EHL-İ SÜNNET VE CEMAAT TABİRİNDE YER ALAN ‘CEMAAT’, İSLAM DEVLETİDİR

 





Dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun kendisini Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi mensubu kabul ettiği biliniyor.

Türkiye’de de durum aynıdır.

Ancak, çok az kişinin Ehl-i Sünnet ve Cemaat (ehlü’s-Sünneti ve’l-Cemâ’ati) tabirinde geçen cemaatten kastın ne olduğu konusunda bilgi sahibi olduğu görülüyor.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten olmak, “mutlak” manada bir “sünnet”i (herhangi bir sünneti/geleneği ) takip etmek ve bunun yanı sıra “yalnız başına hareket etmek yerine bir topluluk (cemaat) içinde yer almak” anlamına gelmez.

Buradaki sünnet, (İngilizce’deki “the”ya karşılık gelen) “el” takısı/edatı ile ifade edilen belirli bir sünnettir. Yani Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti.

Kastedilen cemaat de yine “el” takısı ile ifade edilen cemaattir: el-Cemâ’atü.

Bu cemaat, “bir siyasal lider etrafında toplanıp devletleşerek Şeriat’i uygulayan, Allahu Teala'ya şirk koşup isyan etmekten ve tağuta boyun eğmekten kaçınan İslam toplumu/ümmeti” demektir.

Bir başka ifadeyle el-Cemâ’at, “ümmet devleti”dir, “ümmetin devleti”.

Diğer bir deyişle (bütün Müslümanları temsil eden, Müslümanların birliği esası üzerine kurulu, başında halife bulunan) İslam devletidir.

*

Bu söylediklerimiz, siyaset felsefesi yapma meraklılarının ya da İslam’ı güncelleyip laikliğe (siyasal dinsizliğe) uydurmak için el çabukluğu ve dil kıvraklığından yararlanan modernist-tarihselci ilahiyat illüzyonistlerinin uydurmaları kabilinden bir kendi icadımız değildir.

Akıl ve naklin (ayet ve hadîslerin) ortaya koyduğu gerçektir.

Allahu Teala nasip ederse, bir dizi yazıda konu ile ilgili argümanları sıralayacak, ulema tarafından ortaya konulmuş olan şer’î ve aklî delilleri aktaracağız.

*

Evet, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten olmak, Sünnet’e tabi olmak, “İslam’ın güncellenmesi” gibi abrakadabralar ve “tecdîd” kavramının istismarına dayalı mugalata ve demagojilerle onu (moda durumundaki) “yükselen trendler” lokomotifinin peşine takma bid’atçiliğinden uzak durmaktır.

Ayrıca, ümmeti temsil eden bir devletin (hilafetin) bulunduğu zamanda İslam devletine (cemaate) tabi olmak, böyle bir devletin bulunmadığı zamanda ise onun kurulmasının vacip olduğunu kabul ederek (zihniyet düzeyinde) “ulus-devlet / ulusal devlet / milli devlet” tefrika ve hizipçiliğinden, bölücülüğünden uzak durmaktır. 

Kur’an’da yer alan “millet” kelimesinin içinin boşaltılıp “ırk” manasında kullanılması sahtekârlığına, yani kavram hırsızlığına/gaspçılığına dayalı “milliyetçiliğe” prim vermemek, böylesi bir “bölücülük” temelli cahiliye davası gütmekten kaçınmaktır.

*

Ulus-devlet (milli devlet) idealine bağlı olanlar (ulusalcılar/milliyetçiler), zihniyet olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine sırt çevirmiş bir kesimdir.

Bunların bir bölümü, esas itibariyle Ehl-i Sünnet’ten olmayı (hatta müslüman olmayı) umursamayan kaşar dalalet ehlidir.

Büyük bölümü ise, neyi savunduğundan, neye inandığından habersiz, zamanın moda akımlarının seli içinde yuvarlanıp giden (iradesini ve aklını kullanmaya üşenen) tembel beyinlilerdir.

Farkında olsunlar veya olmasınlar, bunların benimsedikleri mezhep Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi değil, milliyetçilik (bazen de ulusalcılık) diye adlandırdıkları kavmiyetçilik mezhebidir.

*

Kısacası, İslam devleti idealine (Cemaat idealine) bağlı olmak, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten olmanın şartıdır.

İslam devleti idealine bağlı olmayanlar Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten değildir. Ehl-i bid’attir.

“Cemaat ehli” değil, kavim eksenli “bölücülük ehli”dirler.

Bunlar, birilerinin kendi laik (siyasal dinsiz) yapılarından/topluluklarından/devletlerinden ayrılmak istemesini lanetlenmesi gereken bir bölücülük olarak kabul ederler, fakat kendilerinin “ümmet”in bir parçası olarak “müslüman birliği” içinde yer almaları gerektiği düşüncesini kabul etmezler.

Cemaat’e bu kadar uzaktırlar.

Ne Sünnet’in ehlidirler ne de Cemaat’in (Ki cemaat, Sünnet’e bağlılığın bir gereği olduğu için, cemaat anlayışından yüz çeviren aynı zamanda Sünnet’ten yüz çevirmiş olur).


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...