"EHL-İ SÜNNET VE CEMAAT"İN CEMAATİ, SÜNNET (ŞERİAT) İLE CEMAATİ (DEVLETLEŞMİŞ TOPLUMU) CEM ETMİŞTİR

 




Öncelikle şu hususu belirtmemiz gerekiyor:

Laik (siyasal dinsiz) bir ülke olma durumundaki Türkiye’de devlet, dine karışıyor, fakat dini kendisine (zararsız gördüğü kültürel öğeler dışında) karıştırmıyor.

Fakat anayasasındaki “din ve vicdan hürriyeti” kaydından, “demokratik bir çağdaş hukuk devleti” olma iddiasından dolayı bunu ancak kısmen açıkça yapabiliyor.

Dine büyük ölçüde örtülü yöntemlerle müdahale ediliyor.

Bunun önde gelen aparatlarından biri ise ilahiyat fakülteleri..

Hayattaki en yüce idealleri prof.luk, dekanlık, rektörlük gibi unvanları devşirme, Diyanet İşleri Başkanı olma, “aydın din bilgini” diye alkış alma olan “bir kısım” ilahiyatçı akademisyenlerin (Ki bunların MİT’le ya da MİT’in taşeronlarıyla “iltisak”lı olduklarını gösteren pekçok karîne mevcut), İslam’ın laik (siyasal dinsiz) devletin seküler tekerine çomak sokamayacak şekilde yeniden yorumlanması (güncellenmesi) için lafları eveleyip geveledikleri görülüyor.

(Son dönemde bu İlahiyat akademisyenlerine cübbeli-cübbesiz tarikatçılar, Ezher’li şovmenler vs. de eklenerek kadro zenginleştirilmiş durumda.)

*

Bir önceki yazıda alıntılar yaptığımız TDV İslâm Ansiklopedisi’nin “Ehl-i Sünnet” maddesinin yazarı ilahiyatçı Prof. Yusuf Şevki Yavuz’un sözlerinin edasından ve üslubundan da böyle bir “koku” geliyor.

Geçmiş yıllarda bu şahıs (sanki kendisine derin bir yerlerden sipariş verilmiş gibi) sosyal medyada “Said Nursi Hakkında Bilinmesi Gereken Gerçekler” başlığı altında iftira ve çarpıtmalara dayanan bir paylaşım yapmış bulunuyordu.

Malum, merhum Bediüzzaman, bu laik (siyasal dinsiz) düzenin insanlıktan çıkmış "imtiyazlıları"nın kendi bekaları için tehlikeli kabul edip kafayı taktıkları, uğraşmadan edemedikleri âlimlerden biriydi.. Ona, vicdanlı insanların köpeklere bile reva görmeyeceği "zehirle itlaf" akıbetini reva görmüşler, defalarca zehirlemişlerdi.

Bediüzzaman’la her konuda yüzde yüz aynı şekilde düşüneceksiniz diye bir şart yok, fakat bu ülkenin geçmişindeki Ezan’ı bile yasaklamış, (çorap giymedin diye hunharca katleder gibi) şapka giymedin diye samimi dindarları idam etmiş İslam düşmanı zorba caniler hakkında bir inilti, bir sızıltı, bir vızıltı, bir fısıltı bile çıkarmayan dünyaperestlerin onun gibi ilmi, takvası, zühdü, İslam’a bağlılığı, salabet-i diniyesi ortada olan mazlum ve mağdur, ahir ömrünü acılar içinde geçirmiş çilekeş bir zata böyle yeldeğirmenlerine saldırır gibi hücuma geçmeleri, herhalde salt Bediüzzaman’ın sözlerinde (güya) “İslamî açıdan tenkit edilmesi gereken” ifadeler görmüş olmalarından kaynaklanıyor olamaz.

Prof. Ahmet Akgündüz, 28 Şubat sürecinde İlahiyat’ta kızların başlarını açmalarını savunmuş olan bu Yusuf Şevki Yavuz'un sözlerine şöyle cevap vermiş:

Demirel Cumhurbaşkanı iken, “Dinde Reform” diye 20 sayfalık bir rapor hazırlattı. Bana da hazırlayanlardan biri tarafından bu rapor gönderildi. Bu raporda zamanın Diyânet İşleri Başkanı, TRT’nin Dinî Yayınlardan sorumlu bir adamı, bir zaman Diyânet İşleri Başkan Yardımcılığı yapmış biri ile çift isimli ve soyadı Yavuz olan biri de vardı. Sayın câhil Prof., Demirel’in talimatıyla “Hz. Muhammed’in kurmak istediği devlet, Mustafa Kemal’in kurduğu laik devlettir” diyecek kadar alçalan dinde reform raporu hazırlayan sahtekârlar arasında sen de var mısın?

(https://www.risalehaber.com/akgunduzden-yusuf-sevki-yavuza-hz-muhammedin-devleti-m-kemalin-kurdugu-laik-devletti-348897h.htm)

*

Gelelim asıl konumuza..

Bu adamın (İslamî duyarlılığı geçtik) ilmî ciddiyet ve bilimsel yeterlilikten mahrum olduğunu, TDV İslâm Ansiklopedisi için kaleme almış bulunduğu “Ehl-i Sünnet” maddesi de ortaya koyuyor.

Bir önceki yazıda ondan şu alıntıyı yapmıştık:

"Cemaat kavramı, her devirdeki müslümanların büyük ekseriyeti (sevâd-ı a‘zam) ve müctehid âlimler gibi farklı şekillerde yorumlanmışsa da vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk cepheleriyle İslâm’ı bir bütün olarak sonraki nesillere aktaran ashap cemaati anlamına geldiği yolundaki görüş tercih edilmiştir (Şâtıbî, II, 258-265)."

Atıfta bulunulan kaynak, maddenin altındaki “Bibliyografya”da şu şekilde geçiyor: Şâtıbî, el-Muvâfaḳāt, II, 258-265.

Kitabın basım yerinin ve baskı tarihinin gösterilmesi gerekirken bunlar nedense yok.

el-Muvâfakât Türkçe’ye Prof. Mehmet Erdoğan tarafından tercüme edilmiş durumda.. Ancak, söz konusu maddede kaynağın veriliş tarzından, Arapça baskısına atıfta bulunulduğu anlaşılıyor. Oraya baktığımızda ise “ruhsatlar” bahsinin anlatılmakta olduğunu görüyoruz. Cemaat konusunun esamisi bile geçmiyor.

Peki eserin diğer sayfalarında veya ciltlerinde geçiyor mu?

Hayır!

*

Bununla birlikte İmam Şatıbî meseleyi (Ahmet İyibildiren tarafından Türkçe’ye tercüme edilen) el-İʿtisâm adlı eserinde ele almış durumda.

“Yusuf Şevki Yavuz yoksa kitabın adını mı yanlış yazmış” diye el-İʿtisâm’ın ikinci cildinin sözü edilen sayfalarına baktığımızda yine tutarsızlık görüyoruz. 258 ve devamında değil, 255 ve 256’ncı sayfalarda cemaat meselesi, kavramın yanlış kullanımına itiraz sadedinde geçiyor.

Söz konusu sayfalarda dikkat çekilen husus şu:

Bid’atlerin yayılıp sünnetlerin yerini aldığı, hemen herkesin bid’atlerle amel ettiği zamanlarda bazı insanlar şöyle diyebilmektedirler: “Darb-ı meselde, atasözünde denilmiştir ki, tek başına isabet kaydetmektense insanlarla birlikte hata et! Kamuoyunun (halkın, milletin, toplumun) hatası doğru, senin kendi başına bulduğun doğru ise yanlıştır.“

İmam ayrıca böylesi kimselerin, iddialarını desteklemek için, "Cemaate tâbi ol, sürüden ayrılanı kurt kapar" ve "İhtilaf etmeyin ki kalpleriniz birbirine karşı hale gelmesin" anlamlarına gelen hadîsleri delil olarak öne sürdüklerini belirtiyor ve bunlara göre “cemaat”in, nasıl bir topluluk olduğu önem taşımaksızın insan topluluğu olduğuna dikkat çekiyor.

Ardından da, cemaatin ne anlama geldiği konusunu daha sonra ele alacağını belirtiyor ve cemaatin, “dünyada tek başına kalmış bir kişi de olsa, Sünnet’e tabi olan” olduğunu söylüyor. (Ebû İshak İbrâhim bin Mûsâ eş-Şâtıbî, el-İʿtisâm, C. 2, Kahire: Mektebetü't-tevhid, t. y., s. 255-6.)

Sünnet'ten (Şeriat'ten) yüz çeviren bir topluluk (grup, parti, etnik unsur, kurum, teşkilat, örgüt, kavim/ulus), ne kadar kalabalık olursa olsun, "Ehl-i Sünnet ve Cemaat" tabiriyle kast edilen cemaat değildir.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat indinde Sünnet ile Cemaat birbirinden ayrılamaz. 

*

Ancak, bundan hareketle hemen "Cemaat kavramı farklı şekillerde yorumlanmışsa da 'Sünnet'e uyanlar topluluğu' anlamına geldiği yolundaki görüş tercih edilmiştir" diyerek dosyayı kapatmak gerekmiyor.

İmam'ın konuyu kitabının ilerleyen sayfalarında nasıl ele aldığını inşaallah bir sonraki yazıda göreceğiz.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...