https://www.academia.edu/92164976/LA%C4%B0K_D%C3%9CZEN_TEKF%C4%B0RC%C4%B0L%C4%B0%C4%9E%C4%B0
LAİK DÜZEN
TEKFİRCİLİĞİ
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM: TSE DAMGALI LAİK DÜZEN
TEKFİRCİLİĞİ
SELEFÎYE TALKIN VERENLER, KENDİ SALKIM YUTANLAR 6
DAEŞ’İN
(IŞİD’İN) “PAÇAVRA BAYRAĞI”YMIŞ 22
TEKDİR
DEĞİL TEKFİR: FETÖ 33
CUMHURİYETÇİ VE LAİK HARİCÎ
TEKFİRCİLER 43
TEKFİRCİLİK
LAİK’E SERBEST 54
DEVLET BAHÇELİ TEKFİRCİLİĞİ 60
ERDOĞAN VE ULUHİYET/TANRILIK DAVASI 66
RÜYA YOK AMA
KEHANET BOL 72
KIZDIRAN
BENZETME 77
SELEFÎ TEKFİRCİLİĞE HAYIR, OBAMACI
TEKFİRCİLİĞE EVET 81
KULLUK EDEBİ 86
TEKFİR ETMEYELİM, EBU LEHEB DİYELİM 90
SELEFÎLİK BİLGİÇLERİNE TEKFİR KONULU EV ÖDEVİ 96
DEVLET BAHÇELİ’YE
FURKANCILARI TEKFİR ETMEK SERBEST 100
KÜFÜR BAYRAMLARI, FETÖ VE FETÖMETRE 115
TÜRK HARİCÎLİĞİ 121
FETÖ, SELEFÎLER VE TEKFİRCİLİK 126
EHL-İ SÜNNET MESELA BUDİSTİ DE TEKFİR ETMEZ Mİ? 132
İKİNCİ BÖLÜM: TEKFİR: NEREDE VE NE ZAMAN?
TEKFİR MESELESİ: YA DA KİMLERE KÂFİR DENİLEBİLİR? 149
ŞERİAT'E KARŞI ÇIKAN YA DA ONU BEĞENMEYEN DÜPEDÜZ KÂFİRDİR 156
LAİKLİĞİ SAVUNMAK KÜFÜRDÜR,
KÂFİRLİKTİR 158
KÜFRÜN OLDUĞU YERDE TEKFİR DE OLUR 164
TEKFİR ETMEYECEKSİN DE NE YAPACAKSIN
PEKİ! 167
İMAM-I AZAM VE İMAM MATÜRİDÎ’DE
TEKFİR 175
HZ. EBUBEKİR, “TAMAM, MÜSLÜMANIZ,
AMA ZEKÂT VERMEYİZ” DİYENLERE “DİNDEN DÖNMÜŞ” MUAMELESİ YAPMIŞTI 180
LAİK DEVLET VE ŞİRK 183
KÜFÜR
SÖZÜ İNANMADAN SÖYLEMEK 188
LAİKLİĞİ BENİMSEYİP SAVUNMANIN DİNÎ
HÜKMÜ 190
KONUMUZ
SELEFÎLER VE VEHHABÎLER DEĞİL.. OSMANLI... 198
HEM ŞERİAT DÜŞMANI OL, HEM MÜSLÜMAN
KAL, YOK ÖYLE 25 KURUŞA SİMİT! 203
KÜFÜR SÖZ SÖYLEMENİN HÜKMÜ 207
CAHİLANE BİR YORUMA CEVAP 211
MİLLETVEKİLİ YEMİNİ 214
TEKFİR (KÜFÜRLE SUÇLAMAK) 226
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TEKFİRDE “DÜZEN”BAZ ÇİFTE STANDART
EHL-İ SÜNNET EDEBİYATI YAPAN TEKFİRCİ SAPIK 232
ORKESTRADA BİR SEN EKSİKTİN 233
PEKİ
MÜNAFIKLIĞIN BELİRTİSİ NEDİR? 239
OKUMUŞ CAHİL (CAHİLLİĞİNDEN HABERSİZ CEHL-İ
MÜREKKEP) MÜSLÜMANLIĞI 244
HOCALAR DA KAYAR 250
KARAMAN’IN MAHMUT’UNUN TUHAF OYUNU 264
HOCA CEHALETİ 269
MAHMUT TOPTAŞ: SAFLIK MI, KURNAZLIK
MI? 276
TEKFİRİN PERDE ARKASI 284
TEKFİRCİ EHLÎ SÜNNETÇİ’LER 292
LAÇİNER, DİNÎ KONULARI TARTIŞMANIN AZAMİ CİDDİYET GEREKTİRDİĞİNİ ANLAMALIDIR 299
**
KONUMUZ
SELEFÎLER VE VEHHABÎLER DEĞİL.. OSMANLI...
Önce İlber Ortaylı’nın satırlarını
okuyalım:
… Bektaşîliğe dışarıdan yapılan tenkitler ve medrese mensuplarının söyleminde, Bektaşîliği,
Hacı Bektaş-ı Velî’nin yolundan sapan ve onun
ismini ve düşüncesini istismar edenlerin
topluluğu olarak görme ve gösterme eğilimi vardır. (…)
… {Ahmed}
Cevdet Paşa o yıl Zilhicce’nin ikinci günü Topkapı Sarayı‘nda
toplanan cemiyet (Şeyhülislâm, Nakşîbendî, Halvetiye, Mevlevî, Celvetiye vs.
şeyhleri) toplantısında Şeyhülislâm Efendi‘nin
nutkunu Mehmed Esad Efendi’yi kaynak olarak göstererek alıyor. Şeyhülislâm
Efendi, “Hacı Bektaş-ı Velî ve sâir pîran-ı îzam kaddese esrarehum hep
Ehlullah olub, anlara kat’an diyeceğimiz yokdur. Fakat şerîatta mekrûh
olan, tarîkatda haramdır. Bazı cühelâ ise Bektaşîlik nâmiyle heva-ı nefsine
tebaen ferâiz-i eda değil, belki istihfaf-ı ibâdet ile
[farzları yerine getirmeyip ibadeti hafifletmek] kâfir oldukları şayî
ve mütevâtir olmağla”, bu gibi bildikleri olayları {şeyhlere}
soruyor. Burada çıkan karar; 60 yıldan eskiye giden Bektaşî tekkeleri ve türbelerini ehl-i sünnetten tarîkatlara vermek,
diğerlerini {yenileri} kapatıp yıkmak ve
içindeki şeyh ve müridleri (mürîd namını
alan veled-i zînaları) tashih-i itikad ettirilmek
üzere Hadım ve Birgi ve Kayseri gibi ulema merkezi beldelere nefy ettirmektir.
(İlber
Ortaylı, Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi,
8. b., İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Y., 2018, s. 104-5.)
Bu ifadelerden ne anlıyoruz?
Şunu:
Osmanlı uleması ve meşayihi, bir
kısım Bektaşîleri, farzları eda etmemek bir tarafa istihfaf ettikleri
için tekfir etmişler.
Evet, tekfir etmişler..
Arabistan’ın Necid çölünden Vehhabîler gelmemiş.. Tekfir edenler Osmanlı uleması ve (irfan sahibi, gönül ehli kabul
edilen) tasavvuf erbabı..
*
İlber Ortaylı hem Ehl-i
Sünnet itikadı hem de Osmanlıca hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı
için, istihfaf-ı ibâdet tabirine köşeli parantez
içinde “farzları yerine getirmeyip ibadeti hafifletmek” açıklamasını
eklemiş.
Arapça kökenli Türkçe kelimelere
hakimiyetinin zayıf olduğu anlaşılıyor. (Adam cahil ve dil bilmez değil, fakat
insan herşeyi bilecek diye bir kural yok.)
Burada istihfaf kelimesiyle
kastedilen şey “hafifletme” değil, küçümseme, önemsememe..
İstihfaf, hafife alma
demektir, hafifletme ise “tahfîf”tir.
Farzları
yerine getirmemek ibadetleri hafifletmek değildir, yerle yeksan
etmektir.
Bununla birlikte, farzları yerine
getirmeyenler bile öyle ceffelkalem tekfir edilmezler,
edilemezler.
*
Adam vardır, farzları yerine
getirmiyor veya getiremiyordur, fakat suçunun büyüklüğünü itiraf ediyor,
yaptığına kulp takmaktan kaçınıyordur.
Böylesi tekfir edilmez.. Böylelerini de tekfir edenler olmuşsa da, onlar Haricîler gibi gruplardır, Ehl-i Sünnet’in tavrı
bu değildir (Sünnet’e tabi oldukları için).
Adam vardır, diyelim ki Necip Fazıl merhum gibi namazlarında filan
gevşeklik göstermiştir, fakat “Ben Allahu Teala’nın ayetleri
ve Resulü’nün sözleri mevzubahis olduğunda başka lafı kaale almam.. Şeriat’in
en küçük bir hakikatini bile dünyalara değişmem.. Sonuna kadar Şeriatçıyım” demiştir.
Böylesini tekfir edemezsiniz..
*
Adam da vardır ki, şöyle
diyordur:
Önemli olan kalp
temizliği.. Kalbin temiz olmadıktan sonra istediğin kadar namaz kıl, ne
faydası varsa.. Önemli olan insan olmaktır, insan-ı kâmil olmaktır, temiz kalpli olmaktır. Allah'ın senin
ibadetine ihtiyacı yok ki.. Hacca gidip elin Arab'ını zengin edeceğine
mahallendeki fakir fukaraya yardım etsene!.. O daha sevap.. Bak sana ne
diyeceğim, İslam en iyi Türkiye’de
yaşanıyor. Aziz vatanımız gibisi yok. Amma içimizde Vehhabîlerin, Selefîlerin filan
etkisinde kalmış bazı bağnazlar, yobazlar var, tutturmuşlar bir Şeriat da Şeriat.. Daha ne istiyorsun bak herşey serbest..
Camiler açık değil mi, istediğin gibi Kur’an okuyamıyor
musun? Daha ne istiyorlarsa? Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Paşa sayesinde
kavuştuğumuz laikliği din ve vicdan hürriyeti olarak
yorumladığımızda mesele bitmiştir. O yüzden ben Başkan Erdoğan’ın Mısır ve
Tunus’ta Şeriat'a karşı laiklik tavsiye etmesinden çok memnun
olmuştum. Zaten bu bağnazlar İslam’ı Şeriat’e, Şeriat’i de
ceza hukukuna indirgiyorlar. Oysa İslam bir medeniyettir, irfandır,
gönül zenginliğidir, kalp temizliğidir, güzel ahlâktır, insan olmaktır.. Aaah,
ah, bu yobazlar olmasa bütün dünya müslüman olacak, fakat bu bağnazlar yok mu!
Ameli olmasa da itikadı düzgün olan
kişi tekfir edilmez. Fakat yukarıdaki türden safsataları savunan riyakârlar
küfre düşer.
*
Bugünkü düzen sözde millet
iradesini esas alıyor.
Buna göre, egemenlik/hakimiyet
(hüküm koyma) kayıtsız şartsız milletin.
Kayıtsız şartsız.
Gel gör ki, bir taraftan da millete,
"Hakimiyet kayıtsız şartsız senindir dediysek o kadar da değil.. Sen de haddini
bileceksin! Bizim değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 'millet
iradesi üstü' hükümlerimiz var. Bu kutsallarımıza dokunmak istersen
sana dokunuruz, hem de fena dokunuruz, zehir
gibi dokunuruz" deniliyor.
Kendilerini devletin ta kendisi
kabul eden devletlular zümresi dışındaki bütün bir millet biraraya gelseler,
"Değiştirilemez denilen bu lafların devri geçti, artık eskidiler,
değiştirelim" deseler, devletlular tarafından derhal "rejimsel
tekfir"e tabi tutulur, vatan haini diye yaftalanır,
Anayasa'ya imana davet edilirler.
Millet iradesi ve "Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir" balonu işte orada tıss diye söner.
Senin "değiştirilemez,
değiştirilmesi teklif dahi edilemez" beşerî kutsalların
var da ilahî nizamın sabiteleri yok mu?!
*
Şu anki felâketimiz, 200 yıl
önceki “Biz kediye kedi deriz” diyebilen ulema ve meşayihin
bugün mevcut olmamasından kaynaklanıyor.
Bu zamanın ulema geçinenleri, büyük
çoğunlukla, ya kendilerine ya da evlad ü ıyallerine ihsanda bulunulsun (veya
ulufeleri kesilmesin) diye yüksek rakımlı tepelere gözlerini çevirmiş ve o
tepelerdeki bestelere göre güfte kotarma derdine düşmüş durumdalar.
Evet, Selefî olduklarını söyleyenlerden, şirk ile alâkası olmayan söz ve davranışları bile
bazen şirk olarak değerlendirenler yok değil, var.
Mesela, duada salih insanların vesile
edinilmesini (tevessül) şirk saymaları gibi hataları mevcut.
Ancak, şirk olarak nitelendirdikleri pekçok husus da
gerçekten şirktir.
*
Mesela Tevbe Suresi’nin 31’inci ayetinde geçen Yahudi ve Hristiyanlar’ın alimlerini rab edinmeleri hususunu
ele alalım. Bunu nasıl yaptıklarını, eski bir hristiyan olan Adiyy bin Hatem’in
(r.a.) rivayeti ile biliyoruz. Ki, merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır hoca
da, Hak Dini Kur’an Dili‘nde
ilgili ayetin tefsirinde o hadîsi naklediyor. Ve ayrıca şunu söylüyor: “Günümüzde o papazların yerini, (laikleşmeyle birlikte) parlamenterler,
parlamentolar (milletvekilleri, millet meclisleri) almıştır.”
Demek istediği açık: Bir kimse, bu devirde Şeriat yerine parlamentoların,
parlamenterlerin çıkardıkları kanunlarla yönetilmeyi isterse, o parlamentoları
rab (tanrı) edinmiş olur ve şirke düşer, kâfir olur.
Bunu, bir Vehhabî söylemiyor.
Bunu, Atatürk döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle kendisine tefsir
yazdırılan bir Hanefî-Matüridî alimi
söylüyor.