DİLSİZ ŞEYTAN OLMAMAK İÇİN

 



Erdoğan 2018 yılı Mart ayında şunları söylemişti:

İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam’ı 14 -15 asır önceki hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Onun için de bugün İslam’ın uygulanması yer, zaman ölçüsüyle değişiyor. Şimdi birçok hocaefendi beni tefe koyup çalacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın.”

Bunun ardından bir başka konuşmasında şunları söylemişti:

Değişimi inkar etmek kafasını kuma gömen devekuşu misali kendi kendini kandırmak demektir. Değişmeyecek olan kurallar, ilkeler de vardır. İslam'ın son din olduğu asla değişmeyecek bir hakikattir. Bununla kimse oynayamaz. Dinimiz İslam ve kitabımız Kuran-ı Kerim kıyamete kadar caridir. Kıyamete kadar gelecek olan tüm toplumlar karşısında söyleyecek sözü olduğu anlamına gelir. Kitabımız Kuran'ın her zaman söyleyecek sözü var. Ama bunlardan hareketle yapılan içtihadlar ve geliştirilen kurallar uygulamadaki karşılıkları zamana şartlara göre değişecektir. Zamanın değişmesi ile ahkâmın da değişeceği inkar edilemez. Kurallar bunlar. Uygulamaya ilişkin kuralları içinde bulunduğumuz şartlara göre yenilemezsek sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz. 

Birilerinin çıkıp hayatın gerçekleriyle ilgisi olmayan sözler edip kafaları karıştırması yanlıştır. Kimse bizim dinimize fatura kesme hakkına sahip değildir. En çarpıcı örnekleri de son günlerde kadınlar konusunda yaşandı. Sadece ilmî bir zeminde teorik konunun tartışması olacak konuların toplum önünde alelade konuşulmasını içerikten öte yöntem olarak da doğru bulmuyoruz.

Bu konularda konuşma yetkisi benim değil. Ben Diyanet İşleri Başkanı değilim. Bir Müslüman olarak sorumluluğu olan bir insan olarak dinime getirilen bu zafiyete de tahammülümüz yok. Bildiğimizi, inanmadığımızı söylemek durumundayız. 

Din İşleri Yüksek Kurulumuz, Diyanet İşleri Başkanımız alanı boş bırakmaması lazım. İlahiyatçılarımızın, muteber alimlerimizin ise ya sesleri çıkmıyor ya da duyulmuyor. Ya da korkuyorlar. Niye korkuyorsun? Bizim itirazımız hatta isyanımız işte bu hadsizlikleredir. Hiç kimsenin dinimizi böyle karikatürize etmeye hakkı yoktur. Bizim itirazımız, isyanımız böyle hadsizlikleredir. 

Biz bir dinde reform aramıyoruz. Böyle bir derdimiz de yok. Haddimize mi? Asla. Ama önüne gelen böyle çıkıp da kadınlarla ilgili genç yaşlı bunlarla ilgili ileri geri konuşmalarının İslam'a getirdiği lekeyi, gölgeyi görmemezlikten gelemez. 

Türkiye'de din eğitim ve öğretiminin sağlıklı temel üzerinde yaygınlaştırılmasına ihtiyaç vardır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, ilahiyatçılarımız meydanı FETÖ gibi alçaklara bıraktılar. Toplum bu hale geldi. Bu bize örnek olamayacak da hangisi bize örnek olacak? El Kaide, DEAŞ, Boko Haram gibi terör örgütleri, İslam'ın öğretilmesi konusundaki eksikliği kullanarak ortaya çıkmış ve palazlanmıştır. Dünkü konuşmadan sonra birileri sosyal medyada konuşmaya başladılar. Siz bu fakiri korkutamayacaksınız, hak neyse onu söylemeye devam edeceğim. 

Kuran'ın ve İslam'ın hükümlerini sağa sola evirip çevirmeye hakkınız yok. Dinimize fatura kestirmeye hakkınız yok. Bu örgütlerin arkasında falanca, filanca var demek derdimize derman olmaya yetmiyor.

Biz AK Parti olarak Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olarak sözüm şudur; kucaklayıcı olacağız. Dinimize gölge, leke düşürmek isteyenlere asla fırsat vermeyeceğiz. Sosyal medyada, şurada, burada saldıranlar olacak, unutmayın eğer haksızlık karşısında susarsanız dilsiz şeytan olursunuz. 

*

Bu sözler ilk anda tümüyle makul gibi görünüyor, fakat, değil.

Bir defa, “uygulamaya ilişkin kuralları içinde bulunduğumuz şartlara göre yenileme” diye bir ölçüt getirmek usul açısından yanlıştır. Temelden yanlıştır.

Değiştirilebilecek şartlar vardır, değiştirilemeyecek şartlar vardır.. 

Şartlar değişmez esas, değiştirilmemesi gereken sabite, İslam’ın hükümleri ise onlara endeksli belirsiz kurallar olamaz.

Böyle indî ve keyfî bir ölçüt getirdiğinizde herkes “içinde bulunduğu şartlar”ı bahane ederek herşeye bir kulp takabilir. Takar.

*

Bir başka indî ve keyfî ölçüt, “hayatın gerçekleri”..

Bu söz de Atatürk’ün “Biz, ilhamlarımızı gökten ve gâipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” lafını hatırlatıyor. (Ki bu söz, “dilsiz şeytan” konumuna düşmemek için belirtelim, İslam açısından küfrün ta kendisidir.) 

Senin hayatın benim için niye ölçüt olsun ki?!.. Eşek arısının da bir hayatı var, pislik yiyen domuzun da, ceset arayan akbabaların ve leş kargalarının da..

Herkesin hayatının gerçekleri kendi mizac ve karakterine göre..

*

Değişmeyecek olan kurallar, ilkeler, sadece İslam'ın son din oluşu mudur?!.

Sonra, İslam’ın bütün hükümleri zaman ve zemine göre değişir mi?! Değişmeyecek olanlar yok mu?!

Herşey içtihat konusu mudur?!

İçtihadın yasak olduğu konular yok mudur?!

Mecelle’de niçin “Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur” denilmiştir?

Allahu Teala, Tevrat’ın akabinde İncil’i, onun da ardından Kur’an’ı indirmişken, Hz. Musa’nın ardından pekçok peygamberi, Hz. İsa’yı ve Peygamber Efendimiz s.a.s.’i göndermişken, Yahudiler (zina yapanın recmi konusunda kendileri için güncelleme yapsın diye) Tevrat’ın hükmünü bırakıp Rasulullah s.a.s.’e gelip fetva istediklerinde niçin onlar hakkında şu ayet-i kerime indirilmişti:

İçinde Allah'ın hükmü (recim emri) bulunan Tevrât yanlarında olduğu hâlde, nasıl seni hakem yapıyorlar (da) sonra bunun ardından (senin Tevrat’taki emrin uygulanması yönündeki hükmünden) yüz çeviriyorlar? Onlar iman etmiş değillerdir. (Maide, 5/43)

*

İşte bu ayet-i kerime bütün tarihselci soytarıların, modernist şarlatanların başına balyoz gibi inmekte, belini kırmaktadır.

Tevrat ineli 2 bin sene olmuş, yeni kitaplar ve peygamberler gelmiş, fakat Allahu Teala, o Yahudilerden Tevrat’taki hükmün aynen uygulanmasını istiyor.

Şimdi biz Müslümanlar da şartlar şurtlar, hayatın gerçekleri kem küm diyerek, “Kur’an ineli bin 400 sene oldu, şartlar değişti, değişim inkâr edilemez” şeklinde zırvalar üreterek Kur’an’daki ahkâma sırt mı çevireceğiz?!

Değişim inkâr olunamaz diyerek Kur’an’daki hükümleri mi inkâr edeceğiz?!

Yahudiler gibi mi olacağız, yahudileşecek miyiz?!

Allahu Teala’nın kitabındaki hükümleri bırakıp zamandır, zemindir diye işkembesinden fetva veren zamaneperestlerin güncellemelerine mi tabi olacağız?!

*

Evet, Erdoğan’ın Kuran'ın ve İslam'ın hükümlerini şartlar şurtlar, hayatın gerçekleri filan diyerek sağa sola evirip çevirmeye hakkı yok.

Hiçbirimizin yok.

Bunun Erdoğan’a söylenmesi gerekiyor.

*

Erdoğan gibi konuşalım.. 

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, Diyanet İşleri Başkanı’nın alanı boş bırakmaması lazım. 

İlahiyatçılarımızın, muteber alimlerimizin ise siyasetçilere karşı sesleri ya hiç çıkmıyor ya da duyulmuyor. 

Ya da korkuyorlar.

Niye korkuyorsun?

Bizim itirazımız hatta isyanımız işte bu hadsizlikleredir.

Hiç kimsenin dinimizi böyle şartlar şurtlar, hayatın gerçekleri filan diyerek karikatürize etmeye hakkı yoktur!

Bizim itirazımız, isyanımız böyle hadsizlikleredir. 

Kuran'ın ve İslam'ın hükümlerini sağa sola evirip çevirmeye hakkınız yok!

Dinimize fatura kestirmeye hakkınız yok!

Dinimize gölge, leke düşürmek isteyenlere asla fırsat verilmemelidir.

Unutmayın, eğer haksızlık karşısında susarsanız dilsiz şeytan olursunuz. 

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...