E-KİTAP: KALEMLERDEKİ CAHİL CESARETİ

 

https://www.academia.edu/97235964/Kalemlerdeki_Cahil_Cesareti


KALEMLERDEKİ

CAHİL CESARETİ

  

Dr. Seyfi SAY


İÇİNDEKİLER

 

BİRİNCİ BÖLÜM: KIZILIMSILAR

AHMAKLIK MI, KEMALİST AHLÂKSIZLIK MI? 7

LEON DUGUİT, SONER YALÇIN’IN ZİHNİYETİNİN İÇİNE TÜKÜRÜRKEN 27

LAFAZAN CEHALET: İLHAN SELÇUK 38

T24’ÜN KALİFİYE ETEKLİSİ MEHMET Y. YILMAZ 50

HANGİSİ?.. KORKAKLIK MI, SİNSİ HİLEKÂRLIK MI? 55

ABDURREŞİD İBRAHİM VE "NUH'UN KELEKLERİ" 61

 

İKİNCİ BÖLÜM: RENKSİZLER

SAMİ SELÇUK’UN CUMHURİYETÇİ UKALALIĞI 79

KOMPLOCU ZİHNİYET 88

BATI’NIN KOCAKARI İLAÇLARI: DEMOKRASİ, ANAYASA VS. 90

ALATURKA ÇAĞDAŞLAŞMA VE İLERLEME 93

DİNDARLIK VE SUÇ 105

KARAR GAZETESİNİN FIRILDAKLARINDAN BİRİ TALİBAN’I DEĞERLENDİRMİŞ 112

DİNSİZ DİN İSTİSMARI VE AHLÂKSIZ AHLÂKÇILIK 127

KUR’AN’DA ÇELİŞKİ ARAYAN ŞAŞI 138

ŞARAP KATLİAMI 140

HAZRETİ WEBER’DEN FETVALAR (!) 143

DEVRİMSİZ DEVRİMCİLER 149

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: BUKALEMUNLAR

AHMET HAKAN’IN ERBAKAN’I 158

İTİRAFÇI DÖNEK AHMET HAKAN’IN YERYÜZÜ CENNETİ 165

ALATURKA “MÜSLÜMAN DEMOKRAT AKTÖR” METİNER 174

MEHMET METİNER’İN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI 182

ÖRTÜSÜZLEŞEN BAŞÖRTÜSÜ 187

AKPARTİ SÖZCÜSÜNÜN AÇIKLAMALARI PARTİSİNİ BAĞLADIĞINA GÖRE… 192

FARUK BEŞER’İN İBRAHİM KARAGÜL’E DERSİNİ VERMESİNİ BOŞUNA BEKLEDİM 199

KAFASI MI KARIŞIKTI, KAFA MI KARIŞTIRIYORDU? 203

CEHALETİN CESURUMSU KALEMİ: MUSTAFA ÇAĞRICI 213

NEYİ NASIL OKUMALI? 216

SİNEKLERİN TANRISI DEVLETE VE KÖPEKLERİN DİNİ DALKAVUKLUĞA DAİR 219

YENİ ŞAFAK’IN SOYTARISININ “BİZANS RUHU” 229

BİZANS’IN MASON FRANSIZ İHTİLALİ SOSLU RUHUNU İSTANBUL İSLAMCILIĞI ETİKETİ ALTINDA PAZARLAMA DOLANDIRICILIĞI 237

CHP’Lİ CİHANGİR LAİK 241

CAHİL Mİ, MÜNAFIK MI? 253

KEMALİST ZEKERİYA KURŞUN “ANADOLU İRFANI VE İSLAMI” NAMINA UYARIYORMUŞ 263

SAHTEKÂR BOZACININ DOLANDIRICI ŞAHİDİ ŞIRACI 269

COŞKUN AHMET’İN DEVR-İ DAİM FETVASI 279

RÜYALARLA FETVA VEREN BİR KARA CAHİL 283

İHSAN ELİAÇIK KAÇIKLIĞI İLE İSMAİL SAYMAZ AYMAZLIĞI 289

DEVRİMCİLİK ATATÜRKÇÜLÜĞÜN VE ALTI OKÇULUĞUN TAPULU MALI MIDIR? 293

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: YEŞİLİMSİLER

TASAVVUFUN İMAMLARI VE MÜÇTEHİTLERİ 298

GÜCÜN AHLÂKI 301

MEVLÂNÂ’DAN HÜSEYİN HATEMİ’YE CEVAP 306

HÜSEYİN HATEMİ’NİN FANATİZMİ 313

HÜSEYİN HATEMİ NE YAPTIĞININ FARKINDA MI? 321

EDEBİYATÇI GEÇİNEN ADAMIN İSLAM’A VE TÜRKÇE’YE İHANETİ 325

TASAVVUF MASKELİ SAPIKLIK VE ZINDIKLIK 331

KAPLAN’IN “KÜFÜR, DALALET VE BİD’AT” ZENGİNLİĞİ 340

“MİLLİYETÇİ ŞEHVET PARTİSİ” VE “CUMHURİYET ŞEHVET PARTİSİ” KİTAPLARI 344

SEN KİMİN KULUSUN, ALLAHU TEALA’NIN MI, TUNUSLU HAYRETTİN’İN Mİ? 353

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E TAADDÜD-Ü ZEVCÂT 357

“HOCAEFENDİ’Yİ DOĞRU ANLAMAK” 365

KADINSI TARİHSELCİLİK VE İSLAM 379

İÇTİHAT VE KUTSALLIK 394

D. MEHMET DOĞAN’A CEVAP: MİLLET OLMAK 402

YA ÇOK SAF YA DA BİZİ APTAL YERİNE KOYUYOR 418

TARİHSELCİLERİN “GÖREVLİ EMİR KULU” AVUKATI LEKESİZ’İN DELİLSİZ TAKLİDΠİMANI 430

NEYİ NASIL SAVUNMASI GEREKTİĞİNİ BİLMEYENLER 439

*


D. MEHMET DOĞAN’A CEVAP: MİLLET OLMAK

 

D. Mehmet Doğan, “Milliyetin Mayası Ne?” başlıklı bir yazı kaleme almıştı.

“Kafa Karışıklığının Mayası Ne?” başlıklı bir çalışmaya malzeme olacak türden bir yazı..

Yazısının tamamını aşağıya alıyoruz.

En son söylememiz gerekeni baştan söyleyelim, D. Mehmet Doğan, kavram kargaşasından nemalanmaya çalışıyor.

Kasten veya bilinçsizce..

*

Kelime ve kavramlar, insanların birbirleriyle anlaşmaları, birbirlerini anlamaları için bir araçtır.

Müşahhas (somut) nesne ve cisimlerde genellikle kavram kargaşası yaşanmaz. Mesela Güneş dediğimizde herkes aynı gök cismini anlar. Kürek dediğimizde herkesin aklına aynı alet gelir.

Ancak, soyut ve/veya itibarî kavramlar söz konusu olduğunda iş değişir. Mesela laiklik gibi kavramları herkesin kendisine göre tanımlaması mümkündür.

Bu yüzden, bilimsel tez ve çalışmalarda (mesela bir doktora tezinde), giriş bölümünde, kavramsal çerçevenin ortaya konulması ve temel kavramların tanımlanması istenir.

Kur’an-ı Kerîm‘de de aynı şekilde, önce Fatiha Suresi’nde âlemlerin rabbi olan Allahu Teala tanıtılır, sonraki sayfalarda ise, önce mümin, münafık ve kâfir kavramlarına açıklık getirilir.

Böylece siz, Kur’an‘ı okurken, mümin, münafık ve kâfir kelimeleriyle kimlerin kastedildiğini bilerek yolunuza devam edersiniz.

*

Gelelim D. Mehmet Doğan’ın yazısına..

Söze şöyle başlıyor:

İslâmcı zihin zaman zaman “kavmiyet, ırkçılık, millet, milliyet” kavramları üzerinde patinaja düşer; daha Türkçesi debelenir durur… Gerçekdışı, basmakalıp ilintiler kurarak, kendi icad ettiği bazı düşmanları mahkûm eder, böylece işin içinden sıyrıldığını sanır.

Bunlar, yazarın iddiaları..

Yazısının devamında, bu iddialarını ispatlaması beklenirdi.

Ancak, yazısının devamına bakıldığında, “patinaj, debelenme, basmakalıp ilintiler kurma, kendi icat ettiği düşmanları mahkum etme, böylece işin içinden sıyrılma” suçlamalarını bizzat kendisinin hak ettiğini fark ediyoruz.

Yazısının ikinci paragrafı şöyle:

Eğer milletin esası “ırk” veya “kan”sa herkes, kendi ırkının milletinden olmak zorundadır. Bu anlayışın gideceği yer yoktur. Yok böyle değilse o zaman başka bir dille konuşmak gerekir.

Bu ifadeler saçmalık.. Çünkü “milletin esası”, bakış açısına göre değişebilir. Bu, kavramı nasıl tanımladığınıza bağlı.

Yazar eğer düşünce dünyasını İslam’a göre şekillendirseydi, Kur’an‘daki tanımı “esas” alırdı.

Ancak, bunu yapmadığını görüyoruz.

Bilgisizliğinden mi, yoksa önemsemediğinden mi, bu konuda birşey diyemeyiz.

Kur’an‘da millet kavramı, merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır hocanın Hak Dini Kur’an Dili tefsirinde belirttiği gibi, dinin ictimaî/sosyal boyutunu ifade eder.

O yüzden Kur’an‘da Arap milleti, Fars milleti, Türk milleti vs. yoktur, “İbrahim’in milleti” vardır.

*

Yazar şöyle diyor:

“Millet seçimliktir; din olarak da seçimliktir, kültür olarak da.”

Böylece millet kavramı, Kur’an‘daki saf ve pür anlamını yitiriyor, ona bir de, birkaç yüzyıl önce icat edilip 20. yüzyılda yaygınlaştırılmış bulunan “kültür” kavramı yükleniyor.

Yani millet kavramı, kaşla göz arasında laikleştiriliyor.

Yazarın bizi dönüp dolaştırıp getirmek istediği nokta, bu laik kültürcülük.

Fakat, bunun “yedirilebilmesi” için, önce, “din“den de bahsedilip, okurların “zoka”yı yutmaya hazır hale getirilmesi gerekiyor.

Halbuki, bir ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“De ki: ‘Allah doğru söylemiştir; öyle ise hanîf olarak İbrâhîm’in milletine tâbi’ olun! O, müşriklerden değildi.' ” (Al-i İmran, 3/95)

Bu millet tanımı çerçevesinde, müşriklerle müminler aynı milletten olamaz.

Olmuyor, olamıyor.

Ama, kültür açısından bakarsanız, Hz. İbrahim’in soyundan gelen İsrailoğulları (İsrail, Yakub a.s.’ın lakabıdır) İbrahim milletinin ta kendisi olur.

Eğer siz millet tanımınızı İslam’dan (Kur’an‘dan) alırsanız, müşrik bir Türk ile mümin bir Türk, aynı milletten olamaz.

Fakat laik-dinsiz kültürcülükten alırsanız, bir müminle bir müşriği. aynı milletin ferdi kabul etmeniz mümkündür.

İşte burada insan için bir yol ayrımı ortaya çıkar:

Ya müslümanca düşünmeyi seçecektir, ya da onu terk edip, dinsiz (laik) yaklaşımı benimseyecektir.

D. Mehmet Doğan’ın yazısına bakıldığında, ikincisini kabul ettiği görülüyor.

Bu arada, din (İslam) istismarı yapmayı da unutmuyor.

*

D. Mehmet Doğan şunu da söylüyor:

“Türkiye sözkonusu ise bütün bu kavimlere [Türk, Kürd, Arap, Arnavut, Çerkes, Boşnak vs.] mensup olanların bulunduğu kültür dairesine bir ad vermek gerekmez mi?”

Gerekmeyebilir.. Şart değildir.

Gerekse bile, bunun için mutlaka ve mutlaka Türk kavramını kullanmak gerektiğini kimse söyleyemez..

“Türkiyelilik” vs. gibi başka bir kavram da kullanılabilir.

Ancak, yazar bir gerekirlik icat ederken, daha önce kullandığı ifadeyi unutuyor: Millet seçimliktir; din olarak da seçimliktir, kültür olarak da.”

Siz eğer Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan insanlara Türk milletinden olduğunu söylemeyi dayatırsanız, millet “seçimlik” birşey olmaktan çıkar.

Diyelim ki D. Mehmet Doğan, ırk olarak Türk değil.. Buna rağmen, istiyorsa kendisini Türk olarak adlandırabilir. Bu, kendi bileceği şeydir. Ancak, bu topraklarda yaşayan herkesin kendisini Türk milletinden kabul etmesi gerektiğini ileri sürdüğü zaman, işi seçimlik olmaktan çıkarmış, kendi kendisiyle çelişkiye düşmüş olur.

Fakat, asıl sorun bu değil.. Bir insan olarak onun çelişkili fikirleri savunma, hatta zırvalama özgürlüğü de mevcuttur.

Fakat, bu zırvalama özgürlüğü, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter.

Hiç kimse için, kendi zırvalarını bir başkasına dayatma hakkı ve özgürlüğü ya da imtiyazı söz konusu olamaz.

Millete aidiyet eğer seçimlik birşeyse, bu topraklarda yaşayan insanları, millet olarak Türk olduklarını söylemeye zorlama hakkınız olamaz.

Bundan vazgeçmeniz gerekir.

*

D. Mehmet Doğan’ın bir başka cümlesi şöyle:

Türkiye’de Türk kavramı etnikliği aşar, ırkı aşar ve kültürel olarak bütün toplumu kuşatır. Hatta bir yere kadar Müslüman olmayan unsurları da kapsar.

İmdi, bunu söyleyen adama şunu sormak hakkımızdır: Bu, olgusal bir gerçeklik midir, yoksa normatif (norm koyan, kural getiren) bir hüküm mü?

Olgusal gerçeklikler için savunmaya geçmek gerekmez. Onlar, hayatın gerçekleridir ve sizin onları kabul etmemeniz, gülünç duruma düşmeniz anlamına gelir.

Mesela, D. Mehmet Doğan’ın artık yaşlanmış bir adam olduğu bir gerçekliktir. Onun, kendisini 20 yaşında ilan etmesi, alay konusu olmasından başka bir sonuç vermez.

Aynı nedenle onun, yaşlanmış olduğunu ispatlamaya çalışması da gerekmez. “Ben yaşlıyım, bakın saçlarım ağardı, yüzümde kırışıklıklar oluştu, gençlikteki gücüm gitti” demesi, malumu ilam kabilinden boş bir uğraş olur.

İşte, Türkiye’de yaşayan insanların “Türk milleti”nden olmaları iddiasının durumu da budur. Bu, bir gerçeklikse, onun derin devleti akla getiren türden bir “misyon”erliğini yapmak için D. Mehmet Doğan gibi adamların mürekkep harcamaları, boş, lüzumsuz ve anlamsız olur.

Daha doğrusu, ortada şu iki durumdan birisinin bulunduğu sonucu çıkar: Birinci ihtimal, bu tür görüşleri savunanların, yukarıda söylediğimiz gibi, boş laflar üreten “zamanı bol” laf ebeleri olmalarıdır. Mantıksız ve de gereksiz bir çaba içinde bulunmalarıdır.

İkinci ihtimal ise, olayın gerisinde derin bir mantığın yer alıyor olmasıdır. Bu durumda, ortada olgusal bir gerçekliğin bulunmadığını; bir “toplum mühendisliği” faaliyetinin, ideolojik bir kampanyanın ve hatta bir “kültürel soykırım”ın, bu tür çelişkili ve tutarsız laflarla yürütüldüğünü kabul etmemiz gerekir.

*

Bir de şu var:

“Müslüman olmayan unsurları” da kapsayan bir “Türk” milletinden olma durumu, meselenin “din”den (İslam’dan) tamamen soyutlandığını, geriye sadece laik-dinsiz kültürcülüğün kaldığını gösterir.

“Müslüman olmayan unsurları” da kapsayan bir “millet”ten söz ettiğinizde, millet anlayışınız ve tanımınızda dine (İslam’a) hiç söz hakkı tanımadığınız ortaya çıkar.

Bu millete bir de “Türk” adını verdiğinizde, sizin İslam yerine Türklüğü din gibi benimsemeye başladığınız anlaşılır.

Eğer sizin “millet”iniz seçimlik birşeyse, ona girilip çıkılabiliyorsa, ve bu dairede “müslüman olmayan unsurlar” da yer alabiliyorsa, ve aynı zamanda bu acaip ve garaip millet tanımınızda “dinî” bir boyut görüyorsanız, siz sapık bir yeni beşerî din icat ediyor ve insanları bunu kabul etmeye zorluyorsunuz demektir.

Tekrar söyleyelim: D. Mehmet Doğan’ın kişisel olarak böyle bir “millet” tanımını benimseme özgürlüğü mevcuttur.

Tercihini bundan yana yapıyorsa, varsın yapsın.

Kendi bileceği şey.

Ancak, bu “seçimlik” millet tanımında başkalarının da bir tercih hakkının bulunduğunu, kendi kişisel tercihini başkaları için de “norm” haline getirip dayatmaya çalışmasının totaliter ve otoriter, hatta faşist bir zihniyetin tezahürü olacağını anlamalıdır.

*

Yazarın ikinci hatası (belki de kurnazlığı), Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Osmanlı Devleti’ni birbirine karıştırıyor olması..

Osmanlı‘da, İslam’ı kabul eden Balkan kavimlerinin (mesela Arnavutlar’ın) kendileri için “Türk oldum” dedikleri doğrudur.

Hatta, merhum Ali Yakup Cenkçiler hocanın ifadesine göre, “Türklüğün şartı kaç, say bakalım” derlermiş. Cevap: “Beştir, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak….”

Peki şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Türklük tanımı böyle mi?

Ali Yakup hocanın sözünü ettiği tanıma göre, Kelime-i Şehadet getirmeyeni Türk saymamak gerekiyor.

D. Mehmet Doğan’ın tanımına göre ise, Türklük, “müslüman olmayan unsurları” da kapsıyor.

Osmanlı’da, mesela hristiyan bir Yunan’a, Ermeni’ye ya da Rum’a Türk denilmiyordu. Çünkü kelime-i şehadet getirmiyordu.

Daha önemlisi, o şahsın, “kendisinin Türk olduğunu söyleme” gibi bir yükümlülüğü de yoktu.

Müslüman olan Rum, Türk olduğunu söyleyebiliyordu. Fakat bunu, şayet isterse, gönüllü olarak yapıyordu, buna zorlanmıyordu.

Şimdi ise, D. Mehmet Doğan’ın “misyon”erliğini üstlendiği laik-dinsiz (İslamî olmayan) Türklük kimliği, insanlara dayatılıyor.

İkisi aynı şey mi?!

*

D. Mehmet Doğan’ın bir başka cümlesi şöyle:

“Türkiye’de Türk’ten bahsetmek ırkçılık değildir; çünkü Türk kavramı, ırkı aşan bir mahiyet kazanmıştır.”

Türkiye’de Türk’ten bahsetmek evet bazen ırkçılık değildir, bazen de ırkçılığın ta kendisidir.

Ayrıca, Türk kavramının ırkı aşan bir mahiyet kazandığı iddiası belirli bir hakikat payını içeriyorsa da, söz konusu mahiyet, ırkçılığın mevcut olmadığını değil, olduğunu göstermeye daha çok elverişlidir.

Eğer siz, insanları ırk olarak Türk olmadıkları halde Türk olduklarını söylemeye zorluyorsanız, devlet gücünü bunu söylemeleri için kullanıyorsanız, Türk kavramının ırkı aşan bir mahiyet kazanmasının bir değeri olamaz.

Burada ırkçılık arayacaksanız, Türk kavramının uydurulmuş mahiyetinde değil, insanların Türk olmadıkları halde Türk olduklarını söylemeye zorlanmalarında aramak gerekir.

D. Mehmet Doğan, ırkçılığı yanlış yerde arıyor, bulamaması, görememesi normal.

Evet, burada gönüllülük nosyonu devreye giriyor.

Şayet insanlar, Türk olduklarını söylemeye, açık veya örtülü yollarla zorlanmadan, kendiliklerinden, hiç bir dış tesir altında kalmadan karar veriyorlarsa, ve böylece Türklük, ırkı aşan bir mahiyet kazanmışsa, gerçekten de bir ırkçılıktan söz etmek haksızlık olur.

Peki Türkiye’de durum bu mudur?

Daha 30 yıl önce, Türk değil de mesela Kürt olduğunu basın yayın organları vasıtasıyla deklare eden insanlar hapse atılmıyor muydu, akıl almaz işkenceler görmüyor muydu?!

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türkiye’de yaşayan herkesi Türk olarak tanımlamak suretiyle bir kimlik dayatması yapmıyor mu?!

Osmanlı’da böyle birşey var mıydı?!

*

D. Mehmet Doğan’ın bir başka cümlesi:

“Irkçılığa karşı görünerek kültürel varlık anlamında milleti yok sayanlar gerçek anlamda ırkçılık yapmaktadır.”

Bu da çok ayıp, çok seviyesizce bir çarpıtma..

Mesela, D. Mehmet Doğan’a göre, şahsım, bu satırların yazarı, ırkçılık mı yapıyorum?

Neyin ırkçılığını yapıyorum?!

Herkes senin yanlış “millet” tanımını kabul etmek zorunda mı?

Neden Kur’an’ın millet kavramını gasbedip içini boşaltıyor, sonra bunu kendi ırkçı ideolojine (Erdoğan’ın tabiriyle) meze yapıyorsun?

Yaptığın şey tam da ayette belirtilen bozgunculuk:

“Sonra o sağlam sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lâ'net ettik ve kalblerini kaskatı yaptık. Onlar kelimeleri vaz’ olundukları (konuldukları) yerlerinden değiştirirler (anlamlarını bozarlar), kendisiyle nasîhat edildikleri (o kitapları)ndan bir nasîb (almay)ı da unuttular. …” (Maide, 5/13)

Kültürel varlık olarak millet”miş!..

Kur’an’daki dinî varlık olarak millet “out”, ırkçılık ürünü kültürel varlık olarak millet “in”..

Gâvurun icat ettiği şu “kültür” kavramının şunun şurasında iki üç asırlık ömrü var..

Önce gâvurdan kültür kavramını alıyorsun, sonra Kur’an’daki millet kavramını alıp bu kültürün kaynar kazanının içine batırıp haşlıyorsun, akabinde buna “varlık” kelimesiyle hayal ürünü bir ontoloji baharatı ekliyorsun, ardından da bu ucube karışıma tiksintiyle bakanları ırkçılıkla suçluyorsun..

Bu ucubeye teslim olmamak ırkçılık değildir, imandır.

Fakat, kendisinin ırkçılık yaptığını söylememiz, bu durumda, vicdanî bir zorunluluk haline gelmiş durumda.

Ne yazık ki D. Mehmet Doğan, ırkçı, hatta faşist zihniyetli biri olduğunu ortaya koymaktadır..

*

Dahası var:

“Dinî varlık anlamında millet”i yok saymaya, bir tarafa bırakmaya, ve senin bu “dinsiz-laik kültürel varlık anlamında millet”ini (ki Türklük oluyormuş) kabul etmek zorunda mıyız?

Tekrar söyleyelim:

Doğan, nasıl istiyorsa öyle bir millet tanımını kabul edebilir, bu onun hakkı ve özgürlüğüdür.

Kendi bileceği şeydir.

Ama, bunu başkalarına dayatma hakkı yoktur.

İnsanların farklı düşünme hürriyetini kabul etmek zorundadır.

“Benim gibi düşünmek şartıyla fikri hür, vicdanı hür bir vatandaşsın” diyorsa, o başka..

Bu bencilliği, kibri, enaniyeti ve nefsaniyeti, çelişkili ve tutarsız düşünebilme ayrıcalığını abartma hodbinliğini bırakmasında yarar var.

*

D. Mehmet Doğan’ın bir başka cümlesi şöyle:

Okuma (ve düşünme) özürlü İslâmcılara, Yahya Kemal’i okumalarını tavsiye ederim. (Elimden gelse mecbur ederim.) O şöyle der: Milletin mayası kan değil, dindir!

Yahya Kemal’in söylediği gibi milletin mayası kan değil, dinse, D. Mehmet Doğan, okuduğu şey üzerinde biraz düşünsün, düşünme özürlülük sergilemekten kaçınsın, kendisi dışındaki insanların “müslüman olmayan unsur”larla aynı milletten olmayı şahsen kabul etmiyor olmalarına, lutfedip izin versin.

Kaldı ki, Yahya Kemal’in sözü, dini, millet nokta-i nazarından mayaya indirgemesi bakımından doğru da değildir.

Maya, ekmeğin kendisi değildir, maya başka, ekmek başkadır. Sofraya ekmek niyetine maya konulmaz.

Din ile milletİslam açısından, ekmek ile maya gibi farklı şeyler değildir, merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın ifade ettiği gibi, aynı şey demektir:

“… din, şeriat, millet denilen şeyler hadd-i zatında hep aynı şeylerdir…. İtikat ve iman bakımından din, amel ve tatbikat bakımından şeriat, sosyal bakımdan, yani sosyal realite bakımından millet denilir.”

(Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul: Azim, C. 1, s. 400.)

D. Mehmet Doğan, bunları kabul etmek, müslümanca düşünmek zorunda değil.

Ama, kendi “laik-dinsiz kültürcü” düşüncelerini ve millet tanımını başkalarına dayatma hakkı da bulunmuyor.

Müslümansa, bu savunduğu düşüncelerin İslam‘la ilgisiz saçmalıklar olduğunu anlamalıdır.

Değilse, laikliğin bile, insana kendi fikirlerini başkalarına dayatma hakkı tanımadığını, başkalarını laiklik adına tek tip düşünceye ve/veya dinsizce düşünmeye zorlamanın laikliğe bile sığmayan bir faşistlik ve Nazi kafalılık olduğunu idrak etmelidir.

MİLLİYETİN MAYASI NE?

D. Mehmet Doğan 

İslâmcı zihin zaman zaman “kavmiyet, ırkçılık, millet, milliyet” kavramları üzerinde patinaja düşer; daha Türkçesi debelenir durur… Gerçekdışı, basmakalıp ilintiler kurarak, kendi icad ettiği bazı düşmanları mahkûm eder, böylece işin içinden sıyrıldığını sanır.Onlara sorumuz şudur: Milletin esası ırk mıdır? Kan mıdır? Etniklik her şey midir? İnsan sadece fiziği, bedeni üzerinden tanımlanabilir mi?Eğer milletin esası “ırk” veya “kan”sa herkes, kendi ırkının milletinden olmak zorundadır. Bu anlayışın gideceği yer yoktur. Yok böyle değilse o zaman başka bir dille konuşmak gerekir.Millet seçimliktir; din olarak da seçimliktir, kültür olarak da.Türksünüz, Kürtsünüz, Çerkezsiniz, Boşnaksınız…Bu ırklara mensub olmanız, din seçmenize mâni olmaz; o dinin dairesinde bir topluluk içinde kendinizi hissetmenize ve hatta tanımlanmanıza da engel olmaz.

Bu yüzden “Müslümanım ve Türküm” diyebilirsiniz. Diğer kavimlerin bunu demeye hakkı yok mu? Kürd’ün, Arab’ın, Arnavut’un, Çerkes’in vb. Elbette böyle konuşmaya hakları vardır.

Türkiye sözkonusu ise bütün bu kavimlere mensup olanların bulunduğu kültür dairesine bir ad vermek gerekmez mi?

Bu Arap âleminde kolaydır; İran’da kolaydır. Arap kültürünün, Fars kültürünün İslâmla bütünleşmiş üst kültürler olduğu kabul görmüştür. Bu durumda, bunun Türk kültürü için sözkonusu olmadığını mı söylemiş oluyoruz?

Türkiye’de Türk kavramı etnikliği aşar, ırkı aşar ve kültürel olarak bütün toplumu kuşatır. Hatta bir yere kadar Müslüman olmayan unsurları da kapsar.

Türkiye’de Türk’ten bahsetmek ırkçılık değildir; çünkü Türk kavramı, ırkı aşan bir mahiyet kazanmıştır. Bunu, uzun uzun hikâye etmeye gerek yok. Osmanlı, bir çok ırktan insanları devşirerek bir millet oluşturmuştur. Fatih’in sadrazamı Mahmut Paşa Rum’dur, fakat o bir Osmanlı yöneticisi olarak Türk kültür dairesindedir. Sokollu Mehmed Paşa, etnik olarak Sırp’tır; peki o koca Osmanlı devletini Sırp kimliği ile kültürü ile mi yönetmiştir?

Mehmed Âkif, İslâmcılığın bayrakdarı değil midir? Türkiye’nin, Türklerin millî marşını o yazmamış mıdır? Bu marş bütün Müslüman toplumların “evet” diyebileceği muhtevada bir marştır! Hem millî hem İslâmî bir semboldür. Bayrağımız da öyledir; İslâmın sembolüdür. Bayrak olarak İslâmın sembolünü seçmek önemli. Bunu yapmayan/yapamayan kavmiyetçi uydurma devletler var!

Irkçılığa karşı görünerek kültürel varlık anlamında milleti yok sayanlar gerçek anlamda ırkçılık yapmaktadır. Türk, sırf etnik kimliği ile bir yere varamaz, Arap da, Kürt de. Entikliğin üstünde kültürel kimlik belirleyicidir. Türk etnikçiliğinin, ırkçlığının en büyük düşmanı, kültürel Türk üst kimliğidir.

Okuma (ve düşünme) özürlü İslâmcılara, Yahya Kemal’i okumalarını tavsiye ederim. (Elimden gelse mecbur ederim.) O şöyle der: Milletin mayası kan değil, dindir!

Oysa siz, aksine iman ediyorsunuz! “Milletin esası din değil, kandır” diyorsunuz! Hasip Kaplan’dan ne farkınız var?

Burada parantez açalım: Melezleri ne yapacağız? Bin yıl içinde bu topraklarda ırklar, kavimler birbirine geçti. Kim ne kadar Türk, kim ne kadar Kürt, Arap veya Arnavut? Bunu ölçebilecek bir cihaz keşfettiniz mi?

Netice-i kelam: Ünlü bir tarihçimizin, ilim adamımızın etnikçi bir genç tarafından sıkıştırılmak istendiğine şahit oldum. Kürt müydü? Cevap şöyle idi: Evet annesi Kürt, babası Araptı, fakat kendisi kültürel olarak Türk’tü!

Efendiler, bu anlamsız tartışmaları bırakın; ayaklarınızı bu topraklara basın. Müslümanlar, tek dil, tek devlet ve tek kültürle bugüne gelmedi. Kaadir-i mutlak olan Rabbin muradı bu olsaydı, elbette öyle olurdu.

Türkler bin yıl İslâm dünyasını temsil eden büyük devletleri ırkçılık yapmadan yönetti. Türk, İslâmla özdeşleşti.Bu yüzden batıda İslâma düşmanlık, Türke düşmanlık hâline geldi. Batının bu düşmanlık stratejisine, kıt din bilginizle ortak olmayın!

(http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/1903/milliyetin-mayasi-ne.html)


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...