https://www.academia.edu/93420244/S%C3%BCnnetsiz_Tarihselci_Modernistler_Ehliyetsiz_S%C3%BCnnet%C3%A7iler
SÜNNETSİZ TARİHSELCİ
MODERNİSTLER,
EHLİYETSİZ SÜNNETÇİLER
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ
BÖLÜM: İSLAM’I GÜNCELLETİP KURTARAN (!) ADAM: ERDOĞAN
DİLSİZ ŞEYTAN OLMAMAK İÇİN 6
SENİN İKNA OLMAN DİNDE ÖLÇÜ DEĞİLDİR
12
DİN
MİLLİYETÇİLİĞİNE KARŞI OLMAK 18
ERDOĞAN’IN
DEVİRDİĞİ ÇAMLAR 22
EY YEŞİL SARIKLI ULU HOCALAR,
ERDOĞAN’A BUNU SÖYLEMEDİNİZ! 29
DİNDE REFORMDAN GÜNCELLEMEYE:
TÜRKİYE VE MISIR ÖRNEKLERİ 38
ERDOĞAN’IN OYUNU 48
İKİNCİ
BÖLÜM: TÜRKİYE’DEKİ
LUTHER ENFLASYONU: TARİHSELCİ MODERNİSTLER, GÜNCELLEMECİLER
“SİYASAL İSLAM’DAN MÜSLÜMAN
DEMOKRASİ”YE İMİŞ 58
“YENİ BİR İSLAM” ANLAYIŞI FURYASI 61
AHMET
DAVUTOĞLU VE “ZAMANIN RUHU” 72
SÜNNETSİZ
KUR’AN MÜSLÜMANLIĞI 75
SÖZDE KUR’AN MÜSLÜMANI TARİHSELCİ İLAHİYAT
SOYTARILARININ GÖRMEK İSTEMEDİKLERİ AYET-İ KERÎME 79
KUR’AN İSLAMI VE PROTESTANLAŞMA 86
TARİHSELCİLİK, KÖR KÜTÜK HERMENÖTİK
VE LAİK YASALAR 93
M. SABRİ EFENDİ’NİN KADIN VE
AİLE KONUSUNDA MODERNİSTLERE CEVABI 98
BİLGE OLMADIĞI KESİN DE, SORU ŞU:
AHMAK MI, MÜNAFIK MI, MÜRTED Mİ? 113
YANDAŞ MÜZİSYEN
PROF. YASİN AKTAY’DAN ÇOK SESLİ BİR TARİHSELCİLİK PERFORMANSI 117
“SON KALE”NİN KIBLESİ: SEZEN AKSU GİBİ
HANENDELER 127
FAZLUR RAHMAN VE FAŞİST DEVLET DESPOTİZMİ 132
ŞERİAT VE
LİBERALİZM 145
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ÇOKBİLMİŞLER KERVANI
BİD’AT, KUTLU DOĞUM VE
“KÂİNATIN EFENDİSİ” 173
KARAMAN’IN BİDATLERLE MÜCADELES(İZLİĞ)İ 180
LEKESİZ, KUSURSUZ CEHALET 186
ARAP, ARNAVUT, BOŞNAK, MALAY, PEŞTU,
HİNT, BERBERÎ, FARS, KÜRT, ÇERKEZ, AFRİKALI VS. MÜSLÜMANLIĞINDA İŞ YOKMUŞ 197
PROTESTANLAŞMA MESELESİ VE WEBER 201
NE BATI’YI BİLİYORSUN, NE DE DOĞU’YU! 207
KİME ÇALIM ATTIĞIN DEĞİL, GÖLÜ HANGİ KALEYE ATTIĞIN ÖNEMLİ 212
NEWROZ 217
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: THE
CEMAAT (FETÖ) ZİHNİYETİ VE TÜREVLERİ
DİNLER ARASI DİYALOG 273
İBRAHİMÎ DİNLER ALDATMACASI 230
İBRAHİMÎ DİNLER ÇELİŞKİSİ 232
ÇOK HUKUKLU TOPLUM PROJESİ 238
ALİ BULAÇ İSLÂMCILIĞI 246
MEDİNE SÖZLEŞMESİ'Nİ TARTIŞMAK 255
FETHULLAH GÜLEN’İ ANLAYAMAMAK 258
FETÖ’NÜN REENKARNASYONU 271
YAHUDİ KAFALILIK 274
BEŞİNCİ
BÖLÜM: DİN VE MEZHEB
“PEYGAMBERİMİZ’İN MEZHEBİ Mİ VARDI?”
278
DİN-MEZHEB İLİŞKİSİ NEREDE BAŞLAR,
NEREDE BİTER? 282
SENİN, İSLAM'IN İÇİNİ BOŞALTMAYA HAKKIN YOK! 288
AHMET HAKAN, DİNİN İÇİNİ BOŞALTAN
TAYYİP’E “GAZ” VERİRKEN 291
İÇTİHADIN BEŞERÎLİĞİ TARTIŞMASI 295
MEZHEPSİZLİK
VE MEZHEPÇİLİK 303
*
SENİN
İKNA OLMAN DİNDE ÖLÇÜ DEĞİLDİR
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Mısır ve Tunus’a gidip Şeriat’e karşı laikliği savunduğu sırada
şunları söylemişti:
“Ben
laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyorum, din karşıtlığı olarak kabul
etmiyorum. Partimin programında laiklik tanımı
şudur: Kişi laik olmaz devlet laik olur. Bir Müslüman olarak laik bir devleti
yönetirken bütün inanç gruplarına devlet, eşit mesafede olur.
Müslüman’a da Hristiyan’a da Musevi’ye de ateiste de. Ve bütün inanç
gruplarının inancı o devletin güvencesi altındadır.
Bizim anlayışımız bu. Eğer burada aykırı düştüğümüz bir nokta varsa bunu her
fırsatta herkesle müzakere ederiz. Eğer bu söylediklerimizin de bizim
değerlerimize, İslam’a ters bir yanı varsa
lütfen siz de beni ikna edin.”
*
Birincisi,
laikliğin dinsizlik ya da din karşıtlığı olup olmaması, senin öyle kabul edip
etmemene bağlı değildir.
İkincisi,
senin partinin laiklik tanımı, İslam’a göre yapılmış bir tanım değildir.
Üçüncüsü,
“Kişi laik olmaz, devlet laik olur” sözü saçmadır. Çünkü, isterlerse
kişiler de laik olabilirler. Bireylerin laik olmama gibi bir mecburiyetleri
yoktur. Devlet de, istenirse, 1924 Anayasası’nda olduğu gibi, “Devletin dini, din-i İslam’dır” diyebilir.
(Aslında
Batı’da laik kelimesi ruhban olmayanlar
için kullanılıyordu, hristiyan olmayan ya da dinsiz olanlar için değil. Mosca
şöyle demektedir: “M. S. VII. yüzyılda … Arap-Müslüman
İmparatorluğu kuruldu…. Devlet dinsel bir temele dayanmakla
beraber, yapısında Devletten ayrı (Papalık gibi) bir din teşekkülü ve
bir teokrasi yoktu. Çünkü Müslüman toplumunda laik [ruhbanların
yönetmediği] Devletten ayrı bir rahipler [ruhban] topluluğu
bulunmuyordu ve halen de bulunmamaktadır.” Bkz. Gaetano
Mosca, Siyasî Doktrinler Tarihi, çev.
Samih Tiryakioğlu, 2. b., İstanbul: Varlık Y., 1968, s. 20.)
Dördüncüsü,
bu sözden kastınız, devletin laik olması fakat bireyin laik (yani dinsiz,
dinler arasında tarafsız) olmaya zorlanmaması ise, bu durumda, “laik olmayan
kişi”, devletin laikliğini inancı gereği kabul etmiyorsa, ne
olacaktır? İnancının gereğinden vazgeçmeye zorlanacak mıdır,
zorlanmayacak mıdır? Sen, kendi inancına ya da kanaatine göre, “Devlet laik
olur (ruhbanlar tarafından yönetilmeme anlamında değil, dinsiz olma anlamında)”
deyip yoluna devam ediyorsun, peki ya devletin laik olmasına inancı ve vicdanî kanaati gereği razı
olmayanlar?..
Beşincisi, “Bir Müslüman olarak laik bir devleti yönetirken bütün inanç
gruplarına devlet, eşit mesafede olur” sözü de saçmadır. Devleti yöneten kişi hem müslüman oluyor, hem
de bütün inanç gruplarına eşit mesafede.. Müslümansan, bütün inanç gruplarına
eşit mesafede değilsin demektir. Bütün inanç gruplarına eşit mesafede isen, bu
takdirde de müslüman değilsin demektir.
Altıncısı,
“Kişi laik olmaz, devlet laik olur” sözü, zımnen, bir insanın aynı zamanda hem laik, hem de müslüman
olamayacağının kabul edildiğini gösterir. Kişi müslümansa laik
olmuyorsa, devlet de, müslüman devletiyse şayet, laik (dinler arasında
tarafsız) olamaz.
Yedincisi,
“bütün inanç gruplarının inancının devlet güvencesi” altında olması, laik
(dinsiz) bir devletin ideali olabilir, fakat müslümanların devleti için böyle
birşey yoktur. Peygamber Efendimiz s.a.s., hakimiyeti altına giren
topraklarda putperestliği, şirki güvence
altına mı almıştı?! İnsanların müslüman olmaya zorlanmaması başka birşey,
devletin her dine eşit mesafede olması ve şirki-küfrü de güvence altında
tutması başka birşeydir. (“Mekke’nin fethedilmesinden
sonra Resulullah, yakın bazı yörelerde mevcut putları yıkmak ve
putların içinde dikili olduğu tapınakları yerle bir etmek üzere
çok sayıda özel askerî birlikler göndermiştir.” Bkz. Muhammed
Hamidullah, İslâm Peygamberi, C. 2, çev.
Salih Tuğ, Ankara: Yeni Şafak Gazetesi,
2003, s. 835.)
Sekizincisi,
İslam müslümana, “Devlet tarafından yönetilirken müslümanca
hareket et, Allah’ın emirlerine uy, devleti yönetirkense dinler
arasında tarafsız kalabilir, Allahu Teala’nın emir ve yasaklarını bir tarafa
atabilirsin, atmalısın” şeklinde bir yol haritası sunmamıştır.
Dokuzuncusu,
İslam bütün insanlara, “Allah’a ve peygamberlerine itaat edin, Şeytan’a
uymayın” mesajını verir. “Devleti yönetirken Allahu Teala ile Şeytan
arasında tarafsız kalabilir, Allah’ın yolu ile
ateizm/Allahsızlık yoluna (Şeytan’ın yoluna) eşit mesafede durabilirsiniz”
dememiştir.
Onuncusu,
İslam, müslümanlara, “sizden (müslüman) olan ulu’l-emre / emir
sahiplerine itaat” emrini vermiş, kâfirleri velî (yönetici) edinmeyi yasaklamıştır. “Devletin
(emir sahiplerinin) sizden olup olmaması önemli değildir” dememiştir.
(Erdoğan’ın laik devleti de, devlette bırakın yönetici olmayı, memur [ki memur,
anlamı itibariyle, “emir alan, kendisine emredilen” demektir] olmayı
bile, Atatürkçü olduğunu yeminle ifade etme kaydına
bağlıyor; Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına
yemin etmeyene, bırakın yönetici olmayı, devlet kadrolarında
memuriyet görevi bile vermiyor. İslam da diyor ki, “Müslümanın yöneticisi,
kulların değil, ancak Allah’ın ve Resulü’nün ilkelerine bağlı kalacağına yemin
eden adam olabilir”. Kim daha doğru yoldadır: Allah’ın ve Resulü’nün ilkelerine
bağlı olan mı, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına bağlı olan mı? Sorum, kendisini
müslüman kabul edenlere, ateistlere değil.. Bu ikisi çeliştiği halde, bir
müslümana, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini ettirmeniz, din ve vicdan hürriyeti ile ne kadar
bağdaşmaktadır? Türkiye’de, din ve vicdan hürriyeti var mıdır? Hem fikri hür, vicdanı hür olmak, ve hem
de vatandaşlık haklarından yararlanmak mümkün müdür?
İslam, dürüsttür, takiyye yapmaz, aldatmaca bir hak ve hürriyet
söylemi ile kitleleri kandırmaz. Olduğu gibi görünür,
sahtekârlığa tevessül etmez.)
Onbirincisi,
İslam “İtaat (devlet başta olmak üzere her tür otoriyete
itaat) ancak maruftadır (Şeriat’e ve Şeriat’le çelişmemek kaydıyla akla göre iyi, doğru
ve güzel olan hususlardadır)” hükmünü getirmiş, müslümanlara münkerle elle, dille ve (güç yetmiyorsa) kalple mücadele sorumluluğu
yüklemiştir.
Onikincisi,
müslümanın İslam devleti diye bir derdi olmayacaksa, laik
devlet yönetiminin İslam’a bir aykırılığı yoksa, FETÖ’nün, laikliği
icat edip patentini elinde tutan ve Türkiye’ye de ihraç eden hristiyan
devletlerle işbirlikçiliğine söyleyecek bir sözünüz de olamaz.
Onüçüncüsü “Bu söylediklerimizin de bizim değerlerimize, İslam’a ters
bir yanı varsa lütfen siz de beni ikna edin” şeklindeki ifadeye
verilecek cevap şudur: “Bu söylediklerinde İslam’a uygun bir taraf, bize ait
bir değer var mı! Varsa göster! Bizi ikna et!”
Ondördüncüsü,
kendi kafandan birtakım kanaat ve iddiaları sıralıyor, Kitap ve Sünnet’ten tek
bir cümle ile bile delil getiremiyorsun.. İddia başka, ispat başkadır.. Sen sadece iddiada
bulunuyorsun.. Evrensel bir kaide olarak, iddiayı ispat, müddeîye (iddia
sahibine) düşer.. “İddiam doğru, yanlışsa göster” şeklindeki bir
mantık(sızlık), geçersizdir.
*
Vatandaş
İslam’a aykırı lafları sıralıyor, sonra da karşısındakilere, bunların İslam’a
aykırı olduğu yönünde kendisini ikna etme görevi veriyor.
Senin
ikna olman, dinde bir ölçü, kıstas değildir.
Savunduğun
laiklik, ateiste verdiği özgürlüğü müslümana da tanıdığı iddiasında.. Yani ne
yapacaktı, “Ateist olabilirsin, müslüman olamazsın!” mı diyecekti?
Müslümana,
“İslam inancının, devlet nezdinde küfürle, şirkle eşit olmasını kabul et..
Allahu Teala’ya kulluk ile Şeytan’a tapınmaya devlet eşit mesafededir, her iki
inancı da güvence altına almıştır. Buna razı ol!” diyorsun. Bu, müslümana
yapılmış bir iyilik midir?!
Şimdi
bunun, İslam’a ters olduğu konusunda Tayyip Erdoğan’ı ikna etmemiz
gerekiyormuş.
Ona
göre bu, İslam’a ters değilmiş..
Adamın
kafasındaki İslam bu.. Sonra da çıkıp, Sünnî de Şiî de olmadığını,
İslam’ı benimsediğini söylüyor.
*
Kafasındaki
İslam’ın Sünnîlik de, Şiîlik de olmadığı açık.. Böyle bir İslam Sünnî de
olamaz, Şiî de.. Böyle bir İslam’ı “Hah, işte İslam bu!” diyerek kabul
edecekler kimler olabilir, tahmin etmek zor değil.
Vatandaşın
kafasındaki İslam, devlet düzeyinde,
Batı’nın bize ihraç ettiği laiklikten ibaret.. (Hatta o kadar bile değil. Batı
için, Hristiyanlığın kutsal günü pazarın tatil olması laikliğe zarar vermez,
Türkiye’de ise cuma gününün tatil olması laikliğin yerle bir edilmesidir.)
Allahu
Teala’nın ve Resulü’nün değil, Batı’nın batıl yolu…
Ama,
isteyen kişilere laik (dinler arasında tarafsız) olmama,
müslüman olma hakkı da tanıyormuş.
Ne
büyük lütuf!..