İMTİHANIN DOĞASINDANDIR, SINAV SIRASINDA ALEM BU VE KRAL SENSİN, FAKAT "KALEMLERİ KALDIRIN, ŞİMDİ HESAP VAKTİ" DENİLEN BİR AN GELİR

 



AK Parti’nin gayriresmî sözcüsü ve siyaset teorisyeni, hurda milletvekili’si Mehmet Metiner ile olan ‘sohbet’imiz bitmedi.

Ancak muhatabımız aslında Metiner değil, (“Bir mektup yazdım Hasana, ha Hasana, ha sana” diyen Abdürrahim Karakoç gibi konuşmak gerekirse) sözlerimiz onun şahsında “kıblesini kaybetmiş (daha doğrusu seyyar kıbleli)” bir kitleye..

Siyasal dindarlık/dincilik (İslamcılık) ile siyasal dinsizlik (laiklik) arasında gidip gelen kitleye..

Bunların bir kısmı kaşar münafık.. Başkalarına da münafıklık bulaştıran ukala “guru” taifesi.

Bir kısmı, gurulara özenen, onların laflarını aynen tekrarlayan, guruluk hayali kuran (kifayetsiz muhteris kadrosundan) ezberci acemi münafık..

Bir kısmı da kime inanacağını kestiremeyen şaşkınlar.

*

Metiner, Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısında şunu da diyor:

İslamiyetin kuşkusuz bir siyasal tasavvuru vardır ama Kuran bir siyaset kitabı değildir. Kuşkusuz Peygamberimiz eşsiz bir siyaset adamıdır ama Hz. Muhammed önünde de-sonunda da bir Peygamberdir. Bu ayrımı bilerek konuşmak gerekir.

İslamiyetin bir siyasal tasavvuru varsa, kaynağı nedir?

İnsanlar mıdır?.. Alinin, Velinin sözleri midir?

Yoksa vahiy midir? Kitap ve Sünnet midir?

Kitap ve Sünnet ise (Ki öyledir) o zaman Kur’an için “O bir siyaset kitabı değildir demek yerine, Kur’an, siyaset de dahil toplumsal yaşamın her alanına ışık tutan bir kitaptır, pekçok şeyin kitabı olmanın yanı sıra aynı zamanda bir siyasetin kitabıdır, İslamî siyasetin” demek gerekir.

Evet, Kur’an aynı zamanda bir siyaset kitabıdır.. Bir “siyaset tasavvuru” içermektedir.

Bu yüzdendir ki, mesela Hz. Musa a.s. ile Firavun arasında geçen konuşma ve tartışmalar, (Kur’an’da aktarılan şekliyle) sadece imanî meselelerle ilgili değildir, aynı zamanda siyasettir.

Firavun Hz. Musa’ya Seni çocukken içimizde yetiştirmedik mi?! Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?! Sonunda o yaptığın işi de yaptın (birini öldürdün ve kaçıp gittin); sen nankörlerdensin!” dediği zaman, o doğruluk abidesi peygamber şöyle cevap verdi:

“Ben (öldürme kastı olmadan ölüme sebep olduğum) o işi yaptığımda yolunu şaşırmışlardandım.

“(Beni öldürmeyi kararlaştırdığınızı duyup) sizden korkunca hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hikmet verdi ve beni peygamberlerden kıldı.
“(Saray
ında yetiştirdin diye) başıma kaktığın o nimet de, (başka birşey değil, sadece) İsrâiloğullarını kendine köle edinmendir.” (Şuara, 26/18-22)

Peygamberler ile kavimleri arasındaki mücadeleler aynı zamanda siyasî mücadeledir.

Müstekbir ve zalimlerin iman etmemelerinin ardındaki en önemli saik, peygamberlerin tebliğinin kendi siyasal iktidarları ve ekonomik sömürü düzenleri için tehdit oluşturduğunu düşünmeleridir:

(Allah'ın azâbından haber veren) bir korkutucu (peygamber) gönderdiğimiz hiçbir memleket yoktur ki, oranın nimetlerle şımarmış önde gelenleri, Gerçekten biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz demiş olmasınlar. (Sebe, 34/34)

İşte böyle, senden önce de hangi şehre bir korkutucu gönderdiysek, mutlaka oranın nimet içinde şımarmış önde gelenleri Doğrusu biz atalarımızı (kendi inanç, yasa ve töresi olan) bir topluluk (millet, ulus) olarak bulduk, elbet biz de onların izinde gidenleriz” dediler. (Zuhruf, 43/23)

Hem müslümanlık davası güden, hem de atalarının izinden körükörüne gitmeyi meziyet zanneden sahtekârların özellikle son ayet-i kerimeyi dikkatli okumaları gerekiyor.

*

AK Parti’nin her tarafından erdem sızan erdem küpü siyasetçisi Metiner, “Kuşkusuz Peygamberimiz eşsiz bir siyaset adamıdır” da diyor.

Fakat, lafının arkasına bir “ama” eklemeyi unutmuyor: “ama Hz. Muhammed önünde de-sonunda da bir Peygamberdir.”

“Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı kıvamında bir mantık örgüsü..

Soru şu: Bu serapa erdem AK Partili, neden Kuşkusuz Peygamberimiz eşsiz bir devlet başkanıdır ama Hz. Muhammed önünde de-sonunda da bir Peygamberdir” demiyor?..

Diyemiyor?.

Diyememek bir tarafa, “Peygamberimizin Medine’deki hayatını ‘devlet başkanlığı” gibi takdim eden modernist zihin”den söz etme bayağılığıyla nursuz ensesini iyiden iyiye karartıyor? Niye?

Gerçekten, niye işporta malı kelime oyunu yapıyor, ancak aklı kıt cahil cühelanın aldanacağı laf cambazlıklarıyla çoktan nalları dikmiş olan erdeminin tabutuna paslı çiviler çakıyor?

Niye?

Zat-ı şahanelerinin yüksek müsaadeleriyle bu niye üzerinde durmak gerekiyor.

*

Sebep şu:

Türkiye’nin ataist (Atatürkçü) laik (siyasal dinsiz) düzeni/rejimi, İslama devleti çok görüyor, fakat müslümana siyasal dinsiz düzende siyasetçi olup oyunu “siyasal dinsizliğin kurallarına göre oynama izni veriyor.

Fakat bu “siyasal dinsiz” düzen, “siyaset” yapma imkânı verdiği devşirme”lerin, oyunu “siyasal dinsizliğin kurallarına göre oynamaları (ve şahsiyetlerinin yok edilmesi, kişiliksiz ve kimliksiz hale gelmeleri) ile yetinmiyor, aynı zamanda bu devşirmelerin İslam tarihini de siyasal dinsizlik perspektifinden yeniden yorumlamalarını, İslamı zihinlerinde siyasal dinsizliğin kodlarına göre yeniden kurgulamalarını istiyor.

Böylece, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “eşsiz bir siyasetçi” olabiliyor, fakat “eşsiz bir devlet başkanı” olma hakkını yitiriyor.

Onlara göre, Peygamber Efendimiz s.a.s. devlet başkanı olamaz, çünkü kurduğu yapı devlet” değil..

Devlet olma onuruna erişmek için siyasal dinsiz” olmak gerekiyor.

Halbuki Peygamber Efendimiz s.a.s. “siyasal dinsiz” değil..

Dinsizliğin her türlüsünden uzak.

Dolayısıyla devlet başkanı da değil.

Türkiye tipi laikliğin (siyasal dinsizliğin) Türkiye Müslümanlarında görmek istediği mantık (budalalık) böyle birşey.

*

AK Parti tipi “erdem”in bu sadık savunucusu, işi getirip modernist zihin”e bağlayarak ev sahibini bastıran yavuz hırsızlık sanatının en pişkin örneğini de sergiliyor..

Hem kel hem fodul..

Pişirdiği postmodern aşın üstüne “çifte standard sosu dökmeyi de ihmal etmiyor.

Peygamber Efendimiz s.a.s. devlet başkanı olamıyor, fakat eşsiz siyasetçi olabiliyor.

Nasıl oluyorsa?

İmdi, Rasulullah s.a.s.’in siyaset adamı olması, devlet başkanı olmasıdır.. Çünkü siyaset, toplumun yönetimi ile ilgili bir olaydır.

Bir toplumda başka bireylere emir verebilen, onlar için kural koyabilen, yasaklar getirebilen, onları başka topluluk ve devletlerle kendi emri altında savaşa sürebilen, savaşlarda kendi bayrağını/sancağını açıp dalgalandıran, koyduğu kurallara aykırı hareket edip suç işleyenleri cezalandıran, insanlar arasındaki ihtilaflarda adaleti sağlamak üzere mahkeme kurdurup yargılama yaptırabilen bir otorite, devlet demek olduğu gibi, o otoriteyi temsil eden şahıs da, adına devlet başkanı denilsin denilmesin, devlet başkanıdır.

*

Ukalaya bakın, “Kuşkusuz Peygamberimiz eşsiz bir siyaset adamıdır ama Hz. Muhammed önünde de-sonunda da bir Peygamberdir” diyor.

Yani akıldan yoksun kafasına, mantıktan mahrum görüşüne, idrakten aciz zihnine göre, Rasulullah s.a.s.’in peygamber olması, devlet başkanı olmasına engel..

Peki Hz. Davud a.s. neydi?.. Hz. Süleyman a.s. neydi?..

Onlar hem peygamber, hem de devlet başkanı değiller miydi?!

Peygamber Efendimiz s.a.s., tıpkı onlar gibi hem peygamberdir hem de devlet başkanı..

O peygamberler kraldılar/meliktiler, fakat her devlet başkanının kral olması gerekmiyor.

Siz Recep Tayyip Erdoğan’ı kral olarak mı görüyorsunuz?

*

İmdi, eleştirdiğin Müslümanlar, aşağılık kompleksi ruhlarına işlemiş kimi İlahiyat çapulcuları gibi eğer kendilerini modernist olarak nitelendiriyorlarsa, ve Recep Tayyip Erdoğan gibi İslam’ın güncellenmesi (yani modernleştirilmesi) gerektiğini savunuyorlarsa, onlar için “modernist zihin” ve “modern müslüman zihni” gibi tabirler kullanman makul karşılanabilir.

Fakat, kendilerini bu şekilde nitelendirmeyen, bu tabirleri benimsemeyen kişiler için “modern müslüman zihni” yakıştırmasını yaptığın zaman, “modernlik” kavramını yaklaşımının merkezine oturtmuş olduğun için asıl sen “modernist” bir zeminde konuşuyorsundur.

Anahtar kavramın modernlik olmuş, temel kıstasın modern olarak nitelendirilip nitelendirilememe haline gelmiş, farkında değilsin.

Bu modern kavramını temel alarak laga luga yapman, o kavramın patentini elinde tutan Batılılar ve Batıcılar nezdinde “aydın, entel, şünür” vs. görünme arzu ve tutkunu tatmin etmene, aşağılık duygusuyla çürümüş olan felçli beyninin keyif ve hazdan dört köşe olmasını sağlamana hizmet edebilir, fakat İslamîlik açısından beş para etmez.

Bu meydanda modernlik kavramının esamesi okunmaz, burada söz atına binip cevelan eden ancak “bid’at” kavramıdır.

Ve de Batı düşüncesinden aparma “modernlik” gibi artistik tabirlerin hipnotik etkisiyle illüzyonist hokkabazlıklar sergileyerek milletin aklını çelmeye değil, usuluddîn ve usul-ü fıkıh çerçevesinde akıl yürütmeye ihtiyacın vardır.

*

Modern Türkiye’nin laik (siyasal dinsiz) sisteminin bu hurda parlamenteri, derin zihinsel sefaletiyle AK Parti’nin ağadan icazetli gayriresmî (fahrî) sözcüsü.. Ekranların ve Yeni Şafakın gediklisi..

İmdi, Peygamber Efendimiz s.a.s.’in peygamberliği, ancak ona iman eden için anlam taşır.. Onu peygamber olarak görmeyen için ise o, Araplar’ın lideridir.

Bizzat kendisinin sıfırdan inşa edip kurmuş olduğu İslam devletinin “devlet başkanı”dır.

İslam devleti Araplar tarafından kurulmuştur, fakat o, bir ulus-devlet değildir, Arapçılık temeli üzerine kurulmamıştır, “iman devleti”dir.

Arapçılık, cahiliye zihniyetini sürdüren Araplar’ın ideolojisi olabilir, fakat İslam, bugün Endonezya ve Malezya’dan Fas’a, Bosna’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki farklı etnik toplulukların benimsediği “tevhid dini”nin adıdır.

Evet, Rasulullah s.a.s., müslüman için bir peygamberdir, fakat gayrimüslimler için bir devletin ve onun da ötesinde bir medeniyetin kurucusudur.

İslam Devleti’nin kurucu devlet başkanıdır.

(Peygamber, Farsça bir kelimedir. Haber anlamına gelen peygam/peyam ile, “getiren, taşıyan” anlamına gelen “ber” ekinin birleştirilmesiyle üretilmiştir. Yani Arapça’daki haberci anlamına gelen “nebî” kelimesinin Farsçasıdır.)

Rasulullah s.a.s.’in Allahu Teala’dan haber getirdiğini, vahiy aldığını kabul etmeyen bir gayrimüslim için Peygamber Efendimiz s.a.s.’in vasfı nedir?

Dönemin süper gücü Sasanî Devleti’ni yıkıp yerle bir eden, Bizans’ın elinden Mısır, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’yu alan, (Hz. Muaviye döneminde Yezid’in komutasında) Bizans’ın başkenti İstanbul’u yedi yıl boyuncu kuşatma altında tutan, doğuda Orta Asya içlerine, kuzeyde Kafkasya’ya ve batıda Fas’a, İspanya’ya kadar uzanan bir devlet var ortada.

Bu devletin kurucusu, ilk “devlet başkanı” kim?

Bir gayrimüslim açısından Rasulullah s.a.s., Allahu Teala’dan haber getiren bir haberci değildir, nev’i şahsına münhasır, daha önceki devlet başkanlarına benzemeyen bir “devlet başkanı”dır.

*

İmdi, diyelim ki bir gayrimüslimle konuşuyorsun, adam Peygamber Efendimiz s.a.s.’den söz ederken ortadaki gerçekliği ifade için “Arap devletinin kurucu devlet başkanı” dedi diyelim, bunun yanlış olduğunu, ortada bir devlet bulunmadığını mı söyleyeceksin?

Söylersen, senin gibi bir budalayla karşılaştığı için bıyık altından gülüp “Körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz, biz adamın peygamberliğini sildik, bunlar da devlet başkanlığını siliyor, ortada birşey kalmadı” diye düşüneceğinden, şöyle demeyeceğinden şüphe edilebilir mi: “He, doğru, ortada bir devlet yoktu, Muhammed de devlet başkanı değildi, belki eşkıya çetesi elebaşısıydı, belki terör örgütü başıydı, belki de bir mafya lideriydi, araştırmaya değer.. Bu eşkıyalar geldiler İstanbul gibi bir medeniyet merkezini kuşattılar, her tarafı yağmaladılar, anarşi ve kaosa boğdular. Ortada devlet diye birşey bırakmadılar. Devlet kurmayı bilmiyorlardı, sadece devlet yıkmayı biliyorlardı.”  

*

İslam’a Metiner gibi kullanışlı tiplerle “operasyon” çeken “derin” laikler de, onlara alet olan AK Parti de “ateşle oynuyor”.

Siz yaptığınız şeyi basit görüyorsunuz, halbuki oynadığınız şey yüksek gerilim hattı.. Bu kafayla giderseniz çarpılacaksınız.

Belki bu dünyada, belki ahirette, onu bilemem.

Allahu Teala sizin yaptıklarınızı ve tasarladıklarınızı görüyor, biliyor.

Allah, imhal eder, fakat ihmal etmez:

O halde sakın Allah'ı, peygamberlerine olan vaadinden dönücü sanma! Şüphesiz ki Allah, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, intikam sâhibidir!” (İbrahim, 14/47)

Laik (siyasal dinsiz) devletin emir kulları, devletlerini (Cemal Bali Akal’ın tabiriyle) Sivil Toplumun Tanrısı gibi sunarak milleti putlarına (devlet adı altında putlaştırdıkları şahıslara, siyasetçi ve bürokratlara) ibadete davet etmek yerine, “Bir kavmin/milletin efendisi/lideri/başı onlara hizmet edendir” buyurarak gerçek efendiliğin kendini milletin hizmetkârı olarak görmekten geçtiğini açıklayan Hz. Peygamber s.a.s.’in “devlet” anlayışını ve örnek “devlet başkanlığı”nı anlamaya çalışmalıdırlar.

Fakat ne yazık ki bunu yapmak yerine Hz. Peygamber s.a.s.’in “devlet başkanlığı”nı (sözde peygamberliğine vurguda bulunma adına) unutturmaya, böylece akıllarınca laikliği (siyasal dinsizliği) tahkim etmeye çalışıyorlar.

*

Laik rejimin ve Erdoğan ailesinin Metiner gibi yetenekli dalkavuklarının da, bir alanda yetenekli olmanın başka alanlarda da kabiliyetli olmayı gerektirmediğini anlamaları gerekiyor.

Mesela sporda yetenekli olan birinin bu yeteneği, aynı zamanda iyi bir ressam olmasını sağlamaya yetmez.

Metiner gibilerin de, dalkavukluktaki eşsiz yeteneklerine bakarak ilim ve düşünce alanlarında da kendilerini gösterme hevesine kapılmamaları, daha fazla rezil ve kepaze olmamaları bakımından kendi hayırlarına olur.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...