"KUL SELANİKLİ" SAZININ TELLERİNE DOKUNDU, BAKALIM NE SÖYLEDİ

 





UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 60

 

Bir önceki bölümde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün, bir yandan (Erzurum Kongresi sırasında bir gece hempaları Mazhar Müfit ile Süreyya Yiğit’e açıkladığı şekilde) haince Osmanlı Devleti’ni yıkma planları yaparken diğer taraftan (sanki saltanat ve hilafet için kellesini ortaya koymuş bir fedakâr serdengeçti gibi) Padişah Vahideddin’in onuruna tonlarca yağ yakıp, dalkavuklukta dünya tarihinin aşılması imkânsız rekorunu kırmış olduğunu görmüştük.

Bu riyakâr dalkavukluğu, sinsi takiyyesi, düzenbaz yalancılığı ve deccalâne (çok yalancı) hilekârlığı, ipleri eline geçirip konumunu sağlama alıncaya kadar devam etti.

Deccalliğinin (çok yalancılığının) devasa boyutlarını, 8 Temmuz 1919 tarihinde, yani Erzurum'daki ikametinin ikinci günü Padişah Vahideddin’e gönderdiği “Kulları Mustafa Kemal” (Vahideddin’in kulu Selanikli Mustafa) imzalı istifa mektubu ortaya koyuyor.

Telgrafla iletilen mektup şöyle:

MABEYN-İ HÜMAYUN CENAB-I MÜLUKÂNE BAŞKİTABET-İ CELİLESİ VASITASIYLA ATABE-İ ULYA-YI HAZRET-İ PADİŞAHÎ’YE 

(SARAY BAŞKATİPLİĞİ VASITASIYLA PADİŞAHIN YÜKSEK MAKAMINA)

Şimdiye kadar gerek Zat-ı Akdes-i Hümayunlarına (kutsal zatlarına) ve gerek Harbiye Nezareti’ne (Milli Savunma Bakanlığı’na) vaki olan maruzatımda (sunumlarımda) vatan ve milletin ve makam-ı mualla-yı Hilafetin (yüce Hilafet makamının) maruz ve giriftar olduğu avakib-i elîme ve buna karşı mütehassıl alâm ve evza-ı milliyeyi tekmil safahat ve hakikatiyle (uğradığı acı durumları ve buna karşı duyulan elemleri ve milletin aldığı vaziyeti, bütün safhaları ile gerçek olarak) arzettim. 

Bunu ifa etmekle mukaddesatımın (kutsal inançlarımın) nefs-i acizaneme tahmil eylediği (aciz şahsıma yüklediği) en yüksek ve en vicdani vazifelerden birini yapmış oldum.

Âmâl ve teşebbüsat-ı abidanemin (kölece amellerimin ve girişimlerimin) İngilizlerce müdafaa-i vataniyye (vatan savunması) suretinde değil, şekl-i âharda telakki olunmasından naşi (başka şekilde anlaşılmasından dolayı) Hükümet-i Seniyyelerinin müşkil bir vaz-ı tazyik altında kaldığı (altından kalkılması zor bir baskı altına konulduğu) irade ve ifham buyruluyor. Hükümet-i seniyyelerinin ve payitaht-ı saltanat-ı hümayunlarının (yüce hükümetlerinin ve saltanat merkezinin) zaten ne gibi tazyik (baskı) ve şerait-i elîme-i inhisar (acı verici koşullar sınırlaması) altında bulunduğu gerek çâkerlerince (kulunuz kölenizce) ve gerek bütün millet-i necibelerince tamamen malum ve âyan olduğu cihetle, bu tazyik ve inhisarın daha ziyade tevessüüne (genişlemesine) ve bahusus pek büyük revabıt-ı sıdk u ubudiyetle (sadakat ve kulluk bağlarıyla) merbut (bağlı) bulunduğum kalb ü âmâl-i müfşika-i hümayunlarının (majestelerinin şefkatli kalb ve tasarılarının) düçar-ı kelal olmasına (eziyet görmesine) hiçbir vechile razı olmayacağım cihetle yalnız memuriyet-i acizaneme değil, tekmil mübahatını (bütün övünçlerini), vatan ve milletimin ve makam-ı akdes-i hümayunlarının nur-u feyiz ve necatından (kutsal makamlarının feyz ve kurtuluş nurundan) alan pek çok sevdiğim mübarek hayat-ı askeriyeme de veda suretiyle arz-ı fedakâri eylerim (askerlik yaşamıma veda suretiyle özveride bulunduğumu arzederim). 

Makam-ı Uzma-yı Saltanat ve Hilafetin ve millet-i necibelerinin hayatımın son noktasına kadar daima hâris (koruyucu) ve sadık bir ferdi gibi kalacağımı kemal-i ubudiyetle (tam bir kullukla) arz ve temin eylerim. Silk-i celil-i askerîden (askerlik mesleğinden) istifa ettiğimi Harbiye Nezareti’ne arz ettim. 

Sıhhat ü afiyet-i Cenab-ı Mülûkaneye (Padişah cenaplarının sıhhıt ve afiyetine) dua ve her türlü afattan masun (belalardan korunmuş) buyurmalarını Cenab-ı Kibriya’dan (Allahu Teala’dan) niyaz eylediğim muhat-ı ilm-i âlî buyruldukta (yüce bilgilerinizin kuşatıcılığına arz ü) ferman.

Kulları

Mustafa Kemal.

Fî 8 Temmuz Sene 1335, Saat 11.40 Gece.

*

Bu istifa mektubu, inkârı mümkün olmayan bir tarihî belge olarak TBMM zabıtlarına (tutanaklarına) geçmiş durumda.

Çünkü Selanikli, bu telgrafın metnini 24 Nisan 1920 tarihinde, TBMM’nin açılışından bir gün sonra yaptığı TBMM açılış konuşmasında milletvekillerinin huzurunda okumuş durumda.

Yani milletvekillerinin şahsında bütün milletin huzurunda.

Doğal olarak bunu, “Ben Padişah hazretlerinin sadık bir kulu kölesiyim, ona hizmet dışında bir gayem kesinlikle yoktur” mesajını vererek milleti aldatmak için yapıyor.

Deccalliğin (çok yalancılığın) gereğini ifa ediyor.

*

Söz konusu telgrafın TBMM’nin sitesinde yer alan sadeleştirilmiş şekli şöyle:

7 Temnıuz 1919 Erzurum [TBMM sitesindeki orijinal/sadeleştirilmemiş metindeki tarih: 9.7/VII.1335)

Padişah hazretlerinin devletli mabeyni yüce başkâtipliği eliyle Padişah hazretlerinin yüce katına.

Şimdiye kadar gerek padişahlık yüce makamına ve gerek Harbiye Nazareti’ne yazdığımı yazılarda vatan ve milletin ve yüce hilafet makamının karşılaştığı üzücü olayları ve buna karşı ortaya çıkan tepkileri ve milli durumu bütün safhaları ve açığı ile ile arz ettim.

Böyle davranmakla kutsal varlığımın bana yüklediği en yüksek ve en vicdani görevlerden birini yapmış oldum. 

Bendenizin çalışına ve faaliyetlerinin İngilizlerce vatan savunması olarak değil, başka bir şekilde yorumlanması nedeniyle yüce hükümetlerinin ağır baskı altında tutulduğu yazılıyor ve bildiriliyor. Yüce Hükümetiniz ve yüce Saltanat başkentinizin ne gibi baskı ve üzücü şartlar altında bulunduğu gerek benim tarafımdan ve gerekse bütün asil milletimizce tam anlamıyla ve her yönüyle bilinmekte olup bu baskı ve denetimin giderek daha da artması durumunda özellikle büyük sadaketle ve aşırı derecede bağlı bulunduğum müşfik ve yüce amaçlar taşıyan yüreğinizin sıkıntıya düşmesine hiçbir şekilde razı olamayacağım için, yalnız memuriyetime değil, bütün şan ve şerefini, vatan ve milletimin ve kutsal yüce makamınızın feyiz ve asalet nurundan alan ve pek çok sevdiğim kutsal askerlik yaşamıma da veda ederek özveride bulunduğumu arz etmek isterim. 

Yüce saltanat ve hilâfet makamınızın ve asil milletimizin sonuna kadar daima koruyucusu ve sadık bir kulu olarak kalacağımı içten gelen duygularımla arz ve temin ederim. Yüksek askerlik mesleğinden istifa ettiğimi Harbiye Nezareti’ne bildirdim. Onurlu padişaha sıhhat ve esenlikler diler ve her türlü kötülükten korumasını Cenabı Hak’tan dilerim. Yüce bilgilerinize sunarım.

Kulları

Mustafa KEMAL

*

Görüldüğü gibi, sadece bir kere değil, iki kere değil, tam beş defa Padişah’ın kulu ve kölesi olduğunu ifade ediyor.

Bir kere bile fazlayken, beş defa..

"Hâdim (hizmet eden)" ya da "emirber" gibi bir tabir kullansa yeterli, fakat döne döne, eğile büküle, kırk büklüm olarak, Padişah'ın manevî huzurunda kırk takla atarak kulluk (kölelik) arzediyor.

Dalkavuklukta sınırları zorluyor. 

Fakat aynı adam, şahsiyetli bir insana yakışmayacak şekilde, o tarihten dokuz ay önce, evet dokuz ay önce, kafadarları Mazhar Müfit ile Süreyya Yiğit'e, Osmanlı Devleti'ni tarihe gömeceğini, yıkacağını, o cihan imparatorluğunun külleri üzerinde (Afrika'nın muz cumhuriyetlerini akla getirecek şekilde) cumhuriyet ilan edeceğini (yani cumhurbaşkanı olacağını, ve cumhurbaşkanı olunca da), sanki memleketin bütün derdi buymuş gibi, tesettürü (İslamî örtünmeyi) ve Kur'an harflerini kaldıracağını, Avrupa harflerini alacağını ve millete zorla şapka giydireceğini söylemiş bulunuyor.

Kafasındaki plan Osmanlı Devleti’ne ve millete ihanet, dilindeki türkü ise Padişah’a kulluk.

Adam öyle böyle değil, büyük sahtekâr.

Türk tarihinin en büyük deccali.. 

Deccallik sanatında ulu önder. (Yanlış anlaşılmasın, hadîs-i şerîflerde geçen Deccal değil.. Onunla ortak noktası yalancılığı ve sahtekârlığı.)

*

Selanikli, söz konusu “beş çarpanlı kulluk mektubu”nu TBMM’de okumakla yetinmedi, bir de (milleti kandırmak için) Padişah’a hitaben bir beyanname yayınladı.

Halife ve Hakan Efendimiz” diye başlayan beyannamenin son cümleleri şöyle:

“Padişahımız, kalbimiz [size karşı] hiss-i sadakat ve ubudiyetle (bağlılık duygusu ve kulluk ile) dolu, tahtımızın [saltanat makamının] etrafında her zamandan daha sıkı bir rabıta ile toplanmış bulunuyoruz. İctimâın [TBMM toplantısının] ilk sözü Halife ve Padişah’a sadakat olup Millet Meclisi’nin son sözünün yine bundan ibaret olacağı[nı] sedde-i seniyelerine [südde-i seniyyelerine, padişahlık makamına] en büyük tazim ve huşu ile arzeder.

“Büyük Meclis emriyle Mustafa Kemal”

(Abdurrahman Dilipak, Cumhuriyete Giden Yol, 7. b., İstanbul: Beyan Y., t. y.,  s. 272-4.)

Evet, Selanikli’nin dilinde “padişah kulluğu” dalkavukluğu, gönlünde ise Osmanlı Devleti’ne ihanet vardı.

Fakat hem Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sürdüren memurlar taifesini (mülkî amirleri, subayları), hem de milleti aldatmak için takiyye yapması, muazzam bir yalanlar şatosu inşa etmesi gerekiyordu.

Asıl sadakati, Samsun’a çıkmadan önce (İngiliz Gizli Servisi’nin İstanbul şefi Robert Frew vasıtasıyla) İngiliz krallığına vermiş olduğu söze ve taahhütlerineydi.

Başarılı olmak (yani cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’nin başına geçebilmek) için, İngilizler’in desteğine ihtiyacı vardı.

Buna karşı İngilizler’in istedikleri ise, Selanikli için hiç de önemli olmayan tesettür ve Arap alfabesi gibi “İslam kültürü” öğeleriydi.

Selanikli, cumhurbaşkanlığı koltuğunun hatırına şapka giymeye dünden razıydı.. Dahası bunu millete, darağaçlarının fasih ve beliğ dilinin keskin ikna kabiliyetinin yardımıyla kabul ettirmeye kararlıydı.

Yeter ki İngilizler sözlerinde dursunlardı.. Kendisi de sözünde durmaya hazırdı.

*

Ve İngilizler sözlerinde durdular.

Bu gerçeği, Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı General İsmet İnönü, 1973 yılında, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümü vesilesiyle verdiği demecinde, son derece veciz ve özlü bir şekilde, en aptal kişinin bile anlayacağı açıklıkta dile getirdi:

"İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur."

(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)


BU YAZI, DR., DOÇ. VE PROF. UNVANLI (CEHL-İ MÜREKKEPTEN MUZDARİP) BAZI KATMERLİ CAHİLLER İÇİN: BİLİM, BİLİMSELLİK, DARWIN, NEWTON, YERÇEKİMİ VE EVRİM

Darwin’in teorisi gerçekte “ bilim-kurgu ” mahiyetinde bir çalışma durumunda. Bildiğimiz bilim-kurgu eserlerinden farkı, bunun çalışmasının ...