MİT'ÇİLİK VAADİYLE TECAVÜZ

 



Haber yeni.. 

9 Aralık 2022 tarihini taşıyor.

Yayınlayan Odatv, fakat kaynak Sabah gazetesi..

Okuyalım:

 

“Seni MİT’e alacağız” deyip kandırdılar... Genç kıza tecavüz tuzağı... Okul müdürü ve arkadaşı çıktı

09 Aralık Cuma 2022 14:33 - Son Güncelleme:09.12.2022 14:45

17 yaşındaki lise son sınıf öğrencisi G.A. günlerce cinsel istismara uğradı. İddialara göre okul müdürü H.A. 'Seni, Milli İstihbarat Teşkilatı'na memur olarak alacağız' diyerek genç kızı elektrik ustası Ahmet Mandal ile tanıştırdı. Kabus dolu günler o günden sonra başladı.

17 yaşındaki liseli kız kabusu yaşadı. İğrenç olay Konya'da meydana geldi. Lise son sınıf öğrencisi G.A.'ya iddiaya göre okulunun müdürü H.A.'nın derslerinde başarılı olduğu için 'Seni, Milli İstihbarat Teşkilatı'na memur olarak alacağız' vaadiyle kandırıp, tanıştırdığı evli 1 çocuk babası Ahmet Mandal (35), günlerce istismarda bulundu.

HAYATI KARARDI

Sabah'ta yer alan habere göre kentte bir lisede eğitim gören G.A., kasım ayı başında derslerinde başarılı olduğu için 'MİT'e memur olarak' alınacağı vaadiyle kandırılıp, hayatı karartıldı. Başından geçenleri anlatan G.A., her şeyin okul müdürü H.A.'nın vaatleriyle başladığını öne sürdü.

"SENİ MİT'E ALDIK"

G.A. şunları söyledi: "Okul müdürüm H.A., derslerimde başarılı olduğum için 'Seni MİT'e memur olarak alalım' dedi. Daha sonra müdürüm, yanında bizim okuldan bir kız arkadaşım ve ismini Ahmet Mandal olduğunu belirten kişiyle birlikte, beni evden aldılar. 'Seni MİT'e uygun gördük' dediler. Ben de tamam dedim.

"FOTOĞRAFIN ELİMİZDE"

Bu sırada Ahmet Mandal da gösterdiği kurum kimliğiyle MİT'te çalıştığını söyledi. Sonraki günlerde bana 'Seni MİT'e aldık' dediler. Sonra 'Okuldan birine seni 1 ay takip ettirdik ve MİT, senin yanlışını görmüş. Seni bir erkekle otobüste yan yana otururken görmüşler. Fotoğrafın elimizde, ailene göstermemizi istemezsin herhalde' dediler."

Birkaç gün sonra da Ahmet Mandal'ın kendisiyle sevgili rolü yapmaları gerektiğini söylediğini iddia eden G.A., ''Ahmet Mandal, 'MİT'e memur olarak daha kolay girmen için benimle sevgili rolü yapman gerekiyor. Bundan da kimsenin haberi olmasın. Herkes gerçek sevgili sansın. Telefonlarımız dinleniyor, mesajlarına, konuşmana dikkat et. Takip ediliyoruz, kameralara çok dikkat et' dedi. Ben önce bu teklifi reddettim. Okul müdürüm H.A., bana gelerek 'Bu adam, seni otobüsteki bu fotoğraflarınla kabul ediyorsa, sen de kabul etmek zorundasın' dedi. Böyle deyince ben de kabul ettim" diye konuştu.

Kendisini tehdit ederek dini nikaha zorladıkların anlatan G.A., "Ahmet Mandal, bana dini nikah kıymaktan bahsetti, ben reddettim. 'Seni de istemiyorum işini de istemiyorum', dedim. Sonra başka bir okulun kadın müdürüne söylemişler. O kadın müdür gelip benimle konuştu. 'İmam nikahı bir kadının hakkı, nikahı kıysanız güzel olur. Hem de günah olmaz' dedi. Ben yine reddettim. Ahmet Mandal, bu kez beni aileme zarar vermekle tehdit etti. Ben de mecburen kabul etmek zorunda kaldım. İmam nikahını, o kadın müdürün odasında, kendi okulumun müdürü kıydı. O kadın müdür, eşi ve okulun hizmetlisi de oradaydı. Sonra bana 'mehir' diye bir şey imzalattılar. Bu mehrin bir ev olduğunu söylediler'' ifadelerini kullandı.

'NİKAHIN GEREĞİ DİYEREK' İSTİSMARDA BULUNMUŞ

G.A., Ahmet Mandal'ın, Merve adındaki bir MİT çalışanıyla tanıştıracağını söyleyip, kendisini kandırarak evine götürdüğünü ve şiddet uygulayıp, tehditle tecavüz ettiğini öne sürdü. G.A., ''Evine gittiğimizde Merve nerede diye sordum? 'Ne Merve'si, imam nikahı kıyıldı. Bunun gereği bizim birlikte olmamız lazım' dedi. 'İmam nikahını bozalım bitsin', dedim. Bana şiddet uygulayarak, ailemin canıyla tehdit etti ve zorla bana tecavüz etti. Ertesi gün ağlayıp, evime gitmek isterken, okul müdürüm geldi. O da bana, 'İmam nikahı gereği bunu yapmanız gerekiyordu. Siz artık evlisiniz, çok normal bir şey, günah da yazılmıyor' dedi. Sonra Ahmet Mandal bana 'Babana söylerim, sen kendi isteğinle gelmişsin gibi anlatırım' demeye başladı. Tehditler arttı, her çağırdığında gitmek zorunda kaldım. Bana evimde dinleme cihazı olduğunu söyledi" diye konuştu.

'EĞİTİME GÖTÜRME BAHANESİYLE HER GÜN TECAVÜZE UĞRADIM'

G.A., okul müdürü H.A.'nın 'Seni kurumun başındaki kişiyle tanıştıracağız' deyip bir albayla tanıştırmasıyla, istihbarat mensubu olacağına daha çok inandığını belirtti. G.A., bu sırada diğer okul müdürü A.S.K.'nin istediği üzerine okula babası G.A.'yı çağırdığını ve A.K.S.'nin, babasına 'Artık MİT'te. Ders alacak, eğitim alacak' dediğini söyledi.

Bu sürecin ardından Ahmet Mandal'ın eğitime götürme bahanesiyle evine götürüp, istismarı sürdürdüğünü söyleyen G.A., ''Evimden alarak evine götürüp, her gün tecavüz etti. Silahını da gösteriyordu. Büyük bir silahı vardı, arabasının arkasında duruyordu. Bir gün dayanamadığımı eve gitmek istediğimi söylediğimde, korumam, diye tanıttığı Ali isimli kişiyi aradı, 'Arabanın arkasındakileri temizlet, evine gideceğiz ailesini tarayacağız' diyerek tehditlerde bulundu. Sürekli aileme yönelik tehditlerde bulunuyordu'' dedi.

'GECE AİLEM BAŞIMDA BEKLİYOR'

Korkudan okuluna gidemediğini belirten G.A., ''Ben şimdi evden çıkamıyorum, korkuyorum. Okuluma gidemiyorum. Üniversite sınavına çalışamıyorum. Korkuyorum, ağlıyorum. Gece ailem başımda bekliyor. Adaletin yerini bulmasını, bunların en ağır cezayı almasını istiyorum" dedi.

Liseli öğrenci G.A.'nın babası G.A. da kızının MİT'e memur olarak başlayacağını okul müdürleri söylediği için inandığını belirtti. Baba G.A., ''Kızım bana okul müdürünün kendisini MİT'e alacağını söyledi. 'Hakkımızda hayırlısı, vatana, millete verilecek bir hizmet varsa verelim' dedim. Bir gün iki okulun müdürü kızımı gelip evden aldılar. Bir albay ile yemeğe gideceklerini söylediler. Ben de bu memurlara güvenip kızımı gönderdim. Daha sonra kızım, diğer okulun müdürü A.S.K.'nin benimle tanışmak istediğini söyledi. Kadının yanına gittiğimde bana 'Başınıza talih kuşu kondu. Sizin çocuğunuzu MİT istiyor ne diyorsunuz?' dedi. Ben de 'Vatana millete bir evlat vereceksek, benim canım da feda olsun' dedim'' diye konuştu.

Kızının nasıl bir görev alacağını sorduğunda aldığı yanıtları da anlatan G.A., şunları söyledi:

"Bana, 'Konya'da FETÖ ile mücadele etmek için 86 kişilik bir birim buraya geldi. FETÖ'cüler milli eğitimin içine sızmışlar. Sizin çocuğunuz da okul birincisi olduğu için kurum eğitimlerine başlansın, dediler' dedi. Daha önce bir albayla görüşmeye gittiği için ve okul müdürlerinin de ilgilendiğini görünce mecbur inanıyor insan. Öğretmenlere güvenmeyeceğim de kime güveneceğim? Bana kızımın sigorta girişini başlatacaklarını, devlet memuru olarak çalışacağını söylediler. Ben de 'tamam', dedim. Bana üstünde MİT'in ismi olan bir belge gönderdiler" ifadelerini kullandı.

G.A., kızının başından geçenleri anlatması üzerine, tanıştıkları albayın yanına gidip durumu sorduğunu ve onun da olan bitenden haberi olmadığını söyleyip, savcılığa suç duyurusunda bulunması için yönlendirdiğini söyledi. Albayın yanından ayrıldıktan sonra okul müdürlerinin telefonla arayıp tehdit ettiklerini öne süren G.A., buluşma noktasına gelen kızının okul müdürü H.A., diğer okulun kadın müdürü A.S.K. ve aynı zamanda Ahmet Mandal'ın arkadaşı olan eşi M.K.'yi polise yakalattığını belirtti.

Baba G.A.'nın şikayeti üzerine Ahmet Mandal, 25 Kasım günü 'çocuğun cinsel istismarı' suçundan tutuklandı. H.A., A.S.K ve eşi M.K. de ifadelerinin ardından serbest bırakıldı. (...)

Odatv.com 

*

Ortada iki ihtimal var.

Birincisi, söz konusu şahsın MİT'te çalışmadığı halde böyle bir sahtekârlığa başvurmuş olması.

İkinci ihtimal ise, şahsın MİT'teki görevini istismar ediyor olması. 

Yani milletin MİT'çiler karşısındaki "Üç harflilerin vatanseverliğinden sual olunmaz, her yaptıklarında bir vatanseverlik vardır, onlara itiraz etmek de affedilmez bir günahtır, üç harflilerin insanı nasıl çarpacakları da belli olmaz zaten, aman ha!" diyerek sergiledikleri çocukça itaatkârlığı zevk ü sefaya dönüştürmesi..

Birinci ihtimal doğruysa, bu, MİT'in "sorgulanamaz" bir kurum gibi gösterilmesinin milletin başına iş açma potansiyelinin hayli büyük olduğunu gösterir.

İkinci ihtimal doğruysa, bu da, MİT'te meslekî disiplin ve ciddiyetin yara aldığına, MİT'çilerin meslekî yetki ve ayrıcalıklarını kişisel çıkar için kullanmaktan çekinmez hale geldiklerine işarettir. 

Bu durumda olayı, buzdağının suyun üstündeki kısmı kabul etmek gerekir.

*

Haberi incelediğimizde, söz konusu şahsın gerçekten MİT'çi olduğunu düşünmemize yol açacak işaretlerle karşılaşıyoruz.

Çünkü olaya karışan okul müdürleri serbest bırakılmışlar. Tutuklanmamışlar.

Söz konusu şahıs MİT'çi değil de kendisini öyle gösteren bir dolandırıcı olsaydı, o müdürlerin de tutuklanmaları, "dolandırıcılık çetesi üyesi" muamelesi görmeleri gerekirdi.

Görmemişler.

Ayrıca "çete üyesi" muamelesi görmemek için onların da o şahıs hakkında şikâyetçi olmaları, "MİT'çi gibi görünerek bizi kandırdı, süflî arzularına alet etti, şikâyetçiyiz" demeleri gerekirdi.

Dememişler. 

Bu yüzden, "Demek ki savcı, 'Bu garibanlar ne yapsınlar, vatan için, millet için bir MİT'çinin talebine evet deme konumundalar, bunlar da mağdur' diye düşünmüş olabilir" demek zorunda kalıyoruz.

Durum böyle değilse nasıl oluyor da onları serbest bırakıyor, tutuklatmıyor?

O okul müdürlerinin yardımı olmadan bir elektrikçi parçası bir genç kızı MİT hikâyesiyle nasıl kandırabilir?

*

Söz konusu şahsın elektrikçiliğine gelince..

Bu da, şahsın MİT'çiliğine engel bir kusur değil.

Bilakis elektrikçilik, bir MİT'çi için simitçilikten kat kat daha iyi bir kamuflaj olabilir.

Çünkü bir elektrikçi heryerde boy gösterebilir.

Camide de, Kur'an kursunda da, okullarda da, devlet dairelerinde de, bar ve pavyonlarda da, batakhanelerde de mesleğinin gereğini yapmak durumunda kalabilir.

Müşteri sıfatıyla herkesle biraraya gelebilir, bir memurla da, öğrenciyle de, imamla da, mafya babasıyla da, işadamıyla da, velhasıl akla gelebilecek her türden insanla yanyana görünebilir.

Ayrıca ara sıra ortadan kaybolabilir, "Falan yerde iş çıktı, gidip yaptım" diyebilir.

Elektrikçilik, bir MİT'çi için ideal bir maske ya da kalkan olmaya elverişlidir. Biçilmiş kaftandır.

*

MİT'in liselerden kız ayarlamasına gelince..

Bu da, benim geçmiş bilgilerime uyan bir ayrıntı..

Ayrıca, eğer "dolandırıcılık çetesi üyesi" değillerse, haberde adları geçen okul müdürlerinin MİT'in bu tür uygulamalarına alışkın oldukları, yadırgamadıkları anlaşılıyor.

Söz konusu elektrikçiye vatan ve millet için her tür kolaylığı göstermişler. "Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır" hurafesi ne de olsa laik devletçiler için Kur'an ayetlerinden daha kutsal bir nane.

Genç kızların (Sadece genç kızlar mı?) böylesi heyecan verici bir MİT'çilik teklifini reddetmeleri de kolay değil.

Dolayısıyla, MİT'çilerin bu tür tekliflerinin damarlarında asil kan taşıyan hiç kimse tarafından asla reddedilmediğini düşünebiliriz.

*

Ancak, bunun bir istisnasını biliyorum: 

1980'li yıllarda (İslâm, İlim ve Sanat, Gülçocuk ve Panzehir dergilerini yayınlayan Vefa Yayıncılık'ın çıkardığı) Kadın ve Aile dergisinde çalışmış olan A. A. adlı hanımefendi..

Merhum Sedat Yenigün'ün eşinin öğrencisi olan bu hanımefendi, yaratılıştan girişken, atak ve sosyal olması nedeniyle seçilmiş olmalı ki, imam hatip lisesinde okurken böylesi bir teklif almış. (Sosyalliği devam ettiği için pekçok genç kız ve delikanlının evliliğine vesile olmuş bulunuyor. Yakınlarda da İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'nın ya da kardeşinin kızının evliliğine vesile olduğunu duymuştum.)

Okul müdürünün odasında iki MİT'çi ona, "Sosyal faaliyetlerine aynen devam edecek fakat bize bilgi vereceksin, biz de seni her zaman destekleyeceğiz, önünü açacağız, geleceğin garanti olacak" demişler. 

Fakat bu hanımefendi, şöyle beklenmedik bir cevap vermiş: "Üç kuruşluk bir dünya menfaati için böyle bir şerefsizliği yapamam." 

Evet, MİT'çilerin böyle, liselerden kız ayarlama gibi bir huylarının olduğu anlaşılıyor.

*

Bu ayarlanan kızlar nasıl kullanılıyor olabilir?

Anadolu'da bir üniversitede hocalık yaparken bu soru üzerinde düşünmüştüm.

Zekâsı yerinde, fiziği de düzgün bir kızı (haberde geçtiği gibi mesela Konya'da) ayarladılar diyelim.

Bu kız (yine haberde geçtiği gibi) üniversite imtihanına girecek tabiî ki..

Diyelim ki Antalya'daki bir fakülteyi kazandı. Görevi eğer haberde geçtiği gibi FETÖ ile ilgili olursa, gidip onların bir talebe evine ya da yurduna yerleşecektir.

FETÖ yerine başka bir cemaat de olabilir tabiî.. Tarikatçılar da olabilir, Nurcular da, radikaller de..

Gerektiğinde sol örgütler ve gruplar da olabilir elbette..

Genç kızımız böyle bir yere girdiğinde (sızdığında) başlangıçta muhtemelen ondan sadece sabırlı olup grup ritüellerine uyması istenecektir.

Grup liderlerinin güvenini kazanmak için sadık bir üye rolü yapması başlangıçta yeterli olacaktır.

Bunun meyveleri uzun vaadede zaten kendiliğinden gelecektir. 

Bir cemaatteyse bir zaman sonra "hoca hanım, saygıdeğer abla vs." olacaktır.

Sol bir gruptaysa ve eli kalem tutan çenebaz biriyse akıl hocaları haline gelecektir.

Burada akla şu soru gelebilir: Böyle biri fiziğine, yeteneğine, ilgi alanlarına göre, kabul etmesi durumunda mahrem türden başka işlerde de kullanılabilir mi?

Mesela grup liderlerinin kasetle bağlanması için birtakım tezgâhlarda rol alabilir mi?

Cevabı MİT değil fakat genel dünya istihbaratçılık geleneği üzerinden şöyle verebiliriz: Mümkün. Genç kızın böyle bir hobisi varsa, razıysa, neden olmasın?!

*

Evet, böylesi "liseden seçme" genç kızlar, üniversitelerde yavaştan yavaştan hizmete başlarlar. Çaktırmadan. Saman altından su yürüterek.

Mesela merhum Kadir Mısıroğlu başından geçen şöyle bir olayı anlatıyor:

27 Mayıs İhtilali’nden itibaren sol basın her fırsattan istifade ederek rahmetli [Ord. Prof. Dr.] Ali Fuad Başgil hocaya çatıyor ve mevkuflar [tutuklananlan] kafilesine onu da katmaya çalışıyorlardı. …

Biz de Temmuz [1960] ayı içinde … Ali Fuad hocamıza bir sevgi gösterisinde bulunmak üzere bir hareket planladık. … Ali Fuat hocanın Feneryolu, Karanfil Sokak’taki evi önünde “Yaşa, varol!..” diye bağıracaktık.

Oraya toplu olarak gidemeyeceğimizi biliyorduk. Bunun için herkesin ayrı ayrı yollardan oraya giderek belli bir saatte hocanın evinin önünde toplanılmasını kararlaştırdık. …

Ben yalnız olarak Eminönü’nden Üsküdar’a ve Üsküdar’dan Kadıköy’e geçtim. Kadıköy’den tramvaya bindim. Tramvay Feneryolu’na geldiği zaman güzergâhta arkadaşlarımızından pekçoğunun jandarma kordonu altında olduğunu gördüm.

Ali Fuat hocanın evi tramvay yoluna nazaran bir sokak arkadaydı. Askerler orada pusuya yatmış ve peyderpey gelen her talebeyi yakalayıp tramvay yolu üzerinde toplamışlar ve askerî nakil vasıtalarının gelmesini bekliyorlardı.

Bu durumu görünce tramvaydan inmedim. …

Ertesi gün bütün gazeteler, bu hadisenin tertipçisi olarak beni gösteriyordu [Hepsine birden aynı “istihbarat”ı veren odak neresi olabilir?]. On onbeş gün kayboldum. Arkadaşları birkaç gün tuttutktan sonra bıraktılar. Çünkü hedefleri benmişim. Anlattıklarına göre, Emniyet Müdürlüğü’ne götürülür götürülmez bir subay

– Kadir Mısıroğlu gelsin! demiş.

Kalabalık içinden kimse çıkmayınca … tek tek herkesin hüviyetine [kimliğine] bakmış. …

Bu arada [dört ay sonra, Kasım’da] 14’ler Hadisesi olmuş [darbeci subaylardan oluşan Millî Birlik Komitesi’ndeki muhafazakâr/sağ eğilimli subaylar tasfiye edilmiş] ve Emniyet’teki değişiklik [yapılan yeni atamalar] aleyhimizdeki havayı şiddetlendirmişti.

Şehzadebaşı’nda bir sebil içinde matbaacılık yapan hafız, Naci Bey adında bir ahbabım vardı. Tesadüfen onunla görüştüğümde, yeni Emniyet Müdürü’nün çocukluk arkadaşı olduğunu ve beni bir kartla kendisine gönderirse bu kaçak gezmeden kurtulabileceğimi söyledi. Yeni emniyet müdürü Abdülvahid Erdoğan adında bir albaydı. Yarı hafızmış! … Hattatmış, sesi güzelmiş, güzel ezan okurmuş!.. …

[Emniyet Müdürü’nün odasına girmeme izin verildiğinde] Bu sırada, Albay Abdülvahid Erdoğan masasında oturuyordu. Hemen yanı başında bir kız, kollarını çaprazlama kavuşturmuş halde ayakta duruyordu. Kızın masanın ön tarafında değil de makam sahibinin oturduğu tarafta bulunması onun akraba gibi bir kimse olduğunu ifade ediyordu.

Fakat hayret, bu genç kız benim çok iyi tanıdığım biri idi.

Güya fakültelerin birinde okuyan ve benim [İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde] kantindeki [her zaman oturduğum] yuvarlak masamdan kalkmayan bir kızdı. Demek ki, polismiş!..

Bütün benliğimi bir endişe kapladı. Zira bu kıza hiç de iyi davranmamıştım. Ayrıca, fikirlerimi fütursuzca söyeyegeldiğim için, vazifesi beni takib olan bir sivil polisin orada tesadüfen hazır bulunması, [Emniyet Müdürü’nü tanıyan] bir arkadaş tavassutu ile [aracılığıyla] gelip aleyhimdeki havayı yumuşatmak hususundaki emelime ciddi bir engeldi.

Doğrusu bunu pek talihsiz bir tesadüf addettim ve endişe ile kapı üzerinden içeriye doğru tereddüdlü bir iki adım attım. Albay Abdülvahid Erdoğan oturduğu yerden:

– Adın ne senin? diye sordu.

– Kadir Mısıroğlu! dedim.

O anda dehşet veren bir haber almış gibi masasından fırlayıp kalktı ve bana doğru gelirken:

– Ne?! Şu her gün bir yeri karıştıran Kadir Mısıroğlu sen misin?! diye bağırdı.

Beni tokatlamak için üzerime doğru gelmekte olduğu muhakkaktı. O anda umulmadık bir hadise oldu. Masanın yanında durmakta olan genç kız atılarak albayın bağırırken havaya kaldırmış olduğu elini tuttu ve:

– Bir dakika albayım, bir dakika! dedi ve ilave etti:

– Ben bu Kadir Bey arkadaşımızı fakülteden çok iyi tanırım. Kendisi mert ve dürüst bir delikanlıdır. Yaptiği bir işi asla inkâr etmez!.. Ona her bakımdan güvenebiliriz!..

Albay, odanın ortasında donakaldı ve sukut-u hayale [hayalkırıklığına] uğramış insanlara mahsus bir eziklikle:

– Ya!.. Demek öyle!.. dedi.

Adı -eğer doğruysa- Günseli olan kız ilave etti:

– Evet öyledir!. Ben eminim ki Kadir Bey hakkında yapılmış olan ihbarların hepsi de asılsızdır, kıskançlık eseridir. Evet Kadir Bey, aşırı dindardır. Bizden farklı düşünür. Fakat her düşünce ve hareketinde samimi olan milliyetçi bir kimsedir. …

Albay Abdülvahid Erdoğan önce beni kendisine göndermiş olan Hafız Naci Bey’den bahsetti:

– Naci çok iyi bir çocuktur. Benim çocukluk arkadaşımdır. Kendisini pek severim. Fakat biraz yobazdır. Sakın sen de onun gibi olmayasın, dedi.

Ben de kendisine muhafazakâr olduğumu ifade ettikten sonra fikirlerimi izaha başlamıştım ki, sözümü kesti ve:

– Kimsenin dindar olmasına bir diyeceğimiz yoktur. … Biz de müslümanız. Ancak aynı zamanda Atatürkçüyüz!. Atatürk yüzümüzü Batı’ya çevirmiştir!.. Bu davadan taviz verilmez. Yobazlar … tarikatçılık, mezhepçilik gibi cereyanlar çıkarmışlar, Atatürk İnkılaplarına karşı geliyorlar. Buna müsaade edemeyiz. … dedi.

Bu sözleri söylerken yüzüme doğru iyice yaklaşmıştı. Ağzı anason kokuyordu. Belli ki, rakı içmişti. … kendisine dedim ki:

– Efendim, bunlar müsait bir zamanda konuşulacak şeylerdir. Ben size başka bir hususu arz etmek için gelmiştim.

– Nedir, söyle! dedi.

Anlattım:

– İstanbul’da, dedim, her nerede bir hadise olsa, CHP’li gençler [Ya da, o gençleri kullananlar, kullanan odak], tertipçi olarak beni ihbar ediyorlar. Siz de polisleri arkama takıyorsunuz. Şu anda kaçak geziyorum. … Sizden ricam şudur: Size telefon numaramı vereyim. Herhangi bir hadise olduğunda bulunduğum yere telefon ediniz. Ben yerimde ve işimle gücümle meşgul isem, yapılan ihbarı nazar-ı itibara almayınız. …

(Kadir Mısıroğlu, Geçmiş Günü Elerken -II-, İstanbul: Sebil Y., 1995, s. 34-43)

*

Merhum Kadir Mısıroğlu kız yönünden şanslıymış.

Herkes bu kadar şanslı olmayabiliyor.

Her neyse, biz Odatv'nin haber yaptığı Konya'daki olaya dönelim..

Olay geçen ay başlamış.. Kasım ayı başında.. Fakat çok hızlı gelişmiş..

Kızımızın (doğruysa) MİT için seçilmesinin nedeni derslerindeki başarısıymış..

Seçen de okul müdürü..

Yoksa, 35 yaşındaki elektrikçi ile genç kız başka bir yerden tanışıyor değiller.

Tanıştıran okul müdürü. 

Genç kız, "Okul müdürüm H.A., derslerimde başarılı olduğum için 'Seni MİT'e memur olarak alalım' dedi" diyor. 

Fakat müdür sadece konuşmakla kalmıyor.. 

İcraat adamı.. 

Kızın evine kadar gidiyor.

Öyle gizli saklı da değil.. Alâ meleinnâs..

Genç kız, "Daha sonra müdürüm, yanında bizim okuldan bir kız arkadaşım ve ismini Ahmet Mandal olduğunu belirten kişiyle birlikte, beni evden aldılar" diyor.

Kızımız böylece elektrikçiyle tanışmış oluyor.

Genç kız, " 'Seni MİT'e uygun gördük' dediler. Ben de tamam dedim" diyor.

Elektrikçi Ahmet Mandal, MİT'te çalıştığını gösteren kurum kimliğini kıza göstermekten de geri kalmıyor. 

*

Sonra işin rengi değişmiş. Kızımız şöyle diyor:

"Sonraki günlerde bana 'Seni MİT'e aldık' dediler. Sonra 'Okuldan birine seni 1 ay takip ettirdik ve MİT, senin yanlışını görmüş. Seni bir erkekle otobüste yan yana otururken görmüşler. Fotoğrafın elimizde, ailene göstermemizi istemezsin herhalde' dediler."

Sonrası biraz TRT'nin Teşkilat dizisine benziyor. 

Kızın söylediğine göre, Ahmet Mandal ona, "kendisiyle sevgili rolü yapmaları gerektiğini" söylemiş (Bir Teşkilat klasiği). 

Kızın sözleri şöyle:

''Ahmet Mandal, 'MİT'e memur olarak daha kolay girmen için benimle sevgili rolü yapman gerekiyor. Bundan da kimsenin haberi olmasın. Herkes gerçek sevgili sansın. Telefonlarımız dinleniyor, mesajlarına, konuşmana dikkat et. Takip ediliyoruz, kameralara çok dikkat et' dedi. Ben önce bu teklifi reddettim."

İşte tam da bu noktada Erol Taş kalpli zalım okul müdürü (kızımızın ifadesine göre) tekrar devreye giriyor:

"Okul müdürüm H.A., bana gelerek 'Bu adam, seni otobüsteki bu fotoğraflarınla kabul ediyorsa, sen de kabul etmek zorundasın' dedi. Böyle deyince ben de kabul ettim."

Müdür de müdürmüş ha!

Ve bu müdür, habere göre, tutuklanmamış.. Turpun büyüğü heybede, kodeste değil, dışarıda.

Bu arada, kızı ikna etmek için dinî nikâh masalı anlatmaya başlamışlar. (Nikâhta esas olan --yani dinî nikâhta, resmî nikâhta böyle bir kayıt yok--, aleniyettir. Gizli nikâh olmaz. Evlilikte esas olan düğün değil nikâh olduğu halde, düğün bunun için yapılır, ilan için.. Bir evliliğin asla saklanmaması, herkese ilan edilmesi gerekir. Gizli dinî nikâh diye birşey olmaz.) 

Kızımız şöyle diyor: 

"Ahmet Mandal, bana dini nikah kıymaktan bahsetti, ben reddettim. 'Seni de istemiyorum işini de istemiyorum', dedim."

Demiş ama yakayı kurtaramamış.

Elektrikçinin okul müdürü portföyündeki başka bir şahıs devreye girmiş.. MİT'çiyim demek "Açıl susum açıl!" gibi sihirli bir söz, her kapıyı çaat diye açıyor.

Bu defaki, "Bir kızı bir kadın müdür daha kolay ikna eder" diye düşünülmüş olacak ki, kadın.

Genç kız şöyle diyor:

"O kadın müdür gelip benimle konuştu. 'İmam nikahı bir kadının hakkı, nikahı kıysanız güzel olur. Hem de günah olmaz' dedi. Ben yine reddettim."

Maşallah, kadın müdürün müftülüğü de varmış, fetvayı basmış..

Ayrıca hak hukuktan da anlıyor, kadın hakları konusunda hassas..

Sonra, elektrikçinin istihbarat hizmetinin bir başka aşamasına geçilmiş.

Kızımızdan dinleyelim:

"Ahmet Mandal, bu kez beni aileme zarar vermekle tehdit etti. Ben de mecburen kabul etmek zorunda kaldım."

Adam sahici MİT'çi değilse bile istihbaratçılıktan anlıyormuş, tehdit de edemezsen bu işin tadı tuzu olur mu?!

Genç kız kabul edince nikâh tiyatrosunu nerede oynamışlar dersiniz?

Tabiî ki okulun müdüriyet odasında..

Yani nikâh salonu, kadın müdürün makam odası..

Nikâhı kıyan imam ise (imam nikâhı ya), diğer okulun müdürü (yani erkek olan).

Kızımızdan dinleyelim:

"İmam nikahını, o kadın müdürün odasında, kendi okulumun müdürü kıydı. O kadın müdür, eşi ve okulun hizmetlisi de oradaydı. Sonra bana 'mehir' diye bir şey imzalattılar. Bu mehrin bir ev olduğunu söylediler.'' 

Kadın müdür yaptığı işin doğruluğundan o kadar emin ki (MİT'e hizmet gibi kutsal bir iş yapıyor ya) kocasının ve hademe taifesinden birinin de bu büyük tarihî olaya iftiharla şahit olmalarını istemiş.

Maşallah mehiri de ihmal etmemişler. Ama imzayı atan kızımız olduğuna göre galiba ödemeyi yapması gereken elektrikçi değil, kızımız.

Sonrası aldatma, şiddet, tehdit ve tecavüz..

Bu noktada Erol Taş kalpli zalım okul müdürü tekrar devreye giriyor. Fetvayı bastırıyor.

Genç kızı dinleyelim:

"Ertesi gün ağlayıp, evime gitmek isterken, okul müdürüm geldi. O da bana, 'İmam nikahı gereği bunu yapmanız gerekiyordu. Siz artık evlisiniz, çok normal bir şey, günah da yazılmıyor' dedi."

MİT'in kurumsal kimliğini cebinden eksik etmeyen elektrikçi Ahmet Mandal da kıza, "Babana söylerim, sen kendi isteğinle gelmişsin gibi anlatırım" demeye başlamış.

Güya evlenmişler, dinimize göre karı koca olmuşlar, dinî nikâh kıymışlar, fakat kızın babasının bile haberi yok.

Babasına bunu söylememişler fakat diğer okul müdürü (kadın olan) ona kızı için "Artık MİT'te. Ders alacak, eğitim alacak" demiş. Orkestranın eksiği yok, kadını erkeği, davulu dümbeleği herşey tamam.

Öyle ya, çalışkan ve başarılı kızımız kadın müdürün odasında dinî nikâhla MİT'e girmiş ve Kadir efendiden dizi tadında "Teşkilat" dersleri almaya başlamış.

MİT'çide silah da bulunması gerektiği için Kadir Mandal, kıza mangal gibi silahını göstermeyi, hava atmayı da unutmamış.

Kızcağızı dinleyelim:

''Evimden alarak evine götürüp, her gün tecavüz etti. Silahını da gösteriyordu. Büyük bir silahı vardı, arabasının arkasında duruyordu. Bir gün dayanamadığımı eve gitmek istediğimi söylediğimde, korumam, diye tanıttığı Ali isimli kişiyi aradı, 'Arabanın arkasındakileri temizlet, evine gideceğiz ailesini tarayacağız' diyerek tehditlerde bulundu. Sürekli aileme yönelik tehditlerde bulunuyordu.''

Kızın babasının ifadelerine gelince.. Şöyle diyor:

''Kızım bana okul müdürünün kendisini MİT'e alacağını söyledi. 'Hakkımızda hayırlısı, vatana, millete verilecek bir hizmet varsa verelim' dedim. Bir gün iki okulun müdürü kızımı gelip evden aldılar. Bir albay ile yemeğe gideceklerini söylediler. Ben de bu memurlara güvenip kızımı gönderdim. Daha sonra kızım, diğer okulun müdürü A.S.K.'nin benimle tanışmak istediğini söyledi. Kadının yanına gittiğimde bana 'Başınıza talih kuşu kondu. Sizin çocuğunuzu MİT istiyor ne diyorsunuz?' dedi. Ben de 'Vatana millete bir evlat vereceksek, benim canım da feda olsun' dedim.'' 

İşin içinde albay bile var..

Baba, kızının nasıl bir görev alacağını sormuş.

Aldığı cevabı şöyle anlatıyor:

"Bana, 'Konya'da FETÖ ile mücadele etmek için 86 kişilik bir birim buraya geldi. FETÖ'cüler milli eğitimin içine sızmışlar. Sizin çocuğunuz da okul birincisi olduğu için kurum eğitimlerine başlansın' dediler. Daha önce bir albayla görüşmeye gittiği için ve okul müdürlerinin de ilgilendiğini görünce mecbur inanıyor insan. Öğretmenlere güvenmeyeceğim de kime güveneceğim? Bana kızımın sigorta girişini başlatacaklarını, devlet memuru olarak çalışacağını söylediler. Ben de 'tamam', dedim. Bana üstünde MİT'in ismi olan bir belge gönderdiler." .

Hikâyede belge, kimlik, at (araba), avrat (kadın müdür), silah, herşey tamam.

Hem vatana hizmet, hem FETÖ ile mücadele, çift katlı ekmek kadayıfı, yeme de yanında yat.

Haberde şu ifade de yer alıyor:

"[Baba] G.A., kızının başından geçenleri anlatması üzerine, tanıştıkları albayın yanına gidip durumu sorduğunu ve onun da olan bitenden haberi olmadığını söyleyip, savcılığa suç duyurusunda bulunması için yönlendirdiğini söyledi."

İşte burası zurnanın zırt demeyi kesip zart zurt demeye başladığı yer.

Buradan anlaşılıyor ki, Albay'ın dönen dolaptan haberi yok. O yüzden, Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını söylemiş.

Bu noktada önümüze şu soru geliyor:

Söz konusu okul müdürlerinin, görünüşe göre bu işten hiçbir çıkarları bulunmadığına göre, "kendisini MİT'çi gibi gösteren Kadir Mandal tarafından aşağılık emelleri için aldatılmış olduklarını" söyleyerek şikâyetçi olmaları gerekmez miydi?

Şikâyetçi olmadıklarına göre, tezgâhın bir parçasıdırlar.

Buna rağmen tutuklanmıyorlar.

İşte bu tutuklanmamaları durumu, ancak Kadir Mandal'ın gerçekten MİT'çi olması halinde makul karşılanabilir.

Anlam kazanabilir.

Böylesi bir durumda savcıların, "Bunlar, MİT'çilerin taleplerini vatan ve millet için sorgulamadan kabul etme durumunda olan zavallılar" diye düşünmeleri anlaşılır birşey olarak görülebilir. (MİT'çilerin gerektiğinde hakim ve savcıları ziyaret ettikleri de bilmediğimiz birşey değil.)

Böyle düşünmedilerse, söz konusu okul müdürleri nasıl böyle serbest bırakılabiliyorlar?

Nasıl?


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...