Odatv.com’da, 15 ay kadar önce, şöyle bir haber yer alıyordu:
Bakın Atatürk fotoğrafı neden yırtmış: ‘Teğmen’den pişkin savunma
10 Kasım'da Atatürk'ü anma töreninde Atatürk fotoğrafını önce buruşturup atan sonra da yırtan teğmenin savunması "pes" dedirtti.
29 Aralık 2023 11:44 Son Güncelleme: 29 Aralık 2023 11:51
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ebedi başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün ordusunda bar teğmen, Atatürk'ün fotoğrafını yırttı.
Sözcü yazarı Aytunç Erkin, "Üç teğmen neden savunma yapmadı?" başlıklı bugünkü yazısında Atatürk'ü savunan üç teğmenin neden savunma yapmadığına yer verirken Atatürk fotoğrafını yırtan teğmenin, fotoğrafı neden yırttığını açıkladı.
Erkin'in yazısından ilgili kısım şöyle:
"Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım Atatürk’ü anma törenlerinde tüm teğmenlere göğüslerine takması için bir Atatürk fotoğrafı ve rozeti verildi. Bir teğmenin bu rozeti takmadığı, fotoğrafı da buruşturup attığı öne sürüldü. Bunu gören diğer teğmenler tepki gösterince, Atatürk fotoğrafını buruşturup atan teğmen, 'Ben Atatürk’ün askeri yönünü beğeniyorum ancak cumhuriyet sonrası yaptıklarına katılmıyorum' ifadelerini kullandı. Bu sözler sonrası olaya tepki gösteren askerlerle, Atatürk fotoğrafını yırtan teğmen ve arkadaşları arasında arbede çıktı. …”
*
Bu “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” teğmeni tebrik ediyorum.
Ancak, Mustafa Kemal Büyükihtiraslar’ın beğenilecek bir “askerî yönü” bile yok.
Anafartalar’da bütün bir alayın (57. Alay) son erine kadar ölümüne neden olmuş, fakat nasılsa kendisi kurtulmuştur.
Düşmanın önünden kaçtı mı, saklandı mı, belli değil.
Diğerlerinin (Allahu a’lem) şehit olduğu gibi kendisi de ölse, diyeceğiz ki kurtulmaları mümkün değilmiş, öyle olmuş.
Fakat Mustafa Kemal ile yanındaki emir subayı ya da emir eri kurtulmuş.
Çanakkale’de başka da bir hizmeti yok.
Sakarya Zaferi ise, aslında Mareşal Fevzi Çakmak'ın eseri.. (Kâzım Karabekir ve Rıza Nur'un yazdığına göre, savaş başabaş devam ederken geri çekilme emri vermiş.. Düşmanın da zor durumda olduğunu gören Çakmak emrin ifasını geciktirmiş, bu arada Yunan'ın geri çekilmekte olduğu farkedilmiş. Dumlupınar, Sakarya'nın doğal sonucu.
Selanikli'nin efsanevî Filistin ricatı ise Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmasının temel sebebi.)
*
Dikkat edilirse, Mustafa Kemal’in Çanakkale'de şehit olmasından değil, ölmesinden söz ettik.
Ölseydi, hakkında hüsnüzanda bulunulup “Şehit oldu” denilirdi, fakat aslında (tabiri caizse) Niyazi olurdu.
Çünkü imansız bir adamdı.. (Sonradan imansız olmamış, o zaman da imansızmış.)
Bunu, tam da o dönemde, zina yaptığı sevgilisi dul Madame Corinne’e yazdığı bir mektup belgeliyor.
Söz konusu mektupla ilgili bilgiler Mevlüt Çelebi’nin “Peyami Safa’nın Tercümesiyle Atatürk’ün Corinne Lütfi’ye Mektupları” başlıklı makalesinde yer alıyor (Timurlu Tarihine Adanmış Bir Ömür: 75. Doğum Yılında Prof. Dr. İsmail Aka’ya Armağan içinde, Editör: Musa Şamil Yüksel, TKAE Yayını, Ankara 2017).
*
Bu Selanik çocuğu, Corinne’e mektubunda şunları diyor (s. 287-8):
“Burada hayat o kadar sakin değil. Gece gündüz her gün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hâli kalmıyor. Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor. Gerçekten de bir cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidirler. Bundan başka hususi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini daha çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi veya şehit olmak! Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek. Orada Allah’ın en güzel kadınları, huriler onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tâbi olacaklar. Yüce Saadet.
“Görüyorsunuz ya Madam, benim insanlarım şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar.
“Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş, insanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş. Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok, ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum.”
Mektubun tarihi 20 Temmuz 1915.
Mektubundaki ifadeler, koskoca bir alayı ölüme gönderirken kendisinin nasıl kurtulduğunu da açıklıyor: Hususî inançları buna elverişli değil.
*
O sırada 34 yaşında olan bu Selanik çocuğu, “Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş, insanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş” derken, Allahu Teala’nın müminlere vaad ettiği Cennet’in, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından (insanların tabiri caizse “dolduruşa getirilip" aldatılması için) uydurulmuş şeyler olduğunu ima ediyor.
İnanmış insanların Allah vergisi şehadet ve gazilik arzusu bu zevkperest zina tutkununda yokmuş. (Bir sürü kadınla evlilik dışı ilişkisi oldu. Latife Hanım hariç.)
Ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyormuş.
Bu zina düşkünü Selanik çocuğunun, Kur’an gibi bütün dünyaya meydan okuyan bir mucizesi bulunan Peygamber Efendimiz s.a.s. hakkındaki iddiası doğru değil tabiî ki, iftira..
Fakat kendisi hakkındaki itirafı, onun kişilik ve karakterini olduğu gibi ortaya koyuyor.
Söz konusu nitelikleri, yani inanmış insanların şehadet ve gazilik arzularını desteklemeyi hiç ihmal etmemesi, kendisinin arsız ve utanmaz bir din istismarcısı olduğunu gösteriyor.
*
Evet, bir müminin siyasette olsun, savaşta olsun (Ki General Clausewitz’in ifadesiyle savaş, politikanın başka araçlarla devamından ibarettir) dinî saiklerle hareket etmesi din istismarı değildir, dindarlığın ta kendisidir.
Dinini yaşamak, din istismarı olamaz.
Fakat Selanik’in zinasever çocuğunun yaptığı şey, din istismarının ta kendisidir.
Ve ne yazık ki bu din istismarı, anayasasının “başlangıc”ına “din istismarı” tabirini yerleştirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî politikası haline gelmiş bulunmaktadır.
Devlet, İslam devleti (din devleti) değil, fakat bu devlet için ölenlerden şehit olarak söz ediliyor, Cennetlik oldukları ilan ediliyor.
Böylece, Selanik’in zinakâr çocuğunun samimiyetsiz sahtekârlığı sürdürülüyor.
*
Selanik’in amatör filozofunun mektubunun devamındaki ifadeler ise, “insanların gerçek arzuları” dediği şeylerin özellikle kendisinin arzu ve tutkuları olduğunu, ve aynı arzu ve tutkuların kadınlarda da bulunduğunu düşündüğünü ortaya koyuyor:
“Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor. Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz bir hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi?”
Cennet ve Cehennem’e inanmıyor, fakat Cennet kadınlarının “dayanılmaz” halinden müştekî..
Ve bu “dayanılmazlık”, Cennet’te sanki başka hiç nimet yokmuş gibi, salt, Selanikli’nin beğeneceği türden bir “uçkurizm” eksikliğiyle alâkalı..
Uçkur varsa hoş vakit var, uçkur yoksa gelsin “dayanılmazlık”.
*
Bu cahil ve seviyesiz adamın ifadeleri, Cennet’teki insanın bedensel yapısının ve psikolojisinin, dünya hayatındaki nefs-i emmare sahiplerininki gibi olacağını zannettiğini ortaya koyuyor.
Adamın “dayanılmazlık” kıstası, aklının neresinde olduğunu da gösteriyor.
Zaten tam da bu kafaya göre yaşayıp öldü..
(Cennet’te, insanın akıl ve hayaline gelmeyecek, asla düşünemeyeceği nimetler olacak.
Fakat dünya hayatında insanda Cennet arzusu, ancak dünyadaki nimetler hatırlanarak oluşur.
Cehennem korkusu da aynı şekilde dünya ateşinin yakması gibi olguların bilinmesiyle meydana gelir.
Bazıları, "Dünyada niye bu kadar acı var, Tanrı acı diye birşeyi yaratmasa olmaz mıydı?" diyorlar. Dünyada acı olmasaydı, Cehennem azabı ile tehdidin bir etkisi olmazdı, insanlar için hiçbir şey ifade etmezdi.
Şayet Allahu Teala insana karşı cinsler arasındaki meyli bu dünyada vermese ve yaşatmasaydı, Cennet nimetleri arasında hurilerden bahsedilmesi insanlar için bir anlam ifade etmezdi.
Önemsemezlerdi.
Görüldüğü gibi, Selanikli boş adam, Cennet’i “uçkur”dan ibaret görüyor, ve kafasındaki “zevk şablonu” çerçevesinde Cennet hayatını kadınlar için “dayanılmaz” kabul ediyor.
Oysa ki Cennet’te, bu dünyada mevcut olmadığı için anlatılamayacak, anlatılsa anlaşılamayacak muazzam nimetler mevcuttur.
Dayanılmazlık, Selanikli boş kafa gibi din istismarcısı imansızların gireceği Cehennem’de söz konusu.)
*
Selanikli’nin sözlerinin devamı, laf olsun torba dolsun kabilinden konuşup saçmalayan boşboğaz bir geveze olduğunu belgeliyor:
“Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor.
“Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz.”
Şu laf salatasına bakın, kadınla kafa bulup dalga mı geçiyor, yoksa dozunu kaçırdığı yalakalığı yüzüne gözüne mi bulaştırıyor, belli değil.