FETÖ’DEN FARKLARI

 

 

Abdurrahman Dilipak, bir yazısında şöyle diyordu:

“Takiyeci ve kripto bir örgütle karşı karşıyayız ve daha kısa süre öncesine kadar bunlar her yerdeydiler ve herkesle yakın ve sıcak bir ilişki içindeydiler. Sağ-sol, Sünni-Alevi, Liberal-Milliyetçi farketmez. Dindar ya da seküler, dinsiz ya da başka dinden olabilir.. Milliyetçi, solcu olabildiği gibi PKK’lı da olabilir.. Hiçbir sabitesi yok.. Gülen’e küfredebilir ya da Allah’a yemin de edebilir.”

(http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/kim-paralelci-kim-degil-16943.html)

Evet, Dilipak, Gülenci örgüt için “Hiçbir sabitesi yok” diyor.

Sağ-sol, Sünnî-Alevî, liberal-milliyetçi olabilirlermiş..

Dindar ya da seküler olabilirlermiş..

PKK’lı bile olabilirlermiş..

Şimdi soralım..

Türkiye’de, eskiden “İslamcı” diye adlandırılan, şimdilerde nasıl adlandırılacakları ya da nasıl adlandırılmak istendikleri bilinmeyen malum “devletçi” topluluğun “sabite”si var mı?

*

Daha açık söyleyelim..

“Bayrak yarışı”nda sırayı Fethullah Gülen’den devraldıkları “devletçilik”ten başka bir sabiteleri var mı?

Şimdi bazıları çıkıp, “Adamın sağcı ya da solcu olması önemli değil, yerli ve millî mi (yani devletçi mi), önemli olan bu” demeye başlamadılar mı?!

Bu bazıları, işlerine gelince liberal, işlerine gelince de milliyetçi olmuyorlar mı?!

Bazen dindar (yani Şeriat’e bağlı), bazen de laiklik yanlısı olarak arz-ı endam etmiyorlar mı?!

PKK’lı olmadılarsa bile, Çözüm Süreci’nde bir Apocu gibi konuşabildiklerine şahit olmadık mı?!

Hangi sabiteden bahsediyorsun sen, Abdurrahman?..

Bu ülkede, devletçilikten başka sabitesi bulunan kaç kişi kaldı?..

*

Fethullah Gülen, 1980’li yıllarda sapına kadar “devletçi”ydi..

Devlet-i Ebed Müddet” başlıklı şiir yazmış belki de tek adam..

“Devletçi” olması sebepsiz değildi.. Devlet demek sonuçta güç demektir..

Devletçilik de, aslında “güçlüden yana olmak”tır..

O yüzden, her devirde “devletçilik”, parsayı toplamak, kolay yoldan bir yerlere gelmek isteyen herkesin vazgeçilmez ideolojisidir..

*

Fethullah Gülen’in de, devletçilik yapması sayesinde önü açıldı..

Baktı ki, devletçilik yapmak işe yarıyor, “bölgesel güç devlet” (Türkiye) için değil de “küresel güç devlet” (ABD) için “devletçilik” yapmanın daha kârlı olacağını hesap etti

Aslında adamın tutumunda değişen bir şey yok..

Şayet adamın “hakka bağlılık” diye bir derdi olsaydı, “derin”i ve yüzeyseliyle Türk devletinin emrine girme anlamında devletçi de olamazdı.

Bugün Atatürk ilke ve devrimlerini Şeriat’e (Allahu Teala’nın ve Resulü’nün ilkelerine, İslamî devrime) tercih eden, bunu açıkça söyleyip ilan eden bir devlete, yani İslam devleti olmayan bir devlete (ki İslam devleti olmayan bir devlete, İslamî terminolojide küfür devleti deniliyor) bağlılığı “yerlilik ve millîlik” adı altında yücelten insanların Fethullah Gülen’den “istikamet” açısından farkı nedir?.

*

Evet, Fethullah Gülen’i aslında “derin” devlet üretmişti..

Latif Erdoğan adını da koyuyor: MİT..

Adamın misyonu da, “İslamcılığı”, İslamî hareketi “devletçilik” hareketi haline getirmekten ibaretti..

Takiyyecilik ve kripto örgütçülük böyle başladı..

Ve kendi mecrasında ilerlerken yolu Amerika’ya uğradı..

*

Şunu belirtmek gerekiyor: FETÖ’nün takiyyeciliğinin ve kripto vaziyetinin ardında aslında Türk derin devleti vardır..

Bu takiyyecilik, aslında Türk devletini de, Türk halkını da içten içe çürütüyor..

Münafık, sabitesiz, ilkesiz, çıkarcı, dönek, yağcı, sahtekâr, güce tapınmacı, konformist, eyyamcı ve oportünist bir kitle haline getiriyor..

Sanki FETÖ’cüler takiyyeci de, diğer topluluklar daha mı iyi durumda?..

Şimdi söyleyin, devlet memuru olmak için bile insanların Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini etmek zorunda kaldıkları bir ülkede, kim hangi sabiteyi muhafaza edebilir?!

*

Milletvekili oldunuz, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini etmezseniz, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü geçersiz hale geliyor, göreve başlayamıyorsunuz..

Hiç kimsenin açıkça söylemediği fakat herkesin çok iyi bildiği gerçek şu:

Türkiye’de hakimiyet, ancak Atatürk ilke ve inkılaplarına samimi bir şekilde bağlı olmanız ya da onur, haysiyet ve kişiliğinizin ayaklar altında çiğnenmesini kabul ederek bu ilkelere bağlı olduğunuzu söyleme köleliğini kabullenmeniz durumunda, milletindir.

*

Böyle bir ülkede münafıklığın, sabitesizliğin, ilkesizliğin, çıkarcılığın, dönekliğin, yağcılığın, sahtekârlığın, güce tapınmacılığın, konformizmin, eyyamcılığın ve oportünizmin giderek kurumsallaşması, doğal hale gelmesi, halkın ruhuna işlemesi, bir devlet geleneğine dönüşmesi kaçınılmazdır..

Böyle bir devletin ve toplumun içten içe çürümemesi imkânsızdır..

Evet, devlet (siyasetçisi, memur kitlesi) ve toplum (sivil kuruluşlar) olarak bugün bu durumdayız..

FETÖ, bunun en açık ve yalın ispatıdır..

*

FETÖ’yü bu “münafık imalatçısı devlet geleneği” üretti..

Yenilerini de üretir.. Bu bataklıktan sivrisinekten başka birşey çıkmaz..

Üstelik, Türkiye’deki diğer oluşumların ilkelilik ve sabitelere bağlılık duyarlılığı bakımından FETÖ’den doğru dürüst bir farkı yok..

Hatta, daha kötü durumda olanları bile var..

*

Belki tek fark, onların ABD tarafından keşfedilmelerini sağlayacak bir potansiyellerinin bulunmayışı ve başlarında Fethullah Gülen gibi (kabul etmek gerekiyor) birikimli, yetenekli ve zeki bir liderin olmayışı..

Evet, FETÖ, neden değil, sonuçtur..

Asıl sorun, FETÖ’nün ortaya çıkmasına sebep olan zihniyet, yapı ve derin devlet geleneğidir..

Bu zihniyet, bu yapı, bu “kullanışlı münafık” üretme takıntılı derin devlet geleneği var oldukça, evet bu bataklık yaşatıldıkça, yeni sivrisinekler mutlaka üreyecek ve üremesine sebep olanları ısıracaktır.

Ekme-biçme yasası.. Neyi ekerseniz onu biçersiniz..

Dürüstlüğü değil münafıklığı, ilkeliliği değil takiyyeciliği teşvik ederseniz, o takiyye bir gün sizi de vuracaktır..

*

Gelelim Abdurrahman’a..

Abdurrahman’ın acaba sabitesi var mı?..

Bir ara vardı: Recep Tayyip Erdoğan..

Onun hakkında, yere göğe konduramayan yazılar kaleme aldı..

İkide bir kıyamet alâmetlerinden, Mehdî’den filan bahsediyordu, lafı döndürüyor dolaştırıyor, “Ya hu Mehdî’ye ne lüzum var ki, işte Erdoğan başımızda!.. Sonra, kurtarıcı beklemek doğru değil zaten, işte Erdoğan bizi kurtarıyor” anlamına gelen laflarla mesajını noktalıyordu..

Sonra bıraktı.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...