Fethullah’ın ölümüne kimisi sevindi, kimisi üzüldü.
Türkiye’deki büyük çoğunluk (özellikle de geçmişte onu “hocaefendi”
diye anarak yere göğe sığdıramayanlar, "günah çıkarma" kabilinden) arkasından lanet okudular.
Birkaç kişi de rahmet dileme gafletinde bulundu.
Bunlardan biri, Doğu Perinçek.. Bir diğeri, Yeni
Asya gazetesi genel yayın yönetmeni Kazım Güleçyüz.
Kazım, “terör örgütü propagandası yapma”
gerekçesiyle tutuklandı.
*
Türkiye Cumhuriyeti laik (siyasal dinsiz) bir devlet
olduğu için, “suç” ile “günah” kavramları örtüşmüyor.
Türkiye’de “helal”ler “suç” olabiliyor..
Mesela 18 yaşındaki bir genç, 17 yaşındaki bir genç kızla “evlenirse” suç
işlemiş oluyor.
Buna karşılık, (mesela Deniz Baykal gibi) kerli
ferli bir adam başkasının karısı ile “düzeyli beraberlik” yaşarsa (pozitif/yürürlükteki
laik hukuka göre) “zina suçu” işlemiş olmuyor..
Böylesi bir durumda (Şeriat’e alerji duyan) “ahlâkçı
dindar”lar hemen devreye giriyor, insanların özel hayatlarına karışmanın ne
kadar çirkin bir iş olduğunu anlatmaya koyuluyorlar..
Çok ahlâklılar ya, vicdanları onları rahat bırakmıyor.
Kazım Güleçyüz’ün durumuna gelelim.. Yaptığı şey günah mı, değil mi, kimse işin bu
tarafına bakmıyor.. “Laik (siyasal dinsiz) yasalara göre yaptığı suç mu, değil
mi?”, ilgilenilen husus sadece bu.
Kazım’ın “suç” kabul edilen paylaşımı şöyle:
“Fethullah Gülen de
imtihan dünyasından berzah alemine göçmüş. Hakkındaki iddiaların hesabı artık
öbür tarafta görülecek. Bu iddialar gerekçe gösterilerek yapılan ve nice
insanın mağduriyetine sebep olan hukuksuzlukların son bulması dileğimizi bir
kez daha tekrarlayarak, Allah rahmet ve adaletiyle muamele eylesin diyoruz.
Camianın başı sağ olsun.”
Açıkçası, bundan “terör örgütü propagandası” çıkarmak
biraz zor gibi görünüyor, fakat “rahmet” faslına hiç girmese “eyiymiş”.
Ancak, Kazım’ın yaptığı şey “zalimlere meyletme”
kapsamına giren bir “günah” olarak değerlendirilebilir mi sorusu akla gelmiyor değil.
Bir de şu var: Fethullah "hizmet" şampiyonu olmak için önce Türk derin devleti, sonra da küresel egemen güçler ile "gayrimeşru" işbirliği içine girmese, peşine düşen insanları keramet süsü verilmiş mizansenler ve hipnotik nutuklar ile gözlerini boyayarak canlı robotlar haline getirmeseydi bütün bu "mağduriyetler" yaşanır mıydı sorusu önem taşıyor.
Fethullah, Kazım'ın sözünü ettiği mağduriyetlerden birinci derecede sorumludur.
*
Bununla birlikte, meseleyi (pozitif/yürürlükteki laik hukuk değil de)
İslam açısından ele aldığımızda, Türkiye’de dinî açıdan çok daha mahzurlu bir “rahmet
dileme” olayının sürekli gündeme getirildiğini görüyoruz.
Ülkemizdeki derin çetelerin, Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellemi ve Allahu Teala’nın son kitabı Kur’an-ı Kerîm’i
“Arap oğlunun yaveleri” diyerek aşağılamış olduğu bir başka Kazım’ın, Kazım
Karabekir’in şahitliğiyle sabit olan Selanikli Mustafa Atatürk için
camilerde cuma hutbelerinde “rahmet okunması” talebinde bulunduklarına tanık oluyoruz.
Neredeyse her milli bayramda ve Selanikli’nin ölüm yıldönümünde, bir yerlerden düğmeye basılmış gibi sistematik ve organize biçimde “Hutbede niye Atatürk yok?” diye yaygara
koparılıyor.
Hatta, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ gibi camide hutbe sırasında bu yönde din dışı ve yasa dışı eylem yapan, camiye ibadet için gelmiş olan insanların hak ve hukukunu çiğneyerek huzurunu bozan, ve bunu kayda aldırıp yayınlatan hadsiz ve sorumsuz şımarık tipler var.
(Hutbe sırasında konuşmak haramdır, hutbeye sessizce
kulak verilir.. Bu aşırı şımarmış tiplerin yaptığı şey cami adabına riayetsizlik
edepsizliğinden fazla bir şey.. Bu, kargaşa, fesat ve fitne çıkarmadır, camide terör estirmedir, ve Şeriat’teki
cezası ağırdır.. Fakat Türkiye’deki laiklik yani siyasal dinsizlik yüzünden
cezaları ahirete kalıyor, o ayrı.)
Selanikli Mustafa Atatürk’ün müslüman olmadığı (Murat Bardakçı’nın da ifade ettiği gibi) açıktır.. Kimseyi zorla müslüman yapmaya, müslüman göstermeye hakkımız yok.
*
Adam İslam’a “Beyni sulanmış hafızların dini” diyerek
hakaret etmiş mi?.. Etmiş!
Yine Allahu Teala’nın ilkelerini/prensiplerini “gökten
indiği sanılan kitapların dogmaları” diyerek aşağılayıp kendi icat ettiği
prensiplerin onlardan üstün olduğunu iddia etmiş mi?
Etmiş!
Yani adamın İslam karşısındaki küfrü, kâfirliği açık.
Adam “İslam’ın kâfiri” olduğunun anlaşılması için daha ne
desin?!
İmdi, böyle dinsiz imansız bir adamın İslam mabetlerinde “rahmet”le
anılması İslam’a göre caiz olmadığı gibi, bunu talep etmek de İslam’la ve
Müslümanlar’la alay etmek, onları aşağılamak anlamına gelir.
Ayrıca, laikliğe de aykırıdır.. Laikliğin yaygın tanımına göre din devlete, devlet de dine karışamaz.
Devlet, “İslam denilince şunları
anlayacaksınız” diyerek tanrılık ya da peygamberlik taslama konumunda değildir.
*
Kazım Güleçyüz’ün Fethullah için “rahmet” okumasından
rahatsız olanlardan, bu “Selanikli’ye camide rahmet” okunması şirretlik, azgınlık, hadsizlik ve
arsızlığı karşısında da hiç değilse fısıltı, inilti, vızıltı ya da mırıltı kabilinden bir tepki göstermelerini istersek çok şey mi beklemiş oluruz?
Selanikli Mustafa Atatürk’e rahmet okunmasını bu kadar önemseyen Ümit Özdağ gibi şımarıklara tavsiyemiz, her cuma Anıtkabir’i ziyaret etmeleri, orada Selanikli için Fatiha okumalarıdır.
"Selanikli'ye rahmet" hassasiyetini asıl sergilemeleri gereken yer orası.. Adamın mezarının başı.
İstiyorlarsa Yasin de okuyabilirler.. Hatta hatim okusunlar, daha sağlam olur.
Dahası, kalabalıkların Anıtkabir'e akın ettikleri milli bayramlarda Atatürkçü imamlara megafonla "rahmet" okutabilir ve ziyaretçilerden Fatiha okumalarını istetebilirler.
*
Mezarlıklar ve mezar başları şov yeri ve panayır alanı değildir, ölü için rahmet niyazında bulunma yeridir.
Madem Selanikli'nin Allahu Teala'nın rahmetini hakettiğine inanıyorsunuz, işte meydan, işte mezar!. Rahmet hassasiyetinizi orada doya doya sergileyin, kana kana yudumlayın!
Hatta hatta, Yavuz Sultan Selim’in Topkapı Sarayı’ndaki
mukaddes emanetler bölümünde ihdas ettiği türden bir sürekli Kur’an
okunması hizmeti de organize edebilirsiniz.
Elinizi tutan yok, buyurun yapın!
Tabiî derdiniz müslüman millete "gıcık" vermek, nisbet yapmak, sataşıp tahrik etmek, kavga gürültü çıkartmak, "İşte İslam'ı laik (siyasal dinsiz) Kemalizm'e böyle biat ettirir, dininize dinsiz ideolojimiz karşısında böyle boyun eğdirtiriz" mesajını vererek mütedeyyin kitlenin müslümanlık damarına sinsice basıp alay etmek, cemaatin çaresizce yutkunmasına bakarak alçakça keyif çatmak değilse.
*
Hayır, beyefendiler Anıtkabir’de Allahu Teala’yı
hatırlamaya, Fatiha okumaya tenezzül etmiyor, İslam'ın (Eski Yunan putperest tapınağı Akropolis'e benzeyen) bu mekâna girmesini içlerine sindiremiyorlar, geliyor müslümanın camisine
musallat oluyor, orada imansız bir adam için rahmet okunmasını istiyorlar.
Ve Diyanet İşleri Başkanlığı da, "müslüman" olduklarını söyleyen siyasetçiler de, bu rezalet karşısında
susuyor.
İmdi siz, Kazım Güleçyüz’e bu yersiz ve zamansız “rahmet
okuma”nın hesabını sormayı biliyorsunuz da, Allahu Teala size, bu Selanikli’ye
rahmet okunması talebi karşısındaki “sessusluk”unuzun hesabını sormayacak mı?
Nasıl bu dünyada Kazım’ı tutuklayan bir mahkemeniz varsa, ahirette de bir mahkeme var.