KUR’AN VE “ZAMANIN İMAMI”

 



"İmam" kelimesi Kur’an’da yedi yerde kullanılmıştır, çoğulu “eimme” (imamlar) ise beş yerde geçmektedir. (Bkz. Abdülhakim Nas, İmâmet Probleminin Sünnî Literatüre Girişi ve Bâkıllânî’ye Göre İmâmet, yüksek lisans tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998, s. 6.)

Söz konusu ayetlerden hiçbirinde, belirli bir şahıs için “zamanın (tek) imamı” tabirinin kullanımına imkân verecek bir anlam mevcut değildir.

Bir ayette Firavun ve adamları için “Onları ateşe çağıran imamlar (eimmeten) kıldık” (Kasas, 28/41) buyurulduğu dikkate alınırsa, Allahu Teala tarafından dünyada imam (lider, önder) yapılmış olmanın her zaman bir meziyet ya da üstünlük anlamına gelmediğini söylemek gerekir.

Herkes, kendisine tabi olanlar için bir “imam”dır.

Kâfirler ve fasıklar da imamsız değil, onların da imamları (ulu önderleri vs.) var. 

Ateşe kendi başlarına gitmiyorlar, koyun sürüsü gibi peşine takıldıkları "ulu"laştırılmış önderlerinin izinde yol alıyorlar. 

*

Bir başka ayette İsrailoğulları için şöyle buyurulmaktadır:

“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesin bir inançla iman ediyor olduklarında (kesin inançlı olduklarında), içlerinden, emrimizle doğru yola yönelten imamlar çıkardık.” (Secde, 32/24)

Buradan anlaşılıyor ki, sabretmedikleri ve iman zaafı gösterdiklerinde aralarından imamlar çıkmayabiliyordu.

Yani onlar arasından, “peygamberlere varis” olan (ve “zamanın imamı” diye adlandırılabilecek biri) her zaman zuhur etmeyebiliyordu.

Nitekim, Hz. İsa a. s.'dan sonra İsrailoğulları arasından "onları doğru yola yönelten" imamlar çıkmadı.

İmamları yok değildi, vardı, her zaman da oldu, fakat onları "doğruya" iletmiyorlardı.

Bu imamlardan Sabetay Sevi, Mesihliğe bile soyunmuştu.

*

Her devir için tabi olunması gereken bir "zamanın imamı"nın bulunması gerekiyorsa, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in zuhurundan önceki yıllarda "zamanın imamı" kimdi?

Kimlerdi?

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "Benden önceki zamanın imamı falandı, ben ondan bu vazifeyi devraldım"mı demişti?!

Hz. Musa a. s.'a Tûr'da "Şimdi falanın zamanın imamlığı görevi bitti, görevi sen devraldın" mı denilmişti?!

Yani "Her zamanın, 'uyulması zorunlu' bir imamı mutlaka vardır, olmalıdır, akıl bunun böyle olması gerektiğini söyler, mesele zamanın imamını tanımakta" türünden bir hurafenin dayanağı bulunmuyor. 

Diyanet’in Kur’an Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir kitabında, yukarıya mealini aldığımız ayet hakkında şunlar söyleniyor (C. 4, s. 360):

“Kur’an’ın birçok yerinde İsrâiloğulları’na verilen nimetlerden ve kendilerine sağlanan üstünlükten söz edilir. Fakat burada da vurgulandığı üzere içlerinden doğru yolu gösteren rehber ve önderler çıkarılması şeklinde tezahür eden büyük nimet, onların sağlam bir imana sahip olmaları ve Allah’ın buyruklarına uyma hususunda güçlüklere karşı direnmeleri, inançlarını muhafazada azim ve sebat göstermeleri şartına bağlanmıştır. Bu niteliklerini kaybettiklerinde nimeti ve ilâhî desteği de hak etmez duruma düşmüşlerdir.”

*

Bir başka ayette “imamlar” kelimesi şöyle geçer:

“Kuşkusuz Firavun ülkesinde ululuk taslamış (ulu önder ilan edilerek tanrılaştırılmasını sağlamış), halkını da gruplara ayırmıştı. Gruplardan birini, erkek çocuklarını kıyımdan geçirip kızlarını sağ bırakmak suretiyle güçsüz düşürmeye çalışıyordu. O, bozgunculardandı.

“Biz ise o ülkede güçsüz düşürülmek istenenlere lütufta bulunmak, onları imamlar yapmak ve onları vârisler (mirasçılar) kılmak istiyorduk.” (Kasas, 28/4-5)

Görüldüğü gibi ayette Firavunistlerin ve İsrailoğulları’nın tabi olmaları gereken bir “zamanın imamı”ndan söz edilmiyor.

Evet, Allahu Teala’nın İsrailoğullarını imamlar yapmak istediği bildiriliyor. (Bunu, konuyla ilgili diğer ayeti gözönüne alarak, içlerinden imamlar çıkarılması, başlarındaki imamın/yöneticinin “kendilerinden olması” olarak anlayabiliriz.)

O gün için insanların hiç imamı yok değil elbette, Firavun ile yaranı, ülkelerinde imamlar durumundalar, fakat “ateşe davet eden imamlar”..

İsrailoğulları ise “zamanın imamı”na tabi olma değil, imamlar yapılma durumundalar.

*

Bir başka ayette imam kelimesi şu şekilde tekil olarak geçmektedir:

“Her insan topluluğunu kendilerinin imamıyla birlikte çağıracağımız o günde (hesap gününde) kimlerin amel defterleri sağından verilirse işte onlar amel defterlerini okuyacaklar ve en küçük bir zulme uğramayacaklar.” (İsrâ, 17/71)

Burada söz konusu olan, her insan topluluğunun (külle ünâsin), kendilerine ait önder ile (bi imâmihim) çağırılmaları..

Buradan anlaşılıyor ki her insan topluluğunun bir imamı var, fakat “zamanın imamı” diye bir imam türü yok.

Bununla birlikte, belirli bir topluluğun üyesi için, o topluluğun kendi yaşadığı zamandaki imamından söz edilebilir elbette.

Söz konusu imam, o kişinin “zaman-ı-nın imamı” olur, evet, “zaman-ı”nın imamı.. “zaman”ın imamı değil.

Hadîslerde bu şekilde “zaman-ı-nın imamı”na (mevcut halifeye) tabi olmaktan söz ediliyor, fakat “zamanın imamı” diye bir tabir geçmiyor.

*

Ayetlerde “imam” kelimesi başka anlamda da kullanılıyor. Mesela Tevrat, iki ayette “imam ve rahmet” (imamen ve rahmeten) olarak nitelendirilmektedir (Hûd, 11/17; Ahkâf, 46/12).

Bu anlamda bir “zamanın imamı”ndan söz etmek mantıklı olabilir, fakat imamlığı kendinden menkul kimseler belki de kendilerine bu şekilde şerik/ortak koşulmasından pek memnun olmayacaklardır.

İmam kelimesi Hicr Suresi’nin 79’uncu ayetinde ise “önde olan yer ya da yol” anlamında geçiyor.

Yine Yasin Suresi’nin 12’nci ayetinde de “imam” kelimesi yer almaktadır:

“Şüphe yok ki biz, ölüleri dirilteceğiz! Onların yapıp öne sürdüklerini ve geriye bıraktıklarını yazmaktayız. Herşeyi, açıklayıcı bir kitapta (imâmin mübînin) sayıp kaydetmişizdir.”

*

Konuya devam edeceğiz inşaallah.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUFÎLİK İSTİSMARCILARIYLA (Kİ İSTİSMARI SÜRDÜRMEK İÇİN "DEVLET"Çİ OLMAK ZORUNDALAR) MÜCADELE ETMEK GEREKİYOR, SUFÎLİKLE DEĞİL!

  Risale-i Nur talebesi gazeteci Mustafa Kaplan ’ın aktardığına göre, bir şakirdi, merhum Bediüzzaman 'ın  Nurculuk yaftasından hoşlan...