Selanikli Mustafa Atatürk çok
kurnaz bir adamdı.. Saman altından su yürütme, karda yürüyüp iz
bırakmama sanatlarında eşsiz bir maharete sahipti.
Tiyatro ve mizansen işinde ustaydı..
Devlet yönetimini de tiyatroya çevirmişti..
(Bu işte o kadar ustaydı ki, Osmanlı
Devleti’ne ve bütün bir millete İngilizler’le bir olup dümen ve dolap çevirmiş
olduğunu Kâzım Karabekir bile tam fark edemedi, ya da
yazamadı, bunu İsmet İnönü 1973 yılında açıkladı.)
Tiyatroları için bir misal: Hatay’ın
ilhakı öncesinde kardeşi Makbule Hanım’a bir ev ödevi veriyor, onu
kahramanca konuşturuyor, sonra da geçici olarak (sözde) tutuklatıyor (aslında
misafir ettiriyor), böylece bir yandan Fransızlar’a “Etrafımdakilere hakim
olamıyorum, bu konuda halkımız çok hassas” mesajını verirken diğer taraftan da
kardeşini tutuklatarak “Ben de barış konusunda hassasım” gazeli okuyor,
Fransızlar’a dolaylı “yağ çekiyor”.
Başka bir misal, Fethi Okyar’a
kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası.. Sözde partiyi Fethi Okyar
kuruyor..
Hepsi tiyatro.
Kâzım Karabekir ve
arkadaşlarının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ise, kurucularının (tiyatroya
çevrilen) “İzmir Suikasti girişimi” bahanesiyle idam talebiyle yargılanmalarına
yol açtı.. Ecel terleri döktüler, ipten döndüler. TBMM Hükümeti’nin ilk
başbakanı Rauf Orbay on yıl hapse mahkum edildiği gibi bütün
malına mülküne el konuldu, beş parasız bırakıldı.
Bir başka tiyatro, TBMM’nin açıldığı
23 Nisan 1920 tarihinden altı ay sonra kurdurduğu Türkiye Komünist Fırkası.
*
Selanikli’nin hayatı bu zaviyeden
bakılarak okunduğunda bu alavere dalavereciliğin, Bizans’a rahmet okutacak
türden entrikacılığın pekçok örneği farkedilir..
Onun klasik taktiği ya da rutini ise
şuydu: TBMM’de daima toplantılardan önce birilerine özel talimatlar verir, “Sen
şunu söyle, sen bunu söyle” diye rol dağılımı yapardı.
Gündeme getirmek istediği bir konuyu
önce başkalarına söyletir, hem milleti hazırlar, hem de kamuoyunun nabzını
ölçüp kimin ne tepki vemekte olduğuna bakardı.
*
Bunları yazmamızın nedeni,
gazeteci-yazar Mustafa Armağan’ın bugün (1 Kasım 2024)
yayınlanan “İlk kez okuyacaksınız! Mustafa
Kemal vatandaşla Türkçe ezanı tartışmış” başlıklı
yazısı.
Yazıda,
devr-i Kemal'de Kemalist birinin yazmış olduğu satırlar olduğu gibi aktarılmış.
Sözde
vatandaşın biri Selanikli ile ezanın Türkçeleştirilmesi olayını tartışıyor.
Tartıştığı
söylenen vatandaşın ezanın aslını “İslam’a bağlılık ve din-inanç
hürriyeti” açısından savunmak gibi bir derdi yok, derdi laiklik.
Dindar
biri olsa zaten o mekânda işi olmaz (Yer, bir gazino.. Türkiye
güzeli Neriman da orada).. Artı, o dönemde Selanikli’ye
“Gözünün üstünde kaşın var” demek mümkün değil.
(Selanikli'nin adama verdiği cevap has halis, som ve saf demagoji, mugalata ve safsatadan ibaret.. Kanunun emri yerine getiriliyormuş, kanuna uyuyorlarmış.. Sanki kanunu kendileri keyiflerine göre çıkarmıyorlar da gökten gelmiş değiştirilemez ilahî emir.. Resmî dil hassasiyetleri Fransızca ve İngilizce öğretim yapan okullara uzanmıyordu.. Namaz sadece Türkler'e mi farz, yabancı bir müslüman Türkiye'ye geldiği zaman namaza davet edilmeyecek mi?!)
*
Armağan’ın aktardığı notlardan
anlaşılan şu: Adamın birine rolünü ezberletmişler.. Ne zaman nasıl hareket
etmesi, nasıl bir eleştiride bulunması, ve de anında yelkenleri suya indirerek
nasıl ikna olması gerektiği öğretilmiş..
Hem
Selanikli hem de vatandaş, rollerini güzelce oynamışlar.. Adam sözde
Selanikli’ye itirazda bulunmuş, onun cevabı üzerine de hemen “hoşaf” olmuş, en
kalitelisinden “yağ” döktürmeye başlamış.
“Sözde
tartışma”nın ardından Selanikli’nin yaptığı değerlendirme de olayın mizansen
olduğunu ortaya koyuyor.
Selanikli
bu meseleyi niye Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hoca gibi
zatlara aynı sühulet ve nezaketle sormamış?
Hayır,
ağzının payını alacağı, cevap veremez hale geleceği için öylesi alimlere konuyu
sormaz..
Onlara
“İhtimal bazı kafalar kesilecektir” der.
Onun
için bugünün Kemalistlerinin da aklı fikri kan dökme, el kırma, kafa
kesmede..
Vird-i
zebanları bu.. Taassub ve inatçılığı meziyet belleme, değişme ve gelişmeye
direnerek milleti tehdit edip korkutmaya çalışmayı birşey zannetme gibi aptalca
bir takıntıları var.
Türkiye'nin
önünü tıkadıklarnın farkında değiller.. Umurlarında da değil.
Kemalizm Türkiye'nin kanseridir.. Türkiye ya bundan kurtulacak ya da Türkiye'yi yok oluşa sürükleyecek.
*
Armağan’ın
yazısı şöyle:
Bir zamanlar herkesin tarih hakkında konuştuğu ama
arşivlerin susturulduğu bir ülkeydi Türkiye. O arşiv kapalı, bu arşiv sansürlü,
falancasına gir girebilirsen…
Mehmet Genç hoca arşive giriş izni istediğinde “Gerek
görülmemiştir” diye garip bir cevap aldığını söylemişti.
Şimdi Devlet Arşivleri’nde milyonlarca belge dijital olarak
okunabilir halde; gizliliği kaldırılan belgeler internette cirit atıyor; hususi
arşivler bile yer yer gün yüzü görmeye başladı. Hatta gizlilik dozu en yüksek
olması gereken Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bile
arşivinden 20 kadar belgeyi paylaşmakta mahzur görmedi.
Demek ki artık arşivler suskun değil. Lakin bu defa da
okuyan hak getire. Akademisyenler zülf-i yâre dokunmamaya azami itina
gösteriyor. Cemil Koçak’ın bir kitabına koyduğu isimle “Geçmişiniz
itinayla temizlenir”. Şimdi bu noktadayız. Arşivler yedi kat mahzen altında
değil ama “bilim rahipleri” onları kitabına uydurma mesleğini icra etmekte.
Yeter ki din bâki kalsın.
Bizim de elimiz armut toplamıyor sonuçta. Öyleyse bir belge
de biz aşk edelim tarihin makyajlı yüzüne.
Ankara’da bulunan Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü (TİTE)
arşivinde rastladığım bir Osmanlıca belge son derece ilginçti ama bugüne kadar
nedense fark edilmemişti. Sanırım tasnif edenler de farkında değildi.
Belge 1932-33 yıllarına ait. Türkçe Ezan uygulaması
yeni başlamış. Üstelik 1932 Dünya Güzellik Kraliçesi Keriman Halis de
toplantıya katılmış.
İstanbul’da Kalamış Koyundaki Belvü Gazinosu’na belli
ki planlı gelen Mustafa Kemal Paşa burada halka hitap etmiş ve onlara
Türkçe Ezan uygulaması hakkında ne düşündüklerini, hoşnut değilseler bunu
serbestçe açıklamalarını istemiştir, hem de ısrarla. Uzun süren sessizliği 65
yaşlarında bir kişinin çıkışı bozmuş. Bu ismi belgeye geçirilmeyen kişinin
uygulamanın laiklik ilkesine aykırı olduğu cümlesine Gazi lafı uzatmadan,
kestirme bir cevap vermiş ve ardından kadehini kaldırarak eğlenceye
devam edilmesini işaret etmiştir.
İki buçuk sayfalık bu eski yazı (Osmanlıca) tutanağı kim
kaleme almıştır? Bilmiyoruz. O tarihlerde Gazi’nin gittiği yerlerde (mesela
okullarda) yaptığı konuşmaları kaydeden birileri mutlaka bulunurdu. Bunlar
ilgili kurumlara teslim edilirdi. Kurulduğu 1942 yılında resmi veya özel
arşivlerden ilgili ilgisiz bir sürü evrak Afet İnan’ın nüfuzu sayesinde TİTE’de
toplanmıştı.
İşte aşağıda ilk kez okuyacağınız bu tutanak metni
sayesinde hem Türkçe Ezan uygulamasına dair şaşırtıcı bir detaya vakıf olacak,
hem de Mustafa Kemal’in kendisine halk içinde itiraz edildiğinde ne derece
nazikane bir tepki verdiğine şahit olacaksınız. Ezan meselesinin detaylarına
girmeden meseleyi tamamen “ilan” boyutunda değerlendirmesi ve Türkçe kanununa
dayandırması ise dinî tartışmaya girmek istememesi şeklinde görülebilir. Dahası
ikinci bir Menemen hadisesi yaşanmaması için yapılacak
reformlarda halkın görüşünü alınmasına almaya önem verdikleri vurgusu ise
yaşananlardan ders çıkarıldığına bir işaret olarak okunabilir.
Benzer mevzularda konuşmaya başladığınızda bugünkü
Kemalistlerin nobranlığıyla karşılaştırdığınızda 1930’larda daha medenî
olduğumuz sonucuna varmanız zor olmayacaktır.
Belgenin tamamını açıklamaları parantez içinde ekleyerek sunuyorum.
İlk okuyan siz olun:
Heyecanlı bir gece
“Belvü Gazinosu’nda (Dünya) Güzellik Kraliçesi
Keriman’ın (Halis) hazır bulunduğu bir toplulukla beraber bahçe çok kalabalık,
herkes gülüp eğleniyor. Saat 10 sıralarında Gazi Mustafa Kemal Paşa
maiyetle beraber bahçeye giriyor. Derhal açılan ve hazırlanan bir masaya
oturuyor. Halkın sevincine payan yok. Büyüklü küçüklü herkes onu görmek için
yanına biraz daha sokulmağa çalışıyor. Sokuluyor da… Yalnız Paşa’nın
etrafındaki vazifeliler gayet hafif fısıltılar ve işaretlerle bu kapışaşmaları
(?) önlemeğe uğraşıyorlar ama bir hayli ter dökmelerine rağmen bu toplaşmayı
önleyemiyorlar.
Masaya oturan Mustafa Kemal Paşa etrafını bir gözden
geçirdi. Elindeki sigaradan bir nefes çekti ve birden ayağa kalkarak:
- Buradaki bütün vatandaşlarım bu gece benim
misafirimdir. Herkes bütün hareketlerinde olduğu gibi yiyip
içmekte de serbesttir. Burada sizin kıymetli huzurunuzla bahtiyar olacağım
diyerek ilk kadehini kaldırdı. Bir alkış
tufanı ve arkasından “Sağol Paşa, Tanrı seni bize bağışlasın” sesleri ortalığı
çınlattı.
Halk yiyip içmeğe başladı. Fakat herkeste bir merak vardı.
Çünkü bu büyük insanın tasarladığı inkılapları daima böyle
toplantılarda ortaya koyduğunu bilmeyen kalmamıştı. Ve masalardaki
ufak fısıltılarda bu gecenin de inkılap tarihimizde şerefli bir yer alacağı ve
bu topluluktaki insanların bu mes’ud hadiseye şahid olmak bahtiyarlığına
kavuşacağı ısrarla söyleniyordu.
Mustafa Kemal Paşa yerinde doğruldu ve halka hitaben:
- Muhterem vatandaşlarım, sizinle bu akşam burada hem gülüp
eğlenecek ve hem de gayet samimi bir hasbihal yapacağız (dedi).
Etraftan “Buyurunuz, emrediniz” sesleri duyuldu ve koca
gazinoda derhal sesler kesildi ve derin bir sükût başladı. Herkes susmuştu.
Paşa:
- Kıymetli vatandaşlarım, ezanın Türkçe okunmasını istedik
ve duyduğunuz gibi bunu tatbik etmeğe de başladık. Ama bazı vatandaşlarımızın
bundan mahzun olduklarını gazetelerdeki haberler ve mütalaalardan seziyoruz. Bu
hale nazaran buradaki topluluğumuz içinde bu Türkçe ezanı hoş görmeyen varsa
bize burada samimi olarak esbab-ı mûcibesiyle (gerekçesiyle) izah etsin. Biz de
tenvir edelim (aydınlanalım). Tekrar arz ediyorum: Burada hasbihal ediyoruz.
Sualleriniz ve cevaplarımız tamamen samimidir. Buna itimad etmenizi
hey’etinizden bilhassa rica ediyorum. Buyurunuz, fikirlerinizi açıkça izah
ediniz.
Yine büyük bir sükût, kimseden bir ses çıkmadı. Paşa bir
müddet bekledi ve sonra
- Muhterem vatandaşlarım, temennim çok samimidir. Rica
ediyorum. Herkes fikrini açık olarak serbestçe söyleyebilir.
Yine bir cevap alamayan Mustafa Kemal Paşa
- Bahsettiğim mevzu çok açıktır. Ezanın Türkçe okunmasının
mahzurlarını bilen varsa bizi tenvir etsin. Bunu tekrar samimi olarak rica
ediyorum.
Paşa daha sözünü tamamlarken arka sıralardaki bir masadan
kalkan uzun boylu ve 65’lik bir zat Paşa’ya doğru ilerlemeğe başladı. Herkes
yol açıyordu. Vakur adımlarla ve büyük bir nezaketle masaların arasından
geçerek Mustafa Kemal Paşa’nın önüne gelen bu zat Paşa’yı başıyla selamladıktan
sonra başını bir anda doğrultarak
- Muhterem Paşa hazretleri, Cumhuriyet
hükümetimizin program ve prensipleri içindeki laiklik bahsi ezanın
Türkçe okutulması hakkındaki emirle ihlal edilmiş bulunuyor.
Anayasamızda laiklik hükmü bulundukça devletin din işlerine karışmağa hakkı
yoktur (dedi).
Mustafa Kemal Paşa çok memnun bir çehre
ile muhatabını bir an seyrettikten sonra
- Bu topluluk içinden kalkarak buraya kadar teşrif buyurmak
suretiyle gösterdiğiniz alaka ve samimiyetle beni mütehassis ettiniz
(duygulandırdınız). Sizi tebrik ederim. Sânih olduğunuz (içinize doğan)
fikirlerinize gelince: Biliyorsunuz ki ezan ümmetleri namaza davet eden bir
alamettir. Bir çağrıdır. Yine biliyorsunuz ki Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin
resmi lisanı Türkçedir. Gerek gazetelerde ve gerekse başka neşir
vasıtalarında her türlü ilan Türk diliyle yapılır. Böyle
olduğuna göre göklere yükselen muhteşem minarelerimizde Türk milletini namaza
davet eden ezanın da ana dilimizle yapılması kanuni bir mecburiyettir.
Biz sadece bu emr-i kanuniyi yerine getirdik, dediler.
O zaman o zat:
- Aziz kurtarıcı, büyük kurucu, muhterem
Başkumandan, muhteşem icraatınız içinde bilmediğimiz, bilemediğimiz
ve bilemeyeceğimiz pek çok hakikatler var. Az evvel işaret
buyurduğunuz kanuni mecburiyet de bu cümledendir.
Demiş ve sonra “Cevap alamayınca üzüldüğünüzü
bildirmiştiniz. Sizin bu çok derin görüşünüz karşısında fikirlerinizi
kim tenkid edebilir? Cenâb-ı Hakk sizi bu millete bağışlamak lütfunda
bulunsun, âmin. İşte benim bütün temennim budur” (dedi).
Sözlerini bitiren zat Paşa’yı hürmetle selamlayıp yerine
dönmek isterken (Paşa)
- Hayır, gitmeyiniz, şöyle yanıma oturmak lütfunda
bulununuz, diyerek sağında ona bir yer gösterdi ve sonra da,
- Muhterem vatandaşlarım, memleket davalarını daima
millet huzurunda böyle samimi hasbihallerle sertçe münakaşa edersek ikinci bir
Menemen hadisesi meydana çıkmaz. Hükümet mümkün olduğu kadar bütün hakikatleri
aziz milletimizin nazar-ı ıttılaına arz ederek (görüşüne sunarak) onun
tasvibini temin ediyor. Böyle konuşmaların gayesi işte budur. Yine bu
meyanda devletin yanlış ve halk tarafından tasvib edilmeyen bir hareketini de
derhal hükümete arz ederek onun tashihini temin ediyoruz.
Diyerek sözlerini bitirdi. Ve sonra da gazinodaki bu resmi
havaya son verdiğini işaret etmek üzere kadehini kaldırdı.”
(https://www.ensonhaber.com/yazarlar/mustafa-armagan/ilk-kez-okuyacaksiniz-mustafa-kemal-vatandasla-turkce-ezani-tartismis)