İSRAİL'LE "ORTAK PAYDA"SI EN FAZLA OLAN ORTADOĞU ÜLKESİ HANGİSİ?

 

İsrail'in Hamas liderlerine suikast geçmişi: Halid Meşal nasıl zehirlendi?

İsrail'in Hamas liderlerine suikast geçmişi: Halid Meşal nasıl zehirlendi?

İsrail, ülke dışındaki Hamas liderlerine yönelik saldırıları ve suikast girişimleriyle biliniyor.

Mepa News | Haber Merkezi
A+A-



İsrail istihbaratı, Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (Hamas) lider isimlerine yönelik düzenlediği suikastlarla biliniyor.

Hamas liderleri Filistin içerisinde olduğu gibi ülke dışında da İsrail suikastlarıyla karşı karşıya kaldı.

Bu suikastlardan en fazla bilineni ise Hamas'ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal'i hedef alan, 25 Eylül 1997 tarihli olanıydı.

Halid Meşal suikastı

25 Eylül 1997'de Mossad, bu dönemde faaliyetlerine Ürdün'de devam eden Halid Meşal'e başkent Amman'da suikast girişiminde bulundu.

O dönemde İsrail Başbakanı bugün olduğu gibi, Binyamin Netanyahu'ydu. Netanyahu, suikastın olabildiğince gizli ve sessiz olmasını istiyordu.

Plan şuydu: İki Mossad ajanı bir sokakta Meşal'in arkasından yürüyecek, ajanlardan biri çalkalanmış bir soda şişesini ses çıkarıp dikkat dağıtma amacıyla açarken diğeri de Meşal'e öldürücü bir sprey püskürtecekti.

Plana dair diğer bir anlatı ise, turist kılığında Ürdün'e girecek olan İsrail ajanlarının Halid Meşal'in kulağına bir cihaz kullanarak hızlıca yayılan bir zehir enjekte edileceğiydi.

Mossad ajanları 25 Eylül'de sahte Kanada kimlikleriyle, turist kisvesi altında Amman'a vardılar. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi ve Mossad ajanları Meşal'i sessiz bir şekilde hedef alamadı. Fark edilen ajanlar zehri Meşal'in kulağına püskürtseler de fark edildiler ve kaçmaya başladılar.

Ancak kaçan ajanlar bölgedeki Hamas üyeleri ve Ürdün polisi tarafından yakalandılar. Meşal ise birkaç saat sonra ağrı, kusma ve benzeri şikayetlerle hastaneye kaldırıldı, kısa bir süre içerisinde komaya girdi.

mesal-1.jpg

mesal-2.jpg

Ajanların üzerinden çıkan pasaportlar üzerine Kanadalı diplomatlar karakola çağrıldı. Böylece iki kişinin ajan oldukları ve Kanada vatandaşı olmadıkları anlaşıldı.

Olaylar üzerine Ürdün Kralı Hüseyin, Netanyahu'ya ulaşarak zehrin antidotunun derhal Ürdün'e teslim edilmesini, aksi takdirde 1994'te yapılan barış anlaşmasının iptal edileceğini söyledi. Fakat Netanyahu bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Kral Hüseyin, yakalanan iki Mossad ajanının idam edileceği tehdidinde bulunarak Netanyahu'yu uzlaşıya zorladı.

Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton da devreye girerek Netanyahu'yu anlaşmaya ikna etti. Böylece İsrail hem zehrin antidotunu vermeyi, hem de Şeyh Ahmed Yasin de dahil olmak üzere 70 Hamas tutuklusunu serbest bırakmayı kabul etti. Karşılığında iki Mossad ajanı serbest bırakıldı. Ürdün'e ulaştırılan antidotun kullanılmasıyla Meşal iyileşti ve komadan çıktı.

İsrail'in günümüzde de Filistin dışında yaşayan Hamas liderlerini benzer suikastlarla hedef almak isteyebileceği tahmin ediliyor.

Kaynak: Mepa News

(https://www.mepanews.com/israilin-hamas-liderlerine-suikast-gecmisi-halid-mesal-nasil-zehirlendi-63314h.htm)


TARİH YAZMAK: GAZZE ÖLÜRKEN MİTİNGİN EN ÂLÂSINI BİZ YAPMIŞTIK

 





Türkiye eğer bir devletse, bir devlet refleksine sahipse, “devlet aklı” denilen ne idüğü belirsiz nesneden biraz nasibi varsa, İsrail’in kendisi için bir ulusal güvenlik tehdidi olduğunu görüyor olmalıdır.

Başbakanları Netanyahu daha geçen gün İşaya (Yeşaya) kehanetlerinden bahsediyordu.

Adamların uzun vadedeki hedefi Nil’den Fırat’a uzanan bir devlet haline gelmek.

İsrail’in başbakanı İşaya kehanetinden bahsediyor, politikasını bu kehanetler üzerine oturtuyor, ABD ve Avrupa da onları destekliyor.

Peki Türkiye’de bir baş(ba)kan mesela hadîslere dayanarak Mehdî’den söz eder mi?

*

Etmez!

Etmek bir tarafa, eden adamın siyasî kariyeri sona erer, devlet hizmetinden tard edilir.

Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından Adnan Tanrıverdi Paşa’ya yapıldığı gibi.

Sırf Mehdî kelimesini ağzına aldığı için istifa etmek zorunda bırakıldı. Kibarca kovuldu.

Evet, Türkiye’nin İsrail’den farkı burda..

Türkiye, laik (siyasal dinsiz) ve çağdaş bir devlet..

İsrail, ABD ve Avrupa Birliği gibi dinci değil..

Yani Erdoğan’ın sözünü ettiği (Atatürk soyadını alarak kendisini Türklerin atası ilan eden şahıstan miras kalmış olan) “muasır medeniyet seviyesi”ni aşma hedefi gerçekleşmiş durumda.

İsrail’i, ABD’yi, AB’yi sollayıp geçti.

O yüzden de, bir yandan “yüzeydekidevlet Adnan Tanrıverdi Paşa gibi Mehdî’den söz edecek kafa yapısındaki kişileri “devletten tasfiye” ederken, “derin”deki devletçiler de ilahiyatlardaki, medyadaki vs. kuklalarına “Mehdî diye bir şey yok, varsa bile çoook zaman sonra gelecektir” türküsünü söyletiyorlar.

Nurcular için de oynayıp mutlu olacakları bir oyuncak imal etmişler. 

Onlara da “Mehdî Bediüzzaman hazretleriydi, öldü gitti, Mehdî meselesi de kapandı” dedirtiyorlar. 

(Evet, Nurcular’ın nerdeyse tamamı bu kafada.. Medine’de son peygamberi bekleyen, fakat gelince sırf İsrail soyundan değil diye kabul etmeyen Yahudiler’i andıran bir vaziyetteler. Yarın Mehdî çıksa “Sahte Mehdî” diye Deccal’in safında yer almayacaklarının garantisi yok ne yazık ki.. Ve onların bu hale gelmesinin baş sorumlusu, şu anda da Türkiye siyasetine yön vermekte olan derin devletçi yapı..)

*

Evet, Türkiye’nin bugün de siyasetine yön veren derin devletçi yapının birtakım “sabite”leri (değişmezleri) var.

Bu sabiteler için İslam’ın sabiteleri ile oynuyorlar. Oynadılar.        

Derin sabitelerin esasını Anayasa’daki “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler temsil ediyor gibi görünse de, bunu tek bir öğeye irca etmek mümkün: Atatürk’e tanrı muamelesi yapılması, o da olmuyorsa (hatasız, masum, günahsız, her işi hikmetli) peygamber gibi kabul edilmesi.

Nasıl İslam itikadî (zihniyet düzeyindeki) bozukluk (küfür) ile amelî bozukluk (günah) arasında ayrım yapıyorsa, derin devletçi Atatürkçülük de benzer bir ayrım yaparak itikaden (inanç bakımından) Atatürkçü olma ile amelen (pratikte) Atatürkçü olma arasında ayrım yapıyor.

Adam kelime-i şehadet getirip de küfür söz söylemedikçe amelinden (gâvur gibi günaha batmasından) dolayı nasıl tekfir edilmiyorsa (kâfir kabul edilmiyorsa), derin devletçi Atatürkçülük de vatandaşlardan rejimin kelime-i şehadeti olan şu türden sözleri söylemelerini istiyor: “Atatürk’e minnet borçluyuz, vatanı kurtardı.. Atatürk aleyhinde konuşmak caiz değildir.”

Bazılarına da (İskenderpaşa Cemaati’nin Sağduyu Partisi’nde olduğu gibi) şunu söyletiyorlar: “Önemli olan müslüman olup olmaman değil, bağımsız mısın, sağduyulu musun, önemli olan bu.” (Böylece Atatürkçü olduklarını söylemeseler de İslamcılığı bırakıyor, sırat-ı müstekîmi terk ederek Atatürkçü söylemler kulvarındaki yerlerini almış oluyorlar.)

Atatürk’ün akşamları çilingir sofra kurup rakı içme, balolarda dans etme gibi müekked sünnetlerini, şapka gibi farzlarını terk türünden “rejimsel günahlar”a gelince.. 

Atatürkçülük ideolocyasında bu türden amelî “günah”lar adamı Atatürkçülük ideolojisinden ihraç etmek (Atatürkçü tekfire tabi tutmak) için geçerli bir neden değil.

Atatürk'ü seven, rejimin kelime-i şehadetini benimsemiş bir adam olmak yeterli görülüyor.

*

Yazımıza başlarken İsrail’in Türkiye için bir ulusal güvenlik tehdidi olduğunu söylemiştik..

Devlet aklının (varsa eğer) bunu görüyor olması gerekiyor.

Dolayısıyla Türkiye, laikliği (siyasal dinsizliği) gereği dinî kaygılar taşımıyor olmakla birlikte, “ulusal güvenlik” endişesiyle (nefsi müdafaa eksenli) bir duruş sergilemek ve İsrail’in Gazze gibi beldelerdeki operasyonlarına tepki göstermek zorunda.

Diyelim ki İsrail’in Gazze ve Suriye’de ayağına taş değmedi.. Sıra Türkiye’ye gelecektir.

Ancak Türkiye gayet rahat..

Bunun nedeni, İsrail’in 75 senede çok fazla bir mesafe kat edememiş olması.. Ve giderek daha büyük bir direnişle karşı karşıya gelmesi..

Dolayısıyla Türkiye “İsrail benim sınırlarıma dayanamaz” diye düşünüyor.

O yüzden de İsrail’e gösterdiği tepki “Dostlar alışverişte görsün, avara kasnak gibi gezdiğimizi düşünmesin” türünden “söylemsel” triplerin ötesine geçmiyor.

Tribünlere oynanıyor, (petrolü, doğalgazı, doları bol olan) Arap dünyasının hatırı için slogan atılıyor.

Diplomatik anlamda gerçek bir tepki yok.. Mesela İsrail’le diplomatik ilişkilerin kesilmesi, büyükelçinin çağırılması vs. söz konusu değil.

Dövüşmeden söz etmiyoruz, burada mevzubahis olan küsme.. Türkiye İsrail’e küsmüyor bile..

“Siz Kürtler’in YPG’sine, Fetullah’ın FETÖ’süne terörist demiyorsunuz he mi, aha da ben de Hamas’a terörist demiyorum” demek o kadar da büyütülecek birşey değil.

*

Tarih Ocak 2004.

Yaklaşık 20 yıl önce.

Erdoğan Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde..

TOBB-DEİK İş Konseyi'nin yemeğine katılarak Türk ve Suud işadamlarına hitaben bir konuşma yapıyor. 

Şunları diyor:

Altını çizerek bir şey söylemek istiyorum. Yalnız, yanlış anlaşılırım endişesini de taşıyorum. Ben İslam Ortak Pazarı anlayışını doğru bulmuyorum. Çünkü, ne olursa olsun bu birliktelikleri ne etnik, ne dini kökene ne de coğrafyaya bağlı olarak düşüneceğiz. Artık dünyada bunların hiçbirisi kaldı mı? 
Ekonomi ilişkilerde böyle bir şey var mı? Kuruluşları böyle oluşturmaya kalktığımız anda kamplaşmalar başlar, münasebetler kesilebilir. Biz, şöyle bir şey koyabiliriz; ekonomik ve ticari alanda ortak kalkınan ülkeler birliği diye bir şey oluşabilir. Burada ortak payda dayanışma olabilir. Dünyadaki küreselleşmeyle doğru orantılı veya paralel olmalıdır.

(https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/politika-haberleri/erdogan-islam-ortak-pazari-olmaz_ID477735/)

İslam ortak pazarı anlayışını doğru bulmayan adam, NATO benzeri bir ortak savunma teşkilatını hiç doğru bulmaz.

Birliktelik olmalı ama dinî kökene dayalı olmamalı.

Neye dayalı olmalı peki?

Ekonomik dayanışmaya dayalı olmalı. Para mevzuları önemli.

Birliktelik küreselleşmeyle, yuvarlaklaşmayla paralel gitmeli.

Tam laiklik.

*

Erdoğan bu tarihten 14 yıl sonra "güncellenmiş İslam"dan söz edecektir.

Hakkını yemeyelim, ara sıra İslam hakkında çok doğru sözler de söylüyor.

Fakat yaptığı yıktığını karşılıyor mu, mesele burada.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...