buradaki açıklamalarımızı, gruplarına mensup olan insanların “gönüllerinin
bulandırılması, kafalarının karıştırılması” olarak değerlendirdiklerini biliyoruz. Onların, asıl burada
yanlışlığına işaret ettiğimiz düşüncelerle insanların sadece gönüllerinin değil, zihniyet
ve kafalarının bulanmış olacağını görmeleri gerekiyor.
*
Savunduğumuz görüşlerin doğruluğundan şüphemiz bulunmamakla birlikte, ilmî delillere dayalı haklı itirazlarda bulunulması durumunda
gerekli düzeltmeler Allah’ın izniyle mutlaka yapılacaktır.
Haklı
eleştirileri dikkate almamak gibi bir kibir, inatçılık, hakkı küçümseme,
eleştiriye kapalılık ve bağnazlıktan Allahu Teala’ya sığınırım.
Prof.
Dr. M. Es’ad Coşan hocaya bağlılık edebiyatı yapanlara, onun (yukarıda alıntı yaptığımız konuşmasında geçen) şu sözlerini de hatırlatmak gerekiyor:
“Bir şeyin yanlış olduğunu bile bile susmak olur
mu?.. Bir yanlışlığın icra edildiğini göre göre susmak olur mu?.. ‘Hakkın
söylenmesi gerektiği yerde susan kimse, şeytan-ı ahrastır!’ diyor Peygamber Efendimiz. Şeytandır diyor. Susmak
olur mu?.. Onun çevresinde hoca yok mu?.. Avrupa'da hoca yok mu?.. Camilerde
hoca yok mu?.. Niye söylemiyorlar?.. Tek başıma kalabilirim, hiç kimse bana
destek olmayabilir; ama ben, yanlış gördüğüm bir şeyi söylerim…. Sen benim
kitabımda İslam'a aykırı ne gördün?.. Hangi
kardeşim ne gördüyse söylesin, çıkartalım. Kitap çıkartmayayım, bundan
sonra konuşmayayım, hatam varsa susayım...”