BÖYLECE, ADAYLARI KİM OLURSA OLSUN, MUHALEFETİN MAĞDURİYET RÜZGÂRINI ARKASINA ALMASININ ÖNÜ AÇILMIŞ OLUYOR


(Muhalefet kendi içinde görüş ayrılığına düşüp parçalanacakken bu da önlenmiş oldu.)




YSK Başkanı'ndan İmamoğlu açıklaması: Cezası kesinleşirse seçilse dahi mazbata alamaz

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI İLE HİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI ARASINDAKİ FARK BİR HARF KADAR KÜÇÜKTÜR




Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 16 Aralık 2022 tarihinde (yani dün) okuttuğu cuma hutbesi, hem İslam'ı tahrif etmesi hem de laikliği çiğnemesi anlamına geliyordu.

Sebebi şu ifadeler:

İslam’a göre kadın ve erkek hem duygusal ve fiziksel, hem de ruhsal ve zihinsel olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilemez. Zira evlilik için sadece ergen olmak yeterli değildir. Ergenlik biyolojik bir süreçtir. Evlilik ise reşit olmayı gerektirir. Nitekim ülkemizde evlilik yaşının asgari sınırı on sekiz olarak kanunlarla belirlenmiştir. Başta anne-babalar olmak üzere herkesin evlilik yaşı ile ilgili sınırlara riayet etmesi hem dini bakımdan gerekli bir davranış hem de ailede kalıcı huzur ve mutluluğu sağlamanın en temel şartıdır.

İlk cümleden başlayalım..

“İslam’a göre … rüşt yaşına gelmeden evlendirilemez” diye kestirip atıyorsun. Sonra da bunu getirip 18’e (hem erkek, hem de kadın/kız için) bağlıyorsun.

Kesin bir yasak getiriyorsun.

20 yaşındaki delikanlı 17 yaşındaki kızla bile evlense, olmuyor. Kız reşid sayılmıyor.

Fakat bu rüşd meselesi, herşeyden önce, bazı noktalarda içtihadî bir mesele..

Ulemanın “rüşd”den anladığı şey bazı noktalarda farklılık gösteriyor.. 

*

Sen de kendi kafana göre (daha doğrusu, İsviçre’den Medenî Kanun ithal etmiş olan laik, yani “siyasal dinsiz” Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarına göre) bir rüşd anlayışı benimsemişsin, fakat buna “İslam’a göre” diyor ve hutbede okuyorsun.

Laik (siyasal dinsiz) devletimize göre” demek yerine, “İslam’a göre” ifadesini kullanıyorsun.

İslam uleması ise, içtihadî konularda “İslam’a göre” demiyor, “Ebu Hanife’ye göre, Şafiî’ye göre” gibi cümleler kuruyorlar. 

Çünkü İslam, Ebu Hanife’nin (rh. a.) veya bir başkasının tekelinde değil.

Sen “İslam’a göre” demekle hem İslam’ı tahrif ediyorsun, hem de laikliği çiğniyorsun.

Sanki Türkiye Cumhuriyeti İslam’ın hükümlerinin uygulandığı, laikliğin çöp sepetine atıldığı bir ülkeymiş gibi konuşuyorsun.

*

Peki rüşd (reşid olma) ne?

TDV İslâm Ansiklopedisi’nde geniş bilgi mevcut.

Oradaki “Rüşd” maddesinin ilk cümlesi şöyle:

Sözlükte “doğru yolu bulmak, mâkul davranmak” gibi mânalara gelen rüşd kelimesi fıkıh terimi olarak kişinin mallarını din, akıl, mantık ve iktisat prensiplerine uygun biçimde koruyup harcamasını sağlayan fikrî olgunluğa sahip olmasını, Şâfiî’ye göre bunun yanı sıra dinî ve ahlâkî açıdan adalet vasfını taşımasını ifade eder.

Bu anlamdaki rüşdün karşıtı ise sefeh (sefihlik) oluyor.

Söz konusu maddede şu ifadeler de yer alıyor:

Kişi reşid olarak bulûğa erince iman, ibadet ve diğer hususlardaki şer‘î mükellefiyetlere ait hitabın muhatabı sayılıp yaptığı hukuka aykırı fiillerden sorumlu tutulur ve hukukî işlem ehliyetine tam anlamıyla sahip olur. Sefihin de malî sonuçları olan hukukî işlemleri dışındaki hususlarda edâ ehliyeti tamdır; bu tür işlemler bakımından ise hacir altındadır.

İşte burası, İslam ile laik (siyasal dinsiz) Türkiye’nin rüşd anlayışının aralarının bozulup herkesin kendi yoluna gittiği nokta oluyor.

Bu ifadeler, mesela büluğa ermiş "reşid" 12 yaşındaki bir kız çocuğunun veya 14-15 yaşındaki erkek çocuğun, İslam’a göre, hukukî işlem ehliyetine tam anlamıyla sahip olduğunu ortaya koyuyor. 

Yani isterlerse, anlaşırlarsa, evlenebilirler. Birileri onların bu yöndeki özgür iradelerine ipotek koyamaz, hürriyetlerini kısıtlayamazlar.

*

Bu noktada ulema arasında ihtilaf yok, çünkü reşidler, "fikri hür, vicdanı hür" birey durumundalar. (Cahillerin ve sefihlerin ihtilafı bir değer taşımıyor). (Laik devletin kanunlarına göre ise 18 yaşına basmadıkça asla reşid olamıyorsun, rüşd onların tekelinde olup, dilediklerine bağışladıkları bir nimet.)

Son hutbesine bakılırsa, Diyanet’in bu hususta dinde reform yaptığı, birilerinin dilinden düşürmediği "fıkıh geleneği"nin sırtına tekmeyi indirdiği, mezhepsizlik anlamına gelen bir tavır sergileyerek laik (siyasal dinsiz) devletin talepleri doğrultusunda masa başında alelacele yeni bir sözde içtihat yapıp farklı bir fetva kotardığı söylenebilir. 

Bu kafayla giderlerse, (tutarlı olma adına) “18 yaşından önce namaz ve oruç farz olmuyor” demeleri de beklenebilir gibi görünüyor.

*

Devlet, Avrupa’da 18’inci yüzyılda başlayan bir uygulamayı esas alarak çocukları altı yaşında “zorunlu” eğitime başlatıyor. (Zorunlu olmadığı zamanlarda da eğitim vardı; zorunluluk ve tek tiplilik başka birşey.)

Bu altı yaş dayatmasında “hem duygusal ve fiziksel, hem de ruhsal ve zihinsel olgunluk” edebiyatına kimse prim vermiyor.

Altı yaşındaki her çocuk duygusal, fiziksel, ruhsal ve zihinsel bakımdan aynı mıdır?

Sen bunları, bahçendeki hıyarları sebze sepetine doldurur gibi aynı sınıflara dolduruyor, aynı eğitime tabi tutuyorsun. Tabiri caizse cins atlarla kaplumbağaları aynı kulvarda eğitime ve yarışa tabi tutuyorsun.

Aklına rüşd müşd, duygu, fizik, ruh, zihin, olgunluk vs. gelmiyor.

*

İmdi, mesele sadece rüşd, ergenlik vs. meselesi değildir.

Bu herşeyden önce bir sosyoloji meselesidir, sosyal yapı meselesidir. Sosyo-ekonomik şartlar meselesidir.

18 yaşından itibaren evlilik serbest diye kaç tane genç bugün evlenebiliyor?

Evlenmek isteyen genç erkekse, ondan ev, araba, iyi bir gelir kapısı beklendiği için gençler neredeyse 30’una kadar beklemek zorunda kalıyor.

Şöyle bir düşünün bakalım, son yıllarda çevrenizde kaç tane 18 yaşında evlenmiş genç gördünüz?

Şahsen benim bildiğim böyle bir genç yok. 45 sene öncesinden hatırladıklarım var, fakat şimdi yok.

Bu durumda ha 18 demişsiniz ha 15, pratikte hiçbir farkı bulunmuyor.

Kolaysa gel de 18 yaşında evlen!

*

Şu Kur’an kursu hocasının kızının evliliğine gelince..

Şahsen bugüne kadar bu toplumda böylesi bir evliliğe ve nikâha şahit olmadım.

Bu, münferit bir olay. Kelimenin tam anlamıyla münferit.

Ve gerçekleşme tarzı bakımından yaşanmaması gereken bir olay.

Fakat, sanki bütün Kur’an kursu hocaları kızlarını böyle evlendiriyormuş ve bütün Kur’an kursu talebeleri böyle evleniyormuş gibi bir hava meydana getirildi.

*

Türkiye sadece Hiranur Vakfı’ndan mı ibaret?

Mesela bu olayın medyada köpürtüldüğü sırada bir MİT’çinin Konya’da lise öğrencisi (yasaya göre reşit olmayan) bir genç kıza “Seni MİT’çi yapacağız” diyerek tecavüz etmesi olayı yaşandı.

Ve, MİT’ten, “Bizim böyle bir mensubumuz yoktur, bu olayı da lanetliyoruz” türünden bir açıklama gelmedi. 

Tecavüz eden MİT’çi olunca niye kimseden ses çıkmıyor?

MİT tenezzül edip, “Bu adamın bizimle ilişkisi yoktur”, ya da, “Bu adamın yaptığı şerefsizlik MİT’e mal edilemez, bir şahsın kabahati kuruma mal edilemez” demiyor, istifini bozmuyor.

Niye?

Sebebi, MİT’çilerin Kur’an eğitiminden geçirilmiyor olmaları olabilir mi?

Halbuki adam, MİT'çiliğini istismar ederek suç işlemiş.. MİT'teki görevden bahsedilmeden, MİT'çilik kullanılmadan işlenen bir suç olsa durum değişecek.

*

Bir de Hiranur Vakfı olayından dolayı öfkesinden yerinde duramadığını beyan eden part-time hassas gönüllü, yanık yürekli tipler var. 

Apocu Selahattin Demirtaş artisti ile "adalet" meraklısı Kılıçdaroğlu gibi..

Fakat nedense "içinden MİT geçen" olaylarda bu şovmenlerin vicdanı kısa devre yapıyor, çalışmıyor. 

Vicdan arabalarının motoru arızalanıyor, kontağı çeviriyorsunuz "Tırt" deyip duruyor.

Bir türlü "Vınnn" sesi gelmiyor.

Hele şu gazeteci numarasına yatan Timur Soykan soykası.. Ondan hiç ses yok.

*

Konuya dönelim.. Maşallah Diyanet evlilikte rüşd konusunda hassas..

Rüşd yaşı konusundaki hassasiyetleri “tesadüfen” laik (siyasal dinsiz) devletin hassasiyetleriyle örtüşüyor.

Bu devlet, 15 yaşındaki bir delikanlı ile genç kız evlenmesinler diye bir yasak koymuş..

Peki, aynı yaştaki bir genç kız ile delikanlının evliliksiz cinsel ilişkisi (zina) için de bir yasak getirmiş mi?

Diyelim ki bu yaştaki gençler evlenmemekle birlikte evliymiş gibi işler çeviriyorlar (Ki toplumumuzda, özellikle öğretim kurumları sayesinde örnekleri var), o zaman devlet ne yapıyor?

O zaman özgürlükçü hale gelip, “Karşılıklı rıza ile olmuş, sevenlerin arasına girilmez” mi diyor, yoksa, “Bu suçtur” mu diyor?

Akparti, neden zinayı suç olmaktan çıkarmıştı?

Burada sorun edilen tek şey, böylesi gençlerin (topluma ilan ederek evlenip) nikâhlı olmaları ve böylece günah işlemekten kurtulmuş olmaları değilse, ne?

Bu işi yapan gençler, “Biz evli değiliz” derlerse sorun yok. İstedikleri her haltı yiyebilirler.

Fakaat, “Evlendik” demeleri suç.

*

Dünya beşten, Türkiye de Hiranur Vakfı’ndan büyüktür.

Türkiye’deki tek genç kız ya da kadın da, o vakfın hocasının kızı değildir.

Diyanet, İslam’a göre “Hıyanet İşleri Başkanlığı” demek olacak bir çizgiye savrulmamak için kılı kırk yarmalıdır.

Ne yazık ki bu tür yarım yamalak, çarpıtılmış hutbelerle, dinde reform anlamına gelen mezhepsizliklerle o yöne doğru dolu dizgin gidiyor.

“İslam’a göre” diye cümleler kurulan bir hutbe böyle bir mantıkla yazılmamalıdır.

“İslam’a göre” dediğin zaman Allahu Teala ve Peygamberi (s.a.s.) adına konuşmuş oluyorsun.

Bu, kanunları yap boz tahtası olan, Recep Tayyip'in veya bir başkasının keyfine göre gün aşırı değiştirilebilen Türkiye Cumhuriyeti adına konuşmaya benzemez.

Söylediğin bir söz ebediyen Cehennemlik olmana yol açabilir.

Bu meydanda söz kıldan ince kılıçtan keskincedir.



SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...