ATATÜRK, İSMAİL CANBULAD, SUİKAST VE KOMİTACILIK

 






Dr. Seyfi Say


İstiklâl Mahkemesi ucubesi tarafından görülen İzmir Suikasti davasının, Atatürk'ün muhaliflerinin başının ezilmesi ve özellikle İttihatçılar'ın tümden tasfiyesi işlevi gördüğü biliniyor.

Dava, dört başı mamur mükemmel bir "kumpas" için fırsata dönüştürüldü.

İttihatçılar'ın Atatürk'e karşı bir suikast tasarlamış oldukları doğruydu, bu onların "siyaset tarzı"nın önemli bir parçasıydı. 

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin/Teşkilatı'nın/Partisi'nin "genlerinde" suikastçilik vardı.

Suikast, en iyi bildikleri işlerden biriydi. Belki de birincisi..

Ancak, birçok bakımdan Engizisyon'la boy ölçüşecek kadar batılılaşmış olan İstiklâl Mahkemesi de Kadı Karakuşî'nin hükümlerine rahmet okutacak kararlar verme konusunda uzmanlaşmıştı. 

*

Suikast için tertibat yapan üç kişi, girişimi gerçekleştiremeden yakalandı.

Fakat, bu tasarı bahane edilerek toplam 131 kişi tutuklanıp sorgulandı ve yargılandı. 

Ecel terleri döktüler.

Bunlar arasında, Atatürk ile birlikte Amasya Tamimi'nin (genelgesinin, protokolünün) altına imza koyarak Millî Mücadele'yi (İstiklal Harbi'ni, Kurtuluş Savaşı'nı) başlatan altı kişi de yer alıyordu: Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, eski Bahriye Nazırı/Bakanı ve TBMM Hükümeti Başbakanı Rauf Orbay, Mersinli Cemal Paşa, Miralay (Albay) Arif.

Miralay Arif, idam sehpasının yağlı urganında son nefesini verdi.

On yıl hapse mahkum olan Rauf Orbay ise, senelerce yurtdışında sürgün hayatı yaşadı.

Atatürk'ün ölümünden sonra tekrar mahkemesi görüldü, aklandı. 

Fakat yitirilen yılları, çekilen acıları telafi etmek mümkün değildi. 

*

Rauf Orbay yurda gelip teslim olsaydı çok büyük ihtimalle idam olunurdu.

Çünkü onun gibi 10 yıl hapse mahkum edilen eski milletvekilleri Halis Turgut ile İsmail Canbulad karara itiraz ettikleri için (evet, sadece karara itiraz ettikleri için) idam olundular.

Karakterinde takiyye, iki yüzlülük, dalkavukluk, yağcılık ve tabasbus bulunmayan, Hamidiye kahramanı olarak bilinen Rauf Orbay, haksızlık karşısında susacak biri değildi, mutlaka itiraz ederdi.

İtiraz eder ve idam olunurdu.

*

İsmail Canbulad hakkında bir doktora tezi hazırlanmış bulunuyor.

Tezin özeti, Canbulad hakkında yeterli bilgiyi veriyor:

İttihat ve Terakki Cemiyeti, İkinci Meşrutiyet’in ilanını sağladıktan sonra devlet idaresinde on yıl iktidarda kaldı. 

Cemiyet’in sekiz numaralı üyesi olan İsmail Canbulad, Çerkes kökenli siyasetçiydi. Askeri okullarda okuduktan sonra yüzbaşı olarak ... çalıştı.

... Meşrutiyet'in ilanından sonra İsmail Canbulad, sırasıyla Adalar Kazası Kaymakamlığı, Emniyet Umumiye Müdürlüğü, İzmit ve İstanbul Mebusluğu, Vali Vekâleti, Şehremaneti, Dâhiliye Nezareti [İçişleri Bakanlığı] Müsteşarlığı ve Dâhiliye Nazırlığı [İçişleri Bakanlığı]  görevlerinde bulundu. Balkan Savaşı’na gönüllü olarak katılan İsmail Canbulad, ... Malta’ya sürgün edildi. ... Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Anadolu’ya döndü ve İstanbul Mebusu seçildi.

Kısa bir süre sonra hükümet üyeleri ile aralarında fikir anlaşmazlıkları çıkınca Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan istifa etti. Eski İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan arkadaşları ile Meclis’te İkinci Grup adı altında muhalefet yaptı. ... Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucu üyeleri arasında yer aldı.

İsmail Canbulad’ın adı İzmir Suikastı olayına karıştı. Suikasttan haberi olduğu halde bunu hükümete bildirmediği ve hükümeti değiştirme faaliyetlerinde yer aldığı iddiasıyla tutuklandı. Yargılama sırasında kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmedi. On yıl kürek mahkûmiyeti ile cezalandırılınca karara itiraz etti. Kendini tekrar savundu fakat bu kez idam cezasına çarptırıldı. 

[Nermin Zahide Aydın, İttihat ve Terakki Cemiyeti Üyelerinden İsmail Canbulad (1880-1926), Kahramanmaraş: Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014, s. I-II.]

*

Rauf Orbay, İsmail Canbulad ve Atatürk, eski arkadaştılar.

Birinci Dünya Savaşı ile İstiklal Harbi arasındaki mütareke (ateşkes) döneminde İstanbul'da içtikleri su ayrı gitmiyordu:

… en yakın ve mahrem arkadaşları olarak, yine Ali Fethi [Okyar], İsmail Canbulat ve ben [Rauf Orbay] vardım. [İstanbul’un işgal edildiği mütareke döneminde] Hemen hemen her gün buluşur, toplanır, konuşur, daha doğrusu dertleşirdik.

(Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni -Siyasî Hatıralarım-, C. 1, İstanbul: Emre Y., 1993, s. 226-7.)

Ancak, İngilizler Orbay ile Canbulad'ı Malta'ya sürgün ederken, Atatürk'e (sonradan Anadolu'dan anasına yazdığı mektupta söylediğine göre)  "nasılsa ilişemediler"di. 

(Laflarına inanılacak olursa, bu "nasılsa"da, İngiliz İstihbaratı'nın İstanbul şefi Rahip Frew ile yaptığı mahrem görüşmelerin rolü olup olmadığı konusunda bir fikrinin olmadığı sonucuna varılabilir. 

Görünüşe göre, mütevazi adam, herşeyi bildiğini ve anladığını iddia etmiyor, bazı şeyleri "nasılsa"ya havale ediyor. Mesela, Frew'un kendisiyle yaptığı ilk görüşmenin gayesini yıllar sonra bile anlayamamış olduğunu Falih Rıfkı'ya söylemekten çekinmiyor. İngilizler'in ona niçin dokunmadıklarını da "nasılsa"nın gizemine emanet ediyor. 

Gerçekten herkeste rastlanmayacak ilginç ve sıradışı bir alçakgönüllülük ve tevazu.. Aynı zamanda cesur da, saf ya da idraki kıt görünmekten korkmuyor.)

*

Rauf Orbay, hatıratında o günlerden şöyle bahsediyor:

Tevfik Paşa Hükümetinin ve hattâ Padişahın nasıl değiştirilebileceği meselesini aramızda, konuştuğumuz günlerin birinde İsmail Canbulat Beyle ben, Şişli’de Mustafa Kemal Paşa’nm evine gittiğimizde Paşa’yı , – o zamana kadar ilk defa evine gelmiş olduğunu gördüğümüz – İttihat ve Terakkinin meşhur İaşe Nâzırı [Bakanı] Kara Kemal Beyle başbaşa konuşur bulduk. Odaya girip yanlarına yaklaştığımızda, konuşma konusunun “[Sadrazam] Tevfik Paşa’yı, otomobilinin şoförünü değiştirip kaçırarak, İstanbul’da bir yerde saklamak.. “ olduğunu anlayınca, İsmail Canbulat Bey, birdenbire asabileşerek ters yüzü dönüp odadan sofaya çıktı. Ben de peşinden gittim.

“- Yok birader, böyle komitacı işlerine gelemem, böyle şey olmaz, bu benim işim değil…” diye gittikçe sinirlenen Canbulat Beyi, teskin etmek hususundaki gayretlerime rağmen evden çıkıp gitti.

Sonra Kara Kemal Bey de gitmişti. İsmail Canbulat Bey asabileşince hayret etmekte olan Mustafa Kemal Paşa’ya, vaziyeti anlattım:

“- Neden böyle oldu? Kara Kemal de nereden çıktı?” [dedim.]

“- Yok canım, dedi, ben komitacılık yapar mıyım, Kemal Beyin ağzmı arıyordum.” dedi.

“- Öyle ise, haydi kalkın gidelim. Canbulat’a anlatın.. ” dedim.

Canbulat’ın Osmanbey’deki evine gittik. Mustafa Kemal Paşa, Kemal Beyin ağzmı aradığını tekrar ile, işin içinde komitacılık olmadığı hususunda teminat verdi.

(Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni -Siyasî Hatıralarım-, C. 1, İstanbul: Emre Y., 1993, s. 232.)

Orbay, şunu da söylüyor: 

... Mustafa Kemal Paşa, Kara Kemal Beyle, sadrazam Tevfik Paşayı şoförünü elde ederek İstanbuldan uzaklaştırmak suretiyle, kabineyi düşürmek teşebbüsüne girişti ise de, bu da İsmail Canbulat beyin itiraziyle akîm kaldı. 
(A.g.e., C. 1, s. 31-2.)

İzmir Suikasti davasında idama mahkum edilenlerden biri de, Atatürk'ün gerçekte inanmadığı şeyleri söyleyerek (ki takiyye ve yalan demek oluyor) ağzını aradığını dile getirdiği bu Kara Kemal'dir.

Kara Kemal, aynı zamanda, Kara Vasıf'la birlikte Karakol Cemiyeti'ni kuran isimdir. 

*

Önce şu soruya cevap arayalım:

İstiklâl Mahkemesi denilen ucube gerçekte nedir?

Uğur Mumcu'ya göre, infaz (gardiyanlık ve cellatlık) müessesesidir, mahkemeden başka herşeydir: 

"İstiklal Mahkemeleri 'mahkeme' sayılmazlar. Bunlar, savaş ve ihtilal dönemlerinde rastlanan anti-demokratik 'infaz kurulları'dır."

(Uğur Mumcu, "İstiklâl Mahkemeleri", Cumhuriyet, 11 Kasım 1992.)

*

Atatürk'ün İstanbul günlerinde, onun Kara Kemal'le ağzının suyu akarak pişirmiş olduğu aşa su katan İsmail Canbulad, İzmir Suikasti davasında, tam da böyle birşeyle, Kara Kemal'le irtibatlı olma suçlamasıyla idam sehpasına yollanmıştı.

Söz konusu doktora tezinde yer alan şu satırlar, olayı çok güzel özetliyor:

İzmir Suikastı nedeni ile yargılanan sanıklar, müdaafalarını 12 Temmuz 1926 Pazartesi günü yapmaya başladı (Erman, 1971: 147). İsmail Canbulad, kendisini “Daima kanuna hürmet ve riayet etmiş, gayrimeşru teşebbüslere girmekten çekinmiş bir adamım. Esasen son senelerde siyasete karşı bir bezginlik duyuyordum. Bu suikast işi ile de katiyen bir alakam yoktur.” diyerek savundu (Erman, 1971: 151) 

Savunmasının bir bölümünde (Mumcu, 1997: 57); Ben Şükrü Bey gibi Kara Kemal’in adamıymışım. Savcıdan başka hiç kimse buna inanmaz. Beni tanıyan kimse buna inanmaz. Ben kimsenin adamı değilim. İlkeleri olan, özgür düşünceli bir insanım. Kara Kemal’in adamıdır; dolayısı ile suikasttan haberlidir diyorlar. Benim Kemal Bey’le ilişkim eskiden azdı. Bir buçuk yıldır ise hiç yok. Vahdettin’in öldürülmesi teklifini bile reddettiğimi Gazi Paşa’nın [Atatürk'ün] kendisi bilir. Suikast fikrine karşı olduğuma tanık olarak Gazi Paşa’yı gösteriyorum diyerek siyasetten soğuduğunu ve ticaretle ilgilendiğini anlattı. 

İsmail Canbulad’ın savunmasını dinleyen savcı, O’nu önce kürek cezasına mahkûm etmesine rağmen bu son savunmasından sonra idam edilmesine karar verdi (Kılıç, 1994: 15).

[Aydın, İttihat ve Terakki Cemiyeti Üyelerinden İsmail Canbulad (1880-1926), s. 154.)

*

Bu son savunmanın, mahkeme adlı infaz çetesinin (ve ardındaki gücün) nasırını "nasılsa" pek acıtmış olduğu, verilen idam cezasından belli oluyor.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...