KİTAP: İSLÂM EMİRLİĞİ VE NİZÂMI

Hibetullah Ahundzâde / Afganistan İslâm Emirliği Devlet Başkanı:

“Elimizde bulunan İslâm Emirliği ve Nizâmı isimli âlimlerin üstadı, çağın fakihlerinin dayanağı, Allah yolunda mücahid, şeyh, allâme, Mevlevi Abdulhakim’in telif ettiği bu kitap, ilim binalarında bir tuğla, telif yolunda bir halka ve şer’î siyaset alanında önemli bir kitaptır. Bu eser meseleleri ve konuları dakik bir şekilde incelemiş, delilleri ve hüccetleri oldukça sağlam, yapısı ve manası muhteşem, tertibi ve içeriği güçlü bir eserdir. İçeriğinin ışığı ile siyaset ile meşgul olanların yoluna ışık tutacaktır.
 
"Söyleyeceklerim bunlardır. el-Aliyy ve el-Kadîr olan Allah’tan niyazım bu kitabı İslâm aleminin bir çok farklı bölgelerindeki Müslümanlar için faydalı kılması, yüce lütfu ile yazarını en hayırlı şekilde mükafatlandırması, akıp taşan ilmini bize ve diğer Müslümanlara bereketli kılmasıdır.
 
"Allah Peygamberimiz Muhammed’e, ailesine ve sahabesine salat etsin, çokça selâm etsin.”


Yazar: Abdulhakîm el-Hakkânî

Yayınevi: Im Auftrag des Islam

Çevirmen: Muhammed Davut Tutuş

Takdim: Hibetullah Ahundzâde

Yayın Tarihi: Nisan 2023

Dil: Türkçe

Sayfa Sayısı: 384


Afganistan'da Taliban tarafından ilk olarak 1996 yılında kurulan İslam Emirliği yönetimi, Ağustos 2021'de yeniden tesis edildi. İslam Emirliği yönetiminin idare modeli, hukuku ve yönetime dair diğer ayrıntıları uzun süre boyunca bir gündem maddesi olmaya devam etti.

İslam Emirliği yönetiminin Yüksek Mahkemesi'nin başında bulunan Şeyhu'l Hadis Abdulhakîm el-Hakkânî, bu konuda kaleme aldığı "İslâm Emirliği ve Nizâmı" isimli kitapla, İslam Emirliği yönetiminin esas aldığı düzenin ayrıntılarına yer veriyor.

Takdim kısmını Taliban lideri Şeyhu'l Hadis Hibetullah Ahundzade'nin kaleme aldığı kitabın içeriği şu şekilde:

"Mukaddime
Hükümetlerin Kısımları
Hidayet Hükümetinde İzlenmesi Zaruri Olan Yollar
Beşeri Kanunların Batıllığına Dair Deliller
İslami Hükümet
İslami Yasamanın Kaynakları
Mezhep
Tabiat ve Örf
Bağımsızlık
Özgürlük
Toprak Bütünlüğü
İslâm Devletinin İsimleri
Devlet Başkanının Alacağı Lakaplar ve İsimler
Bayrak ve Sancak
Emirin Seçimi
Devlet Yöneticisinin Taşıması Gereken Şartlar ve Sıfatlar
İmama Vacib Olan Hususlar ve İmamın Vazifeleri
Yöneticinin Yetkisini Yitirmesi
Yönetilen Halkın Uyması Gereken Vecibeler
Ehl-i Hal ve'l-Akd
İslâmi Yönetim Sistemi
Şûrâ
Çağdaş Eğitim
Kadınların Eğitim-Öğretimi
Karma Eğitim"

(https://www.mepanews.com/kitap-islam-emirligi-ve-nizami-60463h.htm)

*



Ammar el-Medenî:
 
Saygıdeğer alim, muhterem mücahid, Şeyh’ul Hadîs, Kadı’l Kudat Şeyh Allame Abdulhakim Hakkanî İslam’ın siyasi nizamını ve hüküm sistemini beyan etmeyi hedefleyerek bu kitabı telif etmiş, ülkelerin ve yönetim modellerinin modernize edilme ihtiyacının çokça konuşulduğu bir dönemde Müslümanların elindeki İslam nizamının muhteşem bir tasvirini sunmuştur.
                                                                         

Çevirmen:Umeyma Sıla Yılmaz
Yayın Tarihi:04.04.2023
ISBN:9786257756815
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:296
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15 x 23 cm

RÜYALI VE RİYALI SEÇİM

 



Mustafa Özcan, fikriyat.com'da "Üçgen tamamlanıyor" başlığı altında seçimlerle ilgili bazı rüyaları yazdı.

"Burada ele aldığım üç rüyadan birisi anonim ikisi de bize ait (hanım ile kızımız)" diyor.

Özcan ailesine ait olanların gerçek olduğundan şüphe etmiyorum, fakat anonim olanın "itina ile dokunmuş bir el ürünü" olduğu kanaatini taşımaktayım.

Rüyaya göre Erdoğan Kâbe'nin kenarında beyaz bir kâğıda bir üçgen çiziyormuş, sıra üçüncü kenardaymış.

Böylece, Erdoğan'ın üçüncü kez seçileceği mesajı veriliyormuş.

*

Benzer bir rüya, takvim yaprakları 30 Mayıs 2015 Cumartesi gününü gösterirken zamanın başbakanı Ahmet Davutoğlu için tedavüle sürülmüştü. 

Odatv.com'dan kuyalım:

Dün AKP'nin İstanbul Yenikapı'daki mitinginde mikrofonu eline alan sarıklı cübbeli bir vatandaş Kabe'de ders yaparken Davutoğlu'nun kendisine göründüğünü, ona başbakanlığı peygamberin verdiğini söylemişti.

Vatandaşın sözlerine ise kalabalığın sürekli "amin" dediği görüldü.

Sarıklı vatandaş, mitinge gelenlere, "Biliyorsunuz ben her ay Beytullah'a giderim. Resulullah'ın mescidinde oturuyordum, ders yapıyordum. Rüyamda Davutoğlu'nu gördüm. Şurasında birim kodu yazıyor, burasında da başbakan yazıyordu. Ona başbakanlık Resulullah tarafından verilmişti."  ifadelerini kullanmıştı.

O kişinin Mahmut Efendi'ye bağlı İsmail Ağa Cemaatiyle birlikte geçen hafta AKP'yi desteklediklerini açıklamak için sokağa çıkanlardan olduğu ortaya çıktı. O Cemaat geçen hafta Fatih'in işlek caddesi olan Fevzipaşa’da yürüyüş düzenleyerek, “Şeyhimiz Mahmut Efendi Liderimiz Erdoğan” pankartı taşıyan Cemaat mensuplarının arasında olduğu görüldü. Aynı kişiler, "Başkan Erdoğan", "Dünya lideri Erdoğan", "Paralelciler bizim hangi tarafta olduğumuzu görsün", "Dik dur eğilme Cemaatimiz seninle" sloganları da attılar.

(https://www.odatv4.com/siyaset/basbakanlik-davutogluna-peygamberler-tarafindan-verildi-diyen-kisi-bakin-kim-cikti-3105151200-76575)

*

Görüldüğü gibi, "derin teşkilat"lar tarafından özene bezene imal edilen rüyalar duruma göre değişebiliyor. (Rüya uydurma FETÖ'nün tekelinde değil.. Ancak, "derin teşkilat"lar FETÖ'den daha uyanıktır, onu suya götürüp susuz getirecek derinliğe sahiptirler, o yüzden uydurdukları rüyalarda marka işareti yer almaz, ya "anonim" olurlar ya da onlar yerine meydanda "taşeron" ya da "dublör" cemaat veya tarikatlar görülür. Maşa varken el riske atılmaz.)

Rüyaları bırakalım, gerçeklere bakalım..

Erdoğan'ın seçimden bir gün önce Ayasofya Camii'ne gidip dua ettiği görülmüştü.

Bunun yanı sıra, İsmailağa Cemaati'nin şeyhi Hasan Efendi'yi de ziyaret etmişti.

Seçimden öncesi böyle..

Bir de seçimden sonrasına bakalım.

Haber şöyle:

Erdoğan, cumartesi saat 14.00’te önce Meclis’te yemin edecek. Daha sonra saat 15.00’te Anıtkabir’i ziyaret edecek ve ardından atlı birliklerle Anıtkabir’den Beştepe’ye gidecek. Saat 17.00’de Beştepe’de tebrikleri kabul edecek olan Erdoğan, akşam Çankaya Köşkü’nde devlet başkanlarının da katıldığı yemekli bir program düzenleyecek.

(https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumartesi-yemin-ve-kabine-42276709)

Evet, önce Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini edecek, ardından da Ata'sının kabrini ziyaret edip saygılarını sunacak.

Seçim sihirli değnek gibi, bir dokunuyor, herşey kendi ekseni etrafında 180 derece dönüyor.

Seçimin öncesi (Kâbe gibi Allah'ın evi olan) bir cami ve bir Nakşibendî Tarikatı şeyhi, sonrası Atatürk ve Anıtkabir..

Reklamlarda (rüyalarda) Kâbe var, teslimatta ise Anıtkabir.

Kâbe Vehhabî Arab'ın oluyor, laik (siyasal dinsiz) Türkiye Cumhuriyeti'nin "seçilmiş"lerine (Çankaya'yı mumla aratacak)  Anıtkabir yetiyor.


KUR’AN VE “ZAMANIN İMAMI”

 



"İmam" kelimesi Kur’an’da yedi yerde kullanılmıştır, çoğulu “eimme” (imamlar) ise beş yerde geçmektedir. (Bkz. Abdülhakim Nas, İmâmet Probleminin Sünnî Literatüre Girişi ve Bâkıllânî’ye Göre İmâmet, yüksek lisans tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998, s. 6.)

Söz konusu ayetlerden hiçbirinde, belirli bir şahıs için “zamanın (tek) imamı” tabirinin kullanımına imkân verecek bir anlam mevcut değildir.

Bir ayette Firavun ve adamları için “Onları ateşe çağıran imamlar (eimmeten) kıldık” (Kasas, 28/41) buyurulduğu dikkate alınırsa, Allahu Teala tarafından dünyada imam (lider, önder) yapılmış olmanın her zaman bir meziyet ya da üstünlük anlamına gelmediğini söylemek gerekir.

Herkes, kendisine tabi olanlar için bir “imam”dır.

Kâfirler ve fasıklar da imamsız değil, onların da imamları (ulu önderleri vs.) var. 

Ateşe kendi başlarına gitmiyorlar, koyun sürüsü gibi peşine takıldıkları "ulu"laştırılmış önderlerinin izinde yol alıyorlar. 

*

Bir başka ayette İsrailoğulları için şöyle buyurulmaktadır:

“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesin bir inançla iman ediyor olduklarında (kesin inançlı olduklarında), içlerinden, emrimizle doğru yola yönelten imamlar çıkardık.” (Secde, 32/24)

Buradan anlaşılıyor ki, sabretmedikleri ve iman zaafı gösterdiklerinde aralarından imamlar çıkmayabiliyordu.

Yani onlar arasından, “peygamberlere varis” olan (ve “zamanın imamı” diye adlandırılabilecek biri) her zaman zuhur etmeyebiliyordu.

Nitekim, Hz. İsa a. s.'dan sonra İsrailoğulları arasından "onları doğru yola yönelten" imamlar çıkmadı.

İmamları yok değildi, vardı, her zaman da oldu, fakat onları "doğruya" iletmiyorlardı.

Bu imamlardan Sabetay Sevi, Mesihliğe bile soyunmuştu.

*

Her devir için tabi olunması gereken bir "zamanın imamı"nın bulunması gerekiyorsa, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in zuhurundan önceki yıllarda "zamanın imamı" kimdi?

Kimlerdi?

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "Benden önceki zamanın imamı falandı, ben ondan bu vazifeyi devraldım"mı demişti?!

Hz. Musa a. s.'a Tûr'da "Şimdi falanın zamanın imamlığı görevi bitti, görevi sen devraldın" mı denilmişti?!

Yani "Her zamanın, 'uyulması zorunlu' bir imamı mutlaka vardır, olmalıdır, akıl bunun böyle olması gerektiğini söyler, mesele zamanın imamını tanımakta" türünden bir hurafenin dayanağı bulunmuyor. 

Diyanet’in Kur’an Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir kitabında, yukarıya mealini aldığımız ayet hakkında şunlar söyleniyor (C. 4, s. 360):

“Kur’an’ın birçok yerinde İsrâiloğulları’na verilen nimetlerden ve kendilerine sağlanan üstünlükten söz edilir. Fakat burada da vurgulandığı üzere içlerinden doğru yolu gösteren rehber ve önderler çıkarılması şeklinde tezahür eden büyük nimet, onların sağlam bir imana sahip olmaları ve Allah’ın buyruklarına uyma hususunda güçlüklere karşı direnmeleri, inançlarını muhafazada azim ve sebat göstermeleri şartına bağlanmıştır. Bu niteliklerini kaybettiklerinde nimeti ve ilâhî desteği de hak etmez duruma düşmüşlerdir.”

*

Bir başka ayette “imamlar” kelimesi şöyle geçer:

“Kuşkusuz Firavun ülkesinde ululuk taslamış (ulu önder ilan edilerek tanrılaştırılmasını sağlamış), halkını da gruplara ayırmıştı. Gruplardan birini, erkek çocuklarını kıyımdan geçirip kızlarını sağ bırakmak suretiyle güçsüz düşürmeye çalışıyordu. O, bozgunculardandı.

“Biz ise o ülkede güçsüz düşürülmek istenenlere lütufta bulunmak, onları imamlar yapmak ve onları vârisler (mirasçılar) kılmak istiyorduk.” (Kasas, 28/4-5)

Görüldüğü gibi ayette Firavunistlerin ve İsrailoğulları’nın tabi olmaları gereken bir “zamanın imamı”ndan söz edilmiyor.

Evet, Allahu Teala’nın İsrailoğullarını imamlar yapmak istediği bildiriliyor. (Bunu, konuyla ilgili diğer ayeti gözönüne alarak, içlerinden imamlar çıkarılması, başlarındaki imamın/yöneticinin “kendilerinden olması” olarak anlayabiliriz.)

O gün için insanların hiç imamı yok değil elbette, Firavun ile yaranı, ülkelerinde imamlar durumundalar, fakat “ateşe davet eden imamlar”..

İsrailoğulları ise “zamanın imamı”na tabi olma değil, imamlar yapılma durumundalar.

*

Bir başka ayette imam kelimesi şu şekilde tekil olarak geçmektedir:

“Her insan topluluğunu kendilerinin imamıyla birlikte çağıracağımız o günde (hesap gününde) kimlerin amel defterleri sağından verilirse işte onlar amel defterlerini okuyacaklar ve en küçük bir zulme uğramayacaklar.” (İsrâ, 17/71)

Burada söz konusu olan, her insan topluluğunun (külle ünâsin), kendilerine ait önder ile (bi imâmihim) çağırılmaları..

Buradan anlaşılıyor ki her insan topluluğunun bir imamı var, fakat “zamanın imamı” diye bir imam türü yok.

Bununla birlikte, belirli bir topluluğun üyesi için, o topluluğun kendi yaşadığı zamandaki imamından söz edilebilir elbette.

Söz konusu imam, o kişinin “zaman-ı-nın imamı” olur, evet, “zaman-ı”nın imamı.. “zaman”ın imamı değil.

Hadîslerde bu şekilde “zaman-ı-nın imamı”na (mevcut halifeye) tabi olmaktan söz ediliyor, fakat “zamanın imamı” diye bir tabir geçmiyor.

*

Ayetlerde “imam” kelimesi başka anlamda da kullanılıyor. Mesela Tevrat, iki ayette “imam ve rahmet” (imamen ve rahmeten) olarak nitelendirilmektedir (Hûd, 11/17; Ahkâf, 46/12).

Bu anlamda bir “zamanın imamı”ndan söz etmek mantıklı olabilir, fakat imamlığı kendinden menkul kimseler belki de kendilerine bu şekilde şerik/ortak koşulmasından pek memnun olmayacaklardır.

İmam kelimesi Hicr Suresi’nin 79’uncu ayetinde ise “önde olan yer ya da yol” anlamında geçiyor.

Yine Yasin Suresi’nin 12’nci ayetinde de “imam” kelimesi yer almaktadır:

“Şüphe yok ki biz, ölüleri dirilteceğiz! Onların yapıp öne sürdüklerini ve geriye bıraktıklarını yazmaktayız. Herşeyi, açıklayıcı bir kitapta (imâmin mübînin) sayıp kaydetmişizdir.”

*

Konuya devam edeceğiz inşaallah.

 

SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...