UĞUR
MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 45
Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, “İstanbul'u işgal eden
İtilaf devletlerinin (İngiltere, Franasa, İtalya) mümessilleri (temsilcileri),
politikacıları, hatta askerleri”nin anlamaya
“çok ehemmiyet” verdikleri “bir nokta”dan
bahsettiğini görmüştük.
O "çok ehemmiyetli" nokta şu: “Türkiye'de, bütün memlekete nüfuzunu
hissettirecek bir teşkilat olmasına (kurulmasına) ihtimal var mıdır?”
Noktanın devamı da var:
“Böyle bir teşkilat varsa onun başına geçebilecek şahsiyetler kimler olabilir?”
Evet, işgalci düşmanlarımız bunları bilmeyi "çok ehemmiyetli" buluyorlarmış.
Söyleyen, Atatürk. (Bkz. Falih Rıfkı Atay, “M. Kemal’in
Mütareke Defteri ve 19 Mayıs, haz. Nurer Uğurlu, İstanbul: Yeni
Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, Mayıs 1999, s. 133.)
*
Hayır, işgalci düşmanlarımız böyle bir
teşkilatı muhtemel bir tehlike olarak görüyor değiller.
Böyle bir yeni teşkilatın
kurulmasını ve Osmanlı devlet teşkilatının yerini almasını istiyorlar.. Buna ehemmiyet (önem) veriyorlar.
Çok ehemmiyet..
Öyle ki, yine bir önceki
bölümde gördüğümüz gibi, bir “İtalyan şahsiyet”, Selanikli Mustafa ve arkadaşı
Fethi Okyar ile bu gaye doğrultusunda görüşmüş.
Bunu söyleyen, Atatürk
muhalifleri değil.. Sonradan Atatürk soyadını alıp heykellerini diken ve bu
heykelleri millete miras bırakan Mustafa Kemal’in kendisi.
Selanikli’nin söylediğine göre, bu İtalyan şahsiyet (İsmini vermiyor, şahsiyet deyip geçiyor. Sonraki ifadelerinden, İtalya Devleti ve İtalya'nın İstanbul Büyükelçiliği adına konuşma yetkisi bulunan biri olduğu anlaşılıyor) onlara şunu sormuş:
“Ben Türkiye'nin hakiki dostuyum. Hükümetin acizliği yüzünden bu memleketin nasıl fena akıbetlere sürüklendiğini de görüyorum. Sizin bunları düşürecek ve yeni bir hükümet kurabilecek teşkilat ve adamlarınız var mıdır?" (Atay, s. 133.)
*
Peki, Selanikli ile “kanka”sı Fethi Okyar’ın tepkisi ne
olmuş?
Selanikli’nin anlattığına göre, şu olmuş:
“Ben
ilk defa tanıştığım bu zatla konuşur olmaktan çekindim. Arkadaşım, belki de
bizde tasavvur olunan ehemmiyeti yanlış çıkarmamak için, kuvvetli olduğumuzu
ve kuvvetli arkadaşlarımız da bulunduğunu söyledi:
“-
O halde, kendinizi göstermelisiniz?" dedi. Biraz da imtihana
benzeyen bu konuşmadan nasıl bir netice çıkacağını düşünüyordum. O günkü
hükümeti biraz daha tenkit ettikten sonra, bize veda etti ve gitti.” (Atay, s.
133-134.)
Görüldüğü gibi,
Selanikli’nin kurnazlığı yine üstünde.. Falih Rıfkı'ya bunları anlatırken aklınca aradan sıyrılmaya çalışıyor.
Konuşur olmaktan çekinmişmiş.
Yok ya!.. Arkadaşın Fethi Okyar konuştuğuna göre, sen de konuşmuş sayılırsın.
Okyar, orada tesadüfen
karşılaştığın bir yabancı değil, birlikte gitmişsiniz, onun sözleri “Sükut
ikrardan gelir” fehvasınca seni de bağlar.
O ne söylemişse aynen senin
de sözün sayılır.
*
Kaldı ki, o gün için
Selanikli ile Fethi Okyar, (yine kendisinin itirafına göre) bir “ihtilal
komitesi”nin üyesi durumundalar.. Önceki bölümlerde görmüştük.
Dolayısıyla “İtalyan şahsiyet”, bunlara, tam da yapmak istedikleri şeyi teklif etmiş durumda:
İhtilal!.
O yüzden Selanikli’nin “görece”
saftirik partneri Fethi, “İtalyan şahsiyet”in teklifinin üstüne “Körün istediği
bir göz, Allah vermiş iki göz” dercesine balıklama atlamış.
Ve “İtalyan şahsiyet”in “Sizin bunları (Osmanlı Hükümeti’ni) düşürecek ve
yeni bir hükümet kurabilecek teşkilat ve adamlarınız var mıdır?" (Yani "İhtilal yapabilir misiniz?") şeklindeki sorusuna “Evet” cevabını vermekle yetinmemiş, bir de “kuvvetli”
olduklarını söyleyerek olaya heyecan ve coşku katmış.
*
İtalyan şahsiyetin “Sizin
bunları düşürecek ve yeni bir hükümet
kurabilecek teşkilat ve adamlarınız var mıdır?" derken kastı salt “hükümetin düşürülmesi" değil.
Devletin düşürülmesi..
Dikkat edilirse,
Fethullah Gülen hareketine “paralel devlet” olma suçlaması yöneltilmiş
ve bunlara “paralel devlet yapılanması (PDY)” madalyası takılmıştı.
“Paralel hükümet”ten
ve “paralel hükümet yapılanması”ndan söz edilmemişti.
İşte “İtalyan şahsiyet”in
Selanikli ile “kanka”sına teklif ettiği şey tam böyle birşey.. “Osmanlı Devleti’nin
ocağına incir dikecek, hükümetini yerle bir edecek bir ihtilal komitesi
olarak ortaya çıkabilir misiniz?” diye soruyor.
Selanikli’nin cevabı,
nikâh masasındaki genç damatınki gibi heyecanlı: “Evet, evet, evet!”
Fakat bunu içinden söylemekle yetiniyor, çünkü arkadaşı Fethi bunu ikisi adına söylemiş durumda.
Fethi orada sadece kendi hesabına konuşmuyor, Selanikli'nin kurduğu ve liderliğini yaptığı bir “teşkilat” (Selanikli'nin ifadesiyle "ihtilal komitesi") namına konuşuyor.
Ve Selanikli onu yalanlamıyor, itirazda bulunmuyor.. Onaylıyor..
Daha sonra Fethi’ye “Niye böyle konuştun, hain?” diye hesap sormuş da değil.. Hiçbir itirazı yok.
*
Selanikli’nin Falih
Rıfkı Atay’a yaptığı bu itirafından çıkan sonuç şu:
İşgalci düşman güçlerle,
Osmanlı Devleti’ni, kendi devletini yıkmak üzere işbirliği yapmaya hazır.
Onların bu yöndeki her teklifine açık.
Herhangi bir itirazı yok.
Öyle ki, "İtalyan şahsiyet"in teklifini arkadaşıyla birlikte resmen kabul ediyor ve "şahsiyet" de bunlara, emir verircesine “O halde, kendinizi göstermelisiniz" diyor.
Anlaşma tamam.. Sıra Selanikli ile arkadaşlarının "kendilerini göstermelerinde".
Selanikli, "İtalyan şahsiyet"e, "Sen kim oluyorsun da bize ne yapacağımız konusunda talimat veriyorsun?!" demiyor.
Kuzu gibi dinliyor.. Lisan-ı hal ile "Emriniz olur paşam!" diyor.
Evet, Selanikli ile Fethi orada, işgalci İtalya Devleti
ile, Osmanlı Devleti aleyhine resmen ittifak kurmuş, devlete ihanet etmiş
durumdalar.
Olay açık.
Üstelik bunu, Atatürk’ün
muhalifleri söyüyor değiller.. Bizzat Atatürk’ün kendisi itiraf etmiş durumda.
Allah söyletmiş.
*
“İtalyan şahsiyet”in
yaptığı “Osmanlı Devleti’ni yıkmaları” teklifine bu şekilde onay veren
Selanikli’nin, İngiliz İstihbarat Teşkilatı’nın (gizli servisinin) İstanbul
şefi Robert Frew ile yaptığı “başbaşa, yalnız, gizli” görüşmelerde, İngilizler’in
aynı yöndeki tekliflerine “Hayır” cevabı vermeyeceği açıktır.
Evet, Selanikli, Osmanlı
Devleti’ne ihanet etmiş, devletini resmen “satmış” durumda.
Son söz yine İsmet İnönü’nün:
“İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin
buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün
olmuştur.”
(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli
sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası,
İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)