Halis
Bayancuk ve Murat Gezenler gibi selefî olduklarını söyleyenler
ile, Ehl-i Sünnet anlayışını mı yoksa Türkiye’deki mevcut sistemi mi savunmaya
çalıştıkları belli olmayan (İhsan Şenocak ve Altay Cem Meriç gibi)
birileri arasında tartışma yaşanıyor.
Hz.
Yusuf aleyhisselam’ın Mısır’da yönetici olarak işgal ettiği konum da tartışılan
hususlardan.
Öncelikle
şunu belirtelim: Hz. Yusuf’un vazife üstlendiği eski Mısır’ın hukuk
düzeni ile bugünkü laik düzeni birbirinden ayırmak, ikisini ayrı ele almak
gerekiyor.
Yani Hz.
Yusuf’un memuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki memuriyetin cevazı
konusunda tek başına delil olmaz.
*
Neden
olmaz?
Bunu, şu
ayet-i kerimeler ortaya koyuyor:
70. (Yusuf)
onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile
hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
71. (Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.
72. Hükümdarın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş)
var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.
73. Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için
gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler.
74. (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası
nedir?
75. "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa
el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.
76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini
(aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf'a
böyle bir tedbir öğrettik, yoksa hükümdarın dinine (kanununa) göre kardeşini
tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle
yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
Türkiye’de
böyle bir “düzen/sistem” mi var?
Mesela TBMM
Başkanı, milletvekili seçilen kişilere, “Sizin dininize (kanununuza) göre
siz nasıl yemin edersiniz?” diye sorabilir, “Şöyle şöyle ederiz”
diye cevap aldığında, “İyi, madem öyle, buyrun öyle yemin edin!”
diyebilir mi?
Yoksa, “İlla
da bizim Atatürkizm/Kemalizm dinine (kanununa) göre yemin edeceksiniz, aksi
takdirde defolup gidin, sizi ne milletin vekili kabul ediyoruz ne de milletten”
mi der?
Demek
zorunda kalır?
Usul biliyormuş
gibi laflarını “kıyas ma’a’l-fârık” gibi tabirlerle süsleyenler “fârık”lığı
işte burada aramalıdırlar.
*
Diyelim
ki bir müslüman bir küfür devletinde yönetici (mesela içişleri bakanı
veya adalet bakanı) oldu, bir müslümana “Hangi dindensiniz? Sizin dininizde bu konunun
hükmü nedir?” diye sorabiliyor, sonra da “Madem müslümansınız, İslam Şeriati
de bu hükmü getirmiş, tamam, sizin dediğiniz gibi olsun” diyebiliyorsa, orada
neden yönetici olmasın, olamasın ki?!
Hz.
Yusuf aleyhisselam bunu Mısır’da yapabiliyordu.. Peki bugünkü Türkiye’de
yönetici olsa yapabilir miydi?!
Cevap
verin, sözde laik (siyasal dinsiz), özde Kemalizm dinine tabi Türkiye Cumhuriyeti’nin
ehlî (ehlileştirilmiş) sünnetçileri!
*
Bu
noktada Halis Bayancuk ve arkadaşları haklı..
Hz.
Yusuf’un eski Mısır’daki yöneticiliğini Türkiye Cumhuriyeti’ndeki
yöneticilik gibi göstermek, ona iftira atmaktır.
Yalancılıktır.
İslam’ı
tahrif etmektir.
Ya da bunlar,
okuduklarını anlamayan, anlayamayan, eblehliğin (daha fazlası olamayacak) son
sınırında, Türkiye’yi de tanıyamamış geri zekâlı cahiller durumundalar.
Hem saf
ve som angutlar, hem de bilgisizliğin, dünyadan habersizliğin nirvanasındalar.
Her iki
ihtimal çerçevesinde de bu dangalakların tutup video filan doldurup internet
şaklabanlığı, soytarılığı ve şovmenliği yapmak yerine seslerini kesip
oturmaları, hallerine ağlamaları gerekir.
*
Türkiye
Cumhuriyeti’nde resmî görev alma konusu üzerinde durmaya devam edeceğiz
inşaallah.