Dr.
Nurullah Çakmaktaş’ın “Dini Radikalizmin Ana Akım İslamcılara Yönelttiği
Tenkitler” başlıklı makalesinde şu satırları buluyoruz:
İslam dünyasında teo-politik radikal düşüncenin
radikalleşmesine tesir eden en önemli konulardan bir tanesi de hukuk meselesi olmuştur. İkinci Dünya
Savaşı’nın akabinde Müslüman topraklar üzerinde kurulan yeni ulus devletler, şüphesiz Batı’da üretilen hukuk sistemlerinden etkilenmişler
ve kendi anayasalarını oluştururken bu sistemleri örnek almıştır. Dini radikal
grupların; yeni ulus devletleri tekfir
etmelerinde ve onlara karşı İslam devrimi
ile sonuçlanacağını ümit ettikleri bir savaş içine girmelerindeki temel
motivasyonu da söz konusu rejimlerin ülkelerini İslam hukuku yerine modern hukuk ile yönetmeyi tercih
etmeleri olmuştur. “Şeriatın tatbiki sorunu” olarak şöhret kazanan problem,
altmışlı yıllardan günümüze kadar, devlet ile cihâdî gruplar arasında en önemli
gerilim kaynaklarından biri olarak var ola gelmiştir.
“Ulus devlet” denilen devletler, ırk
esaslı devletler..
Bu devlet tipi Batı’da Otuz
Yıl Savaşları’na son veren Vestfalya Antlaşması ile başlayan laikleşme sürecine paralel olarak
ortaya çıktı.
Hakimiyet-i milliye (ulus egemenliği) düşüncesini bayraklaştıran Fransız Devrimi de bu süreci hızlandırdı. İmparatorlukların (hanedanların)
yıkılması ile sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı ise süreci zirve noktasına taşıdı.
Ulus
devletlerin tekfiri meselesine gelince..
Gerçekte bu devletler kendi
kendilerini tekfir ediyorlardı..
Yani “İslam devleti” olmadıklarını, Şeriat’i
uygulamak gibi bir hedefleri ya da dertleri bulunmadığını söylüyorlardı.
“Din devleti” olmamakla övünüyorlar, fakat İslam namına kendilerine “dinsiz devlet” denilmesinden de rahatsız oluyorlardı.
Buna karşılık kendilerine çağdaşlık ve uygarlık (medeniyet, medenilik) adına “dini olmayan (dinsiz) laik devlet” denildiğinde bunu öpüp başlarına koyuyorlardı.
Yani
övgü maksadıyla dinsiz devlet denilmesini istiyor, fakat İslam
adına olumsuz anlamda dinsiz devlet denilmesini ise hazmedemiyorlardı.
*
“Kişi ikrarı ile muaheze olunur” ilkesi
gereğince bu tür devlet ve rejimleri tekfir etmek (İslam'ın kâfiri olduklarını söylemek) aklın ve mantığın gereği
durumunda..
İslam’la ilgisi olmadığını açıklayan bir devlet için “Yok yok,
aslında o İslam devleti” demek aklı olan birinin yapabileceği birşey değil.
Ancak bu
laik (siyasal dinsiz) devletler (Mısır’ı işgal eden Napolyon’un halka müslüman olmuş gibi propaganda yaptırması, II.
Abdülhamid döneminde Almanya Kayzeri Wilhelm’in
İslam dünyasında gizli servisi eliyle sanki müslüman olmuş gibi bir izlenim
vermeye çalışması, İngiltere Kralı Charles
için veliahtlığı zamanından beri müteveffa müteşeyyih Kıbrıslı Nazım ile
müritleri tarafından “Müslüman oldu, Hüseyin
adını aldı” diye propaganda faaliyeti yürütülmesine benzer şekilde) müslüman halkı
daha rahat güdebilmek için (İslam dışılık anlamında) dinsizliklerinin gündeme
getirilmesini istemezler.
Onun
yerine “Laiklik dinsizlik değildir, gerçek din özgürlüğüdür” masalını
anlatırlar.
Türkiye’deki
“Bayrak inmez, ezan dinmez” sloganı da benzer bir işleve sahip..
Tamam da bu (eskiden olmayan, senin bahşettiğin) bir lütuf mu?! Laiklik, çağdaşlık ve Batılılaşma adına çanı
susturmayacaksın fakat ezanı susturacaksın, bu olacak şey mi?..
Bu millet ezan susmasın
diye İstiklal Harbi vermedi ise ne diye verdi, Dolmabahçe Sarayı’nda yaşayan adamın adı Mehmed Vahideddin değil
de Mustafa Kemal olsun, milleti Kayı boyundan, Osman Gazi soyundan biri
değil de bir Selanikli yönetsin diye
mi?!
*
Modern
hukuk denilen şeye gelince.. Bu, kökleri Roma
Hukuku’na dayanan, Hristiyanlık’tan etkilenmiş Avrupa
hukuku..
Şeriat’le (İslam hukuku ile) çelişmeyen
yönleri de var, çelişen yönleri de..
Türkiye gibi ulus devletler hukuk düzeni meselesinde laiklik
(siyasal dinsizlik) noktasından çifte
standart uygulamış durumdalar.
Bugün
bile Türkiye’de Yahudi’nin cumartesisi, Hristiyan’ın pazarı
resmî tatil iken Müslüman’ın cumasının tatil olması istendiğinde laiklik ve Kemalizm (Atatürkçülük) adına ortalığı velveleye veren, “Türkiye Şeriat devleti oluyor” diye feryad ü figan koparan, şirretlik
sergileyenler var.
Bunların
bir bölümü aynı zamanda Türkçülüğün,
milliyetçiliğin, yerlilik ve milliliğin şampiyonluğunu yapmayı da ihmal etmiyorlar.
Selanikli Mustafa Atatürk sayesinde hukuk
alanında modernleşme yönünde devrim niteliğinde adımlar atmış olan devletimiz,
modernleşmeyi AKP döneminde de
sürdürdü..
Mesela
zinayı suç olmaktan çıkardılar..
Zina suç değil, fakat 20 yaşında bir delikanlı 17 yaşında bir genç kızla evlense suç işlemiş oluyor.. Niye?. Çünkü zina
edip kızı ortada bırakması gerekirken reşit olmayan kızı nikâhına aldı.. Modernleşme yolunda çok büyük bir günah işledi..
Güler
misin, ağlar mısın?.. Böyle bir “son
kale Türkiye”de yaşıyoruz..
Mazlumların umudu, kimsesizlerin kimsesi imiş..
2011
seçimleri sırasında MHP üst yönetiminden
(evet, en üst yönetiminden) (tıpkı Aczimendebur
Müslüm Gündüz gibi “uçkurist” olan) dokuz-on
kişi “kaset”leri ortaya çıktığı için
siyaseti bırakmak zorunda kalmışlardı.
Yaptıkları
hukuken suç muydu?..
Değildi..
O
yüzden, bu şahıslar değil, onların kasetlerini internette yayınlayanlar
ayıplandı, ahlâksızlıkla
suçlandılar..
Ve AKP
Hükümeti bu tür ahlâksızlıklar yaşanmasın diye tedbir aldı..
Hayır,
zinayı engellemek için değil, zanilerin teşhir edilmesini engellemek için; modern Türkiye'de asıl ahlâksızlık oydu.. Hukuk, millete (özellikle Ankara'nın kaymak tabakasına) güvenli biçimde zina yapma imkânı sağlamalıydı.
O yüzden “özel hayatın (bu türden) dokunulmazlığı” sağlama alındı.. MHP'nin üst yönetimi "modernleşme" yolculuğuna hasarsız güvenli bir biçimde devam edebilirdi artık.
Evet, bu
ülke Selanikli Mustafa Atatürk’ün izinde modernleşme yolunda müthiş mesafe almış
durumda.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi muasır medeniyet seviyesini aşma
yolunda..
Dolayısıyla
başkasının karısıyla (evli olmayan biriyle de değil, evli kadınla) zina eden
CHP lideri Deniz Baykal gibilerin “özel hayatı” koruma altında.. Bir daha hiçbir siyasetçi Baykal'ınki gibi bir bahtsızlık yaşamasın diye gereken tedbirler alınmış.
Cumhuriyetin fazilet olduğu modern hukuk alanında yaşanan bu gelişmeler sayesinde daha iyi anlaşılıyor.
*
Ancak dünya beşten, Türkiye de muhafazakâr demokrat AKP'den, Kemalist CHP'den, bomboz kurtçu MHP'den büyük.
Bu ülkede, her ne kadar sayıca az olsalar da, (İslam devrimi anlamında) devrimciler de, Şeriatçılar da var.
Hatta, (merhum Bediüzzaman'dan, Es'ad Erbilî rh. a.'den beri) sırf Selanikli’ye rahmet okumadığı, laikliğe (devletin siyasal dinsizliğine)
iman etmediği için “özel hayat” bakımından “Nerede nasıl zehirlenebilirim”in
hesabını yaparak yaşamak zorunda kalanlar bile var.
(Çakmaktaş'ın makalesini okumaya devam edeceğiz inşallah.)