ÂL-İ İMRÂN, 3/188

 





ANLATILAMAYAN




Şu sözler Erdoğan’a ait:

Bakınız bunu gerçekten söylemek istemezdim.

Bunu söylemeye gerek duymazdım.

Ama mecbur kaldım.

Hiç kimse ne şahsımın ne de bu kutlu kadronun Filistin meselesindeki sorgulayacak kalibrede kapasitede değildir.

Biz devlet yönetiyoruz. 85 milyonun emanetini taşıyoruz.

Bazı adımlarımız görünmüyor olabilir.

Bazı yaptıklarımızı anlatamıyor olabiliriz.

Ancak çıkıp da bizim Filistin hassasiyetimizi sorgulayanlar er ya da geç mahcup olacaklar. Rezil olacak tarih önünde. Haksızlık yaptıklarını göreceklerdir.

Biz Filistin davasını sadece savunmuş değil, bu uğurda çok ağır bedeller de ödemiş bir hareketiz, bir kadroyuz.

Böyle bir dönemde hakkı ve hakikati haykırmanın zor olduğunu biliyoruz.

Ama bütün bir dünya bilsin, anlasın, idrak etsin, ne suikast girişimlerine, ne darbe girişimlerinize, ne ekonomik saldırılarınıza, ne de algı operasyonlarınıza boyun eğmeyeceğiz.

Tayyip Erdoğan olarak tek başıma kalsam dahi, Allah ömür verdikçe Filistin mücadelesini savunmaya, mazlum Filistin halkının sesi olmaya devam edeceğim, devam edeceğiz.

(https://x.com/TheLaikYobaz/status/1808552358428746084)

*

Kutlu kadrodan söz ediyor..

Asr-ı Saadet simülasyonu yapar gibi..

Sanki karşımızda ashab-ı kiram var..

Sanki Allahu Teala’nın indirdiği ile yönetiliyoruz, ülkemizde Şeriat hakim.

Neyin kutluluğuysa?.

Herhalde totem boş ya da yoz kurt (haydut, yol kesici, eşkıya hayvan) kutluluğu.

Kurtlanmış, kurtlu kutluluk.

*

Tuhaf bir nostalji duygusuyla “Bazı adımlarımız görünmüyor olabilir” diyor.

Bazı adımlarınızın görünmediği doğru..

Muhtemelen sadece Filistin’de değil, memleket içinde de attığınız bazı adımlar görünmüyor.

Bazı şeyleri göstermeden yapıyorsunuz.

Peki, bir şekilde görenler için “paranoyak, vehimli, evhamlı” vs. denilmesini sağlıyor da olabilir misiniz?

Körler ve sağırların sizi ağırlayacağı şekilde.

Vazifesi görünmeyen adımlar atmak, görünmeyen işler yapmak olan kurumlarınız da var zaten.

Birinin adı galiba MİT’ti.

*

Erdoğan, “Bazı yaptıklarımızı anlatamıyor olabiliriz” de diyor.

Anlatmadığınız, anlatamadığınız kesin.

Nitekim, eski Dışişleri Bakanınız, Başbakanınız Ahmet Davutoğlu da aynı şeyi söylüyor.

Zamanında şöyle konuşmuştu:

"Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride birgün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden, aylardan biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır."

*

Erdoğan gibi isimlerin “görünmeyen”li, Davutoğlu gibilerin de “insan içine çıkamaz”lı lafları beni derinden, çok derinlerden etkilediği içindir ki, Kayseri’de Suriyeliler’e yönelik saldırılar yaşanınca aklıma, “Görünmeden çalışanlar taifesi acaba bu işin neresinde?” sorusu geldi.

Gördüğünüz gibi, acizane, devlet adamlarımızın sözlerinden çok etkileniyor, laflarının etkisinden bir türlü kurtulamıyorum.

Kayseri’deki “görünmeyen” zamanlama ilginçti.

Normalde Sinan Ateş cinayeti davasının konuşulacağı, herkesin bu davaya odaklanacağı bir günün sabahına insanlar Kayseri’deki olayları konuşarak girdiler.

Yaşanan tuhaf olaylar yüzünden Sinan Ateş davası unutuldu, arada adeta kaynadı gitti.

*

Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı (şu anki Ordu Büyükşehir Belediyesi Başkanı) Hilmi Güler’den duyduğum bir “Ordu atasözü” var, “Davulcu yellenmesi duyulmaz” derdi.

Zurnacı yellenmesi hiç duyulmaz.

Evet, Kayseri’de ne kadar çakal varsa sokağa salındı ve MHP’den çıkan yellenme sesi o gürültü ve şamata arasında kayboldu gitti.

Allah var, taciz diye yorumlanan görüntüleri sosyal medyada yayanlar (O görüntüler muhtemelen eskidir.. Birileri hîn-i hacette lazım olur diye arşivlerinde saklamışlardır), bunun ardından adres gösterip Kayserili çapulcuları sokağa yönlendirenler, büyük iş çıkardılar.. Tam da Sinan Ateş davasına saatler kala.

Bunu nasıl yorumlamalıyız?

Şöyle mi demeliyiz: Birileri göstere göstere yellenmeyi de, yellenmenin üstünün nasıl örtüleceğini de gayet iyi biliyorlar.

Belki de tesadüftür.. Ancak, şöyle diyenler de var: “Başarı gayrete aşıktır. Hiçbir başarı tesadüf değildir.

ABD eski başkanı Franklin D. Roosevelt hazretleri de şöyle demiş: “Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı Erdoğan da diyor ki: “Siyasette bazı adımlar görünmüyor olabilir. Bazı yapılanlar görünmüyor olabilir.”

Elhak, görünmüyor.

*

[Kayseri’de yaşanan türden olaylar bazen, saldırıya uğrayan kitleye “Önünüzde üç seçenek var, ya her konuda entegrasyona, asimilasyona razı olacaksınız, ya pılınızı pırtınızı, tasınızı tarağınızı toplayıp defolup gideceksiniz, ya da böyle şeyler yaşayacaksınız, seçim sizin” mesajının verilmesini, mültecîlerden şikayetçi kitlenin de “gazının alınmasını” sağlar.

Fakat bizim devletimizin derinlikleri böyle “anlatılamayacak” şeyler planlamazlar ve yapmazlar, çok dürüst, çok ahlâklıdırlar.

Onların kitabında suikast tipi şeyler de yer almaz.

Güldür Güldür Show’da (Tarkanvari Kara Mesut’un hanına, hanesine tecavüz ettiği) hancı İbrahimus’un “Hanıma tecavüz ettiniz” diye feryat etmesine yol açan türden sapıkça işler onların kitabında yazmaz.

Böyle işler akıllarına bile gelmez.

Ancak, bazı FETÖ’cüler gibi yurtdışına kaçmış hainler Atatürk tipi “namus” abidesi devlet görevlilerine, tutuklanmış FETÖ'cü kadınlardan bazılarına yapılan muamele hakkında böylesi iftiralar atabilirler.. Aldırmayın.. Ne mutlu Türküm diyene!. Bir Türk dünyaya bedeldir.. Türküm doğruyum çalışkanım…]

*

Bu söylediklerimizi detaylandırmak, derin analizler yapmak mümkün, fakat gerek yok.. Anlayana sivrisinek saz.

Ancak, şunu biliyoruz: Erdoğan, Filistin konusunda bedel ödemesini gerektirecek herhangi birşey yapmadı.. Bedel de ödemedi.

İktidarının ilk yıllarında Yahudiler’le yediği içtiği ayrı gitmiyordu.. Onlardan madalya vs. alıyordu.

Burada kritik dönemeç Aralık 2008.. O ay İsrail bir kalleşlik yaptı, Erdoğan’ı “ofsayt”a düşürdü.. Gazze’ye yaptığı saldırıya Erdoğan vize vermiş gibi bir izlenim uyandırdı.

Erdoğan, bu durum karşısında “saf seçmek”, İsrail’e tepki göstermek zorunda kaldı.

İsrail’le arası bozuldu.. Arası bozulmasaydı bu defa Necmettin Erbakan ona bedel ödetecek, onu “yahudi hortumu, maşası, uşağı, işbirlikçisi, acentası” olarak damgalayıp bütün imajını yerle bir edecekti.

İşte Erdoğan’ın ödediği bütün bedel bu..

Şimdi bize tutmuş “Bedel ödedim” diyor. Hangi bedel?.

*

Bir de suikast konusu var..

Burda kastedilen Bediüzzaman gibi zehirlenenler, Prof. Mahmud Esad Coşan Hoca gibi “tır”larla tokuşturulan, hurdahaş edilenler değil.

Sümeyye Erdoğan böyle bir konuda gazetelere manşet olmuştu.

Teferruatına girmeyelim.

*

Erdoğan’ın hiç hayırlı işi yok demiyoruz, fakat yanlışları tüm doğrularını götürüyor, ve geride devasa bir yanlış yığını kalmaya devam ediyor.


DEVLETİNİ SATAN BİR VATAN HAİNİ OLARAK ATATÜRK

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 45   Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke (ateşkes) döneminde (Samsun’a çıkışında...