‘MOİZ’LERİN ZAFERİ

 









BAYRAM YAPTI YABANLAR, 

SEMAVE'Yİ BOŞALTIP SAVE'Yİ DOLDURANLAR

 

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, “Osmanlı Ruhu: İnsanlığın yurdu, umudu ve ufku” başlıklı (5 Ocak 2025 tarihini taşıyan) bir yazı kaleme almış.

Ezberlerinden birini tekrarlamış.

Yazısının (“Dakika bir, yenilen gol bir” kabilinden) ilk iki cümlesi şöyle:

“Batılılar, farklı inançlarla, kültürlerle barış içinde nasıl birarada yaşanabileceğinin formülünü geliştiremediler. Bunun hakkıyla anlaşılamayan ve aşılamayan yegâne formülünü Osmanlı geliştirdi.”

Haddini aşan şey, zıddına inkılab eder, dönüşür. Bu şahıs da “Gelenek, gelenek, gelenek” dedi durdu, sonunda gelip durduğu nokta bu:

Osmanlı’dan önceki gerçek geleneği (“kurucu” geleneği) görmezden gelme ya da küçümseme.

*

Bu şahıs bir de bilir bilmez Ehl-i Sünnet edebiyatı yapıyor.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “fırka-i naciyenin (yani kurtulan fırkanın, Ehl-i Sünnet’in) “kendisinin ve ashabının üzerinde bulunduğu şey” üzerinde olanlar olduklarını bildirmişken, bu şahıs, ondan daha iyisini, “yegâne”sini, eşsiz ve öncesizini, “selefsiz”ini Osmanlı’da buluyor.

Yazısında “İnsanlığın yeniden insanca bir dünya kurmasının en son ve en sofistike formülünü Osmanlı geliştirdi” şeklinde bir cümle de var.

*

Görünüşe bakılırsa yazar, Osmanlı üzerinden dikkatleri İslam’a, Kur’an’a ve Sünnet’e çekmeye çalışıyor.

Fakat usul hatası yapıyor.

Yöntemi yanlış.

Söz konusu yazısındaki şu ifadesi durumu çok güzel özetliyor:

“Çünkü Kur’ân asıldır, Sünnet-i Seniyye usûl. Aslolan hakikate vusûldür. Usûl yoksa füsûl (sapma, savrulma) vardır.”

Evet, usul yoksa vusul (vuslat) yoktur..

Elin böğründe yolda kalırsın.

İşte o yüzden Osmanlı’da takılıp kalıyorsun..

Yarı yolda..

Osmanlı eğer îlâ-yı kelimetillah davası yerine “Selçuklu ruhu” diye birşeyden söz etseydi, tıpkı Karamanoğulları gibi patinaj yapıp yerinde sayardı. Bir milim bile ileriye gidemezdi.

Bir cihan devleti olamazdı.

(Burada “fusûl” kelimesi yanlış kullanılmış.. Fusûl, fasıl’ın çoğuludur; sapma ve savrulma anlamına gelmez. Secîli yazmayı çok önemsiyorsa, “Usul yoksa udul vardır” diyebilirdi.)

*

Daha kötüsünü, yazıdaki son cümleler haber veriyor:

“Not: Bu yazı, Cins Dergi’nin bu ayki sayısında yayımlanan “Türk Ruhu: Dünyanın Ruhu” başlıklı yazının kısaltılmış bir versiyonudur.”

Enteresan..

Çok cins bir başlık olmuş..

Yazarın, (buram buram Türklük kokan Tekin Alp takma adını kullanan) yahudi Moiz Kohen’in kitabının ismini yazısına başlık yapmış olmasını nasıl yorumlamak gerekir?

Ira Lapidus’un ifade ettiği gibi, Selanikli Mustafa Atatürk’ün devirimleri, İslam’ın yerine Türklüğü ikame etmeye çalışmıştı.

Ne mutlu Türküm diyene” (“Türk olana” değil, Türk olan mutsuz da olabilir, olsun, hele de İslamcıysa)  mottosunun da gösterdiği gibi, bir “inanc”a (seküler bir dine) dönüştürülen Türklük, Kelime-i Şehadet getirenin müslüman olmasına benzer şekilde “Türküm” denilmesiyle olup biten bir olay haline geliyordu.

Kemalizm adlı başka bir kitabı daha bulunan “sözde Alp” Moiz’lerin Selanikli’nin izinde Türk ruhu icat etmeleri sebepsiz değildi.

*

Yusuf Kaplan’ın Türk ruhundan söz etmesini nasıl yorumlamalıyız?

Moiz’lerin zaferi” diye okuyabilir miyiz?

Veya Kemalizm’in zaferi?

Ya da “İslamcılığın içini boşaltıp Kemalizm’le doldurma” illüzyonu?


LAİKLİĞİN (SİYASAL DİNSİZLİĞİN) BATIL DİNİ: ATATÜRKÇÜ PUTPERESTLİK

Peygamber Efendimiz  sallallahu aleyhi ve sellem gelecekle ilgili haberler vermiş, istikbalde neler olacağını bildirmiştir. Kendisini  Atatü...