İMAMOĞLU'NDAN YENİ BİR ERDOĞAN HİKÂYESİ ÇIKAR MI?

 



İmamoğlu'nun hapis cezası alması, akıllara Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde aldığı cezayı getirdi.

Tarihin hep tekerrür edeceğini zannedenler, aç tavuğun rüyası hesabı İmamoğlu'nun (cumhur)başkanlığı rüyasını görmeye başlayacaklar.

Hayaller kuracaklar.

En başta da İmamoğlu'nun kendisi.

Fakat gerçeklerle hayaller her zaman at başı gitmez.

*

Erdoğan, bir projeydi.

ABD ve derin devlet (derin kurumlar), onu "keşfetmişlerdi". (O sıralarda CIA ile MİT arasında su sızmıyordu, can ciğer kuzu sarmasıydılar.)

ABD Büyükelçisi Abramowitz filan Erdoğan'la ("dinler arası diyalog" tadında) "siyasetler arası diyalog" faaliyetine girişmiş bulunuyorlardı. 

O günlerde birtakım askerlerin "Erbakan'ı devirse devirse Erdoğan devirir" türünden laflar sarfetmiş oldukları biliniyor.

Yani Erbakan'ı Erdoğan vasıtasıyla tasfiye etmelerinin mümkün olduğunu düşünüyorlardı.

*

Erdoğan'ın hapse atılıp mağdur gösterilmesi ve kahramanlaştırılması, sürecin ilk etabını oluşturmaktaydı.

Her hapse atılan mağdur sayılmaz ve kahramanlaştırılmaz, fakat durumu müsait olanlar konjonktürün elverişliliği (veya elverişli hale getirilmesi) durumunda süper kahraman konumuna gelebilirler. (Mesela İngilizler Osmanlı Hükümeti'ne "Samsun civarı karışık, oraya bir adam gönderin" demişler, Mustafa Kemal'in oraya gönderilmesinin zeminini hazırlamışlardı. Vizeyi de hiç bekletmeden bir günde vermişlerdi. Fakat Kemal Anadolu'ya varınca hemen "Onu geri çağırın" diye Hükümet'e baskı yapmaya başladılar, böylece "İngilizler'in korktuğu kahraman" gibi görünmesini sağladılar. İngilizler'in tutuklayıp Malta'ya sürdükleri kişiler değil de, dokunmayıp Anadolu'ya gönderdikleri adam vatanı kurtaracak kuhraman olmuştu.)

Erdoğan sudan bir sebeple, Ziya Gökalp'ten minareli şiir okudu diye, birkaç aylık bir hapis cezasına çarptırıldı. (O dönemde bu satırların yazarı hakkında da DGM'de dava açılmıştı. Benim gibi parasız pulsuz, namsız ve taraftarsız biri o gün birkaç ay için bile hapse girse çoluk çocuğu perişan olurdu, fakat Erdoğan için böyle bir sorun yoktu.)

Erdoğan hapse girmese ve siyasî yasaklı hale gelmeseydi, 1999 seçimlerinde beş yıl için tekrar belediye başkanı olacaktı. 

Erbakan mağdur edilirken, onun, dokunulmayıp makamında bırakılmış, işi rayında ve tıkırında bir tuzu kuru olduğu düşünülecekti.

*

O süreçte Erbakan siyasî yasaklı hale getirildi, ayağına pranga vuruldu.

Fakat hapse atılmadı.

Başka birşey yaptılar, partisi Refah'ı kapattılar.

Bunun üzerine Erbakan yeni bir parti kurdurdu: Fazilet.

Partinin başına Recai Kutan geçti. Çünkü Erbakan yasaklıydı.

Bu arada Erdoğan yanlıları, nerden icab ediyorduysa, "Yenilikçiler" adı altında, Erbakan vesayetine karşı bayrak açtılar. 

Erbakan'ın sadece dışarıdan değil, içeriden de altı oyuluyordu.

Bu Yenilikçiler, "65 yaş üstü dinozorlar siyasetten çekilsin!" diyorlardı. Yaşları henüz 50 civarındaydı. Kendilerinin yaşlanmayacağını zannediyor gibiydiler.

*

Evet, o sırada Erdoğan mağduriyet edebiyatının yıldızıydı, çünkü aldığı hapis cezasından dolayı siyasî yasaklıydı. 

Erbakan'dan fazlası vardı, eksiği yoktu, Erbakan hapis yatmazken, o, yatmıştı.

Siyasî yasaklı olduğu için de Yenilikçiler'i Erdoğan adına Abdullah Gül temsil ediyordu.

Bunlar, Recai Kutan'ı devirmek ve Fazilet'i ele geçirmek için harekete geçtiler.

Ancak partinin kongresinde Abdullah Gül, Recai Kutan karşısında mağlup oldu.

Kazansaydı, Erdoğan'ın "Emanetçi Hüsamettin"i Gül, Erbakan'ı silip süpürmüş, nakavt etmiş, mahvetmiş olacaktı.

Çünkü ringteki maç Kutan ile Gül arasında yapılıyormuş gibi görünse de, aslında dövüşenler Erbakan ile Erdoğan'dı.

*

Gül'ün Kutan karşısında nakavt olması, Erdoğan için konjonktürün ve siyaset arenasının hazır olmaması anlamına geliyordu.

Erbakan karşısında mağlup olan Abdullah Gül değildi, Erdoğan'dı.

Erdoğan'ın gücü Erbakan'a yetmiyordu.

Eğer partiyi Erdoğancılar ele geçirseydi, Fazilet varlığını sürdürecekti. Kapatılmayacaktı. Fazilet'e "Refah'ın devamı" denilemeyecekti.

Fakat Yenilikçiler, partiyi Erbakan'ın elinden almayı başaramamışlardı.

Erdoğan'ın önünün açılması için Fazilet'in de siyasî partiler mezarlığına gönderilmesinin gerektiği anlaşılmıştı.

Böylece Fazilet, "Bu parti Refah'ın devamı, burada kanuna karşı hile var" denilerek kapatıldı.

Erbakan, siyaset yarışında hakem sahtekârlığı ve düzen-baz şike ile ikinci defa diskalifiye edilmiş oluyordu. 

Bu ikinci kapatma, parti tabanı ve tavanında büyük bir moral çöküntüsüne yol açtı.

Erbakan üçüncü bir parti kurabilirdi, fakat iktidar olmasına izin verilmeyecekti, herkes bunu anlamıştı. 

(Nitekim Saadet Partisi kuruldu, fakat gelişme kabiliyeti olmayan cılız ve bodur bir parti karikatürü olduğu düşünüldüğü için yaşamasına izin verildi. Böylece demokrasi oyunu yani hamamın namusu da kurtarılmış oluyordu.)

*

Fazilet Partisi kapatılınca, arazi Erdoğan için müsait hale getirilmiş oldu.

Erdoğan, "Görüyorsunuz, bu iş Hoca ile olmuyor, olmayacak" deme imkânına kavuşmuştu.

Böylece, kapatılan Fazilet Partisi'nin Yenilikçiler'i yeni bir parti kurmak üzere harekete geçtiler, Akparti kuruldu.

Fazilet Partisi kapatılmıştı, fakat milletvekilleri bağımsız milletvekili olarak TBMM'deydiler.

Bunların yarısı yeni kurulan Akparti'ye geçtiler.

Yıl 2001'di. 

Aylardan Ağustos. (Günlerden cuma mıydı, hatırlamıyorum.)

*

Erbakan siyasî yasaklı hale getirilmeseydi, önce Refah Partisi, ardından da Fazilet Partisi kapatılmasaydı, Erdoğan parti kurup onun karşısına çıkamazdı.

Çıksa bile varlık gösteremezdi. Hain ve bölücü olarak lanetlenirdi.

Hele şiir okudu diye hapse girmemiş ve mağdur duruma düşürülmemiş olsaydı, daha büyük bir nefret ve öfkenin hedefi haline gelirdi. 

"Belediye başkanlığı neyine yetmiyor da tutup bir hareketi bölüp koltuk kavgası başlatıyorsun?" denilirdi.

Bu işlerde heveskârların siyasî maharet, beceri ve kıvraklığı kadar konjonktür de önemli. Hatta daha önemli.

Birilerinin, konjonktürü heveskârın istikbali için hazır etmesi şart.

Erdoğan için bu yapıldı.

*

İmamoğlu'na gelince..

Bu konjonktürde ancak avucunu yalar gibi görünüyor.

Erdoğan olayının tekerrür etmesi için öncelikle CHP'nin (bir kulp uydurularak) kapatılması ve Kılıçdaroğlu'nun siyasî yasaklı hale getirilmesi gerekiyor.

Şu anda "düzen" bunu yapar mı?

Böylesi bir kapatma da yetmez, Kılıçdaroğlu'nun perde arkasından yöneteceği bir partiye de izin verilmeyeceğinin, (Refah'ın ardından Fazilet'in de kapatılması olayında olduğu gibi) fiilen gösterilmesi gerekir.

İmamoğlu'nun Erdoğan'laşabilmesi için önce Kılıçdaroğlu'nun Erbakan'laştırılması lazım.

*

O zaman belki İmamoğlu için konjonktür ve siyaset minderi hazır hale getirilmiş olabilir.

Ondan sonrası da garanti değil, İmamoğlu'nun beceri ve maharetine bakıyor.

O beceri ve maharet, hem iç hem de dış çevrelerle iş pişirme konusunda üstün bir yeteneğinin bulunduğunu ispatlamış olan Erdoğan'da vardı. 

Yeri ve zamanı geldiğinde keskin virajlar alabiliyor, ideoloji otobanında rahatça şerit değiştirebiliyor ve bunlar arasında dans edercesine salınabiliyor, ani kalkışlar ve frenler yapıp birilerinin arabadan düşmesini sağlayabiliyor, işine yaramadığında sırtındaki ütülü gömleği çıkarıp parça parça edebiliyor, devir neyi gerektiriyorsa onu giyebiliyordu. 

*

Konjonktür, konjonktür, konjonktür.. Ve de siyasî canbazlık.. Sihirli kelimeler bunlar.

Velhasıl, aynı makamdan başlayan hikâyelerin her zaman aynı sonla bitmesi beklenmemelidir.. 


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...